Üsküdar ve Boğaziçi - 2
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Resmin sol tarafında kalan Emetullah Rabia Gülnuș Valide Sultan Türbesi ve Cami görülmektedir. Hakimiyet-i Milliye Caddesi girișidir. Resmin tam ortasında da Ermeni Gregoryan Kilisesi’ne ait cenaze arabası yer almaktadır. Ve bu cenaze arabasının önünde yer aldığı ahșap bina da, Halim Gülüm Tekkesi'dir. Daha Adnan Menderes dönemi yeni imar yolları için yıkımlar bașlamamıștır.
Eski At Pazarı ve Büyük Hamam 1942 yılı
Kervanların bașlangıç ve son durağı olması sebebiyle, eski Üsküdar çarșısı ve çevresi bir hayvan pazarı gibiydi. Üsküdar merkezi bünyesinde faal bir kervan ve tașımacılıkla alakalı bir esnaf topluluğu da mevcuttu. Semtin iki at pazarı bulunmaktaydı ve bunlardan biri, Büyük Hamam çevresindeki At Pazarı’ydı. Burası ayrıca, faytoncuların da merkezi idi. Bağlarbașı, Altunizade, Kısıklı ve Çamlıca’ya doğru gideceklerin ilk uğrayacakları yer, Büyük Hamam yanı idi. Bu gelenek lastik tekerlekli araçların gelișmesiyle bile mevcudiyetini koruyacaktır. Uzun yıllar șehirler arası çalıșan otobüs büroları ile nakliye șirketlerine ait bürolarda ağırlıklı olarak Büyük Hamam’da veya çevresinde hizmet vermișlerdir.
Fotoğrafın tarihi 1942.
Üsküdar Meydanı’na bağlanan Hâkimiyet-i Milliye Caddesi eski ismi ile Çarșı Yolu, 1880’li yıllara ait Sultan II. Abdülhamid fotoğraf albümlerinde görüldüğü șekli ile 1950’li yıllara kadar süliyetini kaybetmeden gelebilmiști. Meydana uzanan Çarșı Yolu boyunca da iki yönlü sıra dükkânlar yer almaktaydı.
1957 yıkımları ile sekiz-on metre genișliğe sahip Hakimiyet-i Milliye Caddesi yirmibeș metreye çıkarılmıștır.
Çarșıda yer alan eski Karakol o dönemin Üsküdar Emniyet Müdürlüğü idi. Binanın duvarları kagir, içi ahșap idi. 1941 yılı.
Eski bir Yeniçeri Kolluğu olan, Üsküdar Emniyet Amirliği binasının görüldüğü bu fotoğraf karesinde, Karakolhane binasının yanında ve Hakimiyet- i Milliye Caddesi üzerinde, Yeni Cami Sebili karșısında, Halim Gülüm Tekkesi'nin ahșap binası görülmektedir. Yeni Cami ve eski Bitpazarı'nın bulunduğu bu semt, Zincirlikuyu ismini tașıdığından, tekkenin bir diğer adı da bu șekilde anılırdı. Tekkenin hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Bașbakanlık Osmanlı Arșivlerinde, tekke ile ilgili en eski tarihli belge, 16 Șevval 1185 (22 Ocak 1772) tarihli bir ilâm'dır. Bu ilâm da, Abdülhalim Dede Zaviyesi'ne mütevelli tayini ibaresi yer almaktadır. Bu kayıttaki zaviye ibaresi ise dikkat çekicidir.
Hâkimiyet-i Milliye Caddesi, 1942.
Hâkimiyet-i Milliye Caddesi, 1942.
Balaban İskelesi’nden Salacak’a doğru olan bu fotoğraf karesinde Șemsi Pașa Cami görülmektedir. İskele’den mavnalara yükleme yapan hamal görülmektedir.
Kadim Balaban İskelesi’nde olușturulan ve yeni arabalı vapurlar için yapılan düzenleme görülmektedir. Mesaiye yetișme telâșesiyle geçen yoğun saatler atlatılmıș ama, Üsküdar meydanındaki hareketlilik yine devam etmekte. Kabataș’a geçmek için arabalı vapur sırası bekleyen otomobillerin sürücüleri sabırsız, ancak elden fazla bir șey gelmiyor. Hat üzerinde yalnızca 3 feribot çalıșıyor ve gemiler ancak 15-20’șer dakika arayla kapak atabiliyor.
Gerilerde Boğaziçi Köprüsü’nün Ortaköy ayakları ve tașıyıcıkabloları seçilmekte, fakat tabliyelerin montajın henüz daha bir seneye yakın bir zaman var. 73 Ekim’indeki açılıșa kadar kara nakil araçları denizyoluyla karșı kıyıya geçmeye mecbur. Sağda, ardı ardına beklemekte olan Ley-landlar yolcularını aldıktan sonra vakit kaybetmeden Doğancılar yahut Bülbülderesi yoluyla geri dönüș seferine hareket edecekler. Sahilyolu üzerinden Kirazlıtepe, Güzel-tepe, Kavacık, Doğukapısı, Dereseki, Tokatköy ve Beykoz istikametine doğru tabelâ tașıyan İETT hatları ise Mihrimah Sultan Camii önünden kalkıșyapmakta...
Köprü ve Beșiktaș postalarına ev sahipliği yapan Üsküdar iskelesi artık yenilenmiș ve es-
kisine nazaran oldukça modern çizgiler tașımakta... Eminönü iskelesine yanașmakta olan vapur iskelede yalnızca beș dakika kadar soluklandıktan sonra rotasını yeniden Köprü istikametine doğru çevirecek ve 14 dakikalık bir seyahatten sonra yolcularını Suriçi rıhtımına bırakacak. Meydandan hareket eden tramvayların Üsküdar’a veda etmesinin üzerindense altı yıl geçmiș bile. Mozaik parke cadde dokusu, yerini asfalta bırakmıș artık. Yerlerine hizmete konulan 68 model Leylandlar henüz dört yașındalar...
Kabataș’a geçmek -eskilerin ifadesiyle İstanbul’a gitmek-üzere, arabalı vapur bekleyen araba kuyduğu. Boğaziçi Köprüsü inșa edilinceye kadar bu çile devam edecektir.
1960’lar da feribot tașımacılığı da en verimli dönemini yașamaktaydı. “Ka-bataș-Üsküdar” araba vapuru hattında 3 vapur çalıșıp, günde ortalama 18002000 otomobil tașınmaktaydı.
Șehirhatları’nın 1952-53 kıș tarifesinde “Kabataș-Üsküdar” araba vapurlarının günboyu karșılıklı 74 sefer yapmasına karar verildi. 7 Ekim 1952’den itibaren uygulamaya konulan fasılasız seferlerin 58’i gündüzleri, 16’sı ise geceleri 22:40-05:30 saatleri arasındaki dilimde gerçekleștirilmeye bașlandı. Bu sayede Avrupa yakasından Anadolu tarafına arzu edilen bir saatte vasıtayla geçebilmek mümkün hale geldi. 1960’larda feribot tașımacılığı da en verimli dönemini yașamakta, “Kabataș-Üsküdar” araba vapuru hattında 3 vapur çalıșıp, günde ortalama 1800-2000 otomobil tașınmaktaydı.
Balaban İskelesi, Anadolu coğrafyasında ilk insan yer-leșiminden itibaren aralıksız binlerce yıl hizmet vermiș olan kadim bir ticaret ve gümrük noktasıydı da.
İçeriye doğru sokulmakta bir koy olarak yer alan Balaban İskelesi’nin bu coğrafik durumuna karșılık, Șemsi Pașa Cami’nin olduğu alan bir burun gibi öne doğru çıkmaktaydı. Koy, zamanla dolma ve doldurmalarla bugün bütün coğrafi özelliğini yetirmiștir.
Üsküdar iskelesine yanașmıș arabalı vapur.
1948 yılında “Üsküdar-Kabataș” arasında günde 80 gidiș seferi yapılmakta ve bu hatta yıllık 300.000 vasıta tașınmakta olup, ișletmeye
1 milyon lira varidat bırakmaktaydı. Bu miktar, Șehirhatları’nın 60 gemisi ile tașınan yolculardan elde edilen gelirin yüzde 13’ünü teșkil etmekteydi. Șehirhatları’nın 1952-53 kıș tarifesinde “Kabataș-Üsküdar” araba vapurlarının gün boyu karșılıklı 74 sefer yapmasına karar verildi. 7 Ekim 1952’den itibaren uygulamaya konulan fasılasız seferlerin 58’i gündüzleri, 16’sı ise geceleri 22.40-05.30 saatleri arasındaki dilimde gerçekleștirilmeye baș-landı. Bu sayede Avrupa yakasından Anadolu tarafına arzu edilen bir saatte vasıtayla geçebilmek mümkün hale geldi.
1957 senesinde çok ciddi anlamda Üsküdar Meydanı ve çevresinde yapılan yıkımlarla büyük ve boș bir meydan meydana getirilmiști. Bundaki amaç, Anadolu ile Avrupa yakası arasındaki lastik tekerlekli araç trafiğini bu noktadan arabalı vapurlarla sağlanmasıydı. 1959 yılında Üsküdar rıhtımına 4 vapurun birden yanașabileceği yeni ve modern bir iskelenin inșaatı kararlaștırıldı. Mart ayında da araba vapuru iskelesinin yıkımına baș-landı. Yıkım ișleminin tamamlanmasının ardından, çoklu yanașma yerine sahip olacak fonksiyonel yeni araba vapuru iskelesinin inșaına geçildi.
1957 yıkım-larınınn ardından 1964 yılının kimliksiz Üsküdar meydanı.
Eski Çarșı Caddesi, 1946.
Eski Çarșı Caddesi, 1946.
Üsküdar meydanında ray yenileme faaliyetlerinden bir görünüm
Üsküdar Meydanı'na kavușan tramvay rayları ve makasları, Sene 1945.
Bugünkü Anadolu yakası olarak Üsküdar’ın tramvay hizmetine kavuşması, Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleşecektir. 31
Ağustos 1927 tarihinde, Üsküdar-Kısıklı-
Yıl 1934
Alemdağı Halk Tramvayları TAŞ adıyla
bir şirketin kurulmasının ardından 7 Haziran 1928 tarihinde de elektrikli
Üsküdar’da Tramvay
tramvay hattının açılış merasimi gerçekleştirilir.
I numaralı Üsküdar-Bağlarbaşı-Kısıklı hattı üzerinde tramvay seferleri işlemeye başlayacaktır. 4.5 kilometrelik Üsküdar-Bağlarbaşı-Kısıklı hattının ulaşımdaki başarısı ve kolaylığı karşısında, bu hatla sınırlı kalmaması için Üsküdar-Haydar-paşa-Kadıköy tramvay hattı programa alınacaktır.
15 Mart 1929 tarihinde, tramvay şirketi ve belediye idaresince yapılan mukave-lenâme ile ilk somut adım atılmış olacaktır. Ve 17 Eylül 1929 sabahı hatların inşaatına başlanılacak ve Üsküdar-Hay-darpaşa ile Bağlarbaşı-Karacaahmed bağlantı yolları 13 Birincikânun (Aralık) 1929 tarihinde törenle işletmeye açılacaktır.
X numaralı Üsküdar-Bağlarbaşı-Hay-darpaşa ve XI numaralı Üsküdar-Doğan-cılar-Haydarpaşa hatları servise başlayacaktır.
ÜSKÜDAR ve BOĞAZİÇİ
1930 yılında şebeke üzerinde yeni hatlar denendi ve verimli olmadıklarına kanaat edilenler iptal edildi. X numaralı Üsküdar-Bağlarbaşı-Haydarpaşa hattı kaldırılarak, yerine 16 Mart 1930 tarihinden itibaren XV numaralı Bağlarbaşı-Karacaahmed-Haydarpaşa hattı açılacak-
tır. Yine Üsküdar-Doğancılar-Karacaah-med arasında hizmete konulan XII numaralı hat da 16 Şubat 1930’da iptal edilecektir. Bu suretle tramvay şebekenin uzunluğu da 10,5 kilometreye ulaşmış olacaktır.
1931’e gelindiğinde günlük servise çıkan araç sayısı 14’e yükselmiş durumdaydı ve 1932 senesinde Üsküdar dâhilindeki 10.700 metre uzunluğa sahip elektrikli tramvay sistemi 3 ayrı hat üzerinde hizmet vermekte ve yıllık 2.447.065 yolcu taşımaktaydı.
1932 tarihinin yaz aylarında tramvay yolu üzerindeki Üsküdar Çarşısı’ndaki tarihi binalar yıkılarak yer yer genişletmeler yapılmaya başlanacaktır.
1934 senesi, Üsküdar ve Kadıköy merkez arasında kesintisiz tramvay hattının faaliyete sokulacağını sene olacaktır. 27 Ağustos 1934 günü, ilk tecrübe tramvayı çalıştırılarak, Üsküdar ve Kadıköy birbirlerine kesintisiz bir şekilde tramvay yoluyla bağlanmış olacaktır. 1 Eylül 1934 günü de yapılan törenle de Üsküdar-Kadı-köy elektirkli tramvay seferleri resmen başlatılacaktır. Dönem itibariyle, önemli bir ulaşım kolaylığı sağlayan bu düzenleme bölgedeki iskân hareketliliğini de artmışmış olacaktır.
Gerçekleştirilen tramvay hizmeti başarısı yanında, amaçlanan bazı önemli tramvay hatları ise faaliyete sokulama-mıştır. Faaliyete sokulamamış tramvay hatlarının temel sorunu ise, tramvay şirketine getireceği karlılık oranının düşüklüğü idi.
Tramvay Şirketi ile ve Şehremaneti
arasında gerçekleştirilen 15 Mart 1929 ve2 Temmuz 1929 tarihli mukavelenâmeler de, tramvay hattının Üsküdar-Kadıköy hattı hariç Beykoz ve Anadolufeneri’ne kadar genişletilmesi kabul edilmişti. Haricen Üsküdar-Beykoz, Merdivenköy-Sıraserviler-Libâde-Kı-sıklı, Kadıköy-Acıbadem-Küçükçamlıca gibi destek hatlarının da ihtiyârî (arzu edildiği takdirde) inşası kararının alınması bunların gerçekleşmeyeceği niteliğinde olacaktır.
1929 mukavelesiyle 5 yılı içinde açılması kararlaştırılan mecburi hatların tamamı hizmete alınırken, isteğe bağlı olarak düşünülen Üsküdar-Beykoz hattı ise hiçbir zaman gerçekleştirilemedi ve tramvay şebekesinin kuzey ucu Üsküdar iskelesi ile sınırlı kaldı.
1940’ların sonunda söz konusu hattın geometrisinin Üsküdar tarafında da simetrik bir yansımasının inşa edilmesi gereği gündeme geldi. Ancak vapur iskelesinden itibaren Kuz-guncuk-Beylerbeyi-Çengelköy istikametli bir kıyı hattı düşüncesi, sahil yolunun tramvay hattı inşasına yeterli ölçüde imkân vermemesi dolayısıyla pratiğe aktarılamadı1.
Fotoğraf karesinde görülen, Şehirhatları vapurunun hemen gerisinde yer alan yalı, Boğaziçi'nin 18. yüzyıl sonu inşa edilmiş en güzel yapılarından Ahmed Fethi (Fethi Ahmed) Paşa Yalısıdır.
Kuzguncuk Semti bitiminde, Cemil Molla Köşkü'ne doğru giderken, sahildeki son yapı, eski karakol binası bulunmaktadır. Bu tarihi
karkol binası, 1987 senesinde yıktırılacak bugünkü sahil parkı oluşturulmuştur. Eski karakol binasının yanındaki komşu yalı da, Hafız Ahmed Paşa Yalısı'dır. Halen, yeniden ihya edilmiş olsa da, yeni betonarme haliyle ve iç mekan düzenlemesinin aslı ile bir alakası bulunmamaktadır.
Buradaki yalıların gerisinde uzanan, Kuzguncuk tepelerinden, Altunizade ve Bağlar-baş'ına doğru uzanan coğrafyanın bakir halinin bizim gibi insanları hüzünlendiren bir etki uyandırması elde değil.
-
1- Akın Kurtoğlu, “Üsküdar Kent İçi Ulaşım Tarihi”, 7. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler Kitabı, İstanbul 2014, 525-529.
“Üsküdar-Haydarpașa” ile "Bağlarbașı-Karacaahmed” bağlantı yolları 13 Birincikânun (Aralık) 1929 tarihinde törenle ișletmeye açıldı. Bu suretle șebekenin uzunluğu 10.5 kilometreye ulaștı ve Üsküdar sınırları dahilinde, mevcut katılım noktalarından iki ayrı șube hattının dallandığı kapalı bir dairesel geometri teșkil edilmișoldu. Hizmete giren yeni parkurlar üzerinde “X” numaralı“Üsküdar-Bağlarbașı-Haydarpașa” ve “XI” numaralı“Üsküdar-Doğancılar-Haydarpașa” hatları servise bașladı.1930 yılında șebeke üzerinde yeni hatlar denendi ve verimli olmadıklarına kanaat edilenler iptal edildi. “X” numaralı “Üsküdar-Bağlarbașı-Haydarpașa” hattı kaldırılarak, yerine 16 Mart 1930 tarihinden itibaren “XV”
numaralı “Bağlarbașı-Karacaahmed-Haydarpașa”hattı açıldı. Yine “Üsküdar-Doğancılar-Karacaah-med” arasında hizmete konulan“XII” numaralı hat da 16 Șubat 1930’da iptal edildi.
Haydarpașa’ya kadar gelen tramvayların Kadıköy’e kadar uzatılması için 30 Nisan 1934’de ek ray inșaatına bașlandı. 10 Temmuz 1934’de İbrahimağa’ya dek gelindi. 27 Ağustos 1934 günü ise ilk tecrübe arabası çalıștırıldı. Üsküdar ve Kadıköy birbirlerine kesintisiz bir șekilde bağlandı.
1 Eylül 1934 günü yapılan törenle de “Üsküdar-Kadıköy” elektirkli tramvay seferleri resmen baș-ladı. (A.Kurtoğlu)
Eski Çarșı Meydanı
Çarșı Karakolhanesi ve çevresinin 1935 tarihindeki durumu.
Emetullah Rabia Gülnuș Valide Sultan Cami’nin kuzey avlu kapısı, külliyenin dıș tarafına açılmaktaydı. Buradaki kâgir sıra dükkanlar ve diğer pek çok yapı Emetullah Rabia Gülnuș Valide Sultan Cami ve külliyesi’nin parçaları ve akarı idi. Ve burası Balaban İskelesi’ne açılmaktaydı. Halk arasında burası Balaban Kapısı idi. 08.04.1941
Üsküdar Tunusbağı (Tonozu bagi) Caddesi üzerinde ve Doğancılar Parkı karșısında yer alan Nasuhî Haziresi, Mutasavvıf ve șair Șeyh Mehmed Nasuhî Hazretlerinin teșekkül ettirdiği cami çevresinde gelișmiștir. Hazire çevresinde, Çıkmaz sokak üzerine inșa edilen cami, türbe (tekke) ve Sadrazam Hasan Pașa çeșmesi bulunmaktadır. Hazire, bugün yol kotundan yüksekte kalmaktadır. Sene 1943
Tarihi Üsküdar Meydanı ile Doğancılar üzerinden, Bağlarbaşı-Kısıklı ve Karaca-ahmed-Haydarpaşa-Kadıköy ulaşım yolu, Anadolu yakasının en kadim güzergâhı idi. Anadolu yakasında teşekkül eden ilk yerleşimden bu yana bin yılları aşkın devam eden bu ulaşım yolu ana hat değişmeden devam etmektedir. Sahil yol bağlantıları bu kadim güzergâha bakıldığında daha çok yeni durmaktadır.
Kervanların Anadolu’ya veya Anadolu’dan buralara uzandığı bu güzergâh üzerinde ilk modern taşımacılık taksimetreli araçlarla başlayacaktır. Çamlıca başta olmak üzere, Alem-
dağ civarına tatillerde ve yaz günleri hızla artan mesire ve yazlık hareketliliğine cevap verebilmek için özel şahıslar tarafından çalıştırılan otomobillere 1 Kânunusâni 1341 (1 Ocak 1925) tarihinden itibaren “taksimetre” takılması zorunluluğu getirilecektir.
Üsküdar’ın bu ilk dolmuşları, Doğancılar, Kısıklı, Küçük Çamlıca membaı, Acıbadem Caddesi üzerinden Üsküdar Meydanı’na ulaşmaktaydılar. Kamyon şasileri üzerine montajları yapılarak imal edilmiş bu dolmuşa inip binmek ise, arkadaki tek kapıdan ancak yapılabi-linmekteydi. Ve belli bir hareket tarifesine bağ-
lı kalmaksızın yolcu olduğunda çalışan bu dolmuşlardan, 1950’li yıllara ulaşan Amerikan arabalı dolmuşlara kadar Üsküdarlılar ne çektiler bu dolmuşlardan…
Bir de unutulmaması gereken kaptı kaçtılar fırtına dolmuşlardı…
1966 senesine kadar hizmet veren ve Üsküdar ile bütünleşmiş olan tramvaylar da, artık İETT’ye zarar ettiriyor gerekçesi ile 3 Ekim günü son seferlerini yapacaktır. Bu tarihten itibaren Kısıklı, Çamlıca, Acıbadem ve Kadıköy’e lastik tekerlikli arabalar ve yeni sefere konulan otobüs seferleri hizmet verecektir.
Doğancılar yokușu ve taramvay.
Doğancılar, Hakimiyet-i Milliye Caddesi, 1964 senesi. Resmin sol tarafında, eski Halkevi binası görülmektedir. Yakın tarihlere kadar kaymakamlık binası olarak kulllanılmıștır. Șimdiler de Üsküdar Müftülüğü'ne tahsis edilmiștir. Kadıköy'e kadar uzanacak tramvay bu fotoğraf karesinin en hareketli noktası olsa gerek...
Doğancılar dört yol ağzı ve Tunuzbağı Mevkii...
Üsküdar'ın tepe noktası...
Eski Halkevi binası (eski kaymakamlık) ve minaresi görülen Çakırcıbașı Hasan Pașa Cami (Doğancılar Cami)'ne doğru olan bu fotoğraf karesinde, yeșil alanların Doğancılar Parkı ile sınırlı kalmadığını görmekteyiz. Üsküdar'ın meșhur olan Cuma Pazarı, 1919 yılına kadar bu park yerinde kurulurdu. Ve Aynı zamanda Surre-i Hümayun'un ikinci durağı da burasıydı. Bu mevkii, Üsküdar'ın ikinci kalbi noktası idi.
Üsküdar Mevlevihanesi binasının mevcudiyeti bugün yakınındaki bazı ahșap evlerinde var olmasını sağlaması bakımından önemlidir. Mevlevihane binasının yan karșı köșesinde simitçi fırını bu fotoğrafta görülmektedir. Simidinden bașka halkası da ünlü idi.
Üsküdar Mevlevihanesi'nin köșesinden bașlayan Tulumbacılar Sokağı üzerindeki ahșap meskenlerin olușturduğu dokusunun sıcaklığı, dönemi ile alakalı olduğunu unutmamak gerekiyor. 1964 senesi
Üsküdar, Tunusbağı (Tonoz-u bagi) Caddesi üzerinde yer alan Nasuhî Tekkesi haziresi ve hazire duvarında yer alan,Sadrazam Hasan Pașa çeșmesi görülmektedir. Bugün, hazire duvarının bitiminden itibaren konumlanmıș apartman sırasının yerindeki ahșap meskenlerin olușturduğu cadde süliyetiyle Üsküdar Üsküdar iken...
Doğancılar, Kepçedede Sokak (Eski Belediye Önü Sokağı).
Üç katlı bu ahșap köșk, İbrahim Pașa Köșk olarak bilinmektedir. Doğancılar Parkı karșısında, Belediye Önü Sokağı üzerindedir. Bir dönem Üsküdar Beledi-
yesi binası olarak kullanılmıștır. 1984 yılında, yeni belediye binasının yapılması üzerine farklı șekilde de kullanılmıștır. Bir ara vakıf binası, kolej ve șimdiler de restoran olarak değerlendirilmektedir.
Tarihi Yanmada İstanbul’un en büyük limanı Haliç’in iskeleleri ile Tophane limanıyla her daim ithal transit ticaret trafiğinin bir noktasını oluşturan Üsküdar, Anadolu'dan İstanbul'a yönelik mallann ilk boşaltıldığı ve depolandığı bir bağlantı iskelesi idi.
Kervansarayların ilk ve son durağındaki minnetsin evler
Sadece Tarihi Yanmada içerisindeki yönetim ile sınırlı kalmayarak Gala-ta'daki Avrupah tüccarlann da Anadolu ile her türlü irtibat noktasıydı.
Asya (Anadolu) kıyısının Avrupa (Balkanlar-Rumeli) kıyısına en çok yaklaşmış bir noktasında bulunması sebebiyle bugünkü Üsküdar Meydanı ve çevresi her zaman işlek transit yer olma özelliğini taşımıştır. Üsküdar, Balkanlara geçmek isteyen Asya’lılarm son, Avrupa’dan Asya’ya geçenlerin ilk ve tek büyük iskelesi idi. Bu sebeple tarihi çağlar içerisinde Üsküdar ve çevresi birçok tarihi olayların gelişimi yanında önemli medeniyet merkezlerinin de oluşumuna vesile olmuştur.
Üsküdar Hanları
Üsküdar Meydanı diye tanımlayacağımız liman veya iskele çevresinin Asya ile Avrupa arasındaki transit yer olması sebebiyle, Osmanlı döneminde de bölgeye uygun biçimde hem sayıca, hem de nitelikçe yeteri oranda birçok kervansaray ve imaret binalarının inşa ettirilerek işlev kazandırıldığı görülmektedir1. Paşalimam (Öküz Limanı) diye bilinen mevkii olan bugünkü Balaban İskelesinden itibaren Kuzguncuk istikametine değin fayı boyunca tarihin çeşitli süreçleri içerisinde canlı hayvan ağılı, odun deposu, zahire ambarları, tütün depolan bulunmaktaydı. Kıyıların gerisinde çarşı, imaret, taş ambar binaları ve han yapılan sıralanmaktaydı. Bu ticari yapıların fayı şeridi gerisinden doğancılara kadar uzanan bir dağılıp ve yerleşim gösterdiğini görmekteyiz.
Anadolu coğrafyasından kara yolu ile gelen kervanların ilk ve son durağı da Üsküdar merkez bölgesi idi. Üsküdar Merkez'de yer alan Büyük Hamam'm çevresi bu işlevi görmekte. Adı konulmamış bir son istasyon halindeydi. Anadolu’dan geliş veya Anadolu’ya gidiş buradan sağlanırdı. Evliya Çelebi seyahatnamesinde, İstanbul'da 12, Üsküdar'da 11 kervansarayın varlığından bahseder. Osmanlı dönemi içerisinde, kervansarayların küçüklerine de han denilmekteydi. İfade bu sebeptendir. Üsküdar’daki ticari yapının büyüklüğüne dikkati çekmektedir. Ayrıca, on yedinci yüzyılın Üsküdar’ın da beş yüz kadar kırkar ellişer ocaklı han, ifa bin altmış dükkândan bahsetmektedir. Evliya Çelebinin yine kendi ifadesiyle, üç fırkası olan Üsküdar halfanın bir fırkasının da ehli sanat sahibi olduğunu ifade eder.
1678-84 yıllan arasında İstanbul’a gelen HollandalI gezgin C. Le Bruyn'ün 1698 tarihinde yayınlanan seyahatnamesinde, Üsküdar’ın kalabalık nüfuslu ve her türden dükkânla dolu olduğunu belirtirken, Man-tran, bir yerleşim yeri olarak Üsküdar’ın, İran üzerinden Balkanlar üzerinden Avrupa'ya doğru uzanan ticari aksın önemli bir ticari merkezi olduğunu yazmaktadır2. Evliya Çelebi’de yerel bir ticari yapıdan çok, transit bir ticaret bölgesi oluşunu da, bedesteni olmayan Üsküdar’ın imaret yapılarıyla dikkati çekerken, buradaki esnafın İstanbul'da olduğu gibi
belli yerlerde olmayıp, karışık durumda olduklarını belirtmektedir.
İstanbul’u Anadolu'ya bağlayan Menzil Yolu (karayolu) üzerinde, son büyük konaklama yerleri Gebze'deki Öküz Mehmed Paşa Kervansara-yı’ndan sonra ki, hem son hem de ilk kervan durağı olan Üsküdar bir hanlar ve kervanlar şehri gibi idi. Bugün, Üsküdar'da bulunan misafir hanlan ile kervansaraylar büyük ölçüde yıkılmış veya tanınmayacak derecede tadilata uğramıştır. Üsküdar'da, Atik Valide Külliyesi içindeki misafir hanlı büyük kervansaray ise, bir anıtsal yapı olarak, yafan tarihlere kadar
Mihrimah ŞaltefiHIJfe^Ş ve -kervansarayı
mevcudiyetini korumuş en eski kadim ticari yapılardan biriydi.
Öte noktada, birer ticari yapı olarak bölgede yer alan han ve Kervansaray yapılan dikkate aldığımızda, Üsküdar sahil şeridi içerisinde kalan ve anıtsal nitelikte olan bir kervansaray yapısı da karşımıza çıkmaktadır.
“Bir kervansaray ki, kale gibi Baştan başa kurşun ile kapladır ki, gelip gidene minnetsiz evdir. Mihrimah Sultan hayratı" diye, Çelebinin övgü ile bahsettiği iskele başındaki, Mihrimah Sultan Camii önünde yer alan sahil kenarındaki yüz ocaklı ve yüz tavla at alabilen Fatih Kervansarayı’dır. “Şehirleri güzelleştirmek namı altında” meydan açılması gayreti içerisinde, imar düzenlemelerinden nasibini alarak 1931 senesinde, dönemin kaymakamı İzzet Bey tarafından dinamitlettirilerek yıktırılmıştır.
Yolgeçen Hanları olarak bilinen, Boğaz dan Karadeniz'e açılmak için uygun rüzgâr bek-leyenlerin konakladıkları basit ve olasıhk-ıla ahşap küçük Yolgeçen diye adlandırılan hanlar bekâr odaları vazifesi de görürlerdi. Bu gemici hanlarından biri de, Anadolukavağı'ndaki, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa nın kethüdası Mehmed Ağa Vakfı ndan, İskân-ı mi-sahrin Ham’dır. Darüssaade Ağası Beşir Ağa Vakfı, miladi 1750 tarihli bu handa konaklayanlara çorba ve ekmek verilmesi hizmeti de sunmaktaydı3. Gemi tayfaları ise, ne yolgeçen hanına ne de şehre so-kulmaz, bunlar, gemilerde yatıp kalkarlardı4.
Uzun mesafe taşımacılığının en önemli yük hayvanı olan deve İstanbul'da yetiştiriciliği yapılmamakla birlikte Üsküdar ve çevresinin şehir
manzarasının da ayrılmaz bir parçasıydı. Anadolu'dan gelen deve kervanları genellikle Boğaz ı geçmez, Üsküdar'da konaklarlardı. Rumeli’ye geçişleri gerekirse de, bu iş Üsküdar sahilindeki Yeni Cami (Emetullah Râbi'a Gülnûş Sultan Cami) imareti, bedesteni ve bugün mevcut olmayan Muytap Han arasındaki alanda toplanılırdı. Burada karşı kıyıya geçirecek gemiler-mavnalar-arabah vapurlar beklenir ve buradan Balaban İskelesi üzerinden gerçekleştirildi.
At hamalları denilen taşımacılıkta atların dışında katır ve eşeklerde bu sektörün demirbaşı idi. Kervanların önünde ve arkasında giden eşek ve katırlardan dolayı Üsküdar meydanı ve çevresi bir hayvan pazarı gibi idi. İstanbul'da "eşekçi Acemler" olarak bilinen İranlı ve Azerî kökenli Farsiler yanında Merzifon bölgesi başta olmak üzere Anadolu Ermenilerinin Üsküdar da kervanları ve taşımacılık yapan bir esnaf topluluğu mevcuttu. Üsküdar’ın ticaret ve kervan merkezi oluşunun sonucu, Üsküdar'da, Atikvalide'de bir de at pazarı mevcut idi. Bu Atpazan, bulunduğu semte de adını vermişti. Pazarın meşhur bir yapısı olan ve hayvan borsası olarak kullanılan Sulu Han bu borsa yerinin merkezini oluşturmaktaydı. Sulu Han’ın karşısında yer alan Nezafet Hanı arasında bulunan ve büyük bir avlu görünümünde olan arazi satışı yapılacak atların toplandığı yer idi.
Bölgenin anıtsal kervansaray yapılarından biri olan Valide-i Atik Kervansarayı Mimarbaşı Koca Sinan tarahndan inşa edilmiştir. Bu kervansaray Miladi 1583 tarihinde, Nurbânu Valide Sultan adına camii ile beraber inşa edilmiş, büyük ölçekli bir külliyenin bir parçasıydı. Misahrhane ismiyle de bilinen kervansaray bimarhane ve imaret binalarıyla bir arada programlanmıştı. Kervansarayın Toptaşı Caddesi ne ve Bağlarbaşı Cadde-si'ne açılan kapılan vardır. Seyyidler, herişer ve eşraf gibi itibarlı misafirler kervansaraya binekleri ile beraber alınırlardı. Kapıların üzerinde kapıcıların odaları bulunuyordu. Bunlardan biri hâlâ durmaktadır. Kapıların tam karşısında mermer sütunlu ve başlıklı bir saçak ve bunun arkasında da bir dönem hapishane olarak kullanılan esas kervansaray binaları bulunmaktadır. Bunlar üç bölümden oluşuyordu. Kervansaraylar idare bafa-mından iki tipe ayrılıyordu. Vakıf olanlar parasızdı. Valide-i Atik Kervansarayı da vakıf idi. Bu nevi kervansaraylarda yolculara eşyalı odalar ve bedava yemek verilir ve işlerine bakılırdı. Bu asırlarda bunun örnekleri Avrupa'nın hiç bir yerinde yoktu. Bu bakım yalnız üç gün sürerdi. Gece
1931 taflili sigorta hsfflasrtda At Pazarı ve çevresi (Üsküdar ülediyesi Pervititch Koleksiyonu)
olunca kervansaray kapıcısı cümle kapısını kapatırdı. Ve kervansaraydaki her şeyden mesul o idi. Kervansarayın etrafında da daima bekçiler bulunurdu. Sabah namazından evvel eşyalar yoklanır, her şeyin tamam olduğu görüldükten sonra kapılar açılırdı. Gece asla kapı açılıp, içeriden dışarıya veya dışarıdan içeriye kimse alınmazdı.
Gayet güçlü ve organize bir şekilde faaliyet yürüten vakıf hanlarının dışında, Valide-i Atik Kervansarayı nın hemen yakınında, Atpazarı'nda birçok özel ve paralı hanlar bulunmaktaydı. Ve bir menzil olan bu ahşap hanlar yafan zamana kadar da mevcuttu. 1970’li yıllara kadar varlığını sürdüren Üsküdar’ın han binalarından biri de, Çavuşdere’de 231 ada 65 parsel de bulunmaktaydı. Geniş bir avlu çevresinde yer alan iki katlı bir mimariye sahipti. Geniş ölçülerde tutulmuş, tek bir girişe sahip olup, giriş üzeri han idaresine aitti. Giriş üzerindeki bölüm ahşap ve yola cepheli idi. Han üzerinde yola bakan pencerelerin açık olduğu tek bölümde burasıydı.
Kâgir olan hanın diğer bölümlerinde odalar pencerelerde avluya açılmaktaydı. Alt katlar, hayvanların barınması, malların ve emtianın depolanması amacıyla kullanılmaktaydı. Avluya bakan birinci katların her cephesinde de geniş ölçülerde tutulmuş çift kanatlı kapılar bulunmaktaydı.
bulunan ve bugün yerini bașka fonksiyondaki yapılara bırakmıș olan tarihi han binası.
Üsküdar Çarşı içi, SarraÜHtan (Süleyman Faruk Göncüoğlu arşMJ
Valide-i Atik Külliyesi’nin etekleri üzerinde (Çavuşdere üzerinde) yer alan özel şahıs hanlan, asıl Üsküdar İskelesi olan Balaban çevresinde de teşekkül etmişti. Bu şahıs hanları, vafaf hanları gibi büyük ölçekli bir mimari özelliklerine sahip değillerdi. Birçoğu han-dükkân mimarisi ve kulla-nışlığı içerisinde faaliyet yürütmekteydi. Alt katlar (giriş katı) dükkân, üst katlar han odası veya depo olarak kullanılmaktaydı. Bugün Üsküdar çarşısı içerisinde bu han binalarından tek bir örnek hala mevcudiyetini korumaktadır. Sarraf Hanı olan bu yapı, eski özelliğini de nispeten muhafaza etmektedir. Hâkimiyet-i Milliye Caddesi üzerinde bugün de yer alan han ve mağaza binaları eski Üsküdar’ın yapısı içerisinde özel şahıs hanlarının bulunduğu yerlerdi. Buradaki han binaları da han-dükkân mimarisi ve kullanışlığı içerisindeydi.
Balaban İskelesi ve gerisinde yer alan ve nakil hanlarından Muytab Han, uzun yıllar gümrük binası olarak kullanılmış idi. Ayrıca bu han, İstanbul Suriçi’ne yapılan canlı hayvan sevkıyatının da merkeziydi.
Bugünkü hali ile Üsküdar merkezine baktığımızda, Balaban Gümrük İs
kelesi esas alındığında, sadece bu İskele etrafında hanların mevcut olmadığı görülecektir. Yerleşim düzeni, ticari hareketliliğinin getirdiği talep realitesi sonucu Balaban İskelesinden Atik Valide Külliyesi çevresine kadar ki uygun görülen her noktada, büyük, orta ve küçük ölçekte han ve han-dükkân yapılarını görmemiz mümkündür. Bugün pek çoklan hakkında isimleri ötesinde hiçbir bilgi sahibi bulunmadığımız bu hanlar üzerine söylenecek son söz, Anadolu ile Rumeli-Balkanlar-Avrupa yakası arasındaki transit ticaretin merkezi olmalanmn yanı sıra getirdikleri bir ticaret kültürü ve yaşam biçiminin yanında, zengin bir ticari yapı mimarisi de sergilemekteydiler.
Bugün, Üsküdar’ımızın tarih mirası içerisinde elimizde tek örnek olarak kalmış olan Valide-i Atik Kervansarayı yeniden restore edilerek bir vafaf üniversitesinin hizmet alanı olarak değerlendirilmekte olduğunu görmekteyiz. Kervansaray iç mekân düzenlenmesinin tekrardan teşekkül ettirilerek restorasyonu tamamlanmış olsa da, içerisinde eğitim hizmetine devam edilen bir Osmanlı kervansarayı iç mimarisini yaşayan ve yaşatan örnek üniversitenin hizmet binası olarakyaşatabilsek...
Balaban iskelesi gerisi, han-dükkân yapısı (Süleyob Fwuk Gönoüoğlu arşivi)
Dipnotlar:
l-Süleyman Faruk Göncüoğlu, “Bir Modernleşme ve Tarihi Yıkımın Hikâyesi; Üsküdar Meydanı", VI., Üsküdar Sempozyumu Bildirileri Kitabı, I., İstanbul 2009, 517.
2-Robert Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yansında İstanbul, Ankara 1990, 78.
3-Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-Cevâmi, II., İstanbul 1281, 145; Bu mevkiiler bu dönemlerde Üsküdar'a bağlı idi.
4- Ayrıca gemi yolculannın kaldığı hanlar da, Ka-ısımpaşa, Galata, Tophane Semtlerinde bulundurulurdu. Üsküdar, karayoluyolculannın ve tüccarlarının ikametgâh merkezi idi.
Doğancılar da, Vehbi Dilimer'e ait Köșk. Narmanlılar Konağı olarak da bilinmekteydi. Halk arasında Üsküdar bölgesi masonların aylık toplantılarının yapıldığı bina olarak söylenmekteydi. 1990 yılında yıkılmıștır.
Üsküdar’ın konakları
Bir kültürel miras olarak konut mimarisi, günlük yaşamın yansıması yanında, o toplumun sahip olduğu medeniyet algısını da göstermektedir. Geleneksel Türk evi, bir mesken vazifesi görmenin yanında, inşa edildiği topografik ve coğrafik değerler yanında atmosfer (rüzgar-güneş) değerleri de dikkate alınarak inşa edilen bir demografik temsil gücü de olan bir yaşam merkezi niteliğindedir. Bu sebeptendendir ki, geleneksel Türk mimarisi, toplum kimliğini koruması ve yaşatılmasında ana faktörlerin başında gelmektedir.
Türk evi, ülkenin iktisadi, siyasi ve kültürel alanda yaşadığı ani değişimlerde, şehrin ve o şehir içerisinde yaşayan bireyin sahip olduğu medeniyet ve o medeniyet içerisindeki ideal yaşamın hala muhafaza edildiği, atmosferinin solunabildiği mekanlardı.
Haremlik-selamlık, yüklük-gusüllük, mutfak (matbah), ocak, mangal, yazlık ve kışlık kat, dolaplık, abdestlik, sofa, kahve ocağı, kadınlar kapısı-erkekler kapısı, bahçe, kuyu, hayat v.s. gibi ister Müslüman olsun, ister Hristiyan veya Musevi şehirde yaşayan insanların gündelik hayatında, mesken ve mekanlar ortak değerlerdi. İhtiyaç ve kısıntılar ve sorunlar yaklaşık aynı idi. Gündelik yaşamlarındaki mesken yaşanırlığında ortak bir dilin mevcudiyeti diğer ortak değerleri de beraberinde gelişmesine vesile olmaktaydı.
Bugün, taklit edilerek dıştan geleneksel mimari miras örneklerine benzetilerek yeni yapılar inşa etmek veya inşa edilmesini teşfik etmek biraz kendimizi kandırmaya dönük olmaktan öteye gidememektedir. Bu konuda en absürt örneklerde, geleneksel Türk konut mimarisinden esinlenerek diye garip binalar inşa edilmesidir. Bunlar, Osmanlı mimarı mirası üzerinden para kazanmanın ötesinden başka birşey değildir. Açıkça istismarlık ve dejenereliktir.
Bugün, iki elin parmak sayısı kadar kalmış olsa da, Üs-
küdar ulçe sınırları içerisinde, inşa edildikleri döneme ait mimari özelliklerini hala taşımakta olan Türk konut mimarisi yapıların mevcudiyeti bizlere, içerisinde yaşamış olanların medeniyet algısı hakkında epey fikir verebilmektedir.
Türk konut mimarisi derken, İstanbul merkezli ifade edilecek olunursa, yalı, köşk, konak, kasır, sahilsarayı, hane kelimeleri farklı farklı yapı mimarisini tanımlamaktadır.
Yalı, İstanbul Boğazı'nın iki yakası üzerinde, denize sıfır olup, penceresinden veya bahçesinden elinizi uzattığınızda parmak uçlarınızın denizin sularına değebilinen yapılara bu ifade kullanılması daha doğru olandır.
Köşk, daha çok sayfiye semtlerinde, bir bahçe içerisinde inşa edilmiş, diğer hanelerden daha gösterişli ve cepheleri daha süslü meskenler olmakla beraber, konak denilen yapılardan daha küçük ölçekli olan yapılardır. Gayet küçük ölçekli köşklerde mevcuttur. Hele de cihannümalı köşkler dillere destandı.
Konak, bugün Büyükada'da örneklerini görebileceğimiz etkileyici bir mimariye sahip yapılar, köşk mimarisinden büyük oda sayısı olarak on dan fazla olan yapılardı. gayet büyük ve etkileyici bir kütlesel mimarisinden dolayı, devlet işlerinin yürütüldüğü yerlere de hükümet konağı olarak ifade edilmesi bu sebeptendir. Sultan II. Mahmud öncesi devlet işlerinin yöneticilerinin konaklarında yürütmesi sebebiyle de gelen bir ifadedir. İstanbul semtlerinin her birinde konak sayısı bir veya iki adeti geçmezdi. Konak sahibi, o semt veya mahallenin hamisi gibiydi. Yani devletin o semtteki temsilcisiydi. Yeni gelin ve damatların nikahları bu konaklarda yapılır. Her Ramazan ayı, konak sahibinin her iftarda mahalleliye sofya çıkarması demekti. Savaş, hastalık, afet ve kıtlık zamanlarında semt sakinlerinin ilk başvurduğu yerdi. Konak sahibi olmak, sorumluluk ve dava işi idi.
Selimiye, Üsküdar'ın merkez bünyesinde en son olușmuș semtidir. Sultan Mustafa döneminde yașanan İstanbul depremi sonrası planlı bir șek-ilde, merkezde Selimiye Cami etrafında gelișen ve diğer sokak ve yollara nazaran burada daha geniș tutulmaya çalıșıldığı bir semttir.
Doğancılar, Vir ân Saray Önü Sokağın 1963 senesindeki durumu görülmektedir. Doğancılar Semti'nin karakterist sivil mimari örneklerini maalesef bugün yetirmiș durumdayız.
Mihrimah Sultan Sıbyan Mektebi
Sıbyan mektebi
Sıbyan mektepleri hemen her mahallede bulunduğundan halk arasında mahalle mektebi adıyla anıldığı gibi, başta selâtin külliyelerindeki sıbyan mekteplerinin kagir olması sebebbiyle olduğundan taş mektep de denirdi. Bütün sıbyan mekteplerinde kagir oldukları ilk akla gelmesi hatalı olur. Pek çok ahşap sıbyan mektebi binası da inşa edildiği gibi, bazı paşa konakları da sıbyan mektebi olarak vakfedildiği de bilinmektedir. Tan-zimatla beraber mekteb-i ibtidailer olarak bu ahşap konakları daha da sık görmekteyiz. Ve bilhassa bütün semtin kız çocuklarının eğitimi için tahsis edildiğini söylense abartı olmaz.
Sıbyan mektebinde, elif-ba, imla, ilmihal ve hesap, tarih ve coğrafya dersleri ağrılıklı olarak verilir. Ve sabah başlayan dersler ikindiye kadar devam ederdi. Hatimin indiren talebe de mektebi bitirmiş olurdu.
Sıbyan mektebine, dört yıl, dört ay, dört gün esasına göre çocuğun sıbyan mektebine başlaması söz konsunu olurdu. Amin alayı ile sıbyan mektebine başlanılmasının ardından, her gün derse, Besmele ve selavatın ardından gülbank ile başlanırdı. Âmin alayında genellikle Yunus Emre ve Niyazi Mısri'rıin ilahileri okunurdu. Mahalle başından başlayan Âmin Alayı boyunca semtin önemli ziyaret yerleri, türbe ve kabirler dua ve ziyaretlerle tamamlanırdı.
Mektep gülbankı da şu şekildeydi;
Allah Allah eyvallâh. Celilü'l-Cebbâr Muînu’s-Settâr Hâliku'l-leyli ve 'n-nehâr: La yezâl
zü 'I-celâl, birdir Allah, erin erliğine, Hakk'ın
birliğine, din-i mübin uğruna şehid olan gaziler aşkına, diyelim aşk ile Allah, Allah, Allah. Allah dâim Hayy. Evveli Kur'an, Âhiri
Kur 'an, tebârekellezi nezzele’l Furkân.
Mehmet Mermi Haskan, Yüzyıllar Boyu Üsküdar adlı eserinde belirttiği üzere, Üsküdar’daki ilk sıbyan mektebi, miladi 1470 tarihli Rumi Mehmed Paşa külliyesinde olan mektep binasıdır. Fakat, günümüze ulaşmıştır. Halen en eski tarihli ve günümüze ulaşmış olan sıbyan mektebi ise, Miladi 1548 tarihli Mihrimah Sultan Külliyesi'nin taş mektebidir.
Üsküdar’da hizmet veren sıbyan mekteplerinin sayısı ile ilgili olarak miladi 1870 tarihli kayıtları dikkate aldığımızda, faal durumda 28 sıbyan mektebi ile karşılaşmaktayız. 1927 senesinde Vakıflar Müdürlüğü'ne bağlı olan sıbyan mekteplerinin tamamının il Özel İdareye (İdare‐i Umumiye) devredilmesiyle bu tarihlerde mevcut olan Üsküdar’daki 60 sıbyan mektebi, ya satışa çıkarılarak ya da yerine yeni bina inşa edilerek akar elde etmek üzere devlet kurumlarınca büyük çoğunluğu tarihe mal edilmiştir.
Üsküdar’ın ilk sıbyan mekteplerinden olan hicri 941/miladi 1548 tarihli Mihrimah Sultan Taş Mektebi, külliyenin bir parçası olarak yer alır. İki katlı ve alt katta bir çeşmesi ile etkileyici bir mimariye sahiptir. Arşiv kayıtlarında, Mihrimah Sultan İnâs Nümûne Mektebi olarak geçmektedir. 1969 tarihinden bugüne çocuk kütüphanesi olarak değerlendirilmektedir. 16. Yüzyıl boyunca kullanılan eyvanlı mektep tipinin kâgir türüne örnek olarak gösterilen mektep binalarından biridir.
Selman Ağa Sokak'tan, Mihrimah Sultan Sıbyan Mektebi'ne ve Kurșunlu Medrese Sokağı'na doğru olan mevkii görülmektedir.
Selimiye Kıșlası ve Mahallesi
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder