Saz ve Söz - 1
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
CUMHURBAŞKANLIĞI
TÜRK MÜZİĞİVARİHİ S ER G i S i
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
CUMHURBAŞKANLIĞI
Cumhurbaşkanlığı Yayınları;129
Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi;9
ISBN: 978-625-7368-03-2
Baskı
ARKADAŞ BASIM VE SANAYİ LTD.ŞTİ.
Sertifika No: 50911
© Bütün hakları saklıdır. Bu yayının hiçbir parçası Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığının yazılı izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi, ve benzeri yollarlar çoğaltılamaz, aktarılamaz, yayınlanamaz.
Proje Yöneticisi
Hasan DOĞAN
Yayın Danışmanları
Murat BARDAKÇI Sefer TURAN
Sergi Küratörü Timuçin ÇEVIKOĞLU
Editör
Harun KORKMAZ
Koordinasyon Mehmet TUNCER
Ayhan TUĞLU
Sergi Tasarımı Funda AKKUŞ Fatma GÜMÜŞ
Grafik Tasarım
Emre MERMER
Katkıda Bulunanlar
Mete Yusuf USTABULUT, Lütfü KILINÇ, Hanife GÖKDUMAN, Birgül ÜNAL, Durali GÜRAĞAÇ, Ali Talha TURHAL, Ayşe Nur ÇAKIR, Birdane Özlem ÖZDEMİR, Büşra TONYALI, Çağlayan Eren ARMAN, Derya YILDIZ, Dursun KESKİN, Emel ERDOĞAN, Emine ŞAMLIOĞLU, Emine Şeyma KOCA, Emre ŞAHİN, Fatma Rümeysa CİVAN, Gözde GÜVENDİ, Mehmet Alperen ÇİĞDEM, Muhammed Halit ÇAKAN, Muhammed Burak GÜLÇİMEN, Şeyda ŞİMŞEK, Sevinç Dicle AĞAR, Sümeyye Nur AYTOP, Taha Burak CANSIZ, Kübra ÇETİN, Bilge GÜRS, Emine SÖZKESEN, Zehra Gülay KARAASLAN, İbrahim ÖZER
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
ÖNSÖZ
Bünyesinde Üçüncü Selim gibi padişahları, Dede Efendi gibi Mevlevî şeyhlerini, Şeyhülislâm Esad Efendi gibi alimleri, Karacaoğlan gibi halk ozanlarını barındıran Türk musikisi, devletin ve milletin zengin nağme hazinesinde yekvücut olup toplumun bütün katmanlarını kucaklamasının mükemmel bir örneğidir. Musikimiz aynı zamanda Itrî’den Tanburî Isak’a, Ebubekir Ağa’dan Zaharya’ya, Zekâi Dede’den Kemanî Tatyos Efendi’ye Osmanlı Imparatorluğu’nu oluşturan farklı milletlerin içerisinde bulunduğu bir kültür bütünüdür.
Itrî’nin muazzam Tekbir'inden Dede Efendi’nin harikulâde Mevlevî Âyinleri’ne, mehterin Mohaç ve Budin önlerinde vurduğu davulların seslerinden bozkırlardan yükselen türkülere kadar her nağmesi ile bu toprakların ortak duyguları ve düşüncelerinin sembolü olan Türk musikisi, kültürümüz içerisindeki önemini bugün de sürdürmektedir.
Klasik örneklerinin icrası geçmişte radyolarda bir buçuk, okullardaki eğitimi de tam elli yıl boyunca yasaklanan Türk müziği, bugün halk müziği toplulukları, mehter grupları ve çoksesli müzik icra eden orkestralarla kültür ve sanat hayatımızı zenginleştirmektir.
Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde açılan ve alanında bir ilk olan bu sergide Sibirya’dan Balkanlar’a uzanan geniş coğrafyada yaşayan Türkler’in geçmişi asırlar öncesine giden müziklerini icrada kullandıkları enstrümanlardan notalara kadar birçok görsel unsur bulunmaktadır. Kütüphanelerimizin nadide elyazması kolleksiyonu seçilen ve musiki tarihimizin en büyük üstadlarının eserlerinin de yer aldığı serginin önemli bir boşluğu dolduracağına inanıyorum.
Türk musiki tarihinin duygu çeşitliliğini bütün renkleriyle yansıtan “Saz ve Söz” sergisinin düzenlenmesinde emeği geçen herkesi tebrik ediyor ve serginin sanatımıza, kültürümüze ve hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Recep Tayyip ERDOĞAN
Cumhurbaşkanı
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
SUNUŞ
Saz ve Söz… Türk Müziği’nin Tarihi Sergisi Türkiye’nin müzik tarihi alanında akla gelebilecek birçok konunun; elyazması musiki kitaplarının, eski orijinal notaların, yüzyıllar öncesinden kalma çalgıların, geçmişin meşhur üstadlarına ait kişisel eşyaların, eserlerini zevkle dinlediğimiz bazı ünlü bestecilerin enstrümanlarının ve musiki geçmişimizle alâkalı daha başka birçok objenin yer aldığı bir etkinliktir.
Bugün hayatta bulunmayan müzisyenlerle sınırlı tutulmuş olan bu etkinlik, Türkiye’de ilk kez düzenlenmektedir.
Türkler’in müziği Sibirya’dan Balkanlar’a kadar uzanan geniş bölgede yaşayan Türkî unsurlara ait olan, yer yer benzerlikler ama bazı bölgelerde farklılıklar gösteren geniş bir musikidir; Türkiye’de bugün icra edilen müzik de bu musikinin şubesidir ve binlerce senelik bir kültürün devamıdır.
Saz ve Söz Sergisi’nin ağırlık noktasını Türkiye’nin müziği ve bu müzik ile ilgili çeşitli hatıralar teşkil etmekte, sergide ayrıca Türk Dünyası’nın musikilerine de yer verilmektedir. Böylelikle müzik kültürümüzün zengin geçmişi gözler önüne serilmekte ve musiki tarihimizin önemli isimleri de bu vesile ile yâdedilmektedir.
Bugünün Türkiye’sinin müziği, eski Anadolu müzik gelenekleri ile Osmanlı musikisinin asırlar boyunca gelişmeler göstererek ulaştığı bir noktadır. Bir müzikler çeşitlemesi olan bu kültür, içerisinde bazı bakımlardan birbirleri ile benzerlikler gösteren klâsik ve folklorik müzikleri, tekkelerde icra edilen dinî müziği ve mehter ile başlayıp 19. asırda bandoya dönüşen askerî musikiyi barındırır.
1830’lardan itibaren girişilen modernleşme çabaları sırasında dikkatlerin Batı’ya yönelmesi ile başlayan Avrupa tarzı müzik yapabilme hevesi 1926’dan itibaren uygulamaya konan musiki devriminin etkisi ile yoğunluk kazanmış, o tarihlerden sonra gittikçe gelişen teknolojik imkânlar da Türkiye’ye mahsus bir pop müziğinin ortaya çıkması ile neticelenmiştir. Türkiye’de bugün klâsik, halk, dinî ve askerî musikilerin yanısıra artık Batı tarzı orkestral müzik ve özellikle de pop müziği geniş bir yere sahiptir.
Saz ve Söz Sergisi bütün bu müzik çeşitlerinin birinci derecedeki kaynaklarından oluşan zengin bir kolleksiyondur. İslâmiyet sonrası Şark Musikisi’nin ve ileriki asırların Türk Müziği’nin önde gelen musiki âlimlerinden olan Fârâbî’nin (870-950), Urmiyeli Safiyüddîn’in (1217-1294), Abdülkadir Merâgî’nin (1353-1435), Dimitri Kantemir'in (1673-1727), Nâsır Abdülbakî Dede’nin (1765-1821) ve daha başka
musiki bilginlerinin birbirinden kıymetli elyazması musiki kitapları ile eski yüzyıllarda yaşamış üstadların icad ettikleri nüzhe, mugnî ve sâz-ı murassa gibi bugün artık kullanılmayan bazı enstrümanların yine elyazmalarındaki çizimlere dayanılarak yakın tarihlerde yapılmış örnekleri ilk kez bu sergi için bir araya getirilmiştir. Ziyaretçiler, sergide bu çok önemli objeler ile beraber Muallim İsmail Hakkı Bey (1866-1927), Neyzen Emin Yazıcı (1883-1945), Türk Müziği'nin efsanevî ismi Tanburî Cemil Bey (1873-1916) ile bestekâr Refik Fersan’ın (1893-1965) eserlerinin kendi elyazıları ile orijinal notalarını da görebileceklerdir.
Çeşitli müzelerde muhafaza edilen ve çoğu şimdiye kadar sergilenmemiş olan miskal, nefir ve sîne kemanı gibi çalgıların yanısıra özel kolleksiyonlarda bulunan müzik ile bir aradadır. İlgili bazı materyaller, ilk kez bu sergide biraradadır. Görülebilecek objeler arasında Klasik Türk Müziği’nde kullanılmış olan birçok tarihî çalgının yanısıra III. Selim'e ait olduğu düşünülen tanbur, Tanburî Cemil Bey’in ve öğrencisi bestekâr Refik Fersan’ın tanburları, yine Cemil Bey’in kemençesi, Osmanlı’nın son Mekke Emîri Şerif Ali Haydar Paşa'nın oğlu ud ve viyolonsel virtüozu Şerif Muhiddin Targan’ın (1892-1967) udu, Kanunî Hacı Ârif Bey’in (1862-1911) kanunu, Neyzen Tevfik’in (1869-1953) neyi, Neşet Ertaş’ın (19382012) bağlaması, Aşık Mahzuni Şerif’in bağlaması ve kendi el yazısıyla iki şiiri ve Barış Manço’nun (19431999) piyanosu gibi Türk Müziği’nin her türünün son iki asırdaki önemli isimlerinin enstrümanları ile eşyaları da vardır. Klasik müziğimizin geleneksel eğitim metodu olan meşk sistemini temsil etmesi bakımından Neyzenbaşı Sâlim Bey (1829?-1885) ile öğrencisi Neyzenbaşı Aziz Dede’den (1835-1905) başlayarak Niyâzî Sayın’a (d. 1927) uzanan neyzenler zincirindeki icracıların neyleri de yine sergide yer almaktadır. Serginin folklora ve dinî musikiye ayrılan kısmında çeşitli halk sazları ile değişik yörelerin halk kültürünü yansıtan eşyalar, tekkelerde dinî musiki icrasında kullanılan sazlar, Türk Askerî Müziği bölümünde de mehterden bandoya uzanan dönemi her bakımdan yansıtan çalgılar ve semboller bulunmaktadır. Serginin Türk Dünyası Müzikleri’ne
ayrılan kısmında da Türkler’in yaşadıkları coğrafyada geçmişte kullanılmış ve bugün kullanılmakta olan enstrümanlara yer verilmiştir.
Besteledikleri zarif nağmeler hafızalarımıza ve kulaklarımıza nakşolan geçmişin musiki üstadlarını bizlere yâdetme imkânını sağlayan Saz ve Söz Sergisi’nin, geleceğin Türk müzisyenine de ilham vermesini temenni ediyoruz.
Sergi, Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi ve Kültür Bakanlığından oluşturulan bir ekibin ciddi çalışmaları sonunda ortaya çıktı. Hazırlık döneminde çok sayıda kurum ve kişilerin katkısı oldu.
Sergiye eser gönderen Topkapı Sarayı Müzesi, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Bursa Türkİslam Eserleri Müzesi, Konya Mevlana Müzesi, Edirne Müzesi, Galata Mevlevîhanesi Müzesi, Hacıbektaş Müzesi, Yozgat Müzesi, Zeki Müren Sanat Müzesi, Diyarbakır Müzesi, Harbiye Askeri Müzesi, Barış Manço Müzesi, Müslüm Gürses Müzesi, Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi, Türk Dünyası Bilim, Kültür ve Sanat Merkezi (Eskişehir), İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu, CSO (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı’na,
Musiki literatürümüzün ilk örneği olan sergi kataloğunu düzenleyen Harun Korkmaz'a, ayrıca, sanatçılarımıza ait özel eşyalarını bizimle paylaşan Alaeddin Yavaşça, Âşık Mahzuni Şerif, Bekir Sıtkı Sezgin, Cem Karaca, Çekiç Ali, Fecri Ebcioğlu, Hikmet Şimşek, İnci Çayırlı, Kâni Karaca, Melih Kibar, Muammer Sun, Müslüm Gürses, Neşet Ertaş, Nida Tüfekçi ve Yıldıray Çınar’ın yakınlarına, kolleksiyonundan eser veren Erol Parlak’a, ayrıca kolleksiyonundaki önemli eserleri esirgemeyen ve bize kıymetli fikirleri ile katkı veren Sayın Murat Bardakçı’ya teşekkür ederiz.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
KLASİK TÜRK
• • * <✓ •
MÜZİĞİ
CÂMIÜ’L-ELHÂN
Müellifi: Abdülkadir Merâgî (ö. 1435)
Nuruosmaniye Kütüphanesi, Env. No: 3644
Câmiü'l-elhân’da musikinin tarifi, amacı, nağmenin tarifi, ses sistemi, dörtlü ve beşlilerin uyumluluğu, devirler, terkipler, usûller, şedler; musiki öğrenenler için öğütler, bazı meşhur musikişinaslarla ilgili bilgiler yer almaktadır. Merâgî, 1403 yılında Semerkand’da yazdığı ve oğlu Nureddin Abdurrahman’a ithaf ettiği bu eserini, yazdıktan sekiz yıl sonra, bazı ilâveler yaparak, 1415'te Timurlular Devleti'nin üçüncü hükümdârı Sultan Şâhruh'a, 1418'de de Şâhruh'un oğlu Gıyaseddin Baysungur'a ithaf etmiştir.
Abdülkadir Merâgî
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Bugünkü Iran'ın Meraga şehrinde doğmuş, yaklaşık 80 yaşlarında iken Herat'ta veba salgınına yakalanarak vefat etmiştir.
Çağın bilginlerinden Gıyâseddin Gaybî’nin oğludur. Yaşadığı devrin en önde gelen musikişinaslarından olmasının yanında, vefatının ardından geçen asırlar boyunca, "üstâd, hâce (hoca)" gibi sıfatlarla ve klasik musikinin en büyük bilgin ve bestekârlarından biri olarak daima hürmetle anılmıştır.
Câmiü'l-Elhân (Nağmeleri toplayan), Kenzü’l-Elhân (Nağmeler hazinesi), Makasidü’l-Elhân (Nağmelerin amaçları), Şerhü Kitabi'l-Edvâr (Safiyüddin’in Kitâbü’l-Edvârı’nın şerhi), Fevâid-i Aşere (On fayda), adını verdiği kitapları ile Türk Musikisi nazariyatına önemli katkılarda bulunmuştur.
^ TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
SÂZ-I MURASSA-I GAYBÎ
Eskişehir Türk Dünyası Bilim Kültür ve Sanat Merkezi Kolleksiyonu.
Abdülkadir Merâgî’nin icadı olduğu öne sürülür. Merâgî’nin ‘Ibn Gaybî’ olarak da anıldığı düşünüldüğünde kendisinin veya büyük bir müzikçi olarak bahsettiği babası Gıyâseddîn Gaybî’nin icadı olabileceği akla gelmektedir. Adı ‘Gaybî’nin mücevherli sazı anlamındadır. Dut veya kayın ağacından yapılır ve parmakla çalınır.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
KITÂBÜ’L-EDVÂR
Müellifi: Safiyyüddin Urmevî (ö. 1294)
Nuruosmaniye Kütüphanesi. Env. No: 3653
Kitâbü’l-Edvâr’da nağmenin tarifi, tizlik-pestlik, âhenkli sesler, dörtlü ve beşlilerin uyumluluğu, usûller, nağmelerin insan üzerindeki etkileri, devirler ve terkipler ile ud sazı hakkında bilgiler yer almaktadır.
Safiyyüddin Urmevî
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Bugünkü Iran'ın Urmiye şehrinde doğmuş, Bağdat’ta vefat etmiştir.
Musiki nazariyatı ve icrası konusunda devrinin en ünlü âlimidir. Sistematik nazariyenin kurucusu olarak kabul edilir. Türk musikisinin ses sistemini bilimsel temele oturtmuş, bugün ‘geleneksel sistem’ olarak anılan sistemi ortaya koymuştur.
Santur, nüzhe, mugni, kanun ve lavta sazlarının mucidi olduğu rivayet edilir. Fârâbî gibi musikinin pratik yönleri ile de uğraşmış, birçok sazı çalmış, makamların insan psikolojisi üzerindeki etkilerini incelemiştir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
NÜZHE
Eskişehir Türk Dünyası Bilim Kültür ve Sanat Merkezi Kolleksiyonu.
Urmevî tarafından icad edilen sazlar arasında gösterilir. Santurun ilk hâli görünümündedir ancak santur gibi ‘zahme’ ile değil kanun gibi parmak veya parmağa takılan mızrablarla çalınır. 15. yüzyıldan sonra tedricen kullanımdan kalkmıştır. Ölçüleri, tel sayıları ve yapım materyalleri bakımından birbirinden farklı ‘nüzhe’lere rastlanmaktadır. Nüzhe gövdeleri genellikle selvi ya da söğüt ağacından yapılmış olup, kanun ve santura nisbeten daha büyüktür.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
KITÂBÜ ILMI’L-MUSIKÎ ALÂ
VECHI’L-HURÛFÂT
Müellifi: Kantemiroğlu (1673-1723)
Istanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Arel Arşivi, Y. 100
-
17./18. yüzyıl Türk musikisi teorisini anlatan ve 350 civarında peşrev ve saz semâîsinin notasını içeren bir eserdir. Kantemiroğlu, kitabındaki eserleri kendi geliştirdiği sisteme göre notaya almıştır.
Kantemiroğlu
Prens Dimitri Cantemir
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Bugünkü Romanya'nın Vaslui şehrinin, şimdi kendi adıyla anılan Silişteni köyünde doğdu. Boğdan Voyvodası Konstantin Kantemir'in oğludur. 16881691 ve 1693-1710 seneleri arasında Istanbul'da yaşadı. Burada musiki bilgisini geliştirdi ve meşhur edvârını kaleme aldı. 1710'da Osmanlı yönetimi tarafından Boğdan Voyvodası olarak atandı. Ömrünün son yılları savaşlar, siyasi çekişmeler ve uzun maceralarla geçti. 21 Ağustos 1723'te Moskova'da vefat etti.
Ahlâk, tarih, ilâhiyat, etnografi ve müzik konulu çeşitli kitaplar kaleme aldı. Kitaplarında, musiki hocaları olarak Tanburî Angelî ve Kemânî Ahmed Çelebi'yi, başlıca talebeleri olarak ise Başdefterdâr Davul Ismail Efendi ve onun haznedârı Latif Çelebi'yi zikretmektedir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TEDKÎK Ü TAHKÎK
Müellif: Nâsır Abdülbâkî Dede (1765-1821)
Süleymaniye Küphanesi, Nâfiz Paşa, Env. No:1242/1, 1242/2
Nâsır Abdülbâkî Dede, Tedkîk ü Tahkîk adlı eserinde makam ve usûlleri anlatmaktadır. 1794 yılında III. Selim'in emriyle yazılan bu kitap, Türk musikisinin en kıymetli kaynaklarındandır.
Nâsır Abdülbâkî Dede
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Istanbul’da, Yenikapı Mevlevîhanesi’nde doğmuştur. Babası Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhi Kütahyalı Ebûbekir Dede, annesi ise Galata Mevlevîhanesi şeyhi Kutbünnâyî Osman Dede’nin oğlu Şeyh Sırrı Abdülbakî Dede’nin kızı Saîde Hanım'dır. Ağabeyi Ali Nutkî Dede, küçük kardeşi ise Künhî Abdürrahim Dede'dir.
Şeyh Ali Nutkî Dede'nin ölümü üzerine, 1804'te Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhliğine atanmış ve yaklaşık 17 yıl meşîhatde bulunmuştur. 1821 senesinde vefat etmiş ve dergâhın tevhidhanesindeki dedegân hâmûşânına defnedilmiştir.
Devrinin önde gelen neyzenlerinden olan Nâsır Dede, musikinin teorik yönüyle ilgili çalışmalar yürütmüş ve az sayıda eser bestelemiştir. Eserlerinden olan Acem Bûselik Âyin-i Şerîfi günümüzde de icra edilmektedir.
-b ^^c/^^^^i ^ ^^/ı^^f'^fâ^^ ^ ^^»¿^^¿^Jj'z^j^
^^^^^¿i ^yj^1^-^^^ jM ¿^J&J^&KSşj^ ^(/ ¿^^/¿¿/Zjj ¿> ^ ^.^/•¿4i'y^J^1 Jî)^/ fy^â’&j^j^ti, o>^< ^^J^^^ ^^^^^^^^‘^^•^
-
1 ^f »jŞtbiii'^i'O^^'^jf Ç : ^^^J ^^f^; Z>
¿^'¿‘Ü,*^ '-^-J^ İr^sS'tf*' i>
^^i^yt'^j tjiiif'^j^ij^
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TAHRÎRIYYE
Müellif: Nâsır Abdülbakî Dede Efendi (1765-1821)
Süleymaniye Kütüphanesi, Es‘ad Efendi, Env. No: 3898
Nâsır Abdülbâkî Dede bu eserinde, geliştirdiği nota sistemini anlatmış ve bu sistemi kullanarak III. Selim'in Sûzidilârâ Mevlevî Âyin-i Şerîfi ile aynı makamdaki peşrev ve saz semâîsini ve Vardakosta lakabı ile tanınan Müsâhib Seyyid Ahmed Ağa'nın Sûzidilârâ Peşrevi'ni yazmıştır.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
08
MEVLEVÎ ÂYIN-I
ŞERIFLERI MECMUASI
Galata Mevlevîhanesi, Env. No: 122
Mevlevî ayin-i şeriflerinin Hamparsumla yazılmış notalarını içeren defter, Galata Mevlevîhanesi'nin son neyzenbaşısı Emin Efendi (1883-1945) tarafından kaleme alınmıştır.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
K
bm^^^m».
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
MUALLIM ISMAIL HAKKI
BEY’IN NOTA DEFTERLERI
Devlet Arşivleri Başkanlığı, Muallim Ismail Hakkı Bey Nota Defterleri,
Env. No: 65
Muallim Ismail Hakkı Bey tarafından yazılmış binlerce eserin notasını ihtiva eden defterleridir.
Muallim İsmail Hakkı Bey (1866 - 1927)
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Istanbul'un suriçinde, Molla Aşkî mahallesinde doğmuştur. 13 yaşında sesinin güzelliği ile devrin hünkâr müezzinin dikkatini çekmiş, onun tavsiyesiyle saraya alınmış ve Musika-yı Hümâyûn'da başta Latif Ağa olmak üzere, önde gelen üstadlardan musiki meşk etmiştir. Aynı zamanda Zâti Bey'den (Arca) ve Guatelli Paşa'dan Batı müziği ve nota dersleri almıştır. Sarayda uzun yıllar memur olarak çalışmış, fasıl heyeti şefliği ve hünkâr müezzinbaşılığı başta olmak üzere farklı görevlerde bulunmuştur. II. Meşrutiyet'in ilânından sonra Şehzadebaşı'ndaki Fevziye Kıraathanesi'nin üst katında Izzettin Hümâyî Bey'le Mûsikî-i Osmânî Cemiyeti'ni kurmuş, burada bir kısmı bizzat yetiştirdiği talebelerden oluşan heyetle konserler tertip etmiştir. 1917 yılından itibaren Dârülelhân isimli devlet konservatuarında hocalık yapmış, 1927 boyunca ise 'Tarihî Türk Musikisi Eserlerini Tasnif ve Tesbit Heyeti'nde çalışmıştır. 30 Aralık 1930'da, Istanbul Karaköy'de geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etmiştir.
Türk musiki tarihinin en velut bestekârlarından biri olarak, dinî ve lâdinî formlarda ve oldukça geniş bir form yelpazesinde 2 bine yakın eser vermiştir. Bugün, şarkı, ilâhî, saz eseri, mehter marşı türünde onlarca eseri hâlâ çalınıp-söylenmektedir.
Âmâ Nâzım, Hafız Yaşar, Neyzen Ali Rızâ Bey, Hayri Yenigün, Fahri Kopuz, Nuri Halil Poyraz, Fâize Ergin, Izzettin Hümâyî Elçioğlu, Ali Rıza Şengel, Zeki Ârif Ataergin ve Mustafa Sunar, yetişmesinde rol oynadığı musikişinaslardan başlıcalarıdır.
Muallim Ismail Hakkı Bey, hocalığı ve bestekârlığının yanı sıra, Türk musiki tarihinin en önde gelen notistlerindendir. Pek çok eski eser, onun sayesinde günümüze ulaşabilmiştir. Onbinlerce eserin notasını içeren defterlerinin büyük kısmı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivleri'nde muhafaza edilmektedir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
MUALLIM ISMAIL HAKKI BEY’IN NOTA DEFTERI
Devlet Arşivleri Başkanlığı, Muallim Ismail Hakkı Bey Nota Defterleri, Env. No: 198
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
MUALLIM ISMAIL HAKKI BEY’IN NOTA DEFTERI
Devlet Arşivleri Başkanlığı, Muallim Ismail Hakkı Bey Nota Defterleri, Env. No: 86
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
12SULTAN III. SELIM’E AIT OLDUĞU DÜŞÜNÜLEN TANBUR
Sadberk Hanım Müzesi Kolleksiyonu, Env. No: SHM 14987-A.89
Sultan III. Selim (1761-1808)
Osmanlı Devleti'nin 28. hükümdarıdır. 1789-1807 yılları arasında padişahlık yapmıştır. 29 Mayıs 1807 yılında Kabakçı Mustafa Isyanı sonucu tahttan çekilmek zorunda kalmıştır. 28 Temmuz 1808'de ise, kendisini tekrar tahta geçirmek isteyen Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa saraya yaklaşınca, tahta çıkmasını engellemek isteyen kişilerce şehid edilmiştir.
Sultan III. Selim, padişahlığı boyunca musikişinasları desteklemiş, devrinin önde gelen bestekârlarını taltif ederek musikinin gelişmesini sağlamıştır. Bizzat kendisi de tanbur ve ney çalardı. Âyin-i şerif, beste, semâî, şarkı, ilâhî, na't gibi her biri ayrı hüner isteyen muhtelif beste türlerinde muvaffakiyetli eserler vücuda getirdi. Eserlerinden önemli bir kısmı bugün de icra edilmektedir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
13TANBURÎ CEMIL BEY’IN TANBURU
Topkapı Sarayı Müzesi, Env. No:1076
Tanburî Cemîl Bey (1871-1916)
Istanbul'da Molla Gürânî'de doğdu. Annesi Zihniyâr Hanım, babası Mehmed Tevfik Bey'dir. Musiki hayatına keman ve kanunla başlamış, sonra hayatının merkezine yerleşen tanburu tanımış, tanburun bütün teknik imkânlarını zorlayarak yeni bir çığır açmış, eğlence müziğine has Istanbul kemençesini klasik musiki dünyasına sokmuş, tanburu keman ya da kemençe yayıyla çalarak yaylı tanburun doğuşunu hazırlamış, lavtadan viyolonsele klarnetten zurnaya kadar pek çok saza iltifat etmiş, biraz da rebapla meşgûl olmuştur. Özellikle tanbur ve kemençe icrasında kendinden sonra gelen sazendelerin örnek aldığı virtüozların en önde gelenidir. Pek genç bir yaşta elim bir hastalığın pençesinden kurtulamayarak vefat etmiştir.
Cemil Bey, ses kayıt teknolojileri ile çok erken bir çağda tanışmış, 150 civarında plak doldurmuştur. Cemil Bey'in, yaşadığı devirde yayılan şöhreti, bu kayıtları sayesinde halen canlılığını korumaktadır.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
S Ñ
s
ö
14
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TANBURÎ CEMIL BEY’IN
KEMENÇESI
Konya Mevlana Müzesi, Env. No: 1168
Kemençe, Farsçada 'yay' anlamına gelen 'keman' kelimesinden türetilmiş olup, 'küçük keman' anlamına gelir. Osmanlı coğrafyasında birbirinden oldukça farklı kemençe türleri kullanılmaktaydı. Vaktiyle iki telli bir eğlence sazı olan Istanbul kemençesi ise bugünkü şekline 19. yüzyılda kavuşmuştur. Şeklinden dolayı ‘armudî kemençe’, tırnakla çalındığı için ‘tırnak kemençesi’ diye adlandırılır. Genelde Rumların çaldığı bir enstrüman olsa da bildiğimiz kadarıyla Kemençeci Tahir Efendi'den itibaren Türklerce de çalınmaya başlamıştır. Kemençe, Tanburî Cemil Bey'le birlikte klasik musiki repertuarının icrasında kullanılmaya başlamış ve bu sayede diğer kemençe türlerinden ayrılması için 'klasik kemençe' olarak adlandırılmaya başlanmıştır.
TANBURÎ CEMIL BEY’IN
ELYAZISI ILE KENDI MAHUR
PEŞREVI
Murat Bardakçı Kolleksiyonu
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
46
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
ŞERIF MUHIDDIN TARGAN’IN
UDU
Konya Mevlana Müzesi, Env. No: 656
Ud, Islâm âleminde çok eski tarihlerden beri kullanılan bir ensrümandır. 10. yüzyılda Fârâbî’nin son şeklini verdiği ve beşinci teli eklediği bilinmektedir. Ispanya’nın Müslüman Araplar tarafından fethedilmesinden sonra Avrupa’da tanınmıştır. Avrupa'da Rönesans döneminden beri kullanılan lute (lavta) çalgısının atasıdır.
Şerif Muhiddin Targan (1892-1967)
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Osmanlı Imparatorluğu'nun son Mekke Emîri Ali Haydar Paşa’nın oğludur.
Istanbul’da doğmuştur. 3 yaşında piyano, 6 yaşında ud öğrenmeye başlamış, 13 yaşında musikideki yüksek istidadı farkedilmeye başlanmıştır. Ilk eseri Mehmet Akif Ersoy’a ithaf ettiği Hüzzam Saz Semâîsi'dir. Türk musiki tarihinin en önde gelen ud virtüozlarındandır. Aynı zamanda çok ileri derecede viyolonsel, yanı sıra keman ve lavta çalan Targan, Amerika Birleşik Devletleri'nde ud ve viyolonsel resitalleri vermiştir.
Hukuk Fakültesi ile Edebiyat Fakültesi'ni bitirmiş, Arapça, Farsça, Ingilizce ve Fransızca öğrenmiştir. 1950 yılında Safiye Ayla ile evlenmiştir.
Pek çok plak doldurmuş, eserler bestelemiş, ud için etütler yazmıştır. Yetiştirdiği talebelerin başlıcaları, Arap dünyasının tanınmış ud üstadları olan Münir ve Cemil Beşir ile Selman Şükür'dür.
ŞERIF MUHIDDIN TARGAN’IN KAHIRE’DE 1930’LARIN BAŞINDA ÇEKILMIŞ FOTOĞRAFI
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Murat Bardakçı Kolleksiyonu.
ŞERIF MUHIDDIN TARGAN'IN DOLDURDUĞU PLAK
Sefer Turan Kolleksiyonu.
Şerif Muhiddin Targan'ın Uşşak makamında bir ud taksiminin kaydını içeren, özel baskı plak.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
ŞERIF MUHIDDIN TARGAN’IN ELYAZISI ILE IKI ESERI
Murat Bardakçı Kolleksiyonu.
Şerif Muhiddin Targan’ın el yazısı ile iki bestesi; Hüzzam ve
Ferahfeza makamlarındaki saz semâîleri.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
' .İ^^^f^^a^^iİ^
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
ŞERIF MUHIDDIN TARGAN’IN BIR KONSERININ BROŞÜRÜ
Murat Bardakçı Kolleksiyonu.
Şerif Muhiddin Targan’ın, sekiz yıl kaldığı
Amerika’dan dönüşünde Istanbul’daki Fransız
Tiyatrosu’nda verdiği ve o senelerin en ses getiren sanat olaylarından olan konserlerinden birinin broşürü.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
SAFIYE AYLA’NIN BIR KONSERINE AIT BROŞÜR
Murat Bardakçı Kolleksiyonu.
Safiye Ayla (Targan) (1907?-1998)
Küçük yaşta piyano öğrenmeye başlamış daha sonra Eyyûbî Mustafa Bey, Zekâîzâde Hâfız Ahmed Irsoy, Saadeddin Kaynak, Selâhaddin Pınar, Yesârî Âsım Arsoy ve Udî Nevres Bey’den musiki meşk etmiştir. Ilk plağını 1930’da çıkarmıştır. 8 Nisan 1950 tarihinde Şerif Muhiddin Targan ile evlenmiştir.
Safiye Ayla sanat hayatı boyunca Türk musikisinin farklı beste türlerine ait binlerce eseri seslendirdi. Yüzlerce plak doldurdu. Radyo ve televizyon programlarında solist olarak yer aldı. Türkiye’nin muhtelif şehirlerinde ve yurtdışında sahne aldı, konserler verdi. Çoğunlukla yaşadığı devrin önde gelen bestecilerinin eserlerini seslendirmekle birlikte, klasik eserler de seslendirdi. Bilhassa Sadettin Kaynak’ın bazı parçaları âdeta onun ismiyle bütünleşmiştir. Yanık Ömer, Çile Bülbülüm ve Muhabbet Bağına Girdim gibi şarkılar Türk insanının kulağında onun sesi ile yer etmiştir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
ıııiE;iMi|ÖllwlH^ÖbhWh”ıı“ı|i“ıılı..,.JıTiı>!^^ .............lnnfl|l...,ıLllı> .nrim-ıl ..-illi.....İlin'illlijiillutlln illiı>
-A^
e’mizin Medarı iftiharı Ölmez San’atkâr
MEMLEKETİMİZİN EN SEÇKİN SES, SAZ VE FOLKLOR SAN-ATKÂRLARI BERABER
HASRET DUYDUĞUNUZ BİLLÛR SESİNİ DOYA DOYA DİNLETECEK
¡^iir<ı,n7ir™îw>“nN''-*ır‘,w^^^ jiıjııjiıjiijıııg^ıpıjlıçıiBii'llMffOT
BUGÜN --------------------------- SİNEMASINDA SAAT —
Hisseli Programı Takdim eden NECATİ YILDIZDOĞAN
DA M
^ TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
KANUNÎ HACI ÂRIF BEY’E AIT MANDALSIZ KANUN
Topkapı Sarayı Müzesi, Env. No: 84
Kanun kelimesinin kökeni, Yunanca 'kural, kaide' anlamına gelen 'kanon'a dayanmaktadır. Kanun, Islâm âleminde bin yılı aşkın zamandır kullanılan bir enstrümandır. Parmaklara takılan mızraplarla ya da doğrudan parmakla çalınmaktadır. Avrupa'da rönesans ve barok dönemi çalgıları olan klavikord ve harpiskord temel teknik yapı bakımından kanun sazının devamı olarak görülür. Dolayısıyla bu çizgide gelişen piyanonun atası da kanundur.
Kanunî Hacı Ârif Bey (1862 - 1911)
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Istanbul'da Aksaray'ın Hobyar mahallesinde dünyaya gelmiştir. Kocamustafapaşa Askerî Rüşdiyesi’ni bitirdikden sonra 1885’de Posta ve Telgraf Nezareti muhasebe kalemine kâtip olmuştur. Sarı Talat Bey’den kanun öğrenmiş ve kısa sürede meşhur olmuştur.
Musikide asıl hocası Hacı Kirâmî Efendi olmakla beraber, Zekâî Dede, Bolâhenk Nuri Bey, Kaşıyarık Hüsameddin Efendi, Yeniköylü Hasan Sırrî Efendi, Lâmekânî Mustafa Efendi, Hacı Fâik Bey gibi üstad musikişinaslardan istifade etmiştir. Kanunî Reşad Bey, Ismail Zühdü ve Âmâ Nâzım Efendiler, Tahsin, Salim ve Fethi Beyler ile Fahri Kopuz kanun çalmayı öğrettiği ve eser meşk ettiği talebeleridir. Çağının mandalsız kanun icracıları arasında virtuozite bakımından rakipsizdi. Modern kanundaki mandal sistemini Ârif Bey geliştirmiştir. Bu buluşuyla oldukça geniş bir coğrafyada çalınan kanunun tekniği tamamen değişmiş ve kanunun kazandığı yeni imkânlar, musiki icrasında önemli dönüşümlere yol açmıştır.
REFIK FERSAN’IN TANBURU
Konya Mevlana Müzesi, Env. No: 1514
Tanbur, Klasik Türk Müziği'nin temel sazlarındandır. 18. yüzyılda bugünkü formuna ulaşmıştır. Tanburî Cemil Bey’in plakları sayesinde geniş kitlelerce tanınmış ve sevilmiştir.
Refik Fersan (1893-1965)
Istanbul Şehzadebaşı’nda doğmuştur. Tanburî Cemil Bey’den 7 yıl tanbur meşk etmiş, Levon Hancıyan’dan Hamparsum notası öğrenmiştir. Dârülelhan'da tanbur dersleri vermiştir.
1923’de yüzbaşı rütbesiyle Riyâset-i Cumhur Incesaz Heyeti'nde, daha sonra Ankara Radyosu'nda Türk Musikisi şefi olmuştur. Şam’a giderek Şam Konservatuarı'nda Türk Musikisi dersleri vermiştir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Istanbul Konservatuarı'nda Icra Heyeti'nde ve Istanbul Radyosu'nda çalışmış, 1950 yılında Istanbul Konservatuarı Tasnif Heyeti'ne başkan olmuş ve ömrünün sonuna kadar bu görevi sürdürmüştür.
Usta bir tanbur sanatkârı olmasının yanında, 20. yüzyılın önemli bestecilerinden biri olarak kabul edilir. Saz eserlerinden klasik eserlere, şarkılardan reklam müziklerine çok geniş bir yelpazede, ustalıklı eserler bırakmıştır.
^ TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
REFIK FERSAN’IN EL YAZISI ILE ACEM AŞIRAN PEŞREVI
Murat Bardakçı Kolleksiyonu
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Refik Fersan ve eşi Fahire Fersan (1900-1997).
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
25
MÜNIR NURETTIN SELÇUK’UN
TANBURU
Tanbur ve kılıfı, Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği Kolleksiyonu.
Münir Nurettin Selçuk (1900-1981)
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Istanbul'un Sarıyer semtinde doğmuştur. Küçük yaşta sesinin güzelliği ve musiki kabiliyeti ile dikkat çekmiş, 1915 yılında Dârülfeyz-i Musiki Cemiyeti'ne girmiştir. Daha sonra Dârülelhan'a devam etmiş, burada Zekâîzâde Hafız Ahmed Efendi'den (Irsoy) ders almıştır. Riyâset-i Cumhur Incesaz Heyeti'ne dâhil olmuştur. Edhem Nuri Bey, Bestenigâr Ziya Bey ve Kaşıyarık Hüsameddin Efendi başlıca istifade ettiği musiki üstadlarıdır. Münir Bey, Istanbul Konservatuarı Icra Heyeti Şefliği ve Istanbul Radyosu Musiki Müşavirliği görevlerinde bulunmuş, yurtiçi ve yurtdışında birçok konser vermiş, 400 kadar plak doldurmuş ve pek çok beste yapmıştır. 20. yüzyılın en önemli ses icracılarındandır. Klasik icra üslûbunu geliştirmiş ve çağına uyarlamış, kendinden sonraki icracılarda derin bir etki bırakmıştır. Bestekârlığı da ses icracılığını takip eden mühim bir vasfıdır. Şarkı besteciliğinde kendine mahsus bir üslûp yaratmıştır. Dönülmez Akşamın Ufkundayız, Aziz Istanbul, Kalamış gibi şarkıları bugün de yaygın biçimde icra edilmektedir.
I
ALAEDDIN YAVAŞCA’YA AIT OBJELER
Yavaşça Ailesi Kolleksiyonu.
Büyük boy fotoğrafı, Yavaşça’nın eser ve hikâyelerinin yayınlandığı kitap, CD, Kilis için yapılan CD takımı, tespih, kalem, gözlük, kol düğmesi ve saat.
Alâeddin Yavaşca (1926-2021)
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Üstad ses sanatkârı ve besteci, Devlet Sanatçısı Alâeddin Yavaşca, 1 Mart 1926’da Kilis’te doğmuş, lise yıllarında Istanbul'a yerleşmiş, Istanbul Erkek Lisesi’ni birincilikle bitirdikten sonra 1951 yılında Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. Kadın-Doğum mütehassısı olan Yavaşca, birçok uzman doktor yetiştirmiş, uzun yıllar hem devlet hastanelerinde hem de özel muayenehanelerinde mesleğini icra etmiş, son görevi olan Haseki Hastanesi Başhekimliği’nden 1990 yılında emekli olmuştur.
Alâeddin Yavaşca ailesinin teşviki ile sekiz yaşında ilk sazı olan kemanla musiki öğrenmeye başlamış, Istanbul'da Edebiyat muallimi olan Hakkı Süha Gezgin'in yönlendirmesiyle klasik musikiye yönelmiş, Dr. Subhi Ezgi, Zeki Ârif Ataergin, Sadeddin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk başta olmak üzere, devrin üstad musikişinaslarından yararlanarak kendini geliştirmiştir.1950 yılında girdiği Istanbul Radyosu’nda solist icracı olup 1967’den itibaren koro yöneticiliği, repertuar kurulu üyeliği ve başkanlığı gibi görevlerde bulunmuş, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı’nın çeşitli eğitim komisyonlarında üyelik hizmeti vermiştir.
Yavaşca, ITÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nın kurucuları arasında yer almış, konservatuarda uzun yıllar öğretici kadrosunda çalışmış ve öğrenciler yetiştirmiştir. Yavaşça ses icracılığının yanında, değişik formlarda 654 eser vermiş bir bestekârdır.
Türk musikisine yaptığı önemli katkılar nedeniyle kendisine 2008 yılında 'Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ve 2010 yılı sanat dalı 'TBMM Üstün Hizmet Ödülü' verilmiştir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
HAFIZ KÂNI KARACA’NIN UDU, SARIĞI, CÜBBESI VE KUDÜMÜ
Karaca Ailesi Kolleksiyonu.
Kâni Karaca (1930-2004)
Adana’da doğmuş, küçük yaşta gözlerini kaybetmiştir. 9 yaşında hıfzını tamamlamış ve ilk mûsikî derslerini Adana’da almıştır.
1950 yılında Istanbul’a taşınarak Hafız Üsküdarlı ‘Ali Efendi ve Hafız Sadettin Kaynak’ın öğrencisi olmuş ve Sadettin Heper’den âyin-i şerîf ve Mevlevî âyin-i şerifleri, klasik eserler meşk etmiş ve kudüm vurmayı öğrenmiştir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Kâni Karaca kurrâ hâfızdı. Yani Kur'an-ı Kerim'in on farklı şivede okunuşunu öğrenmiş az sayıda kişiden biriydi. Kur'an okuma üslûbunda hocası Ali Efendi'den aldığı Üsküdar tavrına bağlıydı. Ancak aynı zamanda Arap tarzlarında da okurdu. Dinî musikinin hemen her şubesinde yetkin bir icracı idi. Türkiye, uzun yıllar boyunca Mevlevî âyin-i şeriflerini, durak ve na'tleri, ilâhîleri onun sesinden dinledi. Ustalık gerektiren ve icrası güç olan doğaçlama türlerde, bilhassa mevlid, kaside ve gazelde büyük muvaffakiyet gösterdi. Dinî musikide olduğu gibi klasik musikide de üstad olarak kabul edildi. Kâr, beste, semâî gibi klasik beste türlerinde yüzlerce eseri kayda geçirdi.
Bestekârlıkla da meşgûl oldu. Şarkı, ilâhî ve saz eseri gibi muhtelif formlarda bir miktar eser bestelemiştir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
BEKIR SITKI SEZGIN’E AIT OBJELER
Sezgin Ailesi Kolleksiyonu.
Smokin Ceket, Dolma Kalem, Kol Düğmesi, Tespih,
Mendil, Taşplak ve 2 adet 45'lik Plak, 2 Ödül, 1 Kitap,
-
1 CD ve 1 Adet Fotoğraf
Bekir Sıtkı Sezgin (1936-1996)
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
1936 yılında Istanbul’da doğmuştur. Ilk musiki derslerini henüz okul öncesi çağda iken babası Hâfız Hüseyin Efendi’den almıştır. Erken yaşta hıfzını tamamlamıştır.
Istanbul Belediye Konservatuarı'nı bitirdikten sonra 1959 yılında Izmir Radyosu'na ses sanatkârı olarak girmiştir.
Radyoda şeflik ve hocalık görevlerini sürdürmüştür. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nda ses icracılığı ve repertuar hocalığı yapan Sezgin, 20. yüzyılın önemli ses sanatkârları arasındadır.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Itrî Efendi
Bekir Sıtkı Sezgin’in Karakalem Çalışmalarından
Dede Efendi
Bekir Sıtkı Sezgin’in Karakalem Çalışmalarından
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
INCI ÇAYIRLI’YA AIT OBJELER
Çayırlı Ailesi Kolleksiyonu.
Çerçeveli fotoğraf, 45'lik plak, broşür (Inci Çayırlı 50.
Sanat yılı), inci kolye, broş küpe ve fular.
İnci Çayırlı (1935-2021)
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Istanbul’da doğmuştur. Dayısı Fahri Kopuz’un teşvikiyle musiki öğrenmeye başlamış, 1953 yılında Istanbul Belediye Konservatuarı’na girmiştir. 1954 yılında Istanbul Radyosu’nda görev yapmaya başlamış, ayrıca Münir Nureddin Selçuk’un korosunda uzun yıllar çalışmıştır. 1977 yılında Istanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmaya başlamış, uzun yıllar bu görevi sürdürmüş ve pek çok talebenin yetişmesine katkı vermiştir.
1998 yılında kendisine ‘Devlet Sanatçısı’ unvanı verilmiştir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
KLASİK TÜRK MÜZİĞİ
ENSTRÜMANLARI
REBAP
Konya Mevlana Müzesi, Env. No: 1243
Islâm âleminde, birbirinden farklı yaylı ve mızraplı çalgıların bir kısmı 'rebap' olarak adlandırılır. Ancak Osmanlı geleneğinde,
asırlar boyunca yaygın bir çalgı olarak yer alan rebap, yayla çalınan karakteristik bir sazın adıdır. Önceki dönemlerde Orta Asya’da yaygın olarak kullanılan ‘ıklığ’, rebabın prototipidir. Gövdesi, Hindistan cevizinden yapılan bir teknenin ön yüzüne ince bir deri veya büyükbaş hayvanların yürek zarının gerilmesi ile elde edilir. Sesi, yaydaki kıl demetinin tel olarak kullanılan kıl demetine sürtünmesi ile oluşur. 19. yüzyılda yaygın kullanımdan düşen ve özellikle Mevlevîler olmak üzere tekke müziğine mahsus bir karakter taşımaya başlayan rebap, 20. yüzyılda Eyyubi Mustafa Sunar, Sabahattin Volkan, Cahit Gözkan başta olmak üzere çeşitli üstadlar tarafından tekrar canlandırılmaya çalışılmıştır.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
LÂVTA
Topkapı Sarayı Müzesi, Env. No: 848
üslûbunu devam ettirmişlerdir.
Uzun ve perde bağlı sapı olan küçük tekneli bir çeşit ‘ud’dur. Adı Arapça bir ifade olan 'el-ud'dan gelir. Türk müziğinde kemençe ile birlikte eğlence müziği takımlarında kullanılmıştır.
Kemençe gibi genelde Istanbullu Rum müzisyenler tarafından icra olunmaktaydı. Lâvtacı Hristo, Andon ve Ovrik Efendiler
Osmanlı'nın son döneminde isim yapmış lâvta icracılarıdır. Kemençe gibi lâvtayı da klasik musiki çevrelerinde yaygınlaştıran Tanburî Cemil Bey'dir. Oğlu Mesud Cemil ve talebesi Refik Fersan onun lâvta
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
SÎNE KEMANI
Konya Mevlana Müzesi, Env. No: 1405
Italyanca'da aşk kemanı anlamına gelen Viola d’amoure, Avrupa’da 18. yüzyıla
kadar rağbet görmüş bir ‘barok’ dönemi çalgısıdır. Sultan I. Mahmud zamanında Türk musikisinde kullanılmaya başlanmış, Sultan III. Selim döneminde (1789-1808) fasıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlamış ve eskiden benzer vazifeyi gören rebabın kullanımdan düşmesine sebep olmuştur. Dize değil, Göğüse dayanarak çalındığı için Türkçede ‘sîne kemanı’ olarak adlandırılmıştır.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
MISKAL
Topkapı Sarayı Müzesi, Env. No: 862
Eski kaynaklarda 'mûsikar' olarak da anılır. Birbirine iliştirilmiş, ince kamıştan borulardan oluşur. Farklı dönem ve musiki ortamlarına ait miskallerdeki boruların sayısı değişiklik gösterir. Akordu, altı kapalı olan kamışların içine eritilmiş balmumu damlatılarak yapılır.19. yüzyıl başlarına kadar Türk musikisinde kullanılan bir çalgıdır. Meşhur tarihçi Solakzâde Mehmed Hemdemî Çelebi (ö. 1658), Miskalî Artin, Ismet Ağa, Miskalî Sadık Efendi adını tespit edebildiğimiz miskal icracılarıdır.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
KEMENÇE
Topkapı Sarayı Müzesi, Env. No: 858/1-858/2
Istanbul’da eskiden beri iki telli olarak kullanılan
kemençe, 19. yüzyıl başlarında üçüncü tel eklenerek bugünkü formuna getirilmiştir. Başta Yunanistan olmak üzere benzer çeşitleri Balkanlar’da yaygın olarak çalınan kemençe, şeklinden dolayı ‘armudî kemençe’ tırnakla çalındığı için ‘tırnak kemençesi’ diye, anılır.
TÜRK MÜZIİĞIİ TARIİHIİ SERGIİSIİ
TÜRK MÜZIĞI TARIHI SERGISI
DİNÎ TÜRK
-
• • • <✓ •
MÜZİĞİ
NEYZENBAŞI
SALIM BEY’IN NEYI
Mevlana Müzesi, Env. No: 1183 - Şâh-Mansûr Mâbeyni
Üst tarafında “Sâlim-Yâ Hazret-i Mevlana” yazılı olan bu ney, Neyzenbaşı Salim Bey'e ait olmalıdır.
Salim Bey (1830?-1885)
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Üsküdar'da doğdu. Neyde hocası, Beşiktaş Mevlevîhanesi'nden Mehmed Said Dede'dir. Samatyalı Kuyumcu Oskiyan Efendi'den de ney talim ettiği rivayet olunmaktadır. Sermüezzin Haşim Bey'den klasik musiki eserleri meşk etmiştir. Meşhur bestekâr Hacı Fâik Bey'in ağabeyidir. Neyzen Aziz Dede ve Giriftzen Asım Bey en önde gelen talebeleridir.
Salim Bey peşrev, saz semâîsi ve şarkı türlerinde, az sayıda eser bestelemiştir. Eserlerinden özellikle Hicaz Peşrevi'nin şöhreti civar memleketlere kadar yayılmış, hâlen Türkiye, Mısır ve Yunanistan olmak üzere muhtelif ülkelerde sıklıkla çalınmaktadır.
36NEYZENBAŞI
AZIZ DEDE’NIN NEYI
Mevlana Müzesi, Env. No: 1174
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Aziz Dede (1835-1905)
Üsküdar’da doğmuştur. Mısır’a giderek Kahire Mevlevîhanesi’nde ney meşk etmiş daha sonra Gelibolu Mevlevîhanesi’nde çilesini tamamlayarak ‘Dede’ unvanıyla Istanbul’a dönmüştür. Istanbul’da devrin en büyük neyzenlerinden Salim Bey’in talebesi olmuştur.
Galata, Üsküdar, Kasımpaşa ve Bahariye mevlevîhanelerinin neyzenbaşılığını yürütmüştür.
Neyzen Emin Efendi ve Santurî Ziya Bey (Ziya Santur) Aziz Dede'nin önde gelen talebeleridir. Aziz Dede'nin Tespit edilebilen eserleri bir peşrev ve 10 kadar saz semâîsinden ibarettir. Bilhassa Uşşak Saz Semâîsi meşhurdur.
NEYZENBAŞI EMIN EFENDI’NIN NEYI
Konya Mevlana Müzesi, Env. No: 1258, Şâh
Emin Efendi (1883 - 1945)
Istanbul'un Tophane semtinde dünyaya geldi. Mekteb-i Hukuk-ı Şahane’ye ve Süleymaniye Medresesi’nde Hoca Nuri Efendi’nin derslerine devam etti. Neyzenbaşı Aziz Dede'den ile neyzenbaşı Hakkı Dede'den ney, Rauf Yektâ Bey'den Hamparsum ve Batı notalarını öğrendi. Zekâîzâde Hafız Ahmed Efendi (Irsoy) ile Galata Mevlevîhanesi kudümzenbaşısı Afyonkeş Râif Dede'den Mevlevî âyin-i şeriflerini, Bolâhenk Nuri Bey ve Sadık Bey'den ise bir hayli klasik eser meşk etti.
1919'dan tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar Galata Mevlevîhanesi'nde neyzenbaşı idi.
Hâfız ve hattatdır. Sülüs, nesih, celî sülüs ve ta’lik hatlarında ve bilhassa ayrı bir hüner olan eski
-
• üstadların yazılarını taklid etmede ve istif dizmede
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
_ devrinin önemli hattatları arasında yer alır.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
NEYZEN TEVFIK'IN NEYI
Mevlana Müzesi, Env. No: - Bolâheng-Sipürde Mâbeyni
Neyzen Tevfik (Kolaylı) (1879 - 1953)
Bodrum’da dünyaya gelmişdir. Izmir Idâdîsi’nden sonra Istanbul’da Fatih Medresesi’nde okumuşdur. Izmir’de yaşadığı yıllarda Mevlevîliğe intisab etmiş, Izmir Mevlevîhanesi’nde, Şair Eşref başta olmak üzere Tokadîzâde Şekîb, Rûhî Baba, Tevfik Nevzât gibi önemli kişilerle yakınlık kurmuşdur. Sonraki yıllarda yazdığı hicivlerinde Şair Eşref'in etkisi görülür.
Fatih Medresesi’nde okuduğu yıllarda Galata ve Yenikapı Mevlevîhaneleri’ne devam etmiş; Mehmed Âkif (Ersoy) ile yakınlık kurmuş, Ibnülemin Mahmud Kemal Bey (Inal), Halid
Ziya (Uşaklıgil), Yunus Nâdi, Ûdî Nevres gibi zevatla bir arada bulunmuştur. Mehmed Âkif'e ney öğretmiş, ondan Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenmiştir.
Mevlevîlikten sonra Bektaşîliğe de intisab etmiştir.
Neyzenliğinden başka rindane hayatı ve bilhassa hicivleri ile tanınmışdır. Bugün 'neyzen' denince akla ilk onun adı k gelmektedir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Bir miktar plak doldurmuş, bu sayede muhtelif makamlarda taksimleri günümüze ulaşabilmiştir.
39
BURHANEDDIN ÖKTE'NIN
NEYI
Mevlana Müzesi, Env. No: 1331, Mansûr
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
Ökte (1904-1973)
Istanbul'da doğdu, Izmir'de vefat etti. Yenikapı Mevlevîhanesi dedelerininden Neyzen Hâlid Dede'den ney öğrendi. Plaklarda, radyo emisyonlarında ney üflledi. 1947-1950 yılları arasında, Kanunî Fikret Kutluğ'la birlikte Türk Musikisi Dergisi'ni yayınladı. Meşhur tanbur sanatkârı Izzettin Ökte'nin ağabeyidir.
OSMAN DEDE’NIN NEYI
Galata Mevlevîhanesi, Env. No: 446 - Davud
Yenikapı Mevlevîhanesi neyzenlerinden Osman Dede'ye aittir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
IHSAN AZIZ BEY’IN NEYI
Mevlana Müzesi, Env. No: 1332, Davud Nısfiyye
Dârü’l-elhân Icrâ Heyeti neyzen/nısfiyezenlerinden Ihsan Aziz Bey'e aittir.
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ SERGİSİ
ÇEŞITLI DERGÂHLARDAN
ALINMIŞ NEYLER
Edirne Müzesi, Env. No: 8273 – Sipürde
Mevlana Müzesi, Env. No: 1131, Şâh
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder