Bu Blogda Ara

10 Haziran 2020 Çarşamba

Ertuğrul Firkateyni Hakkında Mektuplar

Bu metin, Ertuğrul Fırkateyni kumandanı Amiral Osman Paşa’nın ağabeyine yazdığı mektupları ve fırkateynin batmasından sonra olay hakkındaki raporların özetidir.

 

Transkripsiyon: Nadide Ümran KARSLI

Günümüz Türkçesi: Muharrem DOĞANCI, Sinan Şerif YAKA’nın desteğiyle.

Osmanlı alfabesi ile yazılmış metinleri okumakta algıların hangi kelimelere ve/veya kalıplara meylettiğine yönelik ipuçları verdiği için, transkripsiyondaki yanlış okunmuş kelimeler düzeltilmemiştir.

Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-46-

(Sûret-i Mülahhasa’-i Mektûb)

Sumatra ve Cava gibi ekâlim vâsiʻ-i İslâmiye’de meskûn ahâli hâmi’-i din mübeyyin garrâ ve câlis hilâfet kübrâ olan pâdişâhımız efendimiz hazretlerine habl metîn din ve şerîʻatla merbût ve meclûb bulunduklarından fırkateyn-i hümâyûnun Singapur’a vürûdu ahâli’-i mezkûrenin kulûb salâbet uslûb diyânetperverânelerini fevki mâîtasavvur tesrîr ve livây-ı selâmet ihtivây-ı hümâyûna maʻtûf olan enzâr-ı mütefahhiret dasâr ubûdiyetkârânelerinde ki dumûʻ şâdiyi teksîr ve tevfîr idegelmekte olduğu evvel ve ahir takdîm eylediğim muharrerât ve evrâk me’alinden maʻlûm alî’-i nezâret penâhileri buyurulmuş olub bu defʻa dahi Sumâtra ceziresi üzerinde 1˚4 2 arz ve şimâli 1˚1 1 tûl şarkîde vâkiʻ (Rakkan) nam küçük bir nehir boyunca imtidâd iden (Tîmbûs) hükümet-i sagîre’-i müstakilesi hakimi (Mehmed Zeyn’el-Abidin İbn-i Abdülvâhid) hazretleri veziri (Şehbender Ebu Saʻid) i fırkateyn-i hümâyûna göndererek makâm-ı celîl hilâfet-i kübrâya olan ubûdiyet ve muhabbet-i mahsûsasını göstermiştir. Vezir-i müşâr’ül-ileyh sefîne’-i hümâyûnda bulunduğu müddetçe asâkir-i nusret mü’esser şâhâne tarafından icrâ idilmekte olan top ve tüfenk ve kılınç ve arma taʻlîmlerini görerek akşâma kadar eşk-rîz olmuş ve o gün eksik olmayan zevâr sa’ire ile edʻiye’-i mefrûze’-i hazret-i hilâfetpenâhiyi averde’-i zebân sadâkat ve ubûdiyet itmiştir. Muharrerât mukaddeme’-i çâkerânemin muhteviyât ve müzâyâsı sefîne’-i hümâyûnun

-46-

(Mektubun özeti)

Sumatra ve Java gibi, İslam’ın yayıldığı geniş bir coğrafyanın bir parçası olan yerel halk, Müslümanları ve İslam’ı himaye eden, İslam dünyasının en büyük halifesi olan padişahımıza sağlam bir inançla bağlı olduklarından dolayı padişahımızın gönderdiği fırkateyn, Singapur’a selametle ulaşmış ve mürettebat, padişahımıza kalplerinde yüce bir bağlılık olan ahali tarafından ağırlanmıştır. Bundan önce ve son yazdığım mektupta da bu durumu siz padişah efendimize arz etmiştim. Bu sefer, Sumatra adasında Rakkan[1] adında bir nehir üzerinde bulunan ve yardım talebinde bulunan Timbus özerk hükümeti başkanı Mehmed Zeyn’el-Abidin İbn-i Abdülvâhid’in veziri olan konsolos Ebu Saʻid’i fırkateyne göndererek siz padişahımıza bağlılığını göstermiştir. Ebu Saʻid Efendi, Osmanlı topraklarında bulunduğu sürede Osmanlı askeri tarafından uygulanan top, tüfek, kılıç ve arma (deniz) tatbikatlarını takip etmiş bu temaşa onda size karşı bir büyük bir bağlılık oluşturmuştur. Bundan önce siz padişahımıza yazdığım aciz mektuplarımda, deniz kuvvetlerinin



[1] Bu isimde doğrudan bir nehir bulunamadı. https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_rivers_of_Indonesia adresinde bu Sumatra’da bu isme yakın üç akarsu bulundu: 1) Rokan https://en.wikipedia.org/wiki/Rokan_River 2) Rokan-kanan https://en.wikipedia.org/wiki/Rokan-kanan_River 3) Rokan-kiri https://en.wikipedia.org/wiki/Rokan-kiri_River Erişim tarihi: 09.07.2020 Perşembe, 12:31.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-47-

Bu sularda seyâhatini ve Singapur’da bir aralık ikâmeti kulûb-i islâmiyânda ne derece te’sîrât hasene hâsıl ittiğini ve hissiyât hürmet gâyât umûmiyenin ne mertebe galeyâne geldiğini sûret vâzıhada tasvîr itmekle bu bâbda îzâh-ı mâddeye hâcet kalmamış vürûdumuzdan evvelce bu sularda görünmeyen livây-ı nusret ihtivây-ı Osmani bu günlerde limân dâhilinde keşt û güzâr iden kâffe’-i merâkib sagîre’-i İslâmiye gönderlerinde hemân umûmiyetle temevvüc itmekte bulunmuş olduğunun kemâl-i şükrân ile ırzına ictisâr kılınmağla ol-bâbda ann Singapur 17 Kânûn-ı Evvel sene 305.

Cerîde’-i bahriye nûmro 13 fî 28 Teşrîn-i Sânî sene 1305.

            İngilizce olarak Bombay’da çıkan (Avukat Avf Hindiyâ) gazetesinin 29 Teşrîn-i Evvel târihli nüshasında görülen makâlenin aynen tercümesidir.

            Bugün sâye’-i hilâfet ve saltanatda Bombay limânında livây-ı şeref intimây-ı Osmani temevvüc nemây-ı şân ve nebâhat oluyor, zât-ı şevketsemât hazret-i pâdişâhi bir geminin mensûb olduğu memleketde hâ’iz olduğu imtiyâzâtı her gittiği yerde hâ’iz olmasını amir olan kânûn düvel-i ahkâmına tevfîken Bombay limânının küçük bir kısmında bir müddet içün icrây-ı hâkimiyet buyurmaktadırlar.

            Ertuğrul fırkateyn-i hümâyûnu bir çok ecnebi limânlarını keşt eyledikden sonrada geçen hafta limânımıza vâsıl olmuş ve önümüzdeki

-47-

Bu sulardaki seyahatinin, Singapur’da bir süre konuşlanmasının, buradaki Müslümanların kalbinde ne derecede etki ettiğini, bölge halkının Osmanlı Devleti’ne ve halifesine bu sularda eşi benzeri görülmemiş bir teveccühünü gördüğümü tasvir etmeye çalışmıştım. Bu konudaki her hali sizlere arz ederim.

Rumi 17 Kanun-ı Evvel 1305, Miladi 29 Aralık 1889 Pazar.

 

Ceride-i Bahriye (Osmanlı Denizcilik Dergisi) Numara 13. Rumi 28 Teşrin-i Sani 1305, Miladi 10 Aralık 1889 Salı

İngilizce olarak Bombay’da (Mumbai)[1] yayınlanan “Avukat Avf Hindiyâ” gazetesinin Rumi 29 Teşrin-i Evvel 1305, Miladi 11 Aralık 1889 Çarşamba tarihli nüshasında görülen makalenin aynen tercümesidir.

Bugün halifemiz ve padişahımızın himayesinde Bombay limanında şanı yüce Osmanlı sancağı dalgalanıyor. Padişahımızın kudret alametinin ve devletlerarası kanunlarda söz sahibi olmasının bir sonucu olarak İslam dünyasında ayrıcalıklara ve otoriteye sahip olmakta ve Bombay limanında bir müddet için demir atmıştır.

Ertuğrul Fırkateyni birçok ülke limanına uğradıktan sonra geçen hafta Bombay limanımıza ulaşmış ve önümüzdeki



[1] Sayyid Maqbul Ahmad, “Bombay”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, URL: https://islamansiklopedisi.org.tr/bombay Erişim tarihi: 09.07.2020 Perşembe, 13:32.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-48-

Pazar günü Japonya’ya müteveccihen buradan tahrîk çarh azîmet itmek üzere bulunmuştur.

            (1877) senesi muhârebesi bütün cihâna Osmanlı kahramanlarının berren ve bahren yapabilecekleri şeyleri irâ’e ve isbât eylemiştir. Şebeke muhârebesi esnasında asâkir-i nusret mü’esser-i şâhâne ibrâz asâr besâlet eyledikleri halde sene boğazında müteveffi Hubaret Pâşâ’nın kumândâsı tahtında bulunan ince filo mukâvemet şedîde ibrâzıyla asâkir-i bahriye’-i şâhâne müteveffây-ı müşâr’ün-ileyhin medâyihine hakîkaten lâyık olduklarını isbât ittiler. Hobaret Pâşâ asâkir-i şâhânenin arslan gibi şecîʻ ve kuzu gibi mutîʻ olduklarını avderde’-i lisan setâpeş beyân iderdi, Ertuğrul fırkateyni zâbıtân ve tâ’ifesi Hobâret Pâşâ’nın kumândâsı tahtında muhârebede bulunmuş olan dalâverân Osmaniyâ’nın refikây-ı hemâset ihtivâsındandırlar. Ertuğrul-ı hümâyûn kumândânı yâverân cenâb-ı pâdişâhiden mîralây Osman Beyefendidir, işbu vapurda beş yüz elli nefer tâ’ife ve otuz zâbıtân ve on dört mühendis ve beş on talebe vardır.

            Ertuğrul fırkateyni bin sekiz yüz tonîlâtalık mükemmel bir fırkateyndir. Sefîne’-i mebhûs inhânın on beş santimetre çâpında sekiz aded kurûp beş aded küçük top ve bir çok neverd neflîd ve hoçkîs ve atlînig toplarıyla birkaç torpîdoları vardır. elektirik ziyâsıyla tenvîr olunmuştur, Ertuğrul fırkateyninin Bombay limânında ikâmeti esnada karaya çıkan tâ’ifesinin kıyâfetleri

-48-

Pazar günü Japonya’ya hareket etmek üzere limanımızda bulunmuştur.

Osmanlı ordusu 1877-1878 savaşlarında karadan ve denizden yapabileceklerini bütün dünyaya göstermiştir. Bu savaşta “Şebeke” adında açılmış bir cephe veya savaşın geçtiği bir yer ismi bulunamamıştır, muhtemelen yanlış transkripsiyon edilmiştir. Şıpka / Şipka Geçidi Muharebeleri[1] sırasında Osmanlı kuvvetleri kabiliyetlerini göstermiştir. Hobart Paşa[2] kumandasındaki Osmanlı ince filosu düşman karşısında gösterdiği direnç ile övgülere layık olduğunu ispat etmiştir. Hobart Paşa, Osmanlı askerinin düşmana karşı aslan gibi üstlerine karşı kuzu gibi itaatkâr olduklarını dile getirmiştir. Ertuğrul Fırkateyni’nin komutanları ve emrindekileri, zamanında, Hobart Paşa’nın emrinde savaşta gönülden yer alan onun cesur dostlarıydı. Ertuğrul Fırkateyni’nin kumandanı padişahın çok yakın isimlerinden Miralay (Albay) Osman Bey Efendi’dir. Bu vapurda 550 nefer, 30 rütbeli, 14 mühendis, 5-10 öğrenci vardır.

Ertuğrul Fırkateyni’ni 1.800 tonilatoluk mükemmel bir fırkateyndir. Gemide 15 santimetre çapında 8 adet Krupp marka top,[3] 5 adet küçük top, birçok torpido vardır. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın verilerine göre “neverd neflîd”, “hoçkîs”, “atlînig” isimlerinde donanma silahlarına rastlanmamıştır.[4] Birçok “never fired” yani hiç ateşlenmemiş, kullanılmamış “Hotchkiss”[5] yani Hoçkis marka, “Gatling”[6] marka toplar ve torpidolar vardır. Gemi, elektrik ile aydınlatılmıştır. Ertuğrul Fırkateyni’nin Bombay limanında demir atmış olduğu sıralarda karaya çıkan mürettebatın kıyafetleri



[1] Bu kelime, kuvvetle muhtemel Şıpka / Şipka’dır. Bakınız: https://tr.wikipedia.org/wiki/93_Harbi Erişim tarihi: 19.09.2020 Cumartesi, 22:54. Sinan Şerif YAKA tespit etti.

[2] Asıl adı Augustus Charles Hobart-Hampden olan İngiliz asıllı Osmanlı amirali 1)  https://tr.wikipedia.org/wiki/Hobart_Paşa 2) https://www.dunyabulteni.net/arsiv/abluka-yarici-amiral-hobart-pasa-h109486.html 3) https://www.iskultur.com.tr/hobart-pasanin-anilari.aspx Erişim tarihi: 10.07.2020 Cuma, 15:05.

[3] Krupp topu https://tr.wikipedia.org/wiki/Krupp_(top) Erişim tarihi: 10.07.2020 Cuma, 15:10.

[4] Fırkateyn’de bulunan diğer silahlar şöyledir: 5 adet 150 mm Armstrong topu, 1 adet Whitehead torpido tüpü, 2 adet torpido bulunmaktadır. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Ertuğrul Fırkateyni. https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=480&dil=1 Erişim tarihi: 10.07.2020 Cuma, 15:21.

[5] Hotchkiss marka silahlar için bakınız. https://en.wikipedia.org/wiki/Hotchkiss_gun Erişim tarihi: 09.09.2020 Çarşamba, 10:33. Ayrıca bakınız. Cem KARACA’nın “Kavga” adlı eserinde “Emanet makinalı, tüfekler Hoçkis marka…” dizeleri geçmektedir. https://youtu.be/U1lhbA9FnCc?t=48 Erişim tarihi: 09.09.2020 Çarşamba, 10:39. Sinan Şerif YAKA tespit etti.

[6] Gatling marka makineli silah için bakınız. https://tr.wikipedia.org/wiki/Gatling_(makineli_silah) Erişim tarihi: 09.09.2020 Çarşamba, 10:43. Sinan Şerif YAKA tespit etti.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-49-

Herkesin nazar-ı takdîr ve hayretini celb eylediği cihetle Bombaylılar mezkûr vapura gidüb içerisini gezdiler, gemicilerin hemân umûmi gayûr ve kavî’ül-bünye arslanlardır, bunların hele üniformalarıyla kırmızı fesleri pek ziyâde inzâr-ı dikkati celb eylemektir, Ertuğrul sefîne’-i hümâyûnunu ziyârete gidenler sefîne’-i mezkûrede kemâl-i nezâketle kabûl olunmuşlardır. Sefîne derûnunda şâyân-ı temâşâ olan mahallerin kâffesi zevâre irâ’e idilmiş ve kendülerinden hiçbir şey ketm idilmemiştir, fırkateyn içindeki askeri mûsikesi arada sırada terennümsâz olmakta idi.

            (Gloster) alây kumândânı ve zâbıtânı fırkateyn-i hümâyûn zâbıtânı ile Bombay Devlet-i Aliyye bâş şehbenderi Kadri Beyefendi’yi (Kalaba) nam-ı mahalde bir taʻâma daʻvet ve İngiliz zâbıtânı medʻuvvin Osmaniye’yi kemâl-i nezâketle kabûle musâraʻat eylemişlerdir. İngilizler ile Osmanlılar yânyâna ve aynı maksad içün harb eylediklerinden mâr’ül-beyân ziyâfetde tarafeyn hissiyât samîme asârı ibrâz olunmakda idi.

            Ziyâfet mükemmele’-i mezkûre sabâhleyin sâʻat ikiye kadar devâm itmiş ve medʻuvvinin avdetlerinden ol İngiliz alâyı musîkesi (Marş Aşmâni) ile terennümsâz habûr ve neşât olmuşdur, fırkateyn-i hümâyûnun muvâsalatı Hindistân ahâli’-i İslâmiyesince bâʻis hüsn-i te’sîrât olmuş ve kâffe’-i ahâli’-i İslâmiye dindâşlarına hissiyât ahvas kârânelerini birer sûretle izhâra musâraʻat göstermiştir. Cumʻa günü asâkir-i şâhâneden yüz elli dolar ile baʻzı zâbıtân

-49-

Bölge halkının dikkatini çektiği için Bombaylılar fırkateyni ziyaret etmiştir. Gemicilerin hemen hepsi gayretli ve bünyeleri denize dayanıklıdır. Onların üniformalarıyla kırmızı fesleri; Hindistan, Çin gibi Güney ve Güneydoğu Asya halklarında “kırmızı” renk önemli olduğu için, bölge halkının oldukça dikkatini çekmektedir. Gemiyi ziyaret eden misafirler, büyük bir nezaketle ağırlanmıştır. Fırkateynin içinde gösterilen kısımların tamamı ziyaretçilere gösterilmiş ve onlardan hiçbir şey gizlenmemiştir. Fırkateyndeki bando ekibi, aralıklarla bazı eserleri icra etmişti.

(Gloster) Alay kumandanı ve firkateyndeki rütbeliler ile Osmanlı Devleti Bombay başkonsolosu Kadri Bey Efendi Kalaba adlı bir mahalde yemeğe davet edilmiş ve İngiliz rütbelileri de büyük bir nezaketle ağırlanmıştır. İngilizler ve Osmanlılar yan yana ve aynı amaç için savaştıklarından dolayı ziyafette her iki tarafta samimiyet görülmekteydi.

Ziyafet, alaturka saatle sabah saat 2’ye kadar yani güneş doğduktan 2 saat sonrasına kadar devam etmiştir. Davet edilenlerin geri dönmesinden sonra İngiliz bandosu parçalarını çalmışlardır. Fırkateynin Hindistan Müslümanları ile buluşması Hint Müslümanlarını duygulandırmış ve onların misafirperverlikleriyle bu derin hisler, fırkateyndekiler tarafından gözlemlenmiştir. Cuma günü Osmanlı askerleri



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-50-

Gayet güzel geniş oldukları halde cumʻa namâzını ifâ itmek üzere câmiʻ-i şerîfe gidilmiş ve esnay-ı râhda bir çok ahâli tarafından kemâl-i hürmet ve ihtifâl ile taʻkîb olunmuşlardır.

            Câmiʻde bir cem gafîr asâkir-i şâhâneye intizâr itmekte idi, Osmanlı bahâdirân diyânet iktirânı câmiʻi şerifde kemâl-i muhabbetle kabûl olunmuşlardır. Miralây Osman Bey ile maʻiyetinde bulunan üç zâbıt dahi mahal-i mezkûrda vâkiʻ (İsmail Ceyb) câmiʻi şerîfine gitmişler idi.

            Ertuğrul’un Bombay limânında ikâmeti esnasında karada gezmeğe me’zûniyet istihsâl itmiş olan tâ’ife-i efrâdı şâyân-ı takdîr ve tahsîn olacak bir sûrette hareket eylemişlerdir. Polis uğrâkında efrâd-ı merkûmenin su’i harekâtlarına da’ir hiçbir kayd mevcûd değildir, bunların hiç biri seker halde bulunmamıştır. Musûğla Destûn Bulgaristan ve Giridistân mezâlim mevhûmesi ile efrâd-ı merkûmenin etvâr ve harekâtlar beyninde hiçbir münâsebet mevcûd olmadığını istihbâr itmiş evvelidi elbette memnûn olurdu.

            Osmanlılar aleyhinde idâre’-i lisân itmek adet hükmüne girdiği halde biz Osmanlıların bi-hakkın ahlâk hasenelerinden bahis itmeği vazifeden add eyledik.

            Adâb mukaddese’-i askeriye ile pirâsta olan Osmanlı gemicilerinin harekât bir güzideleri evvelan Osmanlılarca muʻtâd olan hissiyât

-50-

Cuma namazını kılmak üzere camiye gitmişlerdir.[1] Osmanlı askerleri, camiye giderken yolda halk tarafından büyük ilgi görmüş ve onlarla birlikte camiye gitmişlerdir. Cami cemaati Osmanlı askerlerine bakmaktaydı. Osmanlı askerleri, din kardeşleri tarafından camide muhabbetle kabul edilmişlerdir. Miralay (Albay) Osman Bey ile emrindeki 3 rütbeli de aynı mahalde bulunan İsmail Ceyb camiine gitmişlerdi.

Ertuğrul’un Bombay limanında bulunması sırasında karada gezmeye izinli olan personel, yerel halkın kurallarına ve yönetmeliklere uygun bir şekilde hareket etmişlerdir. Bölge polisinde fırkateyn personeline dair hiçbir olumsuz bir tutanak kayıtlı değildir, onlardan hiçbiri içip sarhoş olmak gibi hoş olmayacak bir halde bulunmamıştır. Bulgaristan ve Girit’teki söz konusu olaylar ile fırkateyn personelinin geçmişteki olayları arasında ne tür bir ilişki olduğu anlaşılamamıştır. “Elbette memnun olurdu” ifadesine bakılırsa, hoş olmayan bazı olayların gerçekleştiği anlaşılmakta, “keşke olmasaydı” kabilinden bir geçmiş temenni durumu anlaşılmaktadır.

Osmanlılar hakkında olumsuz yönetim ve imaj anlatımlarının yaygınlaştığı bu dönemlerde, biz, Osmanlıların ahlak ve erdemlerinden hakkını vererek söz etmeyi vazife olarak kabul ettik.

Kutsal askerî adap ve terbiye ile ruhunu donatan Osmanlı gemicilerinin seçkin ve kıymetli hareketleri, öncelikle, köklü bir geçmişe sahip Osmanlılarca alışılagelmiş sadakatle bağlılık hissi,



[1] “150 dolar ile” ifadesiyle askerlere verilen harçlık mı kastedilmiştir? Bu ifade anlaşılamadığı için cümleye eklenmemiştir.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-51-

İtâʻatkârâne, sâniyen Osman Bey ile zâbıtânın gösterdiği iʻtinâ ve tedbîr intizâm perverâne asâr meşkûresindendir.

(Diğer)

Bombay’da geçerât lisânıyla neşr olunan (Kasıd-ı Bombay) nam-ı gazetenin 28 Teşrîn-i Evvel sene 89 târihli nüshasında münderic bendin aynen tercümesidir.

            Saltanat-ı Osmaniye’nin Ertuğrul nâmında bir harb sefînesi yirmi teşrîn-i evvel tarihinde Bombay limânına dahil olub geminin zâbıtân ve neferâtının bilinmedik bir kıyâfetle şehirde gezdiklerini görenler mütehayyir ve müteʻacib kalarak yekdiğerlerinden bunların kim olduğunu su’al ve tefahhus ile sultân nâmdâr tarafından buraya gelmiş olan bir Osmanlı sefînesinin adamlar olduğunu haber aldılar, muma ileyhime mahsûs olarak ahâli tarafından virilmiş olan ziyâfetlerde bu bâbda ekser kesâne vukûf tâm hâsılve cumʻa günü ifây-ı farîze’-i salât içün sefîneden pek çok adam büyük câmiʻa geldiklerinden limânımızda fırkateyn-i hümâyûnun vücudu umûmen şâyiʻa olub ahâli’-i Müslimenin ziyârete olan şevki hadeden aşûru bulunduğuna mebnî mezkûr sefîneyi görmeğe iştiyâk tâm ile hücûm ittiler. Geçen cumʻairtesi günü gazetemizin müdîri bi’z-zât mezkûr sefîneye gittiğinde kenâr deryâ ahâliden geçilmez derecede tûlu ve sefînenin etrafıyla nerdibânlar izdihâm nâsdan sökülmez halde olub şimşek gurûbu

-51-

sonra, Osman Bey ve mürettebatının gösterdiği gönüllülük esasına dayanan özen ve disiplinlerden oluşan düzeni, övünç eseridir.

 

(Diğer)

Bombay’da Gucerat[1] diliyle yayınlanan “Kasıd-ı Bombay” adlı gazetenin Rumi 28 Teşrin-i Evvel 1889, Miladi 9 Kasım 1873 Pazar tarihli nüshasında yazılı bölümün aynen tercümesidir. “89” sayısı, Rumi kabul edilip 1289 tarihi temel alınırsa, geminin gerçek sefer tarihi olan 1889’dan önceye gidilmekte ve Miladi olarak 1873 tarihine gidilmektedir.

Osmanlı saltanatının “Ertuğrul” adında bir savaş gemisi 20 Teşrin-i Evvel tarihinde Bombay limanına varmıştır. Geminin rütbelileri ve diğer personelinin bilinmedik bir kıyafetle şehirde gezdiklerini gören yerel halk, hayret ve şaşkınlıkla birbirlerine bunların kim olduklarını sorup anlamaya çalışmışlar ve İslam halifesi tarafından gönderilen bir Osmanlı gemisi olduğunu öğrenmişlerdir. Osmanlı gemicilerin onuruna, ahali tarafından verilen ziyafetlere pek çok kişi katılmıştır. Cuma günü Cuma namazını kılmak için gemiden birçok personelin, büyük camiye gelmeleriyle limanımızda fırkateynin varlığı, halktan daha geniş kitlelerce fark edilmiştir. Müslüman halk, ziyaret etmek için gemiye adeta hücum etmiş, gemi personeline büyük rağbet göstermişlerdir. Geçen cumartesi günü gazetemizin müdürü bizzat gemiye gittiğinde büyük bir kalabalıkla karşılaşmıştır. Geminin etrafıyla merdivenler izdihamdan geçilmez halde olup ahalinin ziyaretine engel olunmadı. Burada “şimşek gurubu” ile ne kastedildiği anlaşılamadığı için cümle, edilgen fiille kapatıldı.



[1] Gucerat dili 700 yıldan daha eski bir dildir ve dünya çapında 55 milyondan fazla kişi tarafından konuşulduğu aktarılmaktadır. 1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Guceratça 2) Khalıq Ahmad Nizami, “Gucerât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, URL: https://islamansiklopedisi.org.tr/gucerat Erişim tarihi: 12.07.2020 Pazar, 14:55.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-52-

Dahî ahâlinin sefîneyi ziyâretine mâniʻ olmadı. Ahâlinin gemiye olan mütehâcimesinden nâşî baʻzıları nerdibândan geçmeğe muktedir olamadıklarından asîlı olan halâtlara sarılub gemi derûnuna atılmağla elleri halâtdan kurtulunca denize düşüb gark olacaklarını adem-i tahattur ile cânlarını tehlikeye koymuşlar idi, bu sûretle gemiye gidenlerin arasında merhamet ve inâyet-i râbbâniye şâyeste birisi ki kendi sıklet ve cesâmet vücûdunu nazar-ı iʻtibâre almayarak sarf-ı mukadderet tâmme ile mahal-i maksûde irişmeğe muvaffak oldu, vâpuru ziyârete gidenlerin ekserisi Müslâman olub ateşperestlerle putperestler dahi mevcûd idi, sefînenin tâ’ifesi bu cemʻiyet-i kesreyi görüb taʻaccub ve hoşnûdu izhâr eylemekte ve zâbıtânı dahi memnûniyetlerini ibrâz itmekde idiler, ahâlinin hücûmundan nâşî sefînenin ale’l-devâm tanzîf ve tathîrine birkaç kişi taʻyîn ve tahsîs kılınmış idi. Geminin tâ’ifesi kıyâfet ve kârda İngiliz gemicileri derecesinde olduklarından başka hüsn-i ahlâk ve terbîyede anların pek sitâyiş olan ahvâlden biri dahî zevâra sefîneyi kâmilen gezüb her tarafını görmek içün serbesti’-i tâm virilmesidir, bu gibi hâlin sa’ir akvâm sefâ’ininde vukûʻu görülmemiştir. Binâ’en-aleyh sefînenin tâ’ifesi bir kimseden bahşîş ve sa’ir bir şey taleb ve kabûlunde bulunmayub bunların terbiyelerini takdir taʻrîf ve tefsîl itsek azdır, fırkateyn-i hümâyûn me’mûrlarından baʻzıları İngiliz lisânına vâkıf idiler, Hindistan

-52-

Ahalinin gemiye olan alakasından dolayı bazıları merdivenlerden geçmeye güç yetiremeyince, bazıları, halatlara asılarak gemiye girmeye çalışmakla, elleri halattan kayınca denize düşüp boğulacaklarını unutmuş gibi canlarını tehlikeye atmıştı. Bu şekilde kalabalık arasında merhamete ve yardıma muhtaç birisi, kendi ağırlık ve cüssesini dikkate almadan tamamen kendi çabasıyla gemiye girmeyi başarmıştı. Vapuru ziyarete gidenlerin çoğu Müslümandı. Mecusi, Budistler de vardı. Geminin tayfası bu kalabalığı görünce şaşırmışlar ve halkın ziyaretinden hoşnut olmuşlar ve geminin rütbelileri de bu durumdan memnuniyetlerini belirtmişlerdi. Ahalinin gemiye hücumundan dolayı, geminin sürekli temizlenmesi için personelden birkaç kişi görevlendirilmişti. Geminin tayfası kıyafet ve çalışmada İngilizlerin seviyesinde olmalarının ötesinde, güzel ahlak ve terbiyedeydiler. Onların pek övülen hallerinden biri de ziyarete gelen halka, geminin her kısmını görmeleri için serbestlik tanımalarıdır. Bu rahatlık ve izin, diğer devletlerin gemilerinde görülmemiştir. Sonuç olarak geminin tayfası hiç kimseden bahşiş ve sair ücret istememiş ve hediye kabul etmemiştir. Bunların terbiyelerini takdir edip ödüllendirsek azdır. Fırkateynde görevli olanların bazıları İngilizceyi biliyordu.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-53-

Müslümanlarının sultân zîşâna olan meyil ve muhabbetleri mezkûr sefîneyi ziyârete olan hücûmlarından anlaşılıyor, bu hâli sefînenin kapûdân ve zâbıtânı re’y’ül-ayn müşâhede ittiklerinden vukûʻa hâlin resîde’-i köş şehinşâhi buyurulacağından eminiz, işbû hakikat hâle zât-ı melek-i simât şâhâneleri vukûf tâm hâsıl buyurduklarında İngiliz devletiyle devam meveddetde pek çok menâfiʻi hâsıl olacağına mutma’in ve hükümet İngilizi idâresinde Müslümânların râhat ve terakkisini işiterek mahzûz olacakları bedîhidir.

-53-

Hindistan Müslümanlarının Osmanlı halifesine olan bağlılıkları, Ertuğrul Fırkateyni’ne yaptıkları yoğun ziyaretten anlaşılıyor. Bu duruma geminin kaptanı ve rütbeliler kendi gözleriyle şahit olduklarından dolayı bu vakanın, efendimizin padişahlığını gösterdiğinden eminiz. İşte bu vakaların tamamına padişahımız hâkim olduğundan dolayı, kendileri, ileriki süreçte İngilizlerle olan birçok menfaat oluşacağından emindi ve bunun sonucu olarak padişahımızın İngiliz idaresindeki Müslümanların rahat bir şekilde hayatlarına devam edeceklerini ve gelişeceklerini bilip memnun olmaları öngörülmüştür.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-54-

            Kumândân Osman Pâşâ tarafından büyük birâderi müteveffâ Mehmed Raşid Pâşâya yazılan husûsi mektublardan olub mahdûmu Osman Bey vâsıtasıyla elde idildiğinden mîr muma ileyh teşekkürâtımızı arz ideriz.

                                         HUZÛR-I ALÎ’-İ DÂDER-İ EKREMÎ

Karındâş Vefâşiʻârım İzzetlü Efendim Hazretleri

            Yokohâmâ’dan ilk defʻa olarak geçen hafta takdîm ittiğim mektûbdab sonra mürûr iden bir hafta zarfında prensler hâriciye ve bahriye nazırları, İngiliz ve Fransız amiralleri tarafından virilen ziyâfet ve talîm ve kürek yarışı hazırlıklarıyla gece ve gündüz meşgûl bulunmuş olduğumdan az kaldı şu birkaç satırlık mektûbumu bile yarıştıramıyordum, İzzet bey karındâşıma evvelce ihzâr ittiğim mektûb haylice uzun yazılmış olduğundan anın mutâlaʻasıyla da bir nebzecik maʻlûmât alınmış olur; binâ’en-aleyh bu defʻaki kusûrumu afv buyurun karındâşım yârın filike yarışımız var iki çifte keyk ile iki beş çifte bir dört çifte filike gönderiyorum, filikelerde ümidim ziyâdecedir, inşallah hafta’-i atîyeye yazarım, neticesi hayırlu olması eltâf hudâdan müstedʻâdır efendim.

            Bundan iki hafta sonra buradan hareket içün bâ-telgraf istizân ideceğimden cevâb muvâffakat alûr isem eylül nihâyetine

-54-

Bu aktarılanların, kumandan Osman Paşa tarafından ağabeyi Mehmed Raşid Paşa’ya yazılan özel mektuplardan biri olduğu ve oğlu Osman Bey vasıtasıyla bugünlere ulaşmasından dolayı kendilerine teşekkürlerimizi arz ederiz.

 

BÜYÜK BİRADERİMİN YÜKSEK HUZURLARINA[1]

Saygıdeğer kardeşim.

Yokohama’dan ilk defa geçen hafta ilettiğim mektuptan sonra geçen bir hafta içerisinde prensler, hariciye ve bahriye nazırları, İngiliz ve Fransız amiralleri tarafından verilen ziyafet, uygulanan tatbikat, düzenlenen kürek yarışı hazırlıklarıyla gece gündüz meşgul olduğumdan az kalsın şu birkaç satırı bile yazamıyordum. İzzet Bey kardeşime önceden yazdığım mektup, epey uzun olduğundan, onun detaylı bir şekilde incelenmesi bile biraz olsun bilgi vermiş olur. Sonuç olarak bu seferki kusurumu affedin kardeşim. Yarın filika[2] yarışımız var. Filika yarışlarından galibiyet elde edeceğimizden ümitliyim. İnşallah gelecek haftaya mektup yazarım. Yarışların sonucunun Allah’tan hayırlı olmasını dilerim.

Bundan 2 hafta sonra buradan hareket etmek için telgrafla izin isteyeceğim. Olumlu bir cevap alırsam Eylül sonuna kadar Japonya’nın diğer 4 limanına uğrayarak ekim ayının başlarında Nagazaki’den vatana selametle dönmeyi Allah’tan diliyorum.



[1] Bu ifadeyi Sinan Şerif YAKA uyarlamıştır. Bundan sonraki başlıklar için aynısı kullanılmıştır.

[2] Filika için bakınız. Dr. Filiz YILDIRIM, “Nazlı Tuna’nın İnce Donanması 18. Yüzyıl” URL: https://books.google.com.tr/books?id=iRvhDwAAQBAJ&pg=PA54-IA1&dq=filika&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwi_8bTZ8srqAhUKtYsKHQsBDA4Q6AEwBnoECAkQAg#v=onepage&q=filika&f=false Erişim tarihi: 13.07.2020 Pazartesi, 21:52.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-55-

Kadar Japonya’nın diğer dört iskelesinde emrâr evkât iderek teşrîn-i evvel ibtidâsında inşallah Nagasakî’den cânib vatana müteveccihen harekete muvaffakiyeti inâyet-i râbbaniden istirhâm idiyorum efendim. Ahvâl-i mürettebât sefîneye da’ir geçenki mektûblarınızın birinde istîzâh buyurulan mevâdda cevâb içün değersiz şeylerle mektûbları imlâya maʻmâfihe merâka mahal yoktur. Mevâd-ı mezkûreyi avdetde inşallah nakil ittikçe ne garib şeyler öğrenmiş olacaksınız karındâşım. Evvelki istirhâm acizâneme cevâben yazdığınız İngilizce mülâhazât ve o bâbdaki nesâyih-i uhuvvet ayâtları bi-tamâmihâ icrâ idileceğinde ve bu ana değin o yoldan zerrece infikâk idilmediğine şüphe buyurmayınız efendim. Bu hafta zarfında Amerika sefîriyle harbiye nâzırına ve prenslerin ve diğer bir kontun hânesine medʻûv bulunmadığımızdan inşallah ziyâfetlerinde arkası alınmış olacakdır, zirâ bıkıldı usanıldı. Ben zaten abur cubur her şey’i yiyecek sağlam miʻdeli bir adam olmadığımdan bunlar hiç hoşuma gitmiyor. Mâbeyn teşrîfâtcılarından bir mihmândârem var, her nereye gitsem peşim sıra geldiğini gördükçe amân efendim zahmet itmeyiniz gibi sözlerime yok efendim imparâtorun emridir vazîfemdir gibi sözlerinden ve her yere sarây urbalarıyla sevk ve îsâl idilişimden artık bi-hakkın bîzârım, pây-i tahta gittikçe oturduğumuz misâfirhâne sarây-ı aşâbir yerdir. Seksen hidmetçi urbacı bilmem neci bunlara ne virilecek ne yapılacak bilemiyorum.

-55-

Önceki mektuplarınızın birinde geminin mürettebatına yönelik sorularınıza cevap vermek için mektupları doldurmaya ve sizleri meraklandırmaya gerek yoktur. Mürettebat hakkında tuhaf bilgileri inşallah dönünce aktaracağım. Önceki sorularıma yazdığınız İngilizce cevap üzerine, o konudaki öğütlerinizi icra edeceğime ve bu yoldan zerre ayrılmayacağıma şüpheniz olmasın. Bu hafta içerisinde Amerikan elçisiyle, Harbiye nazırına ve prenslerine ve diğer bir kontun hanesinde düzenlenecek ziyafete davet olunmadığımızdan dolayı inşallah bu faaliyetler önlenmiş olacaktır, çünkü can sıkıcı olmaya başladı. Ben zaten abur cubur yiyecek sağlam mideli birisi olmadığımdan bu ziyafetler hiç hoşuma gitmiyor. Mabeyn dairesinde görevli bir protokol görevlisi, nereye gitsem peşimden gelip “Aman efendim zahmet etmeyiniz” sözlerime karşılık “Yok efendim, Japon imparatorunun emridir, vazifemdir” cevabını veriyor. Her yere saray arabalarıyla götürülmemden bana artık bıkkınlık geldi. “pây-i tahta gittikçe oturduğumuz misâfirhâne sarây-ı aşâbir yerdir” ifadesi çözümlenemedi. 80 hizmetçi, arabacı[1] ve bilmediğim diğerleri bunlara ne verilecek bilemiyorum.



[1] Bu kelimeden kastedilen anlam “arabacı” mı, “urba” yani giyecek, elbise midir? Japon teşrifatında kıyafet “kimono” gibi, çay “chado, matcha” gibi seremoniler önemlidir.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-56-

Pek sıkılıyorum ve’s-selâm amân karındâşcığım yukaruda söylemiştim mektûbumu uzatamayacağım.

Ann Yokohâmâ fî 15 Haziran sene 1306.

-56-

Pek sıkılıyorum, vesselam kardeşim, yukarıda söylediğim gibi mektubumu uzatamayacağım. “amân” kelimesi ile “Allah’a emanet ol” veya “affına sığınarak, mazur gör, uzun yazamayacağım” anlamları çıkarılabilmiştir.

Yer: Yokohama. Rumi 15 Haziran 1306 miladi 27 Haziran 1890 Cuma.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-57-

HUZÛR-I ALÎ’-İ DÂVER-İ EKREMÎYE

Sevgili Karındâşım Hakîkatşinâsım Efendim Hazretleri

            Yokohâmâ’ya adrese idilen 7 Mayıs târihli tahrîrât ulyâları geçen hafta Tokyo şehrinde bulunduğum esnada şerefres eyâdî’-i taʻzîm ve ihtirâm oldu, gazeteler kezâ, teşekkürât beynahümâyem ise lütfen kabûle sezâ olsun karındâşcığım. Bu mektûbum Yokohâmâ’dan gönderdiklerimin üçüncüsü olacak, birincisi mafsal ikincisi mecbûren muhtasır olduysada inşallah bununla telâfî’-i mâfât itmek üzere mesâʻidce bir zamanımda kalemi dest-i gayrete aldım bakalım ne çıkacak, muʻâmelât-ı resmiyeye da’ir nezâret-i celîleye takdîm ittiğim iki kıtʻa mafsal raporatlarım manzûr ulyâları buyurulacağından onların tekrar ile mektûbumu doldurmak istemez isemde başka ne bulacağımızı bilemiyorum. Maʻhezâ ahvâl-i zâtiyem haylice sahîfeler doldurabilecek gibi görünür.

            Rüzgar vekâyiʻin kerem ve serdine bakmayarak me’mûriyet muvazzafamı hüsn-i neticeye îsâle ittiğim gayretimi boşa çıkarmayan cenâb-ı feyyâz mutlak inşallah avdetide müyesser kılarda ol zamân seyâhatimizin teyessür nemây-ı hitâm oluncaya kadar ne kâlıblara döküldüğünü ve kimseye ifşây-ı serûzâr itmeyen mihen ve meşâkkın hiç birisine of dimeyen karındâşınızın ne derecelerde üzülüb sözlediğini anlarsınız!

-57-

BÜYÜK BİRADERİMİN YÜKSEK HUZURLARINA

Gerçeklere hâkim saygıdeğer kardeşim.

Yokohama’ya gönderilen Rumi 7 Mayıs 1306 miladi 19 Mayıs 1890 Pazartesi tarihli yazılar geçen hafta Tokyo’da bulunduğum sırada şeref verdi. Yazıların kim tarafından gönderildiği anlaşılamadı. Söz konusu yazının, ilk başta bu metni yazan kişinin kardeşine ait olduğu düşünülmüştü. Fakat gazetede yayınlanan bir durumun bu yazıyla ilişkisi kurulamadı. Bu, Yokohama’dan gönderdiğim üçüncü mektubum olacak. Birincisi ayrıntılı, ikincisi özet niteliğinde kısa olduysa da inşallah bununla yazmak istediğim ifadelerimi telafi etmek üzere kaleme almaya gayret gösterdim. Bakalım ne çıkacak. Nazırlıkta resmi işlemler dairesine ilettiğim iki nüsha ayrıntılı raporum sizler tarafından okunacağı için onları tekrar ederek mektubumu doldurmak istemesem de yazacak başka ne bulacağımı bilemiyorum. Bununla birlikte durumun sayfalar doldurabilir. Olayların iyisine ve kötüsüne bakmayarak vazifemi güzel bir şekilde tamamlamak için gayretimi boşa çıkarmayan Cenab-ı Allah, izniyle geri dönemi de nasip eder. İşte o zaman Japonya seyahatimiz güzel bir şekilde sonuçlanıncaya kadar hangi koşullara girildiğini, zorluk ve sıkıntıların hiçbirine “of” deyip kimseye dert yanmadan kardeşinizin ne derecede üzülüp ifadelerini aktardığını anlarsınız!



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-58-

Cenâb-ı hakka bin kere hamd olsun ki bu gün nokta’-i müntehâmı seyâhatde bulunuyoruz. İnşallah ann-ı karîb el-zamân ağuş mülâkât ahûtunuza atıldığım hayât bahş dakîkayıda İstanbul’da takdîs itmek müyesser olur. Şu kelâmâtı serd itmek istediğim baʻzı mutâlaʻât ve hikâyâta mukaddeme zann itmeyiniz. Maksadım havâdis yazmak isede nereden tutturacağımı bilemediğim için Ursapuça gidiyoruz. Lakin Honkon’dan sonraki seyâhatimize a’id bir şeyi yazmadığım. Şimdi hâtırıma geldi, öyle ise oradan başlayalım, mahal-i mezkûre gâyet furtunalı ve soğuk yağmurlu bir hevâ ile girdiğimizi ol vakit arz itmiş idim.

            Saygun’dan ikinci kıyâmımızdan sonra müsâʻid kevâlarla üç gün Babakangoları bile kullandıkdan, Honkon’a seksen mîl takarrüb itmişken bir gece fasıf elliylede var kuvvetiyle dalımıza benân poyrâzı iki mîl üç mîl sürʻatle yîyûbda kıyıları görünceye kadar ki on üç sâʻat uğraşmış idik. Çektiğimiz unutuldu isede Çin denizinin çevirdiğimiz bu üçüncü sadamesi hatırlarda yâdigâr kaldı, hatta yağmur, sis, borâ esnasında aradığımız yaʻni Honkon’dan otuz mîl uzâk olan (Gabrok) adacığını görene bir büyük hediye vaʻad itmiş idim. Kimi alâ bildiğine yâlpa ittiği ve gögertede yürümek kâbil olmadığı halde köprü üzerinde bulunan beyler, zâbıtlar, hayâlât ile uğraşıyorlardı. Hesâbca adacığa beş malîmiz kalmış idi ki fenârlı Mehmed Bey gördüm efendim Diyongare’yi kopardı. Dirken bizde

-58-

Cenâb-ı Hakka bin kere hamdolsun. Bu gün seyahatimizi bitiriyoruz. İnşallah en kısa zamanda kucaklaşmamız nasip olur. Şu ifadelerimi, esas konuların önüne geçirdiğimi zannetmeyiniz. Amacım olayları yazmak olsa da nereden başlayacağımı kestiremediğim için hatırladıkça ekliyorum. Ancak Hong Kong’dan[1] sonraki seyahatimize dair bir şeyi yazmadım. Şimdi aklıma geldi. O yüzden oradan başlayayım. Hong Kong açıklarına, epey fırtınalı ve soğuk yağmurlu bir havada girdiğimizi o zaman yazmıştım. Saygon’dan ikinci kez hareket edişimizden sonra uygun deniz taşıtlarıyla ilerlemek zorunda kalmıştık. “kevâ” ve “Babakango” adlı deniz taşıtı hakkında bilgi bulunamadı ve cümlenin yüklemi bulunamadığı için buradaki anlam düşüklüğü kurtarılamadı. Hong Kong’a 80 mil kadar yaklaşmış iken var gücüyle bastıran poyraz nedeniyle saatte 2 ila 3 mil hızla kıyıya ulaşana dek 13 saat uğraşmıştık. Bu sıkıntılar unutulmuş olsa bile bu üçüncü olay hatırımda kaldı. Hatta yağmur, sis, bora sırasında kıyıyı ararken yani Hong Kong’dan 30 mil uzak olan Gabrok adasını görene dek, adak adamıştım. Rüzgârın yalpaladığı geminin güvertesinde yürümek mümkün değildi. Fırtına esnasında hava muhalefetiyle uğraşan kişilerin “zâbıtlar, hayâlât” ile nasıl bir ilgisi olduğu anlaşılamadı. Hesabımıza göre kıyıya 5 mil mesafemiz kalmıştı. “fenârlı Mehmed Bey gördüm efendim Diyongare’yi kopardı” cümlede Mehmed Bey’in ne yaptığı veya gemiye ait olduğu düşünülen parçayla Mehmed Bey ilişkilendirilemedi.



[1] Ertuğrul Fırkateyni’nin Süveyş, Aden, Bombay, Kolombo, Singapur, Saygon ve Hong Kong gibi limanlarına uğradığı aktarılmıştır. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Ertuğrul Fırkateyni. https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=480&dil=1 Erişim tarihi: 10.07.2020 Cuma, 15:21.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-59-

Gördük, inşallah Honkon’a sâlimen timûrlar isek istediğin bir şeyi almak borcum olsun didim, sonra seksânet istedi aldım virdim helâl olsun. Kıyı yı görmek, fenâr görmek, ada görmek, husûsunda cümleden evvel görmekte mücerreb isemde nöbetçileri bir dereceye değin îkâz itmek içün ekseriyâ seferimizin ehemmiyetine nazaran az çok hediye, pâre vaʻad idüb zâbıtânın köprü üzerinde günlerce süren mübâhase ve müsâbakalarını dinlemek deniz eğlencelerimizden biridir. Honkon’da İngilizlerden pek ziyâde ihtirâm görmüş, idim. Vâliye viziteye çıktığım gün kalʻeden atılan toplarla mükemmel bir bandonun mârş-ı Osmanî çalışı ve bir bölük hâylandırların istikbâli pek mutantan idi. Saygun’da tesâdüf ittiğimiz sekiz zırhlıdan ibâret Çin donanmasına ikinci defʻa olarak buradada tesâdüf itmiş idik. Zâbıtân ve askerleri görülecek şeylerdendir. Oradan kıyâmdan sonra Formoze kanalını geçinceye kadar tesâdüf olunan güzel hevâlrla denizin ortasında gördüğümüz binlerce Çin balıkçı kâyıkları zikre sezâdır. Bunlar o derece kilitli idiler ki yol sefîneyi baʻzen sekiz on kerte tebdîle lüzum görür ve baʻzen astâper itmeğe mecbûr olur idik. Formoze’yi geçübde Nagasaki’ye yol virdikten sonra hevâ acâ’ibleşdi, bir gece idiğe esen rüzgar takarrür idinceye kadar köprü üzerinde idim. Ancak sâʻat sekizde iskele baş omuzluğundan karayelde karar kıldı, yân yelkenlerini yaptırarak aşağıya ittim, ale’l-sabah hevânın

-59-

Derken biz de gördük. Mehmed Bey’e, “İnşallah, Hong Kong’a gemiyi sağ salim demirleyebilirsek istediğini sana almak borcum olsun” dedim. “sonra seksânet istedi aldım virdim helâl olsun” burada mektubu yazan kişinin Mehmed Bey’e para mı gemide personele ait bir araç gereç mi verdi, anlaşılamadı. Kıyıyı, feneri, adayı herkesten önce görebilsem de nöbetçileri bir dereceye kadar uyarmak için çoğunlukla seferimizin önemine kıyasla, hatırı sayılır hediye, para vaat edip köprü üzerinde günlerce süren konuşmalar ve atışmalarını dinlemek deniz eğlencelerimizden biriydi. Hong Kong’da İngilizlerden daha çok saygı görmüştüm. İzin için çıktığım gün kaleden atılan toplarla mükemmel bir bandonun Osmanlı marşını çalması oldukça görkemliydi. “Valiye” kelimesinden ne kastedildiği anlaşılamadı, dolayısıyla cümlenin tümleci düşük kaldı. “bir bölük hâylandırların istikbâli” ifadesi tam anlaşılamadı, muhtemelen bandoya eşlik eden bir askeri bölüktür. Saygon’da rastladığımız 8 zırhlıdan oluşan Çin donanmasına ikinci kez burada denk gelmiştik. Rütbelileri ve erleri görülmeye değerdir. Oradan hareket ettikten sonra Formoze kanalını geçinceye kadar havanın güzel olması ile denizde gördüğümüz Çinli balıkçılar ve kayıklar kayda değerdir. Bunlar o derece yoğundu ki bazen 8 – 10 kerte[1] (11 derecelik açı, 15 dakikalık bir manevra) yani yaklaşık 90 derecelik açılarla geminin istikametini değiştirmek gerekirdi. “astâper“ terimi hakkında bilgiye ulaşılamadı. Cümledeki anlama bakılırsa bu hareket, kayıklara çarpmaması için geminin yavaşlatılmasına yönelik yapılmış bir manevradır. Formoze’yi geçip de Nagazaki’ye doğru yol aldıktan sonra hava kötüleşmeye başladı, bir gece rüzgâr etkisini kaybedene kadar köprü üzerindeydim. “köprü” söz konusu geminin neresidir, bununla geminin hangi kısmı kastedilmiştir, burası anlaşılamadı. Fakat güneş battıktan 8 saat sonra, rüzgâr geminin solundan karayel şeklinde sabit esti. Bir önceki cümlede vaktin gece olduğundan söz edilmişti, bu nedenle saat gece yarısını gösteriyor olmalıdır, “iskele” terimi geminin sol kısmını ifade ederken “baş omuz” ile hangi ayrıntının verildiği anlaşılamamıştır. “Yan yelkenleri yaptırarak aşağıya ittim” cümlesi için, hasar gören yelkenlerin onarılarak tekrar rüzgâra salınması, anlamı çıkarılabilmiştir.



[1] Kerte terimi için bakınız. URL: http://www.samsunyelken.org.tr/denizcilik-terimleri.asp Erişim tarihi: 15.07.2020 Çarşamba, 21:28.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-60-

Fenalaştığı ve geminin sökmediği haberi geldi, yukarı çıktığımda etrafı pek fenâ buldum, koca Ertuğrul başından esen rüzgârı sevmiyordu. Bir az daha devam ittik isede alâ’im fenâlaştı, kömür hesâbımıza uymad, Çin’in Foço tersânesi olan (evvelce Fransızlar topa tutmuşlardı) men nehiri ağzında ki Mersâya kırk mîl mesafede idik oraya buçaldık, akîbinde rüzgâr öyle bindirdiğine yarım sâʻat evvel iki mîl gitmeyen Ertuğrul filo kalır, yân yelkenleri ve prove gâbiye üzerinde olduğu halde on bir mîl koşarak dört buçuk sâʻatte bizi Mersâya attı. Orada on gün bekledik. Nehirden yukarı gitmedik Nuri beyi kömür içün Pâgudâ didikleri Çin memleketine gönderdim, Çin amîrâlide orada idi, bir mektûb yazdım muʻâvenet itmiş, beş gün zarfında bir Çin gâtbotuna rabten ikiyüz tona kömür getürdü, getüren geminin kapûdânına münâsıb bir hediye virdim. Nuri Beyin o hidmetide teşekküre sezâ idi, atîde hediyesiz bırakmadım. O hevâ beş gün devâm itti, hatta ol-vakit Formoze kanâlında iki geminin ziyâʻı haberini aldım, cenâb-ı hakka şükür ferâvân iderek onuncu gün müsâʻid hevâ ile kalkdık, Nagasaki 650 mîl mesâfede idi bu seyahat dahi oldukça sıkıntılı idi. Şimdi gözümün önünde bulunan mektûbunuzda lütfen tebrîk ittiğiniz ayd-ı fıtrın birinci gecesi idiğe gâyet eyrı prova denizlerine saplanıyor idik, günlerce devam iden sallantılara bayramın üçüncü gün Nagasaki’ye girmekle nihayet virdik, Honkon’a girdiğimiz hevanın

-60-

Sabaha karşı havanın kötüleştiği haberi geldi. “geminin sökmediği haberi” muğlak bir ifade olduğundan muhtemelen, olumsuz deniz koşullarından kurtulamadığı, anlamı çıkarılabilmiştir. Yukarı çıktığımda etrafı çok kötü gördüm. Ertuğrul Fırkateyni rüzgârdan hasar almaya devam etmişti. Biraz daha devam ettiysek de geminin hareket etmesi için kömürümüzün yetmemesi gibi olumsuz durumlar ortaya çıktı. Çin’in Foço tersânesi olan (evvelce Fransızlar topa tutmuşlardı) Men nehri ağzındaki demir atmaya uygun olan bir yere 40 mil mesafedeydik. “buçaldık” fiilline karşılık bulunamadı. Sonra rüzgârın hızı öyle bir arttı ki yarım sat önce 2 mil gitmeyen Ertuğrul, yan yelkenleri ve pruva direği kırıldığı için, gabya direği üzerine devrilmiş oldukları halde[1] 11 mil ilerleyerek 4,5 saatte demir atmaya uygun olan yere vardı. Orada 10 gün bekledik. Nehirin içlerine doğru ilerlemedik. Nuri Bey, kömür tedarik etmek için Çin’e bağlı Paduga dedikleri yere gönderdim. Orada bir Çin amirali vardı, kendilerine bir mektup yazdım. Çin amirali yardım etmeyi kabul edip 5 gün içerisinde bir Çin römorkörüyle 200 ton civarında kömür göndermişti. “gâtbot” adlı deniz taşıtının nasıl bir araç olduğu öğrenilemedi. Muhtemelen romörkörün çektiği bir yük konteyneri olduğu düşünülmektedir. Kömürü getiren geminin kaptanına münasip bir hediye verdim. Nuri Bey’in o hizmeti de teşekküre layıktı, ileride ona hediye ilettim. O olumsuz hava şartları 5 gün sürdü. Hatta Formoze kanalında 2 geminin ışığının göründüğü haberini aldım. Cenab-ı Hakk’a şükrederek onuncu gün uygun havayla uyandık. Nagazaki 650 mil uzaktaydı, bu sefer, oldukça sıkıntılıydı. Vakit, önümdeki mektubunuzda tebrik ettiğiniz Ramazan Bayramı’nın birinci gecesiydi. Geminin eğri pruvası yani “cıvadra”[2] denen geminin önündeki direği okyanusa dalıp çıkıyordu. Günlerce devam eden sallantılara, Ramazan Bayramının üçüncü günü Nagazaki’ye vararak son verdik.



[1] Olayın anlaşılabilmesi için bağlantıdaki dosya içerisinde görsellere bakınız. URL: https:// www.gemimodelciligi.com/modelcilikkilavuzusayfa51-75.doc Erişim tarihi: 17.07.2020 Cuma, 14:27.

[2] Cıvadra için bakınız. URL: https://www.dzkk.tsk.tr/pages/denizwiki/konular.php?icerik_id=203&dil=1&wiki=1&catid=3 Erişim tarihi: 17.07.2020 Cuma, 15:25.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-61-

Aynı idi. Şefkatle beraber kıyıları gören ikinci bölük mülâzımı bahşîşini almak üzere kamârama inmiş idi. Lirasını virüb köprü üstüne çıkarak Japonya’nın zümrüd renkli latif manzaralı dağlarını görerek cenâb-ı hakka arz-ı şükrâniyet ittim. Burada tesâdüf ittiğimiz İngiliz ve Amerika edemerâllari ve kalʻe ile selâmlaşdık, dört gün arâm ile kömür alarak beşinci gün içdeniz tarîkiyle 390 mîl mesâfede olan Kobi limanına indik, burası gayet latif ve bir kısmı Boğaziçine andırır sâlim bir tarîkdir, akıntısı baʻzen yedi mîle varıyorsada biz hafîf zamanda geçtik, üç yerinde târ geçidler vardır, cenâb-ı hakkın inâyeti ile birbiri üzerine yedişer mîl çekinyerek Kobi’ye bir karanlık gecenin sâʻat üçünde timûrladık, burası Çapunya’nın mühim bir vilâyetidir. Yokohâmâ’ya 350 milimiz kalmış idi. Burada geçirdiğimiz bir hafta müddet gemiyi emsâlsiz derecede temizledik, gögerte pâlâvra, borda, arma, filikeler en hâlis ve parlak boyalar ile boyanmış idi. Buraya muvâsalatımızın tebrîkini hâvî sarây imparatoru teşrîfât müdîrinden bir telgraf aldım, Yokohâmâ’ya yevm-i muvâsalatımızı sordular, bu cihet nakdir müşekkel idi, çünkü yolda prova rüzgârlarına tesâdüf bizi günlercealıkoyabilir ve belki geri çevirebilir idi! Cenâb-ı hakkın inâyet ve iltâfâta sığınarak vakti taʻyîn ittim ana göre harekete musâraʻatla didiğimiz sâʻatde Yokohama önünde bulunarak setembotlar ile istikbâlimize çıkmışlar idi, gelen zevâtın re’isi İstanbul’da prens

 

-61-

Hong Kong’a girdiğimiz hava ile aynı bir gündü. Kıyıları gören ikinci bölük mülazımı bahşişini almak için bulunduğum “kamara”ma[1] inmişti ve ücretini verdim. Sonra köprü üstüne çıkarak Japonya’nın zümrüt renkli dağlarını görerek Cenab-ı Hakk’a şükrettim. Burada rastladığımız İngiliz ve Amerikan amiralleri ile selamlaştık. “kalʻe” kelimesinden kıyıdaki donanma personeli anlamı çıkarılabilmiştir. 4 gün burada istirahat ettikten sonra kömür alarak beşinci gün içdeniz yoluyla 390 mil mesafede olan Kobe[2] limanına indik. Burası gayet hoş ve bir kısmı İstanbul boğaziçini andırır sakin suları olan bir deniz yoludur. Akıntı hızı bazen saatte 7 mile varsa da biz burayı kısa sürede geçtik. Üç yerde dar geçitler vardır. Cenab-ı Hakk’ın yardımı ile Kobe’ye karanlık bir gecede güneşin batışından 3 saat sonra demirledik. “birbiri üzerine yedişer mîl çekinyerek” ifadesine anlam verilemedi. Burası Japonya’nın önemli bir vilayetidir. Yokohama’ya 350 mil mesafemiz kalmıştı. Burada geçirdiğimiz bir hafta süre içerisinde gemiyi detaylı bir şekilde temizledik ve bakım yaptık. Güverte, palavra, borda, arma, filikalar en iyi malzemeler ile boyanmıştı. Buraya varışımızın tebrikini, saray imparatoru protokol müdüründen almıştım. Yokohama’ya varış günümüzü sordular, buraya varana kadarki süre oldukça zordu. “bu cihet nakdir müşekkel idi” ifadesine binaen, cümleye bir zorluk manası eklenmiştir, “nakdir” kelimesine ait bir imla, kelime, yazım şekli bulunamamış, ifade anlaşılamamıştır. Çünkü yolda pruva direği seviyesine yaklaşan dalgalara sebep olan rüzgârlara denk gelmemiz bizi günlerce okyanusta alıkoyabilir ve belki limana geri dönmek zorunda kalabilirdik! Cenab-ı Hakk’ın yardımına sığınarak saati tespit ettim. O vakte göre acele ile hareket etmek suretiyle dediğimiz saatte Yokohama önünde bulunarak bizleri karşılamaya çıkmışlardı. Cümlenin anlam gelişimine bakıldığında “setembotlar ile istikbâlimize çıkmışlar” ifadesinin denizcilikte bir protokol karşılaması olduğu çıkarılabilmiştir. Bununla birlikte “setembot”un ne olduğu öğrenilememiştir.



[1] Gemideki bölümlenmiş odalar için bakınız. URL: http://www.taussmarine.com/index.php/k/ Erişim tarihi: 17.07.2020 Cuma, 15:32.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-62-

İle beraber bulunan teşrifâtcı idi, birinci kalardası, “bir muntazam posta vapuruda bu kadar doğru olabilir” idi, hâsılı evvelki mektûbumda arz ittiğim vecihle muvâsalatımızın üçüncü gün şimendüferle bir sâʻat mesâfede olan pây-i tahta yaʻni Tokyo şehrine gittim. Reşâd beyi beraber aldım, sarây teşrîfâtçılarından İngilizce bilür bir mihmândâr taʻyîn ittiler sarây gibi bir mahal gösterdiler, arabalar uşâklar hidmetkârlar, kıyâmet odadan dışarı çıktığımda kime tesâdüf itsem adât ve adâb-ı mahalliyelerince hemân namâzda rüküʻa varır gibi bellerini büküb bir içlerini çekiyorlar, sarâyda imparator ve imparatoriçeyi görüşüm ve nişânı takdîm idişim ve ziyâretlerim gazetelere elbet basılmıştır, anın içün zikrinden tevakki idiyorum, İngiliz ve Fransız edemirâlleri gemilerine daʻvet ittiler, yarın akşam yine İngiliz amiraline daʻvetliyim, pek güzel adamdır, lakin buradaki İngiliz milletinin ve ale’l-husûs gazetecilerin yine nazar-ı hasedlerine hedef oluruz ziyâfetlere nihayet virdik, bu ana kadar dokuz oldu zabıtları münâvebe ile götürdüm. Etrafı görmeğe vaktim bile olmadı, sarâyı ekiyozisyonu ve silahhâneyi, ve tüfenk fâbrikasın ve hâs ahûru gezdik, şayân-ı tezakâr çok şeyler gördük, her defʻasında uçurdurdur gece kalmak üzere Tokyo’ya üç defʻa gittim. Artık bundan sonra avdet içün ve dâʻiden başka gitmeğe mecbûriyetim kalmadı, hamd olsun ve Allah zanardan saklasun zâbıtân ve askerimizin terbiye ve itâʻatlerinin senâsını

-62-

Karşılamaya gelen görevlilerin sorumlusu İstanbul’da Japon prensi ile beraber bulunan teşrifatçıydı. “birinci kalardası, ‘bir muntazam posta vapuruda bu kadar doğru olabilir’ idi” cümlesi bu karşılama esnasına uyarlanamadı. Bununla birlikte tırnak içerisindeki sözün kime ait olduğu belli değildir. Kısacası, önceki mektubumda yazdığım üzere Yokohama’ya varışımızın üçüncü günü bir trenle 1 saat mesafedeki Japonya sarayına yani Tokyo’ya gittim. Reşad Bey’i yanıma aldım. Saray teşrifatçılarından İngilizce bilen birini görevlendirdiler, saray gibi bir mahal gösterdiler. Arabalar, uşaklar, hizmetkarlar sayıca kalabalıktı. Odadan dışarı çıktığımda kime rastladıysam Japon geleneklerine göre hemen namazda rükûa varır gibi bellerini büküp karın boşluğunu içeri çekiyorlar. Sarayda Japon imparatoru ve imparatoriçesini görüşüm ve imtiyaz nişanını takdim edişim gazetelere elbette basılmıştır, onun için bahsetmeye gerek olmadığını düşünüyorum. İngiliz ve Fransızlar bizi gemilerine davet ettiler. Yarın akşam yine İngiliz amiraline davetliyim, kendisi güzel adamdır; ancak İngiliz halkının ve özellikle gazetecilerinin kıskançlıklarına hedef oluruz diye ziyafetlere son verdik. “bu ana kadar dokuz oldu zabıtları münâvebe ile götürdüm” cümlesinde dokuz kez işlenen eylemden ne kastedildiği anlaşılamamış, nöbetleşe yapılan zabıt götürme işine, ziyafetle alakalı bir cümleden hemen sonra gelmesine anlam verilememiştir. Etrafı görmeye vaktim bile olmadı. Sarayı, silahhaneyi, tüfek fabrikasını, has ahırı gezdik ve ayrıntılarını gördük. “ekiyozisyon” kelimesine karşılık bir imla, yazım şekli bulunamamıştır. Gece kalmak üzere Tokyo’ya üç defa gittim. “her defʻasında uçurdurdur” ifadesi anlaşılamadı. “Artık bundan sonra avdet içün ve dâʻiden başka gitmeğe mecbûriyetim kalmadı” cümlesinde, kişinin geri dönmek için bir kişiye ihtiyacı olmadığı anlamı çıkarılabilmiştir. Hamd olsun ve Allah nazardan saklasın. Rütbelilerimizin ve askerimizin terbiye ve itaatlerinin övülmesinden ötürü onlarla iftihar ediyorum.


⚠️Transkripsiyonda -63- ibaresi yoktu. 2 nüsha, -64- olarak numaralanan sayfa bulundu. İlk -64- numaralı sayfa, -63- olarak düzeltildi.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-63-

İşitmekle müftehir oluyorum. Hatta Tokyo’da Rusya ilçisi, Alman ilçisi, defʻâtle acizlerini tebrîk ittiler.

            Gelelim yârış bahsine geçenki mektûbumda yarışa gideceğimizi ve neticesinin bildirileceğini vaʻad itmiş idim [*] yevm-i muʻayende iki beş çifte bir dört çifte filike ve bir iki çifte kîk ile mahal mahsûsda isbât vücûd ittik, vâkiʻ olan daʻvete mebnî beraberime lisân bilenlerden yedi sekiz zâbıt almış idim. Birinci yarış kîklerin idi, bizim kîkin yerini gösterdiler birde gitsünler ki onbir kîk yarışa dâhil olacak, bunlardan en aşâğısı üç çiftedir. Japonya İngiliz ve Türk olmak üzere bizimki iki çifte, İngilizlerin iki dört çifte iki üç çifte Japonyalıların kezâ bu işin haksız olacağını sekiz kürekli bir kîk ile dört kürekli bir kîkin yarış idemeyeceğini anladışımıza cevâben evet efendim hakkınız var ama sizin kîke 120 sâniye mühlet vardır, birinciden iki dakika sonra gelirse kazanır didiler. Adam kaçmayalım hâydi bakalım didik, askere bir gayret virdim, Mehmed bey döneminde idi, sekiz kürekli kîklerden yüz on sâniye sonra geldiler, İngilizlerine dise iyi! Efendim afv idersiniz 90 sâniye mühlet var idi, deyince evvelce işin böyle

[*] mütevefâ yarışa pek meraklı idi 1297 senesinde zırhlı Osmaniye’de müşâr’ül-ileyh topçu muʻallimi acizleri seyr-i sefîne me’mûru bulunduğumuz esnada Moda’da icrâ olunan büyük kâyık yarışına gönderilen beş ve altı çifte filikelerin serd ve menlikine intihâb olunmuş idik.

-63-

Hatta Tokyo’da Rusya elçisi, Alman elçisi, defalarca bizi tebrik ettiler.

Gelelim yarış bahsine. Geçen mektubumda yarışa katılacağımızı ve sonucunu bildireceğimi söz vermiştim. [* Rahmetli yarışa çok meraklıydı. Rumi 1297 miladi 1881 yılında zırhlı Osmanlı donanmasında kendileri topçu eğitmeni olarak gemide görevli olduğumuz sırada Kadıköy, Moda’da düzenlenen büyük kayık yarışına gönderilen 5 ve 6 çifte filikaların sertliğine denk gelmiştik.] “serd” kelimesinden yola çıkılarak cümleye “haşin ve zorluk” anlamı yüklenmiştir. “menlik” imlasında bir kelime bulunamadı. Belirlenen günlerde 2 beş çifte, 1 dört çifte filika ve 1 – 2 çifte kik[1] ile tahsis edilen alanda kendimizi gösterdik. Söz konusu davete binaen yanıma dil bilen 8 – 7 kişi almıştım. Birinci yarış kayıklarındı. Bizim kayığın yerini gösterdiler, bir de ne olsun, 11 kik yarışa katılacak, bunların en küçüğü 3 çiftedir. Japon, İngiliz ve Türk olmak üzere, bizimki 2 çifte, İngilizlerin 2 dört çifte, 2 üç çifte, Japonların da öyle. Bu işin haksız olacağını, 8 kürekli bir kik ile 4 kürekli bir kik’in yarışamayacağını söylememize karşılık cevaben “Evet efendim. Hakkınız var; ama sizin kik’inize 120 saniye süre vardır. Birinciden 2 dakika sonra gelirse kazanır” dediler. Kaçmayalım, haydi bakalım, diyerek askere bir gayret verdim. Mehmed Bey dönemindeydi. 8 kürekli kik’lerden 110 saniye sonra geldiler. İngilizlere dese iyi! “Efendim af edersiniz, 90 saniye süre vardı” deyince “Önceden işin böyle olacağını bilseydim, göndermezdim” dedim.



[1] İngilizce “kick” olan bu kayık için bakınız. URL: http://lugatim.com/s/KİK , http://www.taussmarine.com/index.php/k/ Erişim tarihi: 19.07.2020 Pazar, 10:19.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-64-

Olacağını bileydim göndermez idim didim; lakin hem utandılar, hem cesâretleri kırıldı, zararı yok filikeler yarışında görürüz didik. İkinci yarış umûm filikeler idi, İngilizler ile Japonyalıların yedişer ve altışar çifte olduğu halde bizim ikinci yarışda bir dört çifte bir beş çiftemiz var idi, mevkiʻlerini alub on iki filike birden koyuvirdiler, bâri yoldan dönan Japon yedi çiftesi birinci geldiysede hudʻa ittiği içün sayılmadı. On bir filikenin önünde bizimki geliyor idi, hemân yakınında da Elkatriti isminde ki edemîrâl gemisinin filikesi var idi, hizâya takarrub ittiğinde bizim beş çifte o kadar sürʻatle ilerülediğe İngilizleri alkışlamağa hazırlanan sınurlar ellerini arkalarına bağlayub (Devil târakkis yaʻni şitân terk) diyorlar idi. Bizim filike hizâyı geçtikleri halde tüfenk atmadılar ve kıyıdân alma diye elleriyle işâret ittiler, ser dümen tamâm diye alma itti tâki İngilizler bundan istifâde ile bizim filikenin hizâsına gelince iki tüfenk birden attılar, sebebini sordum, sizinkiler iyi geldi ama maʻat-te’essüf tüfenk atılmadan alma ittiler deyince kahkaha ile güldüm. Çok müte’essüf admirâl alma itmese idiler birinci idiler didiler, bendenizde biz daʻvâ ile yarış itmeğe gelmedik, zararı yok biz gördük, maʻmâfihe İngilizlerde güzel çekiyorlardı. Bizim içün bu kadar kâfidir didim. Müvehhiren beş çifte ile üç İngiliz filikesine bizi kabul itmemeğe karar virmişler. Komitenin kâtibi geldi kızarak edemîrâl

-64-

Ancak hem utandılar hem de cesaretleri kırıldı. “Zararı yok, filikalar yarışında görürüz” dedik. İkinci yarış filikalarındı. İngiliz ve Japonların 7’şer ve 6’şar çifte olduğu halde bizim ikinci yarışta 1 dört çifte, 1 beş çiftemiz vardı. Yerlerini alıp 12 filika birden yarışa başladılar. Japon 7 çiftesi birinci geldiyse de hile yaptıkları için hamleleri sayılmadı. “bari yoldan” ifadesinde “bari” bildiğimiz manalar ile uyuşmadı. Muhtemelen “yol”a sıfat olarak getirilmiş, belki yapılan hilenin ayrıntısını göstermiştir. 11 filikanın önünde bizimki geliyordu. Hemen yakınında da Elkatriti adındaki amiral gemisinin filikası vardı. Bitiş çizgisine yaklaşan Osmanlı gemicileri o kadar hızlı ilerlerdiler ki İngilizleri alkışlamaya hazırlanan seyirciler ellerini arkaya bağlayıp, yarışta geride kaldıkları için yarışı terk etmelerine yönelik slogan attılar. “hizâya takarrub ittiğinde bizim beş çifte o kadar sürʻatle ilerülediğe İngilizleri alkışlamağa hazırlanan sınurlar ellerini arkalarına bağlayub (Devil târakkis yaʻni şitân terk) diyorlar idi” cümlesi muğlak bulundu. Cümlenin ilk kısmında “bizim” ifadesiyle Osmanlı gemicilerinin öne geçtiği anlaşıldı, bunun üzerine İngilizleri alkışlamaya hazırlananlar ellerini arkalarında bağladığı anlaşıldı. “sınur”, “devil târakkis yaʻni şitân terk” ifadelerine hiçbir şekilde karşılık verilemedi, dolayısıyla cümle, sadece olayın ilerleyiş mantığına göre oluşturuldu. Bizim filika bitiş çizgisini geçtikleri halde tüfek ateşlenmedi. Kıyıdan “alma”[1] diye elleriyle işaret ettiler. Dümeni yönlendiren, “tamam” diye yanıt verdi ve kürekleri bıraktı. Bunun üzerine İngilizler bundan faydalanarak bizim filikamıza yetişince 2 tüfek birden ateşlendi. Sebebini sordum, “sizinkiler iyi geldi ama maalesef tüfek ateşlenmeden küreklerini bıraktılar” deyince kahkaha ile güldüm. Çok buruk bir şekilde amiral, “erken kürek bırakmasaydılar birinciydiler” dediler. Ben de “biz hırs, menfaat ile yarışmaya gelmedik, zararı yok, biz gördük, bunun yanı sıra İngilizler de güzel kürek çektiler. Bizim için bu kadar yarış yeterlidir” dedim. Daha sonradan 5 çifte ile 3 İngiliz filikasının katıldığı etaba bizi kabul etmemeye karar vermişler. Komite kâtibi kızarak geldi.



[1] Bu kelime, kürek çekişini bırakma komutu anlamına gelmektedir. URL: http://www.taussmarine.com/index.php/a/ Erişim tarihi: 19.07.2020 Pazar, 14:36.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-65-

müsâʻide iderseniz bu defʻaki yarışda İngiliz filikeleri yalnız gitmek içün iddiʻa itmişler, sizinkiler dahil olmasun deyince: ne zararı var sizinkiler altı çiftedir bizimki geçer ise mükâfâtı ikinci gelen alsun sizinkiler geçer ise fazla olarak bende mükâfât takdîm iderim didim, cevâb viremedi kendi, sonra (imperiyenet) isimindeki kumândân gemisi kapûdânı mîralây geldi edemîrâl bizim asker diyorki “ şâyed edemîrâl filikesini mutlak bizimle yarıştıracak ise yarın başka bir mahalde husûsi yarış idelim, bu gün kendi kendimize gidelim” anın içün müsâʻide iderseniz zann iderim” deyince pek aʻlâ ben mutlak İngilizleri geçeceğim diye yarış itmeğe gelmedim; mâdâmki cesâret idemiyorlar göndermem didim. Üçüncü yarışı kendileri yaptılar, filikelerin gelişden anladım ki bizimkiler dahil olaydı birinciliği şüphesiz idi, bunu kendüleride ikrâr ile kürekçilerimizi ve filikelerimizi senâ ittiler. İrtesi gün gazeteler kîki üçüncü geldi filikeside İngilizler ile beraber geldi diye iʻlân ittiler. Bu hesâbca hiç mükâfâta istihkâkımız olmaması lazım gelür iken filike içün birinci geldi dimeğe utandıklarından kîk içündür diye gemiye on dolat mükâfât gönderdiler, işte böylece hitâm virildi karındâşcığım, sâʻat üç olduğunu şimdi vârdiyân bağırdı dimek ki iki sâʻatdir yazıyorum hevâ fenâ gemi güzelce baş kıç uruyor. Yatmak zamanı geldi, inşallah yarın mâbaʻadını yazar, inşallah bu gece sizleri rü’yâmda görürde boynuna sarılurum.

-65-

“Amiral müsaade ederseniz, bu seferki yarışta İngiliz filikaları yalnız katılmak için iddiaya girmişler. Sizinkiler katılmasın” deyince, “Ne zararı var. Sizinkiler 6 çiftedir. Bizimki kazanırsa ödülü ikinci gelen alsın. Sizinkiler kazanırsa fazla olarak ben de ödül takdim ederim” dedim. Kendisi cevap veremedi. Sonra “İmperiant” adındaki kumandan gemisi kaptanı olan miralay (albay) geldi. Amiral, bizim asker diyor ki: “Şayet amiral filikasını bizimle kesinlikle yarıştıracaksa yarın başka bir yerde özel olarak yarışalım, bugün kendi kendimize gidelim.” Onun için “İzin verirseniz düşünürüm” deyince “Peki, ben kesinlikle İngilizleri geçeceğim, diye yarışmaya gelmedim; mademki cesaret edemiyorlar, göndermem” dedim. Bu cümledeki “zann iderim” ifadesi düşünme olarak değiştirildi. Diğer bir muğlak durum ise “zann iderim” cümlesinin bir alıntı olmasına rağmen başlangıç tırnağının gösterilmemesidir. Üçüncü yarışı kendileri yaptılar. Filikaların gelişinden anladım ki bizimkiler katılsaydı şüphesiz birinci olurlardı. Bunu kendileri de kabul ettiler ve kürekçilerimizi övdüler. “İrtesi gün gazeteler kîki üçüncü geldi filikeside İngilizler ile beraber geldi diye iʻlân ittiler.” Bu cümlede yarışta kimin kaçıncı olduğu belli değil, yanlış veya eksik kelimeler var. Bu sonuçlara göre, ödüle hiç hakkımız yok iken filika için “birinci geldi” şekline manşet atmaya utandıklarından “kik içindir” diye gemiye 10 dolar ödül gönderdiler. “dolat” imlasında bir kelime bulunamadı, belki “dolar” ima edilmiştir. İşte böylece yarışlar bitti kardeşim. Güneş battıktan sonra 3 geçtiğini vardiyacıların sesinden anladım, demek ki 2 saattir yazıyorum. Hava kötü, gemi baştan uca sallanıyor. Uyku zamanı geldi. İnşallah yarın mektubun sonunu yazarım, rüyamda görüp sizlere sarılırım.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-66-

            Ah! Karındâşcığım! Sabâh oldu. Göremedim. Gönlüm bu günkü hevâ gibi mağmûm olduğu halde yine elîme kalemi aldım; bu ahşâm İngiliz amîrâline daʻvetliyim, Singapur ve Saygun’da iki defʻa tesâdüf ittiğim Fransız amîrâli burayada gelerek on gün kadar oturduktan sonra gitti, muhabbetimiz fevkaʻlâde idi, koca ihtiyâr, gemiye geldikçe oğlum amîrâl ben bu ihtiyârlığımla seni ziyârete geliyorumda sen benimle taʻâma gelmiyorsun diyerek iki defʻa daʻvet itti, Fransız’ın tekmîl zâbıtânı son derecede muhib ve nâzik idiler, bir gemisi hemân burdumuzda yatıyor, temmuzun on dördünde yevm-i resmîlerini yaptıktan sonra kalkacak, gemide bir ziyâfet tertîb idemediğime müte’essüfüm başlıca noksânımız takımdır!

            Bahriye gazetesine derc olunan Ertuğrul mektûbunu yazanı bulmadığıma taʻaccüb itmîk, sordukça herkes korkuyor bir şey zann idiyorlar; maʻmâfih yzan topçu yüzbaşısı Celal Efendi’dir. Ben zaten böyle münâsebetsiz şeyler yazacaklarına seyahatimize a’id fenne da’ir şeyler yazmalarnı evvelce tenbîh itmiş idim. Meselâ Çinlinin evini taʻrîf idiyorda kalʻeyi yazmıyor, mutâlaʻa buyâ! Tesâdüf ittiğimiz bunca gemilerle taʻatî olunan merâsime da’ir hiçbir şey yoktur! Bir aydır avdet içün emir ve pâre bekliyorum, zannımca bu günlerde gelebilecek, tahmîn ve tasvîb acizânemce eylül nihâyetinde Japonya’nın son limanından Hongkong’a hareket ideceğim zirâ o vakit

-66-

Ah kardeşim! Sabah oldu. Rüyamda sizleri göremedim. İçim, bugünkü hava gibi gamlı olarak kalemi elime aldım. Bu akşam İngiliz amiraline davetliyim. Singapur ve Saygon’da iki defa rastladığım Fransız amirali buraya gelerek 10 gün kadar kaldıktan sonra gitti. Muhabbetimiz çok iyiydi. Koca ihtiyar, gemiye geldikçe “Oğlum amiral, ben bu ihtiyarlığımla seni ziyarete geliyorum da sen benimle yemeğe gelmiyorsun” diyerek iki kez davet etti. Fransız’ın tekmil görevlileri son derecede hoşgörülü ve naziktiler. Bir gemisi hemen yanımızda demirli bulunuyor. 14 temmuzda işlemlerini yaptıktan sonra kalkacak. Gemide bir ziyafet düzenleyemediğime üzgünüm. Başlıca eksiğimiz takımdır. “takım” ile kastedilen eksikliğin ne olduğu anlaşılamamıştır.

“Bahriye” gazetesinde yayınlanan Ertuğrul mektubunu yazanı bulamadığıma şaşırdım. Sordukça herkes korkuyor, kötü bir durum zannediyorlar. Bununla birlikte, mektubu yazan kişi, Topçu Yüzbaşı Celal Efendi’dir. Ben zaten böyle gereksiz şeyler yazacaklarına seyahatimize ve bilimsel yazılar yazmalarını önceden tembihlemiştim. Mesela, Çinlinin evini tarif ediyor ama kale hakkında bir şey yazmıyor. Yazı, düşünce bu ya! Gittiğimiz bunca gemide verilen törenlere dair hiçbir şey yok! Bir aydır geri dönmek için emir ve para bekliyorum. Tahminimce eylül ayı sonlarında Japonya’nın son limanından Hong Kong’a hareket edeceğim.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-67-

Lodoslar devam idiyor, prove rüzgarlarına karşu gemimizi prove ittik, ne kadar gayret olunsa fâ’idesiz olacağı anlaşıldı, inşallah poyrazın önüne düşer isek sıkıntı görmeyiz karındâşcığım.

            On beş günden berü Japonya’da kolerâ zuhûr itti. Hükümet hüdâ tesadüf itmediğimiz bir o kalmış idi, şimdi evvelce uğradığımız Nagasaki’de hüküm sürüyor, burada daha bir vukûʻat yok isede bugün yarın ümid idiyorlar, tedâbîr ihtiyâtiyeye şimdiden teşebbüs ittik, hayırlısı Allah’dan cenâb-ı hak muhâfaza buyuracağına emînim, şu havâdisin hânece işâʻe buyurulmamasını temenniye hâcet yoktur. Efendim.

LÂHİKA

            Bu uzun mektûbu bitirdikten sonra 16 Mayıs sene 1306 târihli mafsal tahrîrât alîleri edyây-ı hürmete alndı, beraber gönderildiği zikr olunan gazeteler dahi musâdif nazar-ı mutâlaʻa ve memnûniyet oldu, beklediğimiz pârenin gönderildiği haberi dahi bu gece alındı, kıyâm gününü taʻyîn idemez isemde inşallah iki haftaya kadar avdete şitâb idebileceğimi eltâf bârîden temenni idiyorum. Bugün Tokyo şehrine gidiyorum yarın ale’l-sabâh ekspozetsiyonun tevzîʻi mükâfât resmîyle ihtitâmı alâyında bulunacağım, imparatpr hazretleride gelecekler, İngiliz Fransız ve Amerika edemîrâlleri daʻvet olunmadığı halde bendenizi daʻvet ittiler.

-67-

Çünkü o zamanlar lodos ve pruva (geminin rotasına karşı esen) rüzgârlarına karşı gemimizi güçlendirdik. Ne kadar gayret edilse de faydasız olacağı anlaşıldı. İnşallah poyrazın önüne düşersek sıkıntı görmeyiz kardeşim.

15 günden beri Japonya’da kolera salgını başladı. Başımıza gelmeyen bir o kalmıştı. Şimdi önceden uğradığımız Nagazaki’de etkili oluyor. Burada henüz bir kolera vakası yok ise de bugün yarın görüleceği tahmin ediliyor. Hayati tedbirlerimizi şimdiden aldık. Hayırlısı, Cenab-ı Hakk’ın bizleri koruyacağına eminim. Şu kolera haberini hane halkına iletmemenizi yazmaya gerek yoktur. Efendim.

 

EK

Bu uzun mektubu bitirdikten sonra Rumi 16 Mayıs 1306 miladi 28 Mayıs 1890 Çarşamba tarihli ayrıntılı yazınız elime geçti. Sözünü ettiğiniz ve beraber gönderdiğiniz gazeteler de dikkatimi çekti ve memnun oldum. Beklediğimiz paranın gönderildiği haberini de bu gece aldık. Buluşma gününü belirleyemesem de inşallah 2 haftaya kadar geri dönebileceğimizi Allah’tan diliyorum. Bugün Tokyo şehrine gidiyorum. Yarın sabah ödül töreni alayında bulunacağım. “ekspozetsiyon” kelimesinin bahriye protokolündeki karşılığı bulunamadı. İngiliz ve Amerika amiralleri davet edilmediği halde beni davet ettiler.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-68-

            Cümlenin haber sıhhatine pek memnûn oldum, hafta’-i atîyeye inşallah yine yazmağa muvaffakiyet duʻâsıyla şu ilâve’-i şükrâniyetinde buracıkta hitâmına müsâʻidenizi ricâ ider ve cümleye selâmlarımızın tekrârıyla bi’l-hassa iki gözlerinizden öperim karındâşım.

Yokohâmâ fî 29 Hazirân sene 1326

Diğer

HUZÛR-I ALÎ’-İ DÂDER-İ EKREMİYE

            Birâder cânbirâderim izzetlü iki gözüm karındâşım efendim hazretleri! Bundan iki hafta evvelki posta ile el-yevm bulunduğumuz nâgûrânâm karantina mahallinden takdîm ittiğim mektûbum o târihe kadar birbirini müteʻâkiben dest meserret ve şükrâniyete aldığım dört kıtʻa mektûblarınıza cevâben mahzûziyet ve meserrât acizânemi meblağ idi. O günden berü dahi temmuz (17’16’9’4) târihlü diğer dört kıtʻa sıhhatnâmâları dûçâr olduğum ahvâl müşekkele arasında tefrîh kalb mevecat nebʻa acizâneme ne derecelerde hidmet ittiğini ve sıhhat-i umûmiye havâdisinden ne mertebe mahzûziyet hasen ittiğimi taʻrîf idemem efendim. Kıyâmımız vukûʻu zannıyla Nagasaki’ye yazılan bu mektubların ikisi gazeteler ve sâlnâme ile beraber Yokohama’ya gönderilmiş idi, karındâşım havâdisât muharrereden Mehmed Selim me’mûriyetiniz hakkındaki mülâhazâtım bundan evvelki maʻrûzâtımda zikr idilmiş olduğundan tekrarına hâcet görmeyerek hakk-ı alîlerinde hayırlısını ve muvaffakiyet-i hüdâya mazhariyetinizi temenni iderim.

-68-

Herkesin sağlığının iyi olmasına çok sevindim. Gelecek hafta inşallah yine yazmaya çalışır ve teşekkürlerimi ekleyerek mektubumu bitirmek için izninizi rica ederim. Herkese selamlarımızı özellikle iki gözünüzden öperim kardeşim.

Yokohama. Rumi 29 Haziran 1326 miladi 12 Temmuz 1910 Salı Yukarıdaki tarihler ile bu tarih arasında fark var.

 

BÜYÜK BİRADERİMİN YÜKSEK HUZURLARINA

Saygıdeğer kardeşim, iki gözüm kardeşim. Bundan 2 hafta önceki posta ile bugün bulunduğumuz karantina mahallinden yazdığım mektubum ile o tarihe kadar art arda elime aldığım 4 mektubunuza cevap verebilmekten ötürü mutluyum. “nâgûrânâm” imlası muhtemelen bir Japonca yer ismidir. O günden beri de diğer 4 mektubunuzun merakımı ne derecede giderdiğini anlatamam efendim. “(17’16’9’4)” biçimindeki bir tarih miladi tarihe dönüştürülemedi. Nagazaki’ye yazılan bu mektupların ikisi, gazeteler, salname ile beraber Yokohama’ya gönderilmişti. Kardeşim Mehmed Selim, memuriyetinizin hakkındaki düşüncelerimi bundan önce ilettiğim için tekrar yazmaya gerek görmedim. Görevinizin hayırlı olmasını ve görevinizde başarılı olmanızı Allah’tan dilerim.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-69-

            Tebrik buyurulan îd-i saʻid-i adhâyı lâcel’ül-tebrîk bir şey’i yazamadığıma elbet müte’essüfüm, lakin ne gibi bir felaket-i azîme içinde geçirdiğimiz şu üçüncü bayramı hattı gemide zâbıtâna bile tebşîr ve tebrîke bana vakit virmeyen ahvâl müşekkelim bu husûsdaki tekâsül ve rehâvetimden dolayı nezd-i alîlerinde karındâşınızı maʻzûr ve maʻfüvv tutacağında şüphe idemem efendim; binâ’en-aleyh temenniyât ve edʻiye’-i mümtâziyem a’ile’-i fâhiremizin nice nice eyyâm mesʻûde idrâkı cihetine maʻtûf olmağla o esnada birkaç satır şey yazamadığımda ki te’essüflerim tuhaffaf idebiliyor. Evet karındâşım hükümet aleyhe geçen seneki Süveyş’de geçürdüğümüz kurbân bayrâmı uğradığımız kazâ yüzünden çektiğim bunca müşkilât ve işgâlât ile nasıl geçtiği bilinmediği gibi bu seneki ramazân bayrâmı dahi Nagasaki’ye müteveccihen Honkonk’dan kıyâmdan sonra geçirdiğimiz sıkıntılı ve denizli seyâhat müddetinde güzerân itmiş ve artık bu üçüncüsü olan geçen bayramımızın dahi Yokohama’da istikbâline hazırlanmış iken kolerâ gibi bir bilye’-i azîmeye giriftâr olarak otuz üç gün devam iden karantine mahbesinde emrâr eylediğinden bu bâbda ki hükümet aleyheye mütehayyir kalmışımdır, çok şükür uğradığımız beliyyat kesîrenin cümlesi az ve çok müşekkilât ile ber taraf idilegelmekte isede artık bundan böyle senin hıfzunallah zuhûru mürettebâta ne derece te’sîr eyleyeceğini bilemem; maʻhezâ cenâb-ı hakk cümleyi muhâfaza buyursun, geçen haftaki posta ile makâm-ı celîleye geçirdiğimiz illet sâriye hakkında maʻlûmât lazime

-69-

Tebrik ettiğiniz Kurban Bayramı için bir şey yazamadığım için üzgünüm. Ancak bir felaketin içinde olduğumuzdan dolayı, bana vakit vermeyen gemideki durumlardan dolayı bu husustaki ihmalimi affedeceğinizden şüphem yoktur. Sonuç olarak dileklerimi ve dualarımı bayram sabahı ulaştıramadığım için üzgünüm. Evet kardeşim, geçen sene Süveyş kanalında geçirdiğimiz Kurban Bayramı günü kaza yüzünden çektiğim sıkıntılar ile zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım gibi bu yılki Ramazan Bayramı da Hong Kong’dan Nagazaki’ye giderken geçirdiğimiz sıkıntılarla zaman çabucak geçmiş. Artık bu üçüncüsü olan bayram tebriki için hazırlanmışken patlayan kolera salgını yüzünden 33 günlük karantinada vakit geçirdim. Çok şükür uğradığımız belaların hepsini az veya çok zararla atlattıysak da artık bundan sonra, Allah korusun, mürettebatı ne kadar etkileyeceğini bilemem. Bununla birlikte Cenab-ı Hakk herkesi korusun. Geçen haftaki postayla, geçirdiğimiz sıkıntılar hakkındaki önemli bilgileri ve ondan önce de, Allah’a hamdolsun, hastalığın atlatıldığını sizlere yazmıştım.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-70-

Virilmiş olduğu gibi andan evvelde hastalığın leh’ül-hamd mündefiʻ olduğunu sizlere yazmış idim, bu gün dahi çok şükür üç haftadan berü kolerâdan ne musâb ve nede vefiyâtımız olmadığını kemâl-i şükrâniyetle arz iderim, hastalık esnasında İstanbul’a dört beş telgrafda yazmış ve vefiyâtımızın on üçe ve musâb olanların otuz yediye varmış olduğunu işʻâr eylemiş idim. Elhamdülillah şu zâyiʻât cüz’iye ile ahvâl sıhhiye’-i sefinemiz düzelmiş ve kıyâme hazırlanmış iken ikinci defʻa olarak uğramak mecbûriyetinde olduğumuz (Kobi veyahud Huyugo) nam-ı mahalde illet birdenbire teşeddüd itmekle kıyâm yine te’hîr olunmuş idi. Halbuki Yokohama dahi iyiden iyiye bulaşmış olduğundan her ne kadar yedi mil uzâk karântina hâne önünde isekde kırk beş gündür ihtilâta cür’etyâb olamayışımızdan ve zaten teşrîn-i evvel bedâyeti dahi takarrüb itmekle kalan on beş gün müddeti de yelkenle ağır ağır iç deniz de geçirmek üzere üç güne kadar kıyâmıtasmîm itmiş isemde inâyet-i hakdan muvaffakiyet temenni iderim. Bulaşık mahallere gitmemekliğimiz hakkında nasîhat dâderânelerine teşekkürden başka diyeceğim yoktur karındâşım, lakin sefînemizin sürʻat ve ahvâl-i sa’iresine nazaran bunlardan behmehâl birine uğramadıkça Honkon’u tutbilmek ihtimâlden baʻîd olduktan başka burada da müddet-i medîde kalmaktan husûle gelen kîl û kâl ve müşekkilât dahîliye Herçe bâdâbâdı hiç hükmünde bırakmıştır. Şu kadar diyebilirimki şu geminin kıç kamerasnda bulunmak şarki acizlerinden başka kimse

-70-

Bugün de çok şükür 3 haftadan beri, “kolera”nın gemimizde kimseye bulaşmadığını ve salgından kimsenin vefat etmediğini rahatlıkla yazarım. Hastalık sırasında İstanbul’a 4 – 5 telgraf da göndermiş ve ölenlerimizin 13’e, koleraya yakalananların 37’ye ulaştığını iletmiştim. Elhamdülillah. Küçük kayıplarla gemimizin durumu normale dönmüş ve Kobe veya Huyugo adlı yerlerde salgın vakaları artmıştı. Hâlbuki Yokohama’da vakalar görüldüğü için 7 mil uzaktaki karantinadaydık. 45 gündür dışarı çıkamamıştık. Zaten teşrinievvel (ekim) ayının başlangıcı yaklaşıyordu. Kalan 15 günlük süreyi de yelkenle ağır ağır iç denizde geçirmek suretiyle 3 güne kadar hareket etmeye niyetlenmiş isem de Allah’tan yardım dilerim. Salgının yayıldığı yerlere gitmememiz hususundaki nasihatlerinize teşekkür etmekten başka diyeceğim yoktur kardeşim. Ancak gemimizin hız kapasitesi ve kömür ihtiyacı gibi diğer şartları göz önünde bulundurulduğunda bu şehirlerden birine uğramadıkça Hong Kong limanına varabilmek ihtimalden uzak görünüyor. “burada da müddet-i medîde kalmaktan husûle gelen kîl û kâl ve müşekkilât dahîliye Herçe bâdâbâdı hiç hükmünde bırakmıştır” cümlesinden sadece Japon limanlarında uzun süre kalmaktan ötürü ortaya çıkan söylenti ve dedikoduların olduğu anlaşılabilmiştir. Cümlenin devamında bunların olumsuz bir duruma sebep olduğu açıktır; fakat günümüz Türkçesine uyarlanamamıştır. Şu kadar diyebilirim ki şu geminin arkasındaki kamarada benim dışımda başka bir kimse kalmak zorunda olsaydı bu ana kadar gerçekleşen olaylara karşı her şeyi göze alması gerektiği için ya kaçar ya intihar ederdi.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

Nasib olmuş olaydı bu ana kadar güzerân iden ahvâle karşı her şey’i göze aldırarak yâ firâr yahûd ihtiyâr intihâr ider idi. Allah göstermesin. Her şey’e bu ana kadar nasıl sabır ve metânetle tahammül eyledim ise bundan sonra senede yine o zeminde hareketi mûceb saʻâdet ve selâmet add ider ve cenâb-ı hakdan zerre kadar nâ-ümid kalmayarak kemâl-i sükût ve sebât ile üç gün sonra avdete ve lütf-i hüdâdan temenni muʻâvenete ictirâ eylerim karındâşcığım, hemân selâmet ve mevkîte nâ’iliyetimiz duʻasıyla bu bahsi itmâm iderim. Yokohama’dan yazdığım mektublar müdün henüz bir dânesi bile alınamadığı işʻâr buyuruluyorsada elbet şimdiye kadar aldığımıza şüphe yoktur. Cemil bey ve sa’iri bendenizden bir hafta evvel yazmış olmalıdır, çünkü herkesin sefinece olan vazifesi güyâ mektûb ve havâdis yazmak ve taşrada gezmekten ibâret gibi görünüyor. Bendeniz muvâsalatımız günü misâfir kabûl itmek vizite virmek meşgûliyet meşrûʻalarıyla bir şey yazamadığım gibi akabinde Tükyo şehrine azimet mecbûriyetiyle de oradan avdete kadar bir şey yazamadım; binâ’en-aleyh mektublarım (resimlerle beraber) irtesi postaya kalmış idi, bu bâbda tekâsül itmemeğede çalışıyorum, yazdığım mektûbların aded, cins ve mündericâtına bakılırsa bir iki kâtibin yazacağı şeyler olmadığı teslîm buyuruluyor. Sûret-i kabûlumüz hakkında ki uzun ve mafsal mekâtib-i resmîyenin ahire tesvîd ve tabyîz ittirilmesi mevkiʻmin ve ale’l-husûs tabiʻatımın hilâfı olduğundan artık haftalarca bu yüzden çektiğim

-71-

Allah göstermesin. Her şeye bu ana kadar nasıl sabredip tahammül ettiysem bundan sonra, Cenab-ı Hakk’tan zerre kadar ümit kesmeyerek gereken sabrı gösterirsem 3 sonra geri dönmeyi temenni ederim kardeşim. Selametle oraya erişmemiz duasıyla mektubu tamamlamak isterim. “Yokohama’dan yazdığım mektublar müdün henüz bir dânesi bile alınamadığı işʻâr buyuruluyorsada elbet şimdiye kadar aldığımıza şüphe yoktur” cümlesinden anlaşılan şudur, her ne kadar mektupların tarafımdan alınmadığı söylense de elbette şimdiye dek mektuplarınızı alıp okuduğuma şüphe yoktur, denmek istenmiştir. Muhtemelen burada birilerine sitem vardır. Çünkü gemideki herkesin vazifesi denince, birilerine göre, güya mektup ve olay yazmak ve yurtdışında gezip eğlenmek gibi görünüyor. Buluştuğumuz günde misafir kabul etmek, izin evrakı vermek gibi gerekçelerden ötürü bir şey yazamadığım gibi sonra Tokyo şehrine gitmek zorunda kaldım. Oradan geri dönünceye kadar bir şey yazamadım. Sonuç olarak mektuplarım ve beraberindeki resimler bir sonraki postaya kalmıştı. Bu konuda gaflet göstermemeye çalışıyorum. Yazdığım mektupların adedi, cinsi ve konularına bakılırsa birkaç kâtibin yazacağı şeyler olmadığı anlaşılıyor. Esas yazmamız gereken konuları sona bırakmak gibi bir davranış, makamımın ve tabiatıma aykırıdır. Artık haftalarca çektiğim sıkıntılar belki bu tür kusurlarıma sebep oluyor kardeşim.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-72-

Sıkıntılar belki bu gibi kusurlarıma bâdi oluyor karındâşcığım; yoksa ehemmiyet virmemek ve hâşâ derhâtır itmemek gibi hasâ’il ile bu aciz karındâşınızı mü’ehhize buyurmayacağınızıda biliyorum, her limândan bir iki satır bir şey yazabilmek cânıma minnettir. Bu ana kadar nasıl yaptım ise inşallah avdetet kadarda o yolda devam idebilmeğe mazhariyetimi temenni iderim. Şark vapuru ve Ermeni vukuʻatı mûceb te’essüf azîm oldu, cenâb-ı hakk gemilerimizi ve memleketimizi o gibi beliyyâtdan masûn buyursun, biçâre Şevket beye çok acıdım Allah muʻayyen olsun kolerâ her vakit olduğu gibi bu defʻada japonya’ya Şangahay’dan gelmiş olduğundan orada maʻâzallah pek şiddetle hükm-i fermâdır, binâ’en-aleyh oraya uğramak kâr-ı akıl değildir Allah mecbûr itmesün, Honkon’da da mevcûdiyeti rivâyet olunuyorsada buradan ancak bir ayda oraya muvâsalat me’mûl idildiğinden inşallah gidinceye kadar bir şey kalmaz karındâşım sabâh gazetesinde ki Fransız mektûblarının tercümesi tuhafdır. Hakikaten Fransızların oradaki hüsn-i kabûllerinden evvelcede bahs itmiş idim. Lakin rakslardan filânlardan bahs idilmiş pek hoşuma gitmedi. Japonya ahvâlinden bahse fırsat bulamadığıma müte’essüf isemde öyle yazı ile tasvîr olunur şey’ olmadığından inşallah mülâkâtda anlatırım efendim, şu kadarcık söyleyeyimki tuhaf Japonyalılar bizi pek sevmiş olmalarından İngilizlere mûceb hased olacak zemînde gazetelerine yazdıkları makâlelerle İngiliz gazetelerinin yine hakkımızda bir takım bî-maʻnâ heziyânlarına sebebiyet virdiler.

-72-

Yoksa önem vermemek, haşa hatır sormamak gibi söylemlerle, bu kardeşinizi uyarmayacağınızı biliyorum. Her limandan bir iki satır bir şeyler yazabilmek candır. Bu ana kadar nasıl yaptıysam dönene kadar o yolda devam edebilmeyi temenni ederim. Şark vapuru ve Ermeni olayları üzüntüye sebep oldu. Cenab-ı Hakk, gemilerimizi ve memleketimizi böyle belalardan korusun. Çaresiz Şevket Bey’e çok acıdım. Allah onun yardımcısı olsun. Kolera çoğu yerde olduğu gibi bu kez de Japonya’ya, (Çin’den) Şangay’dan gelmiş olduğundan orada, Allah korusun, çok etkili oldu. Sonuçta oraya uğramak akıl işi değildir. Allah kimseyi mecbur etmesin. Hong Kong’da salgın etkisinde olduğu haberleri doğruysa, buradan ancak bir ayda oraya varabileceğimizi tahmin ediyoruz. İnşallah oraya varıncaya kadar salgının etkisi azalır. Sabah gazetesindeki Fransız mektuplarının tercümeleri tuhaftı. Fransızların oradaki davet etmelerinden, güzel bir şekilde ağırlamalarından söz etmiştim. Ancak danslardan da bahsedilmiş, pek hoşuma gitmedi. Japonya’nın durumundan bahsetmeye fırsat bulamadıysam da olaylar, öyle yazı ile anlatılacak şeyler değildir. İnşallah görüşmemizde anlatırım. Şu kadarını söyleyebilirim ki tuhaf Japonlar, bizi pek çok sevdikleri için olacak, İngilizleri kıskandıracak şekilde, gazetelerinde bizlere yer vermişler. Böylece İngiliz gazetelerinin yine bizim hakkımızda birtakım anlamsız yazılarına sebep olmuşlar.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-73-

İngiliz gazete muhbirlerinden birisiyle cereyân iden mükâlememizde Japonya’dan memnûn olub olmadığım su’aline cevâben “eğer yerli İngiliz gazetelerinin hakkımızda yazdıkları bîmaʻnâ makâlâtı görmemek şerefine nâ’il olaydım memnûniyetim pek ziyâde derdiye bilir idim maʻmâfihe biz bu gibi bütteleri çeşm-i te’essüfle görmediğimizi ve gazetecilerin ahvâline ve tabiʻatına her yerde vâkıf olduğumuzu öğrene bilirsiniz.” Dimekliğim üzerine kolerâ zuhûrundan bir gün evvel gemide mülâkât arzu itmiş ve irtesi gübü oldukça şâyân-ı tezkâr bir bend neşr eylemiş idi, ne çâre ki kolerâ beliyyesiyle anı görmeğe muvaffak olamadım, andan başkada bir şey yazılmadı, karındâşım buraya vusûlden evvel gazeteler ism-i acizânemi zikr ittikçe (meşhûr Plevne kahramanı Osman Pâşâ’nın mahdûmu) lafzını da bir muʻataraza içine alıyorlar idi. Bunun sıhhatini merâk idüb soranlara yanlışdır dir idim. Tokyo’da süferây-ı düvel ecnebiyeye sûret-i resmiyede virdiğim viziteler esnasında oranın ehemmiyetli süferâsından bulunan Rusya elçisiyle bir uzun ve gayet merâk amîz mülâkâtdan sonra vedâʻ iderken kapuya kadar bi’t-teşyîʻ elimi sıkarak Fransızca azîz amirâl me’mûriyetinizi muvafafkiyetle itmâmınız pederiniz Osman Pâşâ Hazretlerinin namını bir kat daha aʻlâ ittiğinden dolayı sizi tebrik ider ve böyle aleyhemim bir fâmilyâ evlâdı ile bu günkü mülâkâtımı bahtiyârlk add eylerim dimiş idi, cevâben keyfiyeti tashîh lazımgelmekle didim ki: iltifâtınıza fevk’ül-hadd müteşekkirim her ne kadar mâreşâl Osman

-73-

İngiliz gazete muhabirlerinden birisiyle yaptığımız röportajda, Japonya’dan memnun olup olmadığım hakkındaki bir soruya verdiğim cevap olarak “Eğer yerli İngiliz gazetelerinin hakkımızda yazdığı olumsuz yazıları görmemek şerefine erişseydim, memnuniyetim daha çok olacaktı. Bunun yanı sıra, bizim bunun gibi haberlere gözyaşı dökmediğimizi ve gazetecilerin bu şekildeki ruh hallerine her yerde alışık olduğumuzu öğrenebilirsiniz.” dedim. Bunun üzerine, muhabir kolera vakasının görülmesinden bir gün önce gemide röportaj yapmak istemişti. Ertesi gün oldukça şaşırtıcı bir yazı yayınlamış. Ne çare ki oranın kolera bölgesi olması nedeniyle o yazıyı göremedim. Ondan başka da bir şey yazılmadı. Kardeşim, buraya varmadan önce gazeteler adımdan önce “meşhur Plevne kahramanı Osman Paşa’nın oğlu” ifadesini belirtiyorlardı. Bu haberin doğruluğunu merak edip bize soranlara “yanlıştır” dedim. Tokyo’da devletlerin elçilerine resmi olarak verdiğim viziteler sırasında oranın önde gelen elçilerinden olan Rusya elçisiyle uzun ve gayet merak uyandıran bir görüşmemizden sonra veda ederken kapıya kadar uğurlarken elimi sıkarak Fransızca “Aziz amiral, görevinizi başarıyla tamamlamanızı, babanız Osman Paşa hazretlerinin şanını bir kat daha yücelttiğinden dolayı sizi tebrik eder ve böyle bir ailenin evladı ile bugünkü görüşmemizi yaptığım için mutluluk duyarım” demişti. Buna cevaben durumun doğrusunu aktarmak gerektiği için dedim ki: “Övgünüze çok teşekkür ederim.

 



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-74-

Pâşâ hazretlerinin mahdûmu değil isemde Sinob’da vatanına aynı hidmeti ifâ iden amîrâl Osman Pâşâ’nın hafîdiyim, dimekleğim üzerine müteʻacibâne bir s3uretle tekrar elimi sıkarak o halde büyük yanlışlık itmemişim zirâ büyük pederinizide aynı hürmet ve tanzîm ile yâd ider ve bu şerefle sizi tebrîk iderim dimiş idi. Sonra birkaç sefâretde tesâdüf ittim, bu muhâveremizi anlatmadık kimse bırakmadı, bu gibi çok garâ’ibe tesâdüf olundu. Şurada zikri münâsebet almayan bu bahs İngilizlerin ahlakından açılmış idi, anlamalı şu seyâhat-i azime zarfından kesb-i maʻarife ittiğim İngiliz kübrâsı meyânında Singapur, Aden, ve Hongkong valileriyle edemîrâl Sersâlomon’dan başa bir insân İngiliz görmediğime taʻaccub idiyorum.

            Mâhasıl şâyân-ı tezkâr bir şey kalmadı karındâşcığım, me’mûl itmediğim derecede mektûbu uzaktan, inşallah üç gün sonra buradan kıyâm ve eylül frengi ahirinde Japonya’yı terk ile Hongkong’a doğru katʻ-i tarîk ile avdete devam ideceğimi ve uğradığımız mahallerdende yazmağa gayrette kusûr itmeyeceğimi vaʻad ider ve cümleye pek çok selâm ve hulûs kalb ile ellerinden ve çocukların gözlerinden öperim. Ve bi’l-hassa ıyâdi ve çeşmân alîlerinden pos ile muvaffakiyetimizi ve hüsn-i mülâkâta müyesseriyetimizi kemâl-i hulûs kalb ile temenni eylerim ol-bâbda irâde ve fermân sevgili karındâşcığım efendim hazretlerinindir. Fî 1 Eylül sene 1306 Nagore.

-74-

Her ne kadar Mareşal Osman Paşa hazretlerinin oğlu değilsem de Sinop’ta vatanına aynı hizmeti yerine getiren amiral Osman Paşa’nın torunuyum.” demem üzerine şaşırarak tekrar elimi sıkarak “O halde sizi tebrik ederim“ demişti. Sonra birkaç elçilikte denk geldim. Bu konuşmamızı bilmeyen kimse kalmadı. Bunun gibi tuhaf olaylara şahit oldum. Şurada yazılması uygun olmayan bu konu İngilizlerin ahlakından kaynaklanmıştı. Şu büyük seyahat süresince tanımaya çalıştığım İngiliz önde gelenleri içerisinde Singapur, Aden, Hong Kong valileriyle Amiral Sersalamon’dan başka insan evladı İngiliz görmediğime şaşırıyorum.

Kısacası kayda değer bir şey kalmadı kardeşim. Beklemediğim derecede mektubu uzaktan gönderiyorum. İnşallah 3 gün sonra buradan hareketle ve eylül ayı sonlarında Japonya’yı terk edeceğim. Hong Kong’a doğru kesin bir geri dönüş yolunda uğradığımız mahallerden yazmaya gayret edeceğim. Herkese çok selam söyler ve tüm kalbimle büyüklerin ellerinden ve çocukların gözlerinden öperim. Özellikle sizlerle iletişimde olmamızı ve sizlerle görüşebilmemizi kalben temenni ederim. Bu konudaki irade ve yetki sevgili kardeşimindir. Rumi 1 Eylül 1306 miladi 13 Eylül 1890 Cumartesi. Nagore.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-75-

HÂŞİYA

            Bu mektûbumun vusûlunden sonra yazılacak inâyetnâmelerinin Kolombo’ya yazılması münâsıb zannındayım karındâşcığım, telgrafdan da mevkiʻmiz maʻlûm olur yâ adaya sevgili karındâşcığım sağ, var olunuz:

CERÎDE’-İ BAHRİYEDEN

            Ertuğrul fırkayetn-i hümâyûnu kumandanlı saʻadetlü Osman Pâşâ’dan makâm-ı celîl nezâret penâhiye gelen arîzedir:

            Yokohama’ya yevm-i muvâsalatımızda li-ecl’ül-istikbâl sarây imparatoriden me’mûren baʻis ve iʻzâm buyurulan teşrîfât müdiri mösyö Manûmyâ ile mülâkât idilerek nişân zîşân ve hüdâyây-ı seniyyenin icrây-ı resm-i takdîmi bâ-telgraf arz ve işʻâr kılındığı üzere çehâr-ı şenbe gününe kararlaştırılmış ve bir gün evvel eşyây-ıı mezkûreyi müstashiben sûret gayr-i resmiyede Tokyo şehrine vâsıl ve orada bâ-emir imparatoru tehiyye ve ihzâr idilen da’ire’-i mahsûsaya nâzil olmuşiken muvâsalatımızın haşmetlü imparator hazretlerine arzı akabinde resm-i behiyyen mezkûrun cumʻa günü akşamı icrâsı hakkında irâde’-i imparatorileri teʻalluk buyurulmuşve evvelce isimlerini istenilerek adedi taʻyîn idilen ve resm-i takdîmde refâkar acizide bulunacak olan zâbıtânın yevm-i mezkûrda celbî tezekkür olunmuştur.

-75-

EK

Bu mektubumun ulaşmasından sonra yazacağınız mektuplarınızın Kolombiya’ya gönderilmesinin uygun olacağını düşünüyorum. Telgraftan da konumumuz anlaşılacaktır. Sevgili kardeşim sağ ve var olunuz.

 

CERİDE-İ BAHRİYE’DEN

Ertuğrul Fırkateyni kumandanı Osman Paşa’dan padişahın makamına gelen yazıdır:

Yokohama’ya ulaştığımız günde imparatorluk sarayından görevlendirilen protokol müdürü Manumiya ile görüşülerek imtiyaz nişanı ve hediyelerin ve resmi bildirimlerin takdimi hakkındaki bilgiler telgrafla arz edilmiştir. Bunun üzerine Çarşamba gününe kararlaştırılmış ve bir gün önce söz konusu hediyeler gayr-i resmi olarak Tokyo şehrine götürülmüş, imparatorun emriyle orada hazırlanan özel bir daireye vardık. Oraya gidişimizin Japon imparatoruna iletilmesi sonrasında, kendileri, karşılama töreninin Cuma günü akşamı icra edilmesi hakkında irade buyurdular. Öncelikle isimler istenilerek sayısı belirlenen ve takdim sırasında yer alacak görevliler de o gün için davet edilmiştir.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-76-

            O güne kadar mürûr iden müddet zarfında düvel-i ecnebiyenin orada mukayyem süferâ ve me’mûrinine viziteler virilmiş ve ber vech-i karar geçen cumʻa günü zevâlde büyük üniformalarıyla Yokohamadan tren ile bir saʻat mesafede ka’in pây-ı tahta celb idilen zâbıtânımızın vürûdunu müteʻâkıb nişândan mâʻadâ hüdâyây-ı seniyye’-i hazret-i hilâfet penâhi akşama karîb bir zamânda me’mûr-ı mahsûslarına tevdiʻen sarây hükümdâriye baʻis ve esrâ idildiği gibi akşâm on bir buçuk kararlarında rükûbumuz içün ihzâr olunan mükellef ve müzeyyen sarây arabalarına râkiben ikâmetgâh imparatoriye gidilmiştir. taʻzîmât fâ’ike ve teşrîfât muʻtâda ile kabûl salonuna dehâlet ve sarây hükümdârı erkân-ı mümtâzasıyla kesb-i maʻârife ve muhâleset idildikden sonra sâdır olan emir üzerine imparator hazretlerinin bulundukları salonda teşrîfât lazime ve ihtifâlât mükemmele ile huzûr-ı imparatoriye çıkılmıştır.

            Evvelce vâkiʻ olan arzûy-ı imparatorilerine binâ’en huzûrlarında Türkçe olarak kırâ’at idilen ve sûreti leffen takdîm kılınan nutukun Fransızca tercümesi yedd-i haşmetpenâhilerine takdîm kılınmıştı. Hitâm nutukda iki kıtʻa nâme’-i hümâyûn mülûkâneyi ve berât-ı hümâyûnuyla beraber nişân-ı imtiyâzi dest hükümdârlarına alarak devleteyn beynindeki musâfât ve münâsebât muvâlâtkârânenin yevmenfeyevmen ezdiyâdı zaten nedvelerince mûceb-i memnûniyet iken mü’ehhiren taraf-ı zî-şeref hazret-i

-76-

O güne kadar geçen sürede orada bulunan elçiler ve görevlilere viziteler verilmiştir. Alınan karar gereği, cuma günü öğle saatlerinde üniformalarıyla Yokohama’dan trenle bir saat mesafede olan yere ulaştırılmıştır. Akşama doğru hediyeler ve nişanlar takdim edilmiştir. Daha sonra hazırlanan ve donatılan saraya arabalarla gidilmiştir. “akşâm on bir buçuk kararlarında” ifadesi yirmi dört saatlik dilimde hangi aralığa denk geldiği tespit edilememiştir. Usul ile kabul salonuna girdik. Sonra imparatorun huzuruna çıktık.

Öncelikle Türkçe olarak takdim metni okundu, ardından okunan nutkun Fransızca metni arz edildi. Metnin sonunda padişahımızın beratı ve Japonya – Osmanlı Devleti arasındaki imtiyaz nişanı, iki devlet arasındaki dostluk ilişkileri arz edildi. Bunlar Japon imparatorunu ziyadesiyle memnun etti.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-77-

Cihânbâniden nişân fürûg akşân ve mekâtib alîşânın Yokohama’da sancak-ı hümâyûnu temevvüc ittiren bir sefîne’-i harbiye ile gönderilmesinden ve şu me’mûriyet müteherrinin lütfen kullarına tefvîz ve ihâlesinden husûle gelen mahzûziyet vâkʻa’-i haşmetme’âblarının bâ-telgraf arz atabe’-i ulyâ kalacaklarını vaʻad buyurmuşlar idi. Müteʻakıben refâkat kem-teride bulunan zâbıtânın huzûr-ı imparatorilerine takdîmine müsâʻid buyurulmaları hakkında vâkiʻ olan istirhâm abîdânem lütfen karîn kabûl buyurularak süvari ve muʻâvin ikinci serçarhcı sertabîb beyler bendeleriyle kavl-i sâni Reşad efendi kapûdân takdîm kılınmış ve baʻdehu huzûr-ı alî’-i hükümdâriden çıkılmıştır. Baʻdehû diğer salonda bulunan imparatoriçe hazretlerine dahi takdîm şerefine mazhariyetden ve müşâr’ül-ileyhâ hazretleri tarafından Japonya’ya ilk defʻa olarak gelen Devlet-i Aliyye’-i Osmaniye sefîne’-i harbiyesinin devr-i saltanat hazret-i hilâfet penâhiye tesâdüf muvaffakiyât celîle’-i cenâb cihânbâniye dâl ve bunun daha nice nice muhâsin mü’esser ve muvâffakiyât adideye berâʻat istihlâl olduğu zemîninde idâre’-i kelâm buyururldukdan sonra tekrar kabûl salonuna avdetimizi müteʻâkıb teşrîfât umûmiye nezâreti vasıtasıyla kullarına (Sevlilovan) nişânının grând kordonu ve refâkat acizide bulunan zâbıtân bendelerine dahi nişân-ı mezkûrun üçüncü ve mâdûnu rütbelerinde birer kıtʻası ihdâ ve baʻdehû imparator hazretleriyle beraber akşâm taʻâm idilmesi irâde buyurulduğu tebellüğ idilerek diğer bir salona îsâl idilerek mezkûr salonda hazır bulunan prensler

-77-

Bu sunumların sonunda, Japon imparatoru (Meiji), padişahımızın gönderdiği bu nazik mektuplarından, Yokohama’da Osmanlı sancağını dalgalandıran Ertuğrul Fırkateyni’ni göndermesinden, ben kulları olarak ise Osmanlı – Japonya arasındaki dostluk ilişkilerini geliştirme görevini icra etmemden yaşadığı yüce memnuniyeti, telgraf ile padişahımıza ileteceklerini buyurdu. Sonrasında eşlik eden protokol görevlilerini tanıtma talebimi Japon imparatoru kabul etti. İkinci elçi Reşad Efendi, süvari, kaptan, ikinci kaptan, baştabip beyleri tanıttım. Sonra imparatorun huzurundan ayrıldık. Ardından diğer salonda bulunan imparatoriçeye de personeli mürettebatı tanıttım. İmparatoriçe hanımefendi, Osmanlı Devleti’ne ait bir savaş gemisinin ilk defa Japonya’ya gelmesinden çok memnun oldu. Bu ziyaret vesilesiyle, Osmanlı – Japon ilişkilerin daha çok güzel gelişmelere öncü olacağını ifade ettiler. Sonra tekrar kabul salonuna döndük. Teşrifat vasıtasıyla, ben kullarına “Sevlilovan” nişanını verdiler. Refakatimde bulunan mürettebatın önde gelenlerine, aynı nişanın üçüncü ve sonraki rütbeleri verildi. Sonra imparator hazretleriyle birlikte akşam yemeği yenileceği bildirildi. Diğer salona yönlendirilerek yemeğin verileceği salonda Japon prensleriyle tanıştık.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-78-

Ve saray imparatoru erkân-ı mütehayyizesiyle kesb-i maʻârife idildikten sonra imparator hazretleri nişân-ı pertev afşân imtiyâz ile madâlyaları taʻlîk buyurmuş oldukları halde salonu teşrîfleriyle beraber seferde ira’e idilen mevâkiʻi mahsûsaya oturulmuşdur. Hemân iki saʻatte karîb devâm iden akşâm taʻâmı esnasında nişân zî-şândan münbaʻis memnûniyet ve mahzûziyet imparatorileri derece’-i nihâyede olduğuna ve evvelce derbâr şevket karar hazret-i pâdişâhide garîk lece’-i iltifât idilen prens hazretlerine zât-ı hazret-i pâdişâhi taraflarından gösterilen asâr mihmân-nevâziden dolayı müteşekkir bulunduğuna ve daha bir çok evsâf ve ezkâr cemîle ve cemîle’-i hazret-i cihânbâniye da’ir tercümânlar vasıtasıyla tebellüğ buyurulan iltifâtlarına ucûbe’-i münâsebe ve lâyıka ile mukâbelede tecvîr kusûr idilmemiştir. Seferden baʻde’l-kıyâm diğer salonda kahve nevş ve istirâhat oluncaya kadar zât-ı hazret-i imparatori kullarını sûret-i hus3usiyede kabûl buyurarak dünanmây-ı hümâyûn ve ordûy-ı şevket makrûn Osmaniye’ye ve Japonya’ya sûret-i seyâhatimize ve sa’ireye da’ir bir çok su’aller îrâdından ve hüdâyây-ı seniyye’-i hazret-i zillullahide gün be gün numûne nemây-ı mükemmeliyet ve nefâset olduğuna ve daha bir hayli elfâz mahzûziyet kârâneye da’îr yarım saʻat karîb bir müddet mükâlemeden sonra müfârekat kılınarak teşrîfât muʻtâda ile da’ire’-i ahsûsaya muʻâvedet idilmiştir.

-78-

Japon sarayının önde gelenleri ile tanıştıktan sonra imparator hazretleri nişanları kuşanmış olarak salona geldiler. Akşam yemeği iki saate yakın sürdü. Biz de tahsis edilen özel yere oturduk. Tercümanların yardımıyla imparator hazretleri, imtiyaz nişanı başta olmak üzere padişahımızın İstanbul’dayken Japon prensine gösterdiği alaka ve eserler hususunda memnuniyetlerini, teşekkürlerini, iltifatlarını ilettiler. Ardından kahve içmek için diğer salona geçtik. İstirahate geçinceye kadar, imparator hazretleriyle, Osmanlı donanmasının genel durumu, Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya’ya gelişi sırasında yaşananlar hakkındaki kendisinin sorularına cevap vererek padişahımız hakkındaki güzel kanaatleri hakkında konuştuk. Sonra imparator hazretleri adet olduğu üzere bize tahsis edilen yere gitmek için istirahate çekilmek üzere bizlere eşlik ettiler.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-79-

            Ferdâsı günü hândân imparatoriye mensûb prenslerden dördüne sûret-i resmiyede vizite virildikten sonra Yokohama’ya avdet ve sefîne’-i hümâyûnca lazım gelen husûsât bâlâ kemâl bâ-emir imparatori kuyûda bulunan ve prens Komaço’nun taht-ı kumândasında olan hâssa askerinden dört alây piyâde iki bölük süvari üç batârya tıopçu ve bir bölük istihkâm neferâtı tarafından icrâ olunan taʻlîmât ve resmi geçidde hazır bulunmak üzere zâbıtân bendelerinden münâsıb mikdârın istishaben mahal-i muʻayene gidilmiş ve bu vesîle ile Tokyo’da bulunan ümerây-ı askeriye ilede kesb-i maʻârife ve efrâdın esnay-ı resmideki harekât intizâmperverânemeleri müşâhede idilerek bu bâbda icâb idenlere tebrîkât ve teşekkürât bî-gâyât idilmiştir. Bir gün sonra yine imparator hazretlerinin emr-i mahsûslarıyla bahriye nezâreti tarafından müretteb olub bir binbâşı prens ve ferik ve livâ rütbelerinde dokuz edemîrâlden ve sefn-i harbiye süvâri ve ümerây-ı bahriyesinden bir haylisi bulunan seferede onunla taʻâmı ve ahşâmı yaʻni dün gece dahi fehâmetlü prens komânço hazretleri tarafından akşâm taʻâmı içün vâkiʻ olan daʻvetlerine icâbetle bi-tarîk Almanavoba lisân-ı aşinâ zâbıtân bendeleriyle birlikte bulundukdan ve ber vech-i maʻrûz mahâfil askeriyede averdâ’-i zebân istihsân olunan ezkâr ve evsâf cemîle ve celîle’-i hazret-i hilâfet penâhi ile tezyîn sâmiʻe’-i ubûdiyet ve şükrâniyet idildikten sonra el-yevm Yokohama’ya avdet olunduğu ve bundan sonra dahi sefârât

-79-

Ertesi gün, hanedan mensubu prenslerden dördüne resmi olarak vizite verdim. Bu mektuplar içerisinde “vizite verme”nin günümüz karşılığında ne demek olduğu tespit edilemedi. Sonra Yokohama’ya döndük. Ertuğrul Fırkateyni olarak katıldığımız, Prens Komaço’nun komutasındaki has askerlerden oluşan 4 alay piyade, 2 bölük atlı birlik, 3 batarya topçu, 1 bölük istihkâm neferi ile düzenlenen resm-i geçit icra edildi. Bu vesileyle Tokyo’da bulunan askerî görevlilerle tanıştık. Askerlerin ve görevlilerin tören manevraları oldukça iyiydi. Bu disiplin hakkındaki görüşlerimi ve tebriklerimi mevkidaşlarıma ilettim. Bir gün sonra yine imparator hazretlerinin özel emriyle deniz kuvvetlerinden oluşan bir binbaşı prens, ferik (korgeneral veya tümgeneral), liva (tuğgeneral) rütbelerinde 9 amiral, deniz kuvvetleri süvarileri, deniz kuvvetlerinin öde gelenlerini, Prens Komanço hazretleri akşam yemeğine davet etti. “sefn-i harbiye süvâri”lerin nasıl bir askerî birlik olduğu hakkında bilgi bulunamadı. Almanayoba diline aşina olan görevliler vasıtasıyla bu davete katıldım. Padişahımız hakkında ve bizler hakkındaki görüşlerini ve dileklerini aldıktan sonra bugün Yokohama’ya döndük.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-80-

Ecnebiye cânibinden ve hâriciye nezâretiyle sefn-i ecnebiye edemîrâlleri tarafından iʻtâsı musammem olan ziyâfet daʻvet nâmeleri yek diğerini taʻkîb eylemekde ve şu vesa’il müftehire ilede her yerde daʻvât hayriye’-i hazret-i zilullahı yâd ve tezkâr kılınmakda olduğu ve ber vech-i maʻrûz icrâ idilen ziyârât-ı resmiye esnasında yevm-i muvâsalatımızdan bir ve bâ-emir imparatori refâkat acizânemde mihmândâr sıfatıyla bulunan teşrîfâtı divân hükümdârı aʻzâsından Mösyö Nivâ Berâyer bulunduğu maʻlûm alî’-i cenâb-ı nezâret penâhîleri buyurulmak bâbında.

Fî 8 Hazirân sene 1306 Kumândâ Fırkateyn-i Hümâyûn Ertuğrul Osman Emin

            Ertuğrul fırkateyn-i hümâyûnu kumândânı mîrlîva Osman Pâşâ’dan bahriye nezâretine vârid olan telgrafnâme sûretidir.

            Umûmimizin sıhhatlerinin yolunda olduğu ve inşallah gelecek hafta hareket olunabileceği maʻrûzdur. Fî 1 Eylül sene 1890 ann-ı Yokohama

Diğer telgrafnâme sûreti

            Yarın değil öbürüsü gün kıyâm ve hareket olunacağı maʻrûzdur. Fî 13 Eylül sene 1890.

CERÎDE’-İ BAHRİYE

            Bu hesâba göre Ertuğrul fırkateyn-i hümâyûnu dünkü pazarirtesi günü (15 eylül sene 1890) Dersaʻadet’e müteveccihen Yokohama’dan hareket itmiştir.

-80-

Bundan sonra, dış işleri diplomatları, yabancı gemilerin amiralleri tarafından verilen ziyafet davetleri birbirini takip etti. İcra edilen resmi ziyaretler sırasında mihmandar olarak Mösyö Niva Berayer bana refakat etmiştir. Tüm bu bilgileri padişahımıza arz ederim.

Rumi 8 Haziran 1306 miladi 20 Haziran 1890 Cuma

Ertuğrul Fırkateyni.

Osman Emin.

 

Ertuğrul Fırkateyni kumandanı Mirliva (Tuğgeneral) Osman Paşa’dan Deniz Kuvvetleri’ne arz edilen telgrafname suretidir.

 

Genelimizin sağlık durumu iyidir. İnşallah gelecek hafta hareket edeceğiz. 1 Eylül 1890. Yokohama.

 

Diğer telgraf suretidir. Yarın değil sondan sonraki gün gemi kalkacaktır. 13 Eylül 1890.

 

CERİDE-İ BAHRİYE’DEN

Bu hesaba göre Ertuğrul Fırkateyni dün yani 15 Eylül 1890 Pazartesi günü Yokohama’dan İstanbul’a doğru hareket etmiştir.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-81-

            Heyhât!!! İçinde küçük lakin kıymetdâr ve her uzvi ümîd millet bir Osmanlı alemi olduğu halde aksây-ı şark furtunaları içinde sallanan, hırpalanan bu bedbaht sefînenin kâbiliyet seyriyesini artık büsbütün gâ’ib ittiği ve sine’-i himâyetine lâkayd, câhil eller tarafından bilâ te’essür tevdîʻ idilen hayâtları, aldığı zeyr-i cenâh vatana getirebilmesinin adem-i imkânı bi’t-tabʻ herkesden ziyâde anın içinde olan zevât-ı bahriyeye maʻlûm bulunduğundan Osman Pâşâ bu seferi itmâmda ki aʻzârın sebeb olacağı felaket-i azîmeyi tefsîlen bahriye nezâretine arz itmiş ve hüdâyâ ile nâme’-i pâdişâhiyi bir hey’et-i mahsûsanın posta vapurları vasıtasıyla Japonya’ya irsâl eylemesinden enseb tarîk mutâlaʻa olunamayacağını ve ümera muntazır bulunduğunu ilâve eylemişti.

            Mukaddemâ gösterdiği cesâret kalbiye ve mâbeyne bildirilen mutâlaʻât iʻtimâdkârânesine karşı bu tefsîlâtı okuyan Bozcaadalı Hasan Hüsnü Pâşâ’nın endişe ve cân sıkıntısı ile sakalı elinde kalmış, ancak o zaman kendisine bir siper, bir muʻâvenet-i resmiye olmak üzere şurây-ı bahriyeyi Osman Pâşâ’nın maʻrûzâtını tasvîb idici bir karar iʻtâsına teşvîk ihtiyâcını şiddetle hiss itmiştir.

            Lakin gerek Hasan Hüsnü Pâşâ’nın gerek meş’ûm Abdülhamid sarâyının harekât-ı menfûreleri neticesi olarak bu zavallı vatanın her köşesinde nice vâlidelerin, pederlerin, hemşîre ve birâderlerin yetîm ve yetîmelerin aksây-ı şark sularında gâ’ib olan yüzlerce asker

-81-

Yazık! İçinde küçük fakat çok değerli, her bir ferdi Osmanlı’nın bir parçası olan Ertuğrul Fırkateyni mürettebatı, tayfun içinde sallanmış, bahtı kötü bu gemi rotasını tamamen kaybetmiştir. Cahil eller tarafından kaybedilen hayatların üstüne, naaşlarını vatana getirmenin imkânsızdı. Osman Paşa bu seferi tamamlamakta geminin aksaklıklarının sebep olacağı muhtemel büyük felaketi ayrıntılarıyla Deniz Kuvvetleri’ne arz etmişti. “hüdâyâ ile nâme’-i pâdişâhiyi bir hey’et-i mahsûsanın posta vapurları vasıtasıyla Japonya’ya irsâl eylemesinden enseb tarîk mutâlaʻa olunamayacağını ve ümera muntazır bulunduğunu ilâve eylemişti” cümlesinden sadece şu anlaşılabildi: İkinci Abdülhamid, naaşların sevk edilmesi için posta vapurlarının yola çıkarılmasını irade etmiştir. Bu yöntemden başka daha uygun bir yol olmadığını devlet görevlileri dahi şahit olmuştur.

Bundan önce gösterdiği cesaret ile bu ayrıntıları okuyan Bozcaada Hasan Hüsnü Paşa’nın endişe ve can sıkıntısı, sakalı elinde düşünceli halde kalmıştır. Osman Paşa, deniz kuvvetleri şurasında, Ertuğrul Fırkateyni raporunu sunma ihtiyacını vicdanen şiddetle hissetmiştir.

Ancak gerek Hasan Hüsnü Paşa, gerek İkinci Abdülhamid’in bu nefret edilen denizyoluyla Asya ziyareti neticesinde; nice anneler, babalar, kız kardeşler - ablalar, erkek kardeşler – ağabeyler, yetim çocukların Pasifik Okyanusu sularında kaybolan yüzlerce asker ve rütbeli için ağlayışları kaçınılmazdır.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-82-

Ve zâbıt içün senelerce ağlâması mukadder olduğundan bu defʻada kararında inâd nöbeti Yıldız’a intikâl itmiş görünüyordu, çünkü gerek şûrây-ı bahriyenin kararına ve gerek ihtimâl Bozcaadalı tarafından sûret-i husûsiyede vukûʻa gelen mürâcaʻata karşı Yıldız Sarayı fikrinden caymadı ve zavallı Ertuğrul yârelerinin ızdırâbâtıyla mâdar vatana gönderdiği iştikây-ı kalbî ve anîn derûnisine karşı ubûs ve tehdîdkâr, çehre’-i ısrârdan başka cevâb göremeyince Osman Pâşâ ile refikây-ı seferiyesi içün çâresiz ve muhakkak olan fecîʻa mevte doğru yürümekten gayri tarîk kalmamış idi. Mâdar vatan bu oğullarını artık gözden çıkarmış, binâ’en-aleyh bu gayûr Osmanlı gemîcilerinin namus-ı askerilerini muhâfaza ile anın yerine hayâtlarını fedâ itmeleri lüzûmu tahakkuk eylemişti.

            İşte bu hâlet-i ruhiye içinde ve müdhiş lodos fırtınaları mevsiminin hulûl hâ’iline rağmen üç yüz altı senesi martının dördüncü günü sudûr itmiş irâde’-i seniyye üzerine (Singapur) limanından ummân hurûşân felaketine bâdbân küşây-ı tesellümiyet olunmuştu.

            Singapur’dan mart evâsıtına karîb hareketine ve Yokohama’ya sene-i mezkûre mayısının yirmi altısında muvâsalatına nazaran iki aya yakın bir müddet denizlerde çalkanmış olan bu tekne esnay-ı rahda kömür ve levazım almak içün (Saygun) (Honkon) ile daha birkaç limanda mola virmiş, her gün bin müşkilâta dûçar olarak bata çıka mahal-i maksûduna muvasalat idebilmiş olduğu bâlâda ki mektûblardan

-82-

Bu seferin yapılması kararında Yıldız Sarayı kabinesinin inat ettiği görünüyordu. Çünkü gerek Deniz Kuvvetleri şurasına rağmen ve Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın özel olarak durumu arz etmesine rağmen Yıldız Sarayı bu Japonya seferinden vazgeçmedi. Zavallı Ertuğrul mürettebatının şehadetlerinin acısı, vatana kalp kırıklığı göndermiş ve şehit yakınlarının yönetimdekilere karşı bir kırgınlığı yüzlerine yansımıştı. Sefer hususunda, yöneticilerden ısrardan başka bir şey görülmeyince Osman Paşa ve onun yol arkadaşı olan gemi mürettebatının ölüme doğru yürümekten başka bir yolu kalmamıştı. Sanki anne olan vatan, bu oğullarını artık gözden çıkarmıştı. Sonuç olarak bu gayretli Osmanlı gemicilerinin askerî itibarlarını korumak ve onların yerine hayatlarını feda etmelerini hukuken gerektirmişti. “anın yerine hayâtlarını fedâ itmeleri lüzûmu tahakkuk eylemişti” ifadesiyle “kısasa kısas” mı kastedilmiştir, anlaşılamadı.

İşte bu ruh hali içerisinde ve dehşet verici tayfunlar mevsimin gelmesine rağmen Rumi 1306 miladi 1890 senesinin Mart ayının dördüncü günü iletilmiş padişah iradesi üzerine, Ertuğrul Fırkateyni, Singapur limanından kalktıktan, devasa dalgaların olduğu felakete teslim olmuştu. Geminin Singapur limanından hareket etmediği biliniyor. Orijinal metnin kontrol edilmesi gerekir.[1]

Mart ayı ortalarına yakın Singapur’dan hareketine göre ve Yokohama’ya aynı yılın mayıs ayının yirmi altısında ulaşmasına göre iki aya yakın bir süre içerisinde denizlerde çalkalanmış olan bu gemi, seyir halindeyken kömür ve diğer ihtiyaçlar için Saygon ve Hong Kong ve birkaç limanda mola vermiştir. Ertuğrul Fırkateyni’nin her gün türlü zorluklarla karşılaşarak bata çıka gidiş amacına ulaştığı yukarıda gösterilen mektuplardan anlaşılır.



[1] “Ertuğrul Fırkateyni 15 Eylül 1890 tarihinde Yokohama Limanından ayrılmıştır” ifadesi belirtilmiştir. Bakınız. URL: https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=480&dil=1 Erişim tarihi: 25.07.2020 Cumartesi, 13:04.

⚠️Transkripsiyonda -83- ibaresi yoktu. 2 nüsha, -84- olarak numaralanan sayfa bulundu. İlk -84- numaralı sayfa, -83- olarak düzeltildi.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-83-

Anlaşılır. Nihayet Osman Pâşâ tarafından vârid olan telgrafnâmede nişân ile hüdâyânın merâsim-i mahsûsa ile Japonya imparatoruna takdîm olunduğu bildirildi. Zavallı Ertuğrul seferberlerinin, bu kahraman, vazifeperver Osmanlı çocuklarının hayatları nasıl istihfâf olunduğunu ve merkez saltanatın bile bile, hiç hicâb ve azâb hiss itmeksizin nasıl bir cinâyet-i müdhişe irtikâb ittiklerini isbât içün bugün kuyudât-ı resmiyemiz dahilinde mevcûd olan şu satırları bir vesika’-i mü’ellime sûretinde dermiyân eyleyebiliriz:

            “Kumândân Osman Pâşâ’nın mütefennin ve iktidârı müsellem olmasından nâşi… Yokohama’ya sâlimen muvâsalat itmiş ve böyle bir gemi (!) livây-ı zafer ihtivây-ı Osmani’yi oralarda göstermeğe muvaffak olmasından nâşi…

Diğer:

            “Mezkûr fırkateynin gösterilen bu kadar mahzûrâtına bakılmayarak mahzâ-u rü’yet zafer ayes-i Osmani’nin oralarda temevvüc ittirilmesi içün Japonya’ya sâlimen muvâsalat olunmuş olduğu halde ne çâre ki…

            Bu ahvâle, bakubda şimdi garîk rahmet-i rahmân olmuş kahraman gemicilerimiz içün göz göre kurbân giden, yazık zavallı meslekdâşlar! Enînîyle bir daha telahhüf huvvân olmamak mümkün değildir!

            Fırkateynin bu hâlet-i müte’essifede seyr-i seyâhatine a’id olarak kumândân merhûm Osman Pâşâ’nın acizlerine yazdığı ve alân yedimde bu fâciʻa’-i mâziyenin bir yâdigâr hazini ve uhuvvet-i medîdenin bir bergüzâr kıymetdârı

 

-83-

Sonunda Osman Paşa tarafından çekilen telgrafta imtiyaz nişanı ve hediyelerin törenle Japon imparatoruna sunulduğu bildirildi. Zavallı Ertuğrul mürettebatının, bu kahraman, görevini seven Osmanlı evladının hayatlarının nasıl hafife alındığını ve İkinci Abdülhamid ve hiyerarşideki devlet görevlilerinin, bile bile, hiçbir utanç ve vicdan azabı hissetmeksizin nasıl korkunç bir cinayet işlediklerini kanıtlamak için bugün resmi arşivlerimizde bulunan şu satırları üzücü bir belge olarak ortaya koyabiliriz:

“Kumandan Osman Paşa’nın gemi tekniği bilgisine sahip olmasından ve iktidardaki konumu sağlam olmasından dolayı… Yokohama’ya sağ salim ulaşmış ve böyle (diğer devletlerin gıpta veya kıskançlıkla bakılan, sağlam, donanımlı) bir gemi (!) olan Ertuğrul Fırkateyni’nin Osmanlı Devleti’nin zafer sancağını oralarda göstermesini başarmasından dolayı…”

Diğer:

“Adı geçen fırkateynin gösterilen bu kadar teknik eksikliğine bakılmayarak sırf Osmanlı zafer sancağını oralarda dalgalandırmak için Japonya’ya sağ salim ulaşmış olması (önemli sayılmış) ne çare var ki…”

“Bu durumlara bakıp da şimdi Allah’ın rahmetine erişmiş kahraman gemicilerimiz için göz göre göre kurban giden yazık olan zavallı meslektaşlar(ım)! Feryatlarla bir daha ” “Enînîyle bir daha telahhüf huvvân olmamak mümkün değildir!” ifadesinde “enîn, telahhüf, huvvân” kelimeleri lügatlerde bulunamadı.

Fırkateynin bu kederli olayda, söz konusu elimde olan bu evrak, seyahatin komutasına verildiği merhum Osman Paşa’nın bana yazdığı ve bu facianın belgesi olan hazin bir hatıradır ve uzun bir dostluğumuzun kıymetini gösteren bir mektuptur.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-84-

Olan bir mektûbu ki: derd derûn mi tazelemek ister gibi sefînenin batmasından ve muharrer muhtereminin rûhunun semây-ı gülgün şehâdete pervâzenden bir ay sonra vâsıl olmuştur. – sûretini fotoğrafla bi’l-istinsâh zeyirde derc idiyoruz:

            Hey’et-i murahhasanın Japonya’da vezâ’if-i mevdûʻalarını ifâ ve itmâm itmeleri üzerine Ertuğrul’un Yokohama’dan vatan baʻide müteveccihen ve bir çok müştâk kalbleri hâmilen tarih-i kıyâm olan on beş eylül pazarirtesi günü zevâlinden iʻtibâren kazânın târih vukûʻu olan penç-i şenbe günü baʻde’l-zevâl dokuza kadar mürûr iden seksen yedi saʻat ki: bu sâlhûrda teknenin dem ihtizârıdır – nasıl mürûr eylediği pek çok cihetlerden mechûl kalmakla beraber buhâl kader amîzi o mevt-i fecîʻ umûmiden kurtulabilen efrâd içinde bulunan sefîne imâmı Ali Efendi’nin ve baʻzı efrâdın ifâdelerine nazaran bu fedâkâr ve bedbaht zâbıtân ve efrâdın bir mertebe’-i hâ’ilesi, bir hâtıra’-i hûn alevdi halinde buraya kayd idiyoruz:

            Yokohama’da birkaç gğn zâbıtân ve efrâd berây-ı tenze şehre çıkarılmış ve herkesin ahvâl-i sıhhiyesi, neş’esi yerinde bulunmuş idi. Ancak resm-i takdîm hüdâyânın hitâmından sonra sefînede kolarin hastalığı zuhûr itmekle tathîrât-ı fenniye ve tedâbir-i tıbbiye icrâsı içün (Nagora) tahaffuzhânesine gidilüb on yedi gün (karantina) tahtında bulunulmuş ve kumândânın bâlâda muharrer mektubunda görüldüğü üzere

-84-

Bu mektup bana, sanki Osman Paşa içindeki sıkıntıları anlatıp tazelemek ister gibi, geminin batmasından ve ruhunun gök-pembe semaya şehadete yükselişinden 1 ay sonra ulaşmıştır. Bir kopyasını fotoğrafla aşağıda bir araya getiriyoruz:

Osmanlı heyeti,[1] Japonya’da son görevlerini yerine getirip tamamlamaları üzerine Ertuğrul’un Yokohama’dan Osmanlı topraklarına doğru yola çıkmıştır. Birçok özlem dolu kalbi yüklenerek hareket tarihi olan 15 Eylül 1890 Pazartesi günü öğlesinden itibaren kazanın gerçekleştiği Perşembe günü öğleden sonra yani güneş doğduktan 9 saat sonraya kadar 87 saat geçmiştir. Bu son verilen saat dilimi; yaşlı, kocamış Ertuğrul Fırkateyni’nin batış sıralarıdır. Olayın nasıl gerçekleştiği birçok yönden meçhul kalmıştır. Bu toplu feci ölümden kurtulabilen geminin imamı Ali Efendi ve diğerlerinin ifadelerine göre bu fedakâr ve bahtı kötü mürettebatın ölüm dehşeti seviyesinde, hatıralara kan sıçratan bir şekilde buraya kaydediyoruz:

Yokohama’da birkaç gün rütbeliler ve askerler, gezip dolaşmak için şehre çıkarılmış ve herkesin sağlık durumu, neşesi yerinde görülmüştü. Ancak hediyelerin resmi törenle takdiminden sonra gemide kolera hastalığı belirdi. Tıbbi temizlik ve müdahalelerin uygulanması için, mürettebat Nagora karantinasına götürüldü. Komutan Osman Paşa’nın yukarıdaki mektubunda görüldüğü üzere, mürettebat burada 17 gün kaldılar.



[1] Bu anlamın dışında, bağlantıdaki mana kastedildiyse, cümleyi yeniden kurmak gerekir.  “Hey’et-i Murahhasa” için bakınız. URL: http://lugatim.com/s/MURAHHASA Erişim tarihi: 25.07.2020 Cumartesi, 17:07.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-85-

Mürettebâtın uzv-i kıymetdârı olan on beş nüfus bu hastalıkdan terk-i hayât eylemiştir.

            Hastalık mündefaʻ oldukda eylülün on beşinci günü zevâlinde buradan İstanbul’a müteveccihen hareket olundu, hevâ güzel idi. Salı günü zevâlinde muhâlif bir rüzgâr hubûba başlamış ve akşama doğru kesb-i şiddet itmiş idi. Evvelâ yan yelkenleri yapılarak, fırtınanın hâsıl ittiği emvâc cesîme üzerinde sefînenin yalpaları, baş ve kıç urmâları mümkün mertebe taʻdîl idilebilmiş isede gece rüzgâr tâm proveden gelmeğe başladığından yelkenlerin sarsılması mecbûriyet-i kesb itmiştir. Sârâ yelken idildiği esnada artık sefîne bâş denizlerine karşı gâyet şedîd ve muhîb sûrette dokunmağa başlamış idi. Şimdi bir felâketin karîb’ül-vukûʻ olduğu ve bu teknenin bu derece azîm emvâca mukâvemet idemeyeceği anlaşılıyordu, çünkü garândi direği ıskâçasından çökerek bütün çârmıhları boşanmış bu vecihle istinâsız kalan direk tekneye daha mahûf ve sarsıntı ve sıdma virmekte bulunmuş idi. Binâ’en-aleyh çârmıhların yekdiğerine cîrgana idilmesi sûretiyle tehlikenin mümkün mertebe menʻ ve te’hîri tedbîrine tevessül olunmuşdur.

            Lakin bahr-i muhît kindâr ve methûr bir canavar halinde koca sefîneyi sarsıyor, batırıyor çıkarıyor, güyâ bir havf ve maʻdûmiyet

-85-

Mürettebattan kıymetli 15 kişi koleradan hayatını kaybetmiştir.

Hastalık atlatıldıktan sonra eylülün on beşinci günü öğle saatlerinde Yokohama’dan İstanbul’a yola çıktı. Hava güzeldi. Salı günü öğle saatlerinde rüzgâr başlamış ve akşama doğru şiddetlenmişti. Öncelikle yan yelkenler, fırtınanın sert bir şekilde dalgalandırması, şişirmesiyle gemiyi yalpaladığı için kapatıldı. Böylece geminin önden arkaya doğru dalgalanması, dengelenmeye çalışıldı. Fakat geceleyin rüzgâr, tam pruva direği istikametinden gelmeye başladığı için yelkenlerin sarsılması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Artık geminin ön kısmı, dalgalara oldukça sert bir şekilde çarpmaya başlamıştı. Şimdi bir felaketin yaklaştığı ve geminin bu seviyedeki dalgalara direnç gösteremeyeceği anlaşılıyordu. Çünkü grandi[1] direği ıskaçasından[2] koparak bütün çarmıhları[3] sökülmüştü. Bu şekilde dayanağı kalmayan direk, gemi için daha tehlikeli olmaya ve gemiye sarsıntı vermeye başlamıştı. Bunun üzerine çarmıh ipleri, birbirlerine cırgana[4] şeklinde bağlanarak mümkün oldukça tehlike atlatılmaya çalışılmıştır.

Ancak etrafı kinle kaplayan canavar okyanus, koca gemiyi sarsıyor, batırıyor çıkarıyor; korku ve yokluk içinde her yeri titretiyordu. “methur” lafzıyla bir kelime bulunamadı.



[1] Ertuğrul Fırkateyni 3 direkli yelkenli bir gemiydi. Bu tür gemilerdeki orta yani önden ikinci sıradaki direğe “grandi” direği denir. Bakınız URL: https://d.ogren-sen.com/tıp/1587/index.html Erişim tarihi: 25.07.2020 Cumartesi, 20:32.

[2] “Direklerin alt uçları yani ‘topuk’ kısmı, bazı gemilerde iç omurgaya, bazılarında da ikinci veya üçüncü güverteye ve ‘ıskaça’ denilen yuvalara oturtulur.” Bakınız URL: https://d.ogren-sen.com/tıp/1587/index.html Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 13:45.

[3] Çarmıh veya çarmık bağlantıları için bakınız URL: https://d.ogren-sen.com/pars_docs/refs/2/1587/1587_html_m26cc101.png Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 13:57.

[4] Balık ağı şeklinde örgü şekli. Bakınız URL: https://kelimeler.gen.tr/cirgana-nedir-ne-demek-61544 Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 14:14.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-86-

İçinde – cümle aʻzâsnı lerzân idiyordu. Bir halde ki: yavaş yavaş kemrelerden bir kaçının kırıldığı ve baş omuzluk çâpâ tahtalarının başları sokralarından fırlayub kalkdığı buna ilâveten sefînenin kömürlüklerinden dahi su itmeğe başladığı görülmesi en cesurların ve en bilmez gemicilerin bütün ümid selâmetlerini, ümid hayâtlarını gâ’ib itmesi içün kâfi idi. Fî’l-hakika bu mechûl ve mecnûn bahr-i muhît içinde, vahşi bir gecenin zelâl devrâ devri arasında altındaki teknenin hemân dağılma halinde bulunduğunu his idübde iʻtidâl ve intizâmını zerre kadar ga’ib itmeksizin çalışan bu kahraman Osmanlı gemicileri yalnız vatandaşlarına değil her millete mensûb meslekdâşları içünde madâr fahr û takdîr olabilir!

            Rüzgârın tahâcüm bî-rahmandan her an sönen, kırılan geminin kalafât, burgucu, marângoz gibi sanʻatkârları ellerinde fenârlar taʻmîre çalışıyor; bölük yüz bâşıları zâbıtları efrâd ile beraber armayı nite itmeğe, çârmıhları doldurmağa uğraşıyor; bu esnâda efrâdın bir kısmıda müdhiş tehlikeli teşkîl iden ve kömürlüklerden giren külliyatlı mikdârda suyu – mâkine basmağa yetiştiremediği cihetle – tulumbâlar ve bâkrâclar, kerdeller ile tahliye ile meşgûl oluyordu.

-86-

Öyle bir hal ki yavaş yavaş kemere[1] yönlerinden yani geminin sağ (sancak) ve sol (iskele) yanlarından birkaç kısımdan kırıldığı; baş omuzluk[2] çapa tahtalarının başları sokralarından[3] yani tahtaların bitiştiği yerden koptuğu görülmüştür. Buna ilaveten geminin kömür depolarından su almaya başlaması; korku nedir bilmez, en cesur gemicilerin sağ kalma ümidini kaybetmelerine yetmişti. Doğrusu, bu bilinmeyen ve kabarmış okyanus dalgaları içinde, vahşi bir gecenin karanlığı altında, geminin neredeyse dağıldığını hissedip de soğukkanlılığını ve düzenini zerre kaybetmeksizin çalışan bu kahraman Osmanlı gemicileri, yalnız Osmanlı Devleti için değil aynı zamanda tüm dünya denizciliğinde övgüye ve saygıya layık olmuştur!

Acımasızca hücum eden rüzgârdan sönen fenerleri gemiciler tamir etmeye çalışıyor; burgucu, marangoz gibi sanatkârlar geminin kırılan ahşap kısımlarını kalafat[4] etmeye çalışıyor; bölük yüzbaşıları emrindekilerle birlikte armayı[5] yani direkler ve onlara bağlı donanımlar ve ipleri, kopan çarmıh iplerini onarmaya çalışıyordu. Bu sırada gemicilerin bir kısmı, gemi için büyük tehlike olan kömür depolarından sızan yoğun miktardaki suyu, makine ile boşaltmak yetersiz kalınca, emme basma su tulumbaları, bakraçlar, gerdeller[6] ile boşaltmaya çalışıyorlardı.



[1] Ahşap yelkenli gemilerde “kemere” kısımları için bakınız URL: https://www.denizcilikbilgileri.com/amator-denizciler-icin-tekne-ve-kisimlari/#Kemereler_(_Beam) Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 14:34.

[2] Baş omuzluk, gemide ön kısımda sağda (sancak) ve solda (iskele) 45° eğimli yönlerdir. Bakınız URL: https://www.denizcilikbilgileri.com/amator-denizciler-icin-tekne-ve-kisimlari/#Omuzluklar_(_Bow) , https://www.denizcilikbilgileri.com/wp-content/uploads/2019/01/tekne-ve-kısımları.png Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 14:39.

[3] Güverte tahtalarının birbirine bitiştiği yerde meydana gelen açıklık, armuz. Bakınız URL: http://lugatim.com/s/sokra , http://www.samsunyelken.org.tr/denizcilik-terimleri.asp , https://web.itu.edu.tr/~ytemel/files/week10.pdf#page=1 (1. sayfa)

[4] Gemi kısımlarını onarma işi. Bakınız URL: http://lugatim.com/s/kalafat Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 16:23.

[5] Arma için bakınız URL: http://lugatim.com/s/arma , http://www.samsunyelken.org.tr/denizcilik-terimleri.asp Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 16:52.

[6] Gemilerde kullanılan bir tür kova. Bakınız URL: http://lugatim.com/s/gerdel Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 17:05.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-87-

Her yerde, her çalışan bölük başında kumândânın ve ümerâ ile zâbıtânın efrâda halâs olabilmek içün yegâne çâre bu suyun yenilmesi olduğunu anlattıkları, kendi iştirâklarıyla anları teşcîʻ ittikleri görülüyordu.

            Bütün bu ahvâl-i müdhişe sürʻat-i mümküne ile ilk emin bir limâna ilticâyı amir bulunuyordu, bu husûs kumândân ve süvâri tarafından tabiʻi düşünüldü, ilticâ idilecek iki limân var idi, biri arkada bıraktıkları Yokohama, diğeride ileride bulunan (Kobi)! Ancak her ikiside aynı baʻid ve mesâfede bulunduklarından ilerideki Kobe’ye yetişmek tensîb olunmuştu.

            Çehâr-ı şenbe günü ile penç-i şenbe gecesi bu hâlet-i müdhişe ve muhavvife içinde mürûr itti. Her an sefînenin dağılub gark olacağı bekleniyordu, maʻmâfihe bir lokma ekmek yemeğe, su içmeğe vakit bulunamaksızın su basmak ameliyâtı devam idiyordu. Nihayet bir az ilerideki (Osîma) fenâri dönüldüğü halde furtunanın şiddetinden anları muhâfaza idebilecek olan (Kobi) ye girebilmek ihtimâl-i kesb idecek idi.

            Lakin penç-i şenbe günü bu keşti’-i felâket madâr üzerine ve üç gündür uyku görmemiş yorgun nazarlar ve solgun çehreler önünde açıldığı zaman bu müdhiş dâygun fırtınasının kesb-i sükûnet idecek yerde feverân ve şiddetini büsbütün arttırdığı

-87-

Her yerde, her bölüğün başındaki komutanlar, herkese, bu tayfundan tek kurtuluş yolunun gemiye giren suyun tahliye edilmesi gerektiğini vurguluyorlar aynı zamanda komutanlar bizzat çalışarak tüm emrinde bulunanları cesaretlendiriyorlardı.

Bütün bu dehşet dolu anlar, mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde bir güvenli limana sığınmayı gerekiyordu. Bu, komutanlar tarafından düşünülmüştü. Sığınılacak 2 liman vardı:  Biri geride bıraktıkları Yokohama, diğeri ileride bulunan Kobe limanı! Ancak her ikisi de aynı uzaklıkta oldukları için ilerideki Kobe limanına varmaya çalışmak uygun görülmüştü.

Çarşamba günü ile perşembe gecesi bu dehşet dolu anlarla geçti. Her an geminin dağılıp batması bekleniyordu. Bununla birlikte bir lokma ekmek yemek ve bir yudum su içmek için vakit olmaksızın gemiyi basan suyun tahliyesi yoğun bir şekilde ediyordu. Sonunda ileride Oşima feneri görülmüş ve tayfunun şiddetinden kendilerini koruyabilecek olan Kobe’ye ulaşabilme ihtimali oluşmuştu.

Ancak perşembe günü, felakete uğrayan bu gemi ve 3 gündür, solgun yüzlerdeki uyku görmeyen yorgun gözler açıldığında, bu dehşet saçan tayfunun dineceği düşünülürken etkisini tamamen arttırdığı görüldü.



Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-88-

Görüldü. Halbuki köhne Ertugrul’un kuvve’-i mukâvemeside o derece tenâkuz itmiş idi. Sefineye dolan suya galaba imkânı görülmüyordu. Bütün hânispârâne gayretlere rağmen akşama doğru suyun tezâyüd ide ide gülhânlara kadar çıktığı ve mâkine da’iresini setr ittiği ihbâr olunmuş idi. Bu meş’ûm hayr zâten yorgunlukdan bitâb kalmış, ölmek raddelerine gelmiş asker ve zâbıtânın me’yûs bir kat daha zelâl fütûr ve taʻabla setr itti.

            Bu işte bu esnada ileride, sancak bâş omuzluğu afakının zalâm amîkesi içinde (Osima) burununun şikârına muntazır muhîb bir ajder gibi havl-ı engîz bir şekilde uzayub kıvrıldığı seçilebilir idi.

            Harîtaya bakılırsa görüleceği üzere bu haşîn ve dik yarlardan müteşekkel borunun etrafını yarım mîl mesafeye kadar bir tâkım kayalıklar, banklar ihâte itmiş olduğundan bahriyûnu bu mevâkiʻ-i mühlekeye takarrübden muhâfaza içün burun üzerine beyâz ziyâ neşr iden bir fenâr kulesi inşâ olunmuşdur.

            Felaketin en müdhişi ise sefînenin böyle mihlek bir mevkiʻ civarında bütün teknece mukâvemetsizliğine ilâveten makine da’iresini söylediğimiz vecihle su basmasından dolayı artık gayr-i kâbil idâre bir hâle gelmiş olması idi. Daha güneş mezalim bulutlar arasında bu ölüme mahkûm mededsiz gemicilere son nazar-ı vedâʻını atub gurûb

-88-

Hâlbuki ihtiyar Ertuğrul’un direnç gücü o derecede kırılmıştı. Gemiye dolan suyla baş etmek mümkün görünmüyordu. “galaba” kelimesi “galebe” olarak varsayıldı. Bütün gayretlere rağmen akşama kadar, içeri giren su aratarak ve yükselerek makine dairesini kapladığı öğrenilmişti. “gülhân” ile geminin hangi kısmı kastedilmiştir, anlaşılamadı, muhtemelen bu kelime yanlış okundu. Bu uğursuz gemiyle uğraşmaktan yorgun düşmüş ve ölme eşiğine gelmiş askerler ve komutanlar bir kat daha ümitsizliğe düşmüş ve sıkıntıya gömülmüştü.

Bu esnada ileride geminin sağ (sancak) ön kısmının ufuk hizasında derin bir karanlık belirmiş; Oşima burnunun kayalıklarının, avını bekleyen korkunç bir ejder gibi uzayıp kıvrıldığı görülebilmişti.

Haritaya bakılırsa, görüleceği üzere bu yalçın ve dik yarlardan oluşmuş burunun etrafını, yarım mil mesafeye kadar, birtakım kayalıklar, banklar[1] çevrelediği için denizdeki taşıtları, tehlikeli yerlerden korumak için burun üzerine beyaz ışık saçan bir deniz feneri inşa edilmiştir.[2]

Felaketin en dehşetli kısmı ise, gemi gövdesinin, böyle ölümlü bir sahanlık civarında dirençsiz olmasının yanı sıra, yukarıda anlatıldığı üzere, makine dairesinin su altında kalması sonucu geminin artık kontrol edilemez hâle gelmesiydi. Güneş, kara bulutlar arasından, ölüme mahkûm yardım alamayan bu gemicilere son ışıklarını göstermişti.


Transkripsiyon

Günümüz Türkçesiyle

-89-

İtmeden evvel yükselen sudan ocaklar sönmeğe başlayub kazganda kalan cüz’i setîm mâkineyi tedvîr idemez bir hale gelmiş idi. Leyl-i meş’ûmun hulûlünde ise artık kendi kendine emvâc ve sarsarın sevkine tâbʻ mechûl ve merhametsiz uçurumlara doğru yuvarlanub giden bu gıcırtılı seyyâr tâbut içinde herkesin son dakikanın yaklaştığını hiss ittiği, şâşâladığı görülmekte idi. Baʻzıları dişleri kısılmış, dönmüş duruyor, baʻzıları adetâ bir cinnet asabiye ve bir şey yapabilmek ümid ve ahîsiyle öteye, beriye koşuyor, geminin me’yûsâne (fayrâb! Fayrâb!) diye bağırdığı işitiliyordu. Geminin kumândânı, süvârisi ve ileri gelen zâbıtânı köprü üzerinde toplanmış bir sükûnet mühîbe ile, alan vazifelerine dikkat itmekte bulunmuşlar idi. Kumândân ve süvâri suyu yenmeğe çalışmakda ısrar itmekte iselerde her dakika suyun mikdârını ihbâr içün gelen habercilerden hiç biri köprü üzerinde metîn ve sâkat mikdârını bekleyen kumandanlara bir kelime ümid getiremiyordu! Su yükseliyor! Hala bir takım gayretli zâbıtlardan gögerte kısmı tulumbalarda ve mâkinist kısmı yârı bellerine kadar su içinde gayrette devam idilmesi, setîm kaldırmağa uğraşılması içün teşvîkâtda bulunmakda idiler. Çe fâ’ide! Sefîne yalnız emvâca, fırtınaya tebaʻiyyet idiyor, fen sanʻatın kuvvetine karşı isyân iderek ancak tabîʻiyyat mütehevvirenin darbelerine

-89-

Güneş batmadan önce gemide yükselen sular, motoru çalıştıran kömür ocaklarını söndürmeye başladığı için geriye kalan az güç, motoru çalışamaz hale getirmişti. Korkunç karanlık bastırdığında gemi, artık kendi kendine hareket edip dalgalara kapılmış ve şiddetli soğuk rüzgârla, bilinmeyen ve merhametsiz uçurumlara doğru yuvarlanıp gidiyordu. Bu gıcırtılı seyyar tabut içinde herkesin, son dakikaların yaklaştığını hissedip bocaladığı görülmekteydi. Bazıları dişleri kısılmış, dalgalara karşı dönmüş duruyor, bazıları adeta cinnet halinde bir şeyler yapabilmek ümidiyle öteye beriye koşuyor, geminin ümitsiz bir şekilde “Fire up! Fire up![1] (Fayr-ap!) Ocağın ateşini sonuna kadar artır!” diye bağırdığı işitiliyordu. Geminin kaptanı, diğer rütbeliler, ileri gelenler köprü[2] üzerinde toplanmış bir korkunç bir sessizlik içinde gemiyi kontrol altına almaya çalışmaktaydı. Kaptan ve yardımcıları dolan suyu boşaltmaya çalışsalar da her dakika suyun miktarının arttığı haberini getirenler, köprüdeki metanetle bekleyen kumandanlara ümit getirmiyordu! Su yükseliyor! Hâlâ gayretli gemiciler, güverte kısmındaki suyu tulumbalarla tahliye etmeye çalışıyor ve makine dairesinde suyu boşaltmaya çalışanlar yarı beline kadar su içinde gayrete devam ediyorlardı. “setîm kaldırmağa uğraşılması içün teşvîkâtda bulunmakda idiler” ifadesi için günümüz Türkçesi kapsamında cümle uyarlanamadı. Olayların safhasına bakılırsa, gemiye dolan suyun tahliye dilerek ağırlık atılması ve geminin borda kısmının yükseltilerek en azından dümen manevralarıyla geminin kontrol altına alınma çabası anlatılmış olabilir. Ne fayda! Gemi sadece dalgalara, tayfuna göre yol alıyor. Tabiat olayı tayfun, insan yapımı sanata isyan ederek gemiyi, sadece öfkeli tabiatın darbelerine (maruz bırakmıştı)



[1] Bakınız URL: http://lugatim.com/s/fayrap Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 20:38.

[2] Geminin kumanda merkezi. Bakınız URL: http://lugatim.com/s/köprü (Üçüncü anlam) Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 20:41.

SONUÇ

·       İkinci Abdülhamid, Ertuğrul Fırkateyni’ni Asya seyahatine göndermekle, İslam hilafetinin imajını ve konumu güncellemiş, ziyaret edilen yerlerdeki Müslüman halkın gönlünü ve teveccühünü kazanmış, yaklaşmakta olan dünya savaşına tedbiren Japonya gibi devletlerle dostluk ve müttefiklik geliştirmiştir. Sefer, amacına ulaşmıştır.

·       Mektupları Tuğamiral Osman Paşa, ağabeyine yazmıştır. Ağabeyinin kim olduğu bu metinden doğrudan öğrenilememiştir.

·       Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa, Ertuğrul Fırkateyni’nin Asya seferine çıkmasının sakıncalı olduğu ifade edilen raporu gören Bahriye Nazırı’dır ve Tuğamiral Osman Paşa’nın kayınpederidir.

·       Transkripyone göre -81- imlalı sayfadan itibaren olayın cinayet ve sorumsuzluk olduğunu yazan kişinin kim olduğu öğrenilememiştir. Muhtemelen Tuğamiral Osman Paşa’nın yakınlarından biri olmalıdır.

·       Ertuğrul Fırkateyni’nin seferi süresince, Tuğamiral Osman Paşa’nın ağabeyine yazdığı mektuplardaki teknik ayrıntılar dikkate alındığında, Ertuğrul Fırkateyni’nin Pasifik Okyanusu gibi zor koşullara uygun olmadığı ve dayanamayacağı açıktır.

·       Bu metinler bir bütün olarak dikkate alındığında, Ertuğrul Fırkateyni’ne Asya seferi için çürük raporu verilmesine rağmen, bu raporu Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın, Yıldız Sarayı’na sunmasına rağmen, raporu dikkate almayarak, 09.05.2019 Perşembe tarihli Deniz Kuvvetleri Komutanlığı verilerine göre, 532 kişinin şehit olmasından, seferde ısrar edilmiştir.

·       İkinci bir hata olarak, Japonya’ya giderken Süveyş Kanalı civarında geminin kaza yaptığını bilmesine rağmen, bunun üzerine gemi değiştirilmesi teklifini reddedilip yola devam edilmesi emredilmiştir, Çin kara sularında teknik sıkıntılar yaşayıp Ertuğrul Fırkateyni’nin 10 gün beklediği bilinmesine rağmen, Japonya’daki görevler icra edildikten sonra Japon yetkililerin tayfun uyarısı yapmalarına rağmen, erteleme yapılmaksızın geminin İstanbul’a hareket etmesi emredilmiştir. İhmal durumunun belirmesi üzerine, şehit yakınlarının durumdan son derece rahatsız oldukları -81- imlalı yerden itibaren vurgulanmaktadır.