Üsküdar ve Boğaziçi - 1
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Süleyman Faruk GÖNCÜOĞLU’nun kaleminden ve arşivinden
Üsküdar ve Boğaziçi
İSTANBUL BÜYÜKŞEHIR BELEDIYESI KÜLTÜR A.Ş. YAYINLARI Maltepe Mahallesi Topkapı Kültür Parkı Osmanlı Evleri, Topkapı - Zeytinburnu / İstanbul T: 0 212 467 07 00 F: 0 212 467 07 99
www.kultursanat.org kultursanat@kultursanat.org www.istanbulkitapcisi.com
ÜSKÜDAR VE BOĞAZİÇİ
Süleyman Faruk Güncüoğlu
Genel Yayın Yönetmeni Kültür A.Ş. Genel Müdürü
Yayın Koordinatörü
Fotoğraflar
Süleyman Faruk GÖNCÜOĞLU: Sayfa 13, 19 (2), 21 (1-2-3-4), 25, 28, 29, 30, 31, 33, 35, 37, 38, 39, 41, 42, 43, 44, 45, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55 -(1-2-3), 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95 (1-2), 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107 (1-2), 108, 109 (1-2), 110 (1-2), 111, 112 (1-2), 113 (1-2-3-4), 115, 120, 121 (5), 122, 124 (1-2), 125 (1-2), 126 (1-2), 129, 130, 131, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185.
Selman ÜNLÜ: 10,18,19(1),20.
Atatürk Kitaplığı: 1,2,3,4,97 (1-2-3-4). Necdet İŞLİ: 23,136,172,173.
Encümen Arşivi: 26, 27, 46, 47. Üsküdar Belediyesi: 118,119(1-2-3), 121(1-2-3-4), 128. Akın KURTOĞLU: 132.
Grafik Tasarım Fatih Selçuklu
Baskı: 2015
ISBN
Süleyman Faruk GÖNCÜOĞLU’nun kaleminden ve arşivinden
Üsküdar ve Boğaziçi
Sunus,
İstanbul’un Asya kıtasındaki en eski yerleşimi Üsküdar, mukaddes bir belde olup Kâbe toprağı sayılır ve buna hürmeten “Belde-i Tayyibe”dir. Fetihten öncesi, Müslüman Türk yerleşimi olarak da İstanbul’un fethine de tanıklık etmiş bir beldedir.
Takdim
İstanbul’un Asya kıtasındaki en eski yerleşimi Üsküdar, mukaddes bir belde olup Kâbe toprağı sayılır ve buna hürmeten “Belde-i Tayyibe”dir. Fetihten öncesi, Müslüman Türk yerleşimi olarak da İstanbul’un fethine de tanıklık etmiş bir beldedir.
İstanbul’un Asya kıtasındaki en eski yerleşimi Üsküdar, mukaddes bir belde olup Kabe toprağı sayılır ve buna hürmeten “Belâe-i Tayyibe"dir. Fetihten öncesi, Müslüman Türk yerleşimi olarak da İstanbul’un fethine de tanıklık etmiş bir beldedir.
Bütün Anadolu, Arap, Acem, Hind, Sind ülkelerinden kervanların son durağıdır. Bu coğrafyalara doğru uzanan yolculuğun da ilk durağıdır. İstanbul Şehrinin Anadolu yakasındaki anlamıdır. Ticaretinin merkezi, tasavvuf ehlinin yuvasıdır. Aziz Mahmud Hüda-i Hazretleri gibi evliya ve ilim ehlinin toprağıdır. Üsküdar...
Şehir ve insan muhabbetin bir arada ilk burada kemale erdiğinden bu unvanı hak eden Üsküdar ile ilgili Evliya Çelebi Seyahatname sinde şöyle demektedir; “Asıl ismi 'Eski Dar’dır ki, meşhur bir yanlış olarak 'Üsküdar’ derler. Üsküdar denilmesinin sebebi de, Seyyid Battal Gazinin Üsküdar Bahçesi yanında Harun Reşid’in çadırı önünde yaptırarak oturduğu Dar (yer) dolayısıyladır.’’
Kamusu'i A'lam’da Scutari şeklinde yazılmış olan Üsküdar’ın ismi hakkında şu bilgileri bulmaktayız; “Üsküdar eski bir şehir olup, ism-i kadimi (Hrisopolis) yani 'Altın Şehir’ yahut 'Altın Şehri’ idi der.
Osmanlı tarihçisi Hezarfen Hüseyin Çelebi, 17. Asır da yazdığı Tarih-i Devlet-i Rumiye’ adlı eserinde de Konstantin in annesi Helena’nın Filistin’e gittiğini ve orada Hz. İsa’nın gerildiği haçın parçalarını ve haç çivilerini alıp İstanbul’a getirilişini anlatırken, Hıristiyanlık inancının bu kutsal emanetlerin Üsküdar Üzerinden gelişinin de bilgilerini verir.
From tbe Hofy Mountain: traveis in tbe sbaäow ofByzantium (May 5tb 1998 by Flamingo) adlı eserin yazan Bizans tarihçisi yazar William Dalrymple, uygarlıklar arasında geçişlilik bulunduğuna işaret ederken, "İlk Bizanslılar Peygamber in ordularıyla karşılaştıkları zaman, İslâm’ın Hıristiyanlığın bir başka çeşidi olduğunu düşündüler. Haksız da değillerdi; çünkü İslâm Eski ve Yeni Ahid’lerin bir bölümünü kabul eder, sünnet, abdest gibi Hz. Musa’nın getirdiği yasalarda bulunan uygulamaları sürdürür, Hz. İsa ile O ndan önceki peygamberleri saygıyla kucaklar" dediğinde işte bu ifadelerin en canlı yaşamrhğmm şahidi Üsküdar olmuştur.
İstanbul’un fethi öncesi Üsküdar’da ikamet eden Türkler buradan haftanın her günü Bizans’ın pazarlarında ticaret yapma haklan bulunmaktaydı. Çünkü İslam Medeniyetini bir yaşam biçimi olarak en güzel
ve duru hali ile bu Beiâe-i Tayyibede yaşamışlar. Fiziki fethin en büyük kaynağı manevi fethi burada hazırlanmışlardır.
Üsküdar Boğaziçi Medeniyetinin bir parçası olarak, eşsiz güzellikler diyarının başlangıcıdır. Edebiyatımızdaki tesirleri İçerisinde İstanbul'da yaşayıp da burası ile ilgili şiir yazmayan şairimiz yok gibidir. Yine edebiyat dünyamıza baktığımız da, Divan şiirinde önemli bir yeri olan Boğaziçi, gazellerde, kasidelerde gayet canlı olarak anlatılır. Şiirlerde Bo-ğaz'ın anlatılması an anesi, Nedim, Şeyh Galib, Enderuni Vasıf, Enderuni Fazıl dan başlayarak kesintisiz günümüze kadar devam etmiştir.
İşte biz Üsküdarlılar kadim dünya tarihinin önemli bir mevkisinde yaşamımızı ifa etmekteyiz. Dünya tarihinin iki önemli medeniyet halkasımn tam ortasında bu mirası gururla sırtımızda taşımanın bahtiyarlığına da sahibiz.
Bu albüm içerisinde yer alan fotoğraf kareleri, aksi ispatlana kadar koleksiyonumuzda yer alan ve koleksiyonun içerisinden rastgele seçilmiş; baskı, cam veya çeşitli ölçüler halindeki negatifleri mevcut bulunan fotoğraflardan oluşmaktadır. Her daim değişim yaşayan Şehr-i İstanbul’da yeni imar yollarının açılması aşamasında yaşanan yıkımlar fiziki değişikliklerin yanında beraberinde sosyal ve teknolojik değişimleri de getirmektedir. Bu
albümde yer alan görseller bunu göz önüne koymaktadır.
Bu fotoğraf albümü içerisindeki amaç, sağlıklı bilgiler eşliğinde Üsküdar İlçemizde yaşanmış olan mimari, sosyal ve fiziki yeni imar yollarının oluşumunu kısmi de olsa tarihi gelişimine ve yok olan eserler hak-kında malumat verici bilgilerle İstanbul Şehri yakın tarihine ışık tutabilmektir.
Bu eserin orta konulmasını arzu eden ve bizleri teşvik eden İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Dr. Kadir Topbaş, büyük bir ahde vefa göstererek bu eserin yayınlanmasını ve arşiv rafları arasında kaybolup gitmesini engel olmuştur. Kendisine müteşekkirim. Ayrıca teşekkür borçluyum.
Türk fotoğrafçılık ve şehir tarihine bir katkı olması dileğiyle...
Süleyman Faruk GÖNCÜOĞLU
Anadolubisan Mayıs 2014
ŞEHR-İ İSTANBUL
“BU ŞEHR-İ İSTANBUL Kİ BİR MİSLÜ BAHADIR BİR SENGİNE YEK PÂRE ACEM MÜLKÜ FEDADIR”
İstanbul’a fotoğrafçıların gelerek çekim yaptığını ve ilk fotoğrafçılık kitabının yayınlandığın da tarihler 15 Nisan 1941’i göstermekteydi. Dönemin güçlü basın sesi Ceride-i Havadis gazetesinde bu haberi duyurmasının ardından İlk İstanbul Fotoğrafları çekilmeye başlayacaktır. Ağırlık olarak Avrupa ülkeleri için İstanbul ve Osmanlı toplumunun genel yapısını gösteren panoramik fotoğraflar ilk örnekleri teşkil edecektir. İlk İstanbul manzarası da, Beyoğ-lu’nda 1842 yılında bir de atölye açan ilk fotoğrafçılardan Fransız asıllı Kopma olacaktır. Onu takiben; 1843 yılı Mayıs ayı sonunda Fransız yazar Maxime Du Camp (1822–1894) İstanbul’u ilk fotoğ-raflayanlardan oluşacaktır.
1845 yılından itibaren fotoğraf atölyelerinin sayıları çoğalırken, fotoğraf çekimleri de hızla yaygınlaşmıştır. 1852 yılında, Fransız mühendisi Ernest de Caranza, İstanbul’un genel fotoğraflarını çekmiştir. Caranza bu çalışmalarıyla ilk “Sultan fotoğrafçısı” unvanını da almıştır. Yine 1852’de Alfred Nicolas Normand (1822–1909), İstanbul’un ‘Calotype’ tekniğiyle fotoğraflarını çekmeye başlamıştır.
Evet, İstanbul’un ilk fotoğraf kareleri ile tanışmasının serüveni yukarıda anlattığımız bu cümlelerle başlıyor ve bugüne kadar da devam ediyor. Bugün ismi unutulmuş, hatta yaşadığı dönem de bile hatırlanmayan pek çok fotoğrafçı bu serüvenin önemli aktörleri olacaktır. Kıyı köşeye atılmış ana Türk fotoğrafçılık tarihine büyük kazanımlar elde etmesini sağlayan, büyük emekler harcayan pek çok isimsiz fotoğraf mesleğinin emekçileri bugün hiçbir
şekilde hatırlanmamakta hatta onlar hakkında ciddi bir çalışma bile yapılmamaktadır.
Dünya da fotoğrafçılığa bir sanattan öte birçok şeyi bir arada veren önemli bir görsel belge olarak yaklaşarak, devlet nezdinde desteklenen, askeri ve mühendislik okulların da ders olarak okutturulan Türk fotoğrafçılığının tarihi pek çok belirsizlik yaşamaktadır. En Başta Türk Fotoğrafçılık tarihi ve arşivini kapsayan bir merkez ve müze bile gerçekleştirememiş olmamız büyük bir eksikliktir.
Fotoğraf bir kültür meselesidir. Fotoğraf tarihi ve fotoğraf üzerinden sanat ve tarih yazıcılığı ciddi bir ilimdir. Bugün dijital dünyanın büyük bir gelişim göstermesi ile internet ortamında inanılmaz sayıda İstanbul ve Osmanlı dönemi fotoğrafları dolaşmaktadır. Büyük bir çoğunluğunun altında yazılan bilgiler ise, hatalı ve eksiktir. Genellikle duygusal ifadelerle dolu olmakla beraber çoğu da gerçeği yansıtmamakta veya bir bütünün parçası olduğunu görememektedir.
Türk fotoğraf tarihçiliğimizin önündeki en büyük sorun ise, ahlakı yaklaşım sorunudur. Maddi ve manevi pek çok zorluklara katlanılarak elde edilen fotoğraf koleksiyonculuğu dijital dünyanın avantajlarından faydalanarak pek çok kişinin koleksiyonu da olabilmektedir. Büyük maddi sorumluluklar altına girerek orijinal baskı ve negatifini elde etmiş olan kolleksiyonerlerin pek çok hukuki hakkı gasp edilerek alay edilircesine boş hukuki mücadelelere sevk ettirilmesindeki davranış biçiminin doğal bir hal alması hukuk, ilim ve insanlık için bir ayıp olduğunu bilmek gerekmektedir.
Batı Coğrafyasından İslam Medeniyetine Geçenlerin İlk Ayak Bastığı Toprak
Kervanların Son Durağı Üsküdar ve Meydanı
ÜSKÜDAR ve BOĞAZİÇİ
Asya kıyısının Avrupa kıyısına en çok yaklaşmış bir noktasında bulunması sebebiyle bugünkü Üsküdar Meydanı ve çevresi her zaman işlek transit yer olma özelliğini taşımıştır. Üsküdar, Avrupa’ya geçmek isteyen Asya'lıların son, Avrupa’dan Asya’ya geçenlerin ilk ve tek büyük iskelesi idi. Bu sebeple tarihi çağlar içerisinde Üsküdar ve çevresi birçok tarihi olayların gelişimi yanında önemli medeniyet merkezlerinin de oluşumuna vesile olmuştur.
Bugün yanlış anlaşılmakta olan Kalkedon yerleşimi Haydarpaşa ile Doğancılar Parkı arasındaki tepe ve etekleri üzerinde kurulmaktaydı. Bu yerleşimin işlek ana limanı da bugünkü Üsküdar Limanı idi.
Bugünkü Kadıköy kıyıları ciddi anlamda bir liman vasfına sahip olamayacak bir topografyaya sahipti ve yer yer bataklık bölgeleri bulunmaktaydı. Gayet dar fayı şeridinin hemen gerisi de dik yamaçlardı. Bugünkü Kadıköy Meydanı, sonradan doldurularak oluşturulmuş yapay alandır1. Kuşdili Deresi (Kurbağahdere) boyu ve dere ağzı da hiçbir dönem liman bölgesi olmaya müsait olmayan alüvyonlu bir bölge idi.
Üsküdar Limanının önemi şuradan anlaşılmaktadır ki; Atmalılar döneminde ifa komutan yönetiminde otuz parça gemiden oluşan bir donanma tarafından korunmakta idi2. Bu limanın bir kısmı Kalkedon Şehri yıkıldığı zaman ve diğer bir kısmı da barbarların gizlenecek ve kaçacak bir yer bulamasınlar diye, Bizans İmparatorları tarafından doldurulmuştur. limanın son izleri üzerinde bugün 16. yüzyılda inşa ettirilen Mihrimah Sultan külliyesi yükselmektedir3. Miladi 324 yılında Tarihi Yanmada İstanbul yeniden ihya edilir iken Üsküdar meydan çevresi ve limanı Roma İmparatoru Konstantin tarafından yenilenmiştir4. Bu yenileme doğrultusunda tarihi topografyanın kendisine sunduğu ticari önem ve işlevlerin korunabilmesi amacının sonucu olarak, Roma ordularının Anadolu ayağında bir öncü alayı konumlandırılmıştı. Bu özellik Osmanh döneminde de devam edecektir. Bugün Birinci Ordu Komutanh-ğı’nın yer aldığı Selimiye Kışlası bu ihtiyacın bir gelenek halinde bugünlere ulaşmasının önemli bir örneğidir. Liman ve çevresi ticari ve askeri üst olması yanında imparatorluğun posta ulaşımında Asya başlangıcının merkezi özelliğini Osmanh döneminde de aynı stratejik önemle devam ettiğini göreceğiz.
Üsküdar Meydanı diye tanımlayacağımız liman veya iskele çevresi Asya ile Avrupa arasındaki transit yer olması sebebiyle, Osmanh döne-
1938 senesinde, Üsküdar eski meydanından Salacaka doğru olan mevkii, yeniden düzenlenecektir Bu alanın tanzim edildiği ve deniz kıyısına yakın bir yerde bir havuz inşa edilecektir Su ve ışık gösterilerinin yapıldığı bu havuz ve çevresi Üsküdarlının prestij meydanı gibi idi. Meydandan Salacaka doğru olan noktada bugün Orduevi’nin olduğu yerdeki Adliye Camii 1935 yılında kadro dışı kalması sonucu 1938 tarihinde yıktırılarak ortadan kaldırılmıştır. Bu esna da cami bitişiğindeki Sultan II, Mahmud Çeşmesi de yıktırılır.
14
minde de bölgeye uygun biçimde hem sayıca, hem de nitelikçe yeteri oranda birçok kervansaray ve imaret binalarının inşa ettirilerek işlev kazandırıldığı görülmektedir.
Boğaziçi alt ve üst akıntılarının sebebiyle Anadolu yakasında bu akıntılardan korunaklı büyük doğal bir koy içerisinde yer alan Üsküdar Limanı ilk arabalı seferlerinde başlangıç noktası idi. İlk arabalı vapur seferleri Boğaziçi akıntılarından dolayı Üsküdar-Tophane arasında yapılmaya başlanmıştır.
Yazılı tarihte yapılan bir coğrafik yanılgı da, Paşalimam (Öküz Limanı) diye bilinen mevkii ile ilgilidir. Öküz Limanı denilen Mevkii bugün Balaban İskelesi olarak bilinen yerdir. Üsküdar limanının kalbi noktasındaki liman yanlış çeviriler sonucu Kuzguncuk istikameti üzerindeki Paşalimam zannedilmiştir. Bu nokta akıntılar sebebi ile liman olmaya müsait olmayan bir yapıya sahip olduğundan bu mevkii de dar ve sık kullanılmayan bir iskelesi bulunan tütün ve tekel ambarları bulunmaktaydı.
Anadolu coğrafyasından kara yolu ile gelen kervanların ilk ve son durağı da Üsküdar merkez bölgesi idi. Üsküdar Merkez'de yer alan Büyük Hamam'm çevresi bu işlevi görmekte, adı konulmamış bir son istasyon halindeydi. Anadolu’dan gelişte veya Anadolu’ya gidiş buradan sağlanırdı. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, İstanbul'da 12, Üsküdar'da 11 kervansarayın varlığından bahseder. Osmanlı dönemi içerisinde, kervansarayların küçüklerine han denilmekteydi. İfade bu sebeptendir. Üsküdar’daki ticari yapının büyüklüğüne dikkati çekmektedir. Ayrı-
ÜSKÜDAR ve BOĞAZİÇİ
ca, on yedinci yüzyılın Üsküdar’ın da beş yüz kadar kırkar ellişer ocaklı han, iki bin altmış dükkândan bahsetmektedir. Evliya Çelebinin yine kendi ifadesiyle üç fırkası olan Üsküdar halfanın bir fırkası ehli san’at sahibidir.
İstanbul’u Anadolu'ya bağlayan Menzil Yolu (karayolu) üzerinde, Üsküdar’a gelişte son büyük konaklama yerleri Gebze'deki Öküz Mehmed Paşa Kervansarayından sonra ki, hem son hem de ilk kervan durağı Üsküdar, bir hanlar ve kervanlar şehri gibi idi. Bugün, Üsküdar'da bulunan misafir hanları ile kervansaraylar büyük ölçüde yıkılmış veya tanınmayacak derecede tadilata uğramıştır. Üsküdar'da, Atik Valide Külliyesi içindeki misafir hanlı büyük kervansaray ise günümüze kadar korunmuştur. “Bir kervansaray fa, kale gibi Baştan bala kurşun ile kapladır fa, gelip gidene minnetsiz evdir. Mihrimah Sultan hayratı" diye, Çelebinin övgü ile bahsettiği iskele başındaki, Mihrimah Sultan Camii önünde yer alan sahil kenarındaki yüz ocaklı ve yüz tavla at alabilen Fatih Kervansarayı, “Şehirleri güzelleştirmek namı altında” 1931 senesinde, dönemin kaymakamı İzzet Bey tarafından dinamitlet-tirilerek yıkımı gerçekleştirilmiştir. İmar düzenlemelerden nasibini alan Orta Valde Ker-vansayı’da tarihle beraber mahşere kadar gark olanlardandır.
Yolgeçen Hanları olarak bilinen, Bo-ğaz'dan Karadeniz'e açılmak için uygun rüzgâr bek-leyenlerin konakladıkları basit ve olasılıkla ahşap küçük Yolgeçen diye adlandırılan hanlar bekâr odaları vazifesi de gö-
16
1949 tarihli Üsküdar İskele önü tanzim planı
1943 tarihli, Üsküdar Meydanı Tevzi ve Tanzim Planı Projesi
rürlerdi. Bu hanlardan biri de, Anadolukavağı'ndaki, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kethüdası Mehmed Ağa Vakfı’ndan, İskân-ı misafirin Hanı’dır. Darüssaade Ağası Beşir Ağa Vakfı, miladi 1750 tarihli bu handa konaklayanlara çorba ve ekmek verilmesi hizmeti de sunmaktaydı5. Gemi tayfaları ise, ne yolgeçen hanına ne de şehre sokulmaz, bunlar, gemilerde yatıp kalkarlardı. Ayrıca gemi yolcularının kaldığı hanlar da, Ka-sımpaşa, Galata, Tophane Semtlerinde bulundurulurdu. Üsküdar, karayolu yolcularının ve tüccarlarının ikametgâh merkezi idi.
Uzun mesafe taşımacılığının en önemli hayvanı olan deve İstanbul'da beslenmemekle birlikte Üsküdar ve çevresinin şehir manzarası-
nın ayrılmaz bir parçasıydı. Anadolu'dan gelen deve kervanları ise genellikle Boğaz'ı geçmez, Üsküdar'da konaklarlardı. Geçiş gerekirse, bu iş Üsküdar sahilindeki bugün mevcut olmayan kervansaraylar arasında gerçekleştirildi. At hamalları denilen taşımacıkta atların dışında katır ve eşeklerde bu sektörün demirbaşı idi. Kervanların önünde ve arkasında giden eşek ve katırlardan dolayı Üsküdar meydanı ve çevresi bir hayvan pazarı gibiydi. İstanbul'da "eşekçi Acemler" olarak bilinen İranlı ve Azerî kökenli Farisiler yanında Merzifon bölgesi başta olmak üzere Anadolu Ermenilerinin Üsküdar da kervan ve taşımacılık bir esnaf topluluğu mevcuttu. Üsküdar’ın ticaret ve kervan merkezi oluşunun sonucu, Üs-
1890’lı yıllar Üsküdar Meydanı... Sultan III. Ahmed tarafından miladi 1728 yılında Boğazdan gelip geçen yolcuların ihtiyaçlarını görmesi amacıyla inșa ettirilen Meydan Çeș-mesi orijinal ye-rindeyken.
küdar'da, Atik Valide'de bir de bir at pazarı vardı. Bu Atpazarı bulunduğu semte de adını vermişti. Pazarın meşhur bir yapısı olan ve hayvan borsa merkez üstü olarak kullanılan Sulu Han vardır ki, bir dönemler yıktırılarak yerine Ergin Sinemasına ait bina inşa edilmiştir.
Kervanlar ve kervancıların Üsküdar’ını bugün de, hala o dönemin ibarelerini görmekteyiz. Üsküdar merkezde yer alan eski imaret ve Yeni Camii çevresinde yer alan otobüs firmalarına ait bürolar ile nakliyecilerin her daim yer aldığı kahve o dönemlerden kalan izlerdir. Bu izlerin varlığı bin yıllardır süregelen bir geçmişe dayanmaktadır.
Üsküdar’ın hemen yakınında yer alan Haydarpaşa Garı da, 1908′de İstanbul-Bağdat Demiryolu hattının başlangıç ve ana istasyon istasyonu olarak inşa edilen tren garıdır. Tren garının hizmete girmesinin akabinde, Anadolu yakasının ikinci otogarı da Kadıköy’de oluşmuştur. Garın eski Et-Balık Kurumu binasının yanında oluşan otogar, daha sonraları İskele Meydanı’na yerleşmiştir. Eski Hal binası, bugünkü Tiyatro ve konservatuar olarak kullanılan binanın çevresi uzun yıllar gayri resmi otogar olarak kullanılmıştır. 1970 yılında denizin doldurularak oluşturulduğu arazi üzerinde de Harem Otogarı hizmete sokulmuştur.
Dipnotlar:
-
1- İstanbul’un tarih öncesi yerleşimi ile ilgili daha detaylı bilgi için bakınız; R. Janin, Constantınople Byzantine, Paris 1964, 9-17; Mehmet Özdoğan, “Tarih Öncesi Dönemde İstanbul”, Semavi Eyice Armağanı, İstanbul 1992, 39-55; Ufuk Esin, “İstanbul’un En Eski Buluntu Yerleri ve Kültürleri”, Semavi Eyice Armağanı, 55-79; Müfid Ekdal, Bizans Metropolünde İlk Türk Köyü Kadıköy, İstanbul 1996, 4.
-
2- “On Binler Ordusu” Trabzon (Trébizonde)’u terk ettikten sonra, bu Üsküdar (Chrysopolis) şehri’nde bir hafta durarak ellerindeki ganimetleri burada sattılar. Atinalılar, Üsküdar’ı ele geçirerek çevresini duvarla çevirdiler ve Karadeniz (Pont-Euxin)’den gelerek İstanbul Boğazını geçen bütün gemilerden alınan öşür vergisi dairesi ve hazinesini de burada kurdular. (Charles Texier, Küçük Asya – Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi (çeviren, Ali Suat), I, 126.)
3-Charles Texier, Küçük Asya – Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi (çeviren, Ali Suat), I, 126; İbrahim Hakkı Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, (1976), 4-12.
4-Charles Texier, Küçük Asya – Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi, 126.
-
5- Ayvansarâyî, Hadîkatü'l-Cevâmi, II. , İstanbul 1281, 145.
22
Bir Modernleşme ve Tarihi Yıkımın Hikâyesi:
Üsküdar Meydanı
ÜSKÜDAR ve BOĞAZİÇİ
Bugünkü anlamda bir meydan düzenlemesi olmayan Osmanh şehirlerinde meydan; şehrin veya semtin merkezini teşkil etmekteydi. Bu anlayış içerisinde düzenlenmiş Üsküdar Meydanı bir yapılar topluluğundan ibaret idi. Denize sıfır olarak gelişim gösteren merkez yapılar ve depo alanlarını oluşturan açıklıklarla geriye yamaçlara doğru gelişmekteydi.
Açık alanlardan oluşan bir meydan kurma düşüncesi ile ilk ciddi yı-kımlarm yapılarak meydan oluşturulması Üsküdar’da ilk eski eser yı-kımlarmın da başlangıcıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Üsküdar Meydanı ifadesi Osmanh dönemi için; Mihrimah Sultan Külliyesi’nin tamamını ifade etme olarak kullanılmaktaydı.
Meydan, külliyeyi meydana getiren yapılardan müteşekkildi ve gündelik hayat bu yapılar içerisinde ve çevresinde teşekkül etmekteydi. Bu meydanın devamı Yeni Valide Camii denilen Emetullah Gülnuş Sultan’ın yaptırmış olduğu külliyeye ait yapılar ve çarşılar demekti.
Asya kıyısının Avrupa kıyısına en çok yaklaşmış bir noktasında bulunması sebebiyle bugünkü Üsküdar Meydanı ve çevresi her zaman işlek transit yer olma özelliğini taşımıştır. Üsküdar, Avrupa’ya geçmek isteyen Asyahlar’ın son, Avrupa’dan Asya’ya geçenlerin ilk ve tek büyük iskelesiydi1. Bu sebeple tarihî çağlar içerisinde Üsküdar ve çevresi birçok tarihî olayın gelişimi yanında önemli medeniyet merkezlerinin de oluşumuna vesile olmuştur.
Üsküdar Meydanını kuşatan, Mihrimah Sultan Külliyesi; Kanuni Sultan Süleyman’ın fazı Mihrimah Sultan tarafından gençlik yıllarına denk gelen 1546/1547-1548 yıllan arasında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Cami, medrese, sıbyan mektebi, imaret, hamam, kervansaray ambar, muvakfathane, çeşme ve türbe yapılarından oluşan külliye, Klasik Osmanh mimarisini hazırlayan eserlerdendir2.
Mimar Sinan, çift revaklı son cemaat yerini ilk kez bu yapıda kullanmıştır. Üsküdar ile özdeşleşmiş en önemli külliyelerden biridir. Günümüzde sağlık merkezi olarak kullanılmakta olan medrese binası, cami ile medrese arasında, biri Mihrimah Sultan’ın ifa oğluna, diğeri ise Sadrazam İbrahim Edhem Paşaya ait ifa türbe ve sıbyan mektebi, çeşme, hamam günümüze ulaşabilmiş külliyeden geriye kalabilen yapılardandır. Hamamın günümüze nasıl ulaşabilmiş olduğu ise ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Geleneksel Osmanh hamamları planına sahip çifte ha-
mam binası artık ne bir Mimar Sinan eseri ne de bir hamam özelliği taşımaktadır. Dünya mimarlık tarihi içerisinde yeni imar yolları açılması için yıkımı ve akabinde restorasyon adı altında yapılan bir tarih ve mimarlık katliamının en ibret verici örneğini temsil eden bu yapı, Üsküdar’ın ayıbı olarak yer almaktadır.
Mihrimah Sultan tarafından, eski iskele Meydanı üzerinde inşa edilen külliyenin yapı parçaları bütün meydanı kuşatmakta ve doldurmaktaydı. Üsküdar Meydanı veya iskele Meydanı ya da halk arasında Üsküdar Çarşısı ifadesi; Mihrimah Sultan Külliyesi’nin tamamını ifade etmek için kullanılmaktaydı.
Meydan, külliyeyi meydana getiren yapılardan müteşekkildi ve gündelik hayat bu yapılar içerisinde ve çevresinde teşekkül etmekteydi. Osmanlı döneminin bu meydan anlayışı içerisinde en heyecanlı hareketlilik ise, Surre-i Hümâyun’un kutsal topraklara buradan geçiş yapması idi. Üsküdar’ın bu merkez noktasına yapılacak her hayır amaçlı bina ve eylem Surre-i Hümâyun’un sevabından bir hisse kapabilmek ümidi taşırdı. Öte yandan İstanbul’un Anadolu cephesindeki parçası olarak burası sizi karşılamaktaydı.
Meydanı dolduran külliyeye ait yapılardan biri de bugün sağlık merkezi olarak kullanılan tümüyle küfeki taşından inşa edilmiş, klasik Osmanlı medreseleri planında bir yapı olan medresenin ve caminin önüne denk gelen resmî kayıtlarda imaret binası olarak geçen külliyenin kervansarayı idi. imaret bünyesinde kervansarayın işletilmesinden dolayı kayıtlara imaret olarak geçmektedir. Bu yapıların önünde paralel bir şekilde Mimar Sinan tarafından yerleştirilerek inşa edilmiş kervansaray binası med-
rese ile aynı inşa özelliklerini taşımaktaydı. Asıl imaret binası ise bugün market olarak kullanılmakta olan hamamın ön tarafındaki alandaydı. Yani bugünkü meydanın bir kısmı üzerindeydi. Ve 1890’lı yılların başında büyük ölçüde fonksiyonunu kaybetmiş olarak bir harabe halinde ortada durmaktaydı. Duvar bakiyeleri ise uzun yıllar durmuş. Cumhuriyet dönemi ilk Üsküdar Meydanı oluşturma çalışmaları kapsamında o izler de ortadan kaldırılmıştır. Yeni Valide Camii’ne doğru genişleyen bu imarettin veya bedesten binasının Fatih döneminden beri varlığı bilinmekte olup, Mihrimah Sultan Camii’nin inşası ile tekrardan ele alınmıştır.
Üsküdar Meydanı adı ile başlayan ilk ciddi yıkımlar 1931 senesinde Üsküdar Kaymakamlığı tarafından gerçekleştirilmiştir. Dönemin kaymakamı İzzet Bey tarafından gerçekleştirilen bu yıkımlarda, Mihrimah Sultan Külliyesi’nin kervansarayı olarak inşa edilen ve kayıtlarda akar ve yeni imaret olarak kayıtlı olan yapının yıkılması ile işe başlanılmıştır. “şehirleri güzelleştirmek namı altında” diye tutanaklara geçen bu eylemi müzeler idaresi bile dur-duramamıştır. Tutanakta kaymakam emri ile geceleri bile devam eden yıkımda tarihi kervansaray binası tamamen ortadan kaldırılmıştır. Halkın Fatih Hanı dediği bu kervansaray binasının yıkımında o kadar zorlanılmıştır ki; kazma ve murçlar işlememiştir. Bu sebeple dinamit kullanılarak yakılabil-miştir3. Sanki öç alırcasına yıktırılan bu kervansarayla ilgili olarak Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “… Deniz kıyısında yüzer ocaklı, yüzer tavla at alır kervansaraydır ki, sağlam bir kaledir. Baştanbaşa kurşun ile kaplıdır ki, gelip gidene minnetsiz evdir. Mihrimah Sultan hayrâtıdır.” diye anlatmaktadır4. Dikdörtgen planlı bir kervansarayın bir benzeri Bü-
İskele Meydanı, 1940'lı yılların bașı. Trafik sıkıntısıyla henüz tanıșılmayan seneler... ÜKHT’nin hatları artmıș, artık Üsküdar’dan Kadıköy’e de, Haydarpașa’ya da, Kısıklı’ya da tramvay var. Otomobil derseniz, bir elin parmakları kadar ve çoğu da damalı taksi. Ancak fiyatları tramvaya göre oldukça pahalı. Yan yana dizilmiș, sabırla müșteri beklemekteler. Șayet vaktiniz dar, paranız da çoksa birini tutabilirsiniz yine de... Fotoğrafın sol tarafında görülen ise eski Üsküdar İtfaiyesi binasıdır.
Mihrimah Sultan Camii önünde yer alan Fatih Kervansarayı, 1927
Fatih Karvansarayı yıkılırkan, 1931
yükçekmece Kervansarayı idi. Kervansaray binası kuruluşundan yıktırı-lana kadar Üsküdar bölgesinin Şehristan’ı ve Pazar merkezi Mihrimah Sultan Külliyesi’nin çevresi idi5. Kervansaray yapısı ile ilgili olarak buradaki yapının Fatih dönemine kadar indirilebileceği vakıf kayıtlarından anlaşılmaktadır. Mihrimah Sultan Külliyesi’nin inşası esnasında bu yapının yine Mimar Sinan tarafından elden geçirildiğini söyleyebiliriz.
Bu yıkım, beraberinde ileriki tarihlerde olmak üzere Üsküdar Meydanı
düzenleme projelerini getirecektir. Bilinen ilki 1943 yılında yapılan Üsküdar Meydanı Tevsi ve Tanzim Planı projesinde Mihrimah Sultan Camii, türbe, sıbyan mektebi ve medresesi ve 18. yüzyıla ait meydan çeşmesi haricinde caminin ön tarafının tamamen boşaltıldığı görülmektedir.
Bu dönem öncesinde 1936-1938 tarihleri arasında yapılan cami ve çevresindeki uygulamalarda bazı mühim değişikler gerçekleştirilmiştir. Yapılan onarımlarda bugün tuvaletlerin olduğu yerdeki caminin orijinal
ahşap hünkâr mahfelinin ikinci katı ortadan kaldırılarak cami ile ilişkisi ortadan kaldırılmıştır. Merdivenlerin önünde yer alan muvakkithanesi de yıktırılmıştır. Cami avlusunu kuşatan bugünkü duvarlar ile merdivenler bu döneme ait düzenlemeler olarak inşâ edilmiştir. Ancak avlunun giriş kapısı orijinal olarak kalabilmiştir. Bu değişimlere en güzel teşkil eden cami duvarına eklenen güneş saatidir6. Kapının iki yerindeki duvarlar ve merdivenler dönemin özellikleri olmayıp bu dönemde yapı-
lan değişiklik ve ilâvelerdir. 1943 tarihli Üsküdar Meydanı Tevsi ve Tanzim Planı projesi esasında 1939 yılında tamamlanan bu meydan düzenlemesinin dört yıl sonraki resmileştirilmesidir.
Bu proje Üsküdar Meydanı ile ilgili tasarlanmış düzenlemenin tamamlandıktan sonra ki şeklinin kâğıt üzerine dökümüdür. 1940 yılı içerisinde çiçeklendirme ve yeni ağaç dikimi esnasında çekilen fotoğraflarda meydanın tamamlanmış olduğu görülmektedir.
M * L-
ÜSKÜDAR ve BOĞAZİÇİ
Resmin sağ tarafında, Mihrimah Sultan Cami Avlusuna uzanan merdivenlerin bașında yer alan eski bedesten binasının İskele Kapısı görülmektedir. Avlu kapının iki yerindeki duvarlar ve merdivenler dönemin özellikleri olmayıp 1938 senesinde yapılan değișiklik ve ilâvelerdir. Ancak avlunun giriș kapısı orijinal olarak kalabilmiștir. Muvakkithanenin birinci katı hala mevcudiyetini korumaktadır. Üst katı yıktırılmıștır. Bugün yerinde tuvaletler yer almaktadır. Fotoğraf, 1940-1942 tarihleri arası çekilmiștir.
1943 yılında hazırlanan “On Yıllık Planda” on yıllık imar programı planlanmıștı. Bu imar programının esaslarını içeren maddelerin 26. sırasında, yani maddesinde, “Üsküdar Meydanı’nın tanzimine ait projenin ikmali ve orada adeta yere gömülü șekil alan güzel çeșmenin yükseltilmesi” șartı konulmuștur.
Bu fotoğraf karesinde görüldüğü üzere Sultan III. Ahmed Meydan Çeșmesi meydan kotunun altında kalmaktadır. 8 Haziran 1928 Cuma sabahından itibarense hizmet vermekte olan, “Üsküdar-Bağlarbașı-Kısıklı”tramvayı da iskele karșısında haereket saatini beklerken görmekteyiz. Yine bu tarihler de tramvay hattı da Mih-rimah Sultan Camii’ne ulașan avlu merdivenleri ile eski bedesten binasına paralel devam etmektedir.
-
-
Ayrıca, eski bedesten binasından kalan son kısımlarında yeni imar yolu ge nișletmeleri çalıșmalarında yıkılarak ortadan kaldırıldığını görmekteyiz.
Sultan III. Ahmed Meydan Çeșmesi’nin bulunduğu alana “Deve Meydanı” denilmekteydi. Halen, çeșmenin yeri Üsküdar Meydanı düzenlenmelerinde ilk yerinden batıya yani bugünkü yerine kaydırılmıștır. Mermer teknesi ve su lukları orijinal olmayıp, bu tașınma sırasında yenilenmiștir.
Resmi çekildiği bu tarihlerde, yeni meydan düzenlemesi yapılırken, yol kotu altında kalan çeșmenin yol kotu seviyesine çıkarıldığı görülmektedir.
İskele önünde hareket saatini bekleyen iki tramvay ve çeșmenin sağ tarafında dinlenmeye çekilmiș burunlu bir halk otobüsü görülmektedir.
1949 tarihli Üsküdar iskelesi Tanzim Planı çalışmasında da ufak tefek değişiklikler ve Paşalimanı’na doğru olan bazı depo binaların yıkılması dışında 1943 planında da yer alan bir kolu sahil boyunca ilerleyen diğer bir kolunun da Kısıklı’ya doğru uzandığı tramvay yolunun başlangıç noktasının yine meydanda teşkil ettiğini görmekteyiz. Tramvay taşımacılığı tabii ki bu projelerin çiziminden çok önceleri başlamıştır. Külliyeye ait medrese binasının da her iki plan döneminde Çocuk Esirgeme binası olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
1949 tanzim planı da 1943 yılı Tevsi ve Tanzim Planı projesi gibi amaçlanan meydan düzenlenmesinin ardından yapılmıştır. Görülüyor ki, Üsküdar Meydanı ile ilgili gerçekleştirilen ilk projeler, yapılan düzenlenmenin akabinde hazırlanmıştır. Bir nevi yapılanın resmileştirilmesidir.
Üsküdar Meydanı üzerine yapılan projeler yapılacaklar için bir uygulama projesi olmamıştır. Bu sebeple meydan düzenlemesi o dönemin zevki ve anlayışına göre gerçekleştirilmiştir. Bu planlar aslında etüt adı altında nazım imar planları idi. 1943 yılından itibaren on yıl içerisinde İstanbul’da gerçekleştirilmesi istenilen imar programı kapsamında yarınki İstanbul’u meydana getirmeye dayalı çalışmalardı. Bu kapsamda 1943 yılında hazırlanan “On Yıllık Planda” on yıllık imar programı planlanmıştı. Bu imar programının esaslarını içeren maddelerin 26. sırasında yani maddesinde; “Üsküdar Meydanı’nın tanzimine ait projenin ikmali ve orada adeta yere gömülü şekil alan güzel çeşmenin yükseltilmesi” şartı konulmuştur7.
1967 yılına gelindiğinde ise; istanbul Belediyesi Planlama Müdürlüğü’nce, Hüseyin Besim Çeçener ve ekibi tarafından hazırlanan 1/1000 ölçekli iskele, Balaban ve Salacak bölgelerini de içine alan bir Üskü-
dar planı hazırlanmış ama dönemin şartları ihtiyacında uygulanamayacağı için meclise gönderilmeye-rek rafa kaldırılmıştır. 1/1000 ölçekli bu plan işleme konulmuş olsaydı bugün tarihî Üsküdar’ı teneffüs edebilecektik8.
Salacağa doğru abidevî ölçekli ambar binaları ve tütün depoları ile Şemsi Paşa çevresinin doldurulduğu bu noktada Üsküdar Meydanı diye tanımlayabileceğimiz Üsküdar kıyı aksı parçalanarak, bütünlüğü bozularak geleneksel sahil aksı ortadan kalkmıştır. Bu aksın bozulması esasında 19. yüzyıl sonlarından itibaren başlamışsa da ciddi boyutlara ulaşmamıştı.
-
20. yüzyılın ilk çeyreği içerisinde inşa ettirilen Reji Binası yani tütün işleme binası ve arkasındaki depo binası esasında siluet olarak bozmaya başlar. Yine de ciddi boyutlarda değildir. 1930’lu yıllardan itibaren bu binaların boyutlarının büyümesi asıl silueti bozucu noktayı teşkil eder.
Tütün depolarının burada inşa edilmesinin sebebine gelinecek olursa, Mihrimah Sultan Külliyesi devamında Yeni Cami/ Emetullah Gülnuş Sultan’ın yaptırmış olduğu külliyeye ait yapılar ve çarşının sahil ve kıyısından itibaren Şemsi Paşa tarafına doğru uzanan bölgeye Balaban iskelesi denilmekteydi. Balaban iskelesi Avrupa yakasından gelen malların boşaltıldığı, Asya’dan Avrupa kıyılarına yollanacak malların yüklendiği bu coğrafyadaki en uygun iskele idi.
Avrupa’dan gelen malların Anadolu içlerine ve daha ileri bölgelere dağıtımı buradan yapılırdı. Balaban iskelesi her daim bölgenin en hareketli ve canlı ticaret merkezi idi9. Balaban iskelesi, Üsküdar merkezinin ticaret alanı olması yanında büyük ölçülerdeki sandal, mavna ve gemilere hizmet veren iskelesiydi. Bu iskelenin çevresinde bölge ile karakteristikleşmiş odun depoları ve yığınları ile bir nevi çevrili idi.
Demiryollarının faaliyete geçmesine kadar da Er-
...
1940’lı yılların bașında gerçekleștirilen Üsküdar Meydan düzenlemeleri.
meni kervancıların ve hamallarının başlangıç ve son durağı idi. 1890’lı yıllara kadar Üsküdar’daki Ermeni nüfusun ikâmetgâh sebebinde buradaki hamallık ve taşımacılık sektöründeki varlıklarıydı10. Üsküdar Büyük Hamamı’nın bulunduğu mevkii üzerinde At Pazarı diye bilinen pazar alanının varlığı, Anadolu yakasının en büyük at pazarının mevcudiyetinden bu da li-man-taşımacılık ilişkisinden kaynaklanmaktaydı.
Balaban İskelesi’nin Asya ve Avrupa kıyıları arasında transit bir liman olmasının ilk sebebi çevre coğrafyasında liman ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte uygun coğrafyanın olmamasıdır. Kadıköy buna iyi bir örnektir. Bir diğer sebebi de, Boğaziçi’ndeki akıntılar bunu belirlemekteydi. Liman ağzı ciddi bir akıntıya açık değildi. İskelelerin kullanımı için gayet elverişliydi. Öte yandan Karadeniz’den gelen akıntı Salacak önünü yalayarak geçmekteydi. Bu akıntının şiddetli olduğu dönemlerde ve lodos zamanı Asya kıtasına gelecek gemiler Beşiktaş üzerinden Üsküdar iskelelerine ulaşmaktaydılar11. Bu da beraberinde Beşiktaş ve Kabataş iskeleleri ile Üsküdar iskelelerinin tarihî birlikteliklerini meydana gelmesini sağlamaktaydı. Eminönü Limanı’nın yükünü azaltan Tophane ve Kabataş iskeleleri ağırlıklı olarak Üsküdar iskeleleri ile çalışmaktaydı. Büyükbaş hayvancılık ve yük taşımacılığında her zaman Paşa Limanı kullanılmıştır. Paşa Limanı aynı zamanda Balaban İskelesi’nin bulunduğu yerdir. Arabalı vapur seferlerinin sefere konulması ile Balaban İskelesi Asya kıyılarındaki kapasitesini anlatır niteliktedir. İlk arabalı vapur seferleri Üsküdar Balaban İskelesi ile Kabataş arasındadır. Boğaziçi Köprüsü inşa edilene kadar bu özellik devam etmiştir.
Balaban İskelesi ile Şemsi Paşa arasında da bir gümrük iskelesi (Kavak) olması Balaban İskelesi’nin Osmanlı dönemindeki önemini bir başka açıdan da
ortaya koyar. Üsküdar’daki Tütün işleme Binası Depoları ile Beşiktaş’daki tütün depolarının ilişkisi buradan kaynaklanmaktadır. İki ayrı semtte yer alan tütün depoları birbirinden farklı düşünülmüş değildir. Balaban İskelesi ile Kavak İskelesi arasındaki Beylik Ambarları ile yine Paşalimanı’nda bulunan vapurun (dakȋk) değirmeni vakıf mülkiyetindeydi12. Bu vakıf mülkiyetleri de, Pertevniyal Valide Sultan Vakfı’na ait idi. Bu depoların 20. yüzyıl başlarında tütün depoları olarak kullanıldığına, daha sonra da buraya alman mühendislere yaptırılacak olan ve 1980 yılları başlarında yıktırılacak devasa tütün deposu inşa ettrelecektir. Bu depolar Üsküdar Meydanı silüetini uzun yıllar ifade edecektir.
Balaban İskelesi; ticari ve sosyal hayatında Üsküdar’daki merkezi gibiydi. Hanlar, imaretler, bekâr odaları, tekkesi, kahvehaneleri ve kayıkhaneleri ile tamamlayıcı idi. Bu yerler bütün Osmanlı haklarıyla beraber Asya ve Avrupa insanlarının birer fertlerinin bulunduğu sergi alanı gibiydi13.
Tarihî kaynaklara baktığımızda ise; Balaban İskelesi ve çevresi ile ilgili Sultan II. Mahmud dönemi öncesinde yeniçerilerin buraları tam bir eşkıya yatağı şeklinde yönettikleri yazılmaktadır. İskelelerin ve ticarî merkezlerin bu dönemler içerisinde bayağı girift bir hal aldığını görmekteyiz.
Bugün Sirkeci’deki Hidayet Camii’nin olduğu mahallenin de aynı dönemler içerisinde Melekgirmez Mahallesi olarak liman bölgesinin kalbi noktasında bir sorunlar yumağı olduğunu görmekteyiz. Bu, dönemin sosyal ve siyasi sıkıntılarıdır. Balaban İskelesi ve çevresi de böyle bir dönemden geçmiştir.
Çok az ailenin oturduğu, buna karşın iş aktivite-sinin yoğun olduğu küçük bir alanı kapsayan Anadolu kapısının indirme ve yükleme iskelesi olan Ba-
1936-1938 tarihleri arasında Üsküdar Meydanı Açma
-
-
Șimdi, bu mıntıkanın tanzimi, meydanın imarına bir devam mahiyetinde olacaktır), eski bedesten binasın
çalıșmaları ve Mihrimah Sultan Camii'nin külliye yapılarında yapılan yıkımlar önem tașır. Cami ve çevresindeki uygulamalarda bazı mühim değișikler gerçekleștirilmiștir. Yapılan onarımlarda bugün tuvalet-
lerin olduğu yerdeki caminin orijinal ahșap hünkâr mah felinin ikinci katı ortadan kaldırılarak cami ile ilișkisi ortadan kaldırılmıștır. Merdivenlerin önünde yer alan muvakkithanesi de yıktırılmıștır. 1943 tarihli Üsküdar Meydanı Tevsi ve Tanzim Planı projesi kapsamında,
dan kalan son bakiye de yıktırılarak ortadan kaldırılacaktır. Küçük resimde de daha net görüldüğü üzere, 1894 depreminde büyük zarar görerek bir kısmı yıkılan Bedesten binası, 1944 senesine kadar geriye kalan son bölümü mevcudiyetini korumuștur.
Üsküdar’ın 8 numaralı çarșı mıntıkası (Üsküdar Meydanı, Çarșı mıntıkasına kadar evvelce açılarak tanzim edilmiști. Bir kısım tanzim ișine de devam edilmektedir.
laban İskelesi14 alanım takiben yer alan Şemsi Paşa; iskeleden aktarılacak küçükbaş hayvanların tutulduğu kumluk ve devamında tütün işleme binası ve deposu ve iki katlı sabun fabrikasından sonra ulaşılabi-linen bir mevkii idi. Küçük ölçekli Şemsi Paşa Külli-yesi’nin devamında 1910’h yıllardan itibaren burada boş bir alan oluşturulduğu görülmektedir. Bu alan yazlık kahvehane, panayır alanı vs gibi çevre insanının yoğun ve değişik amaçlı kullandığı bir piyasa olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu alan tarihi kaynaklardan öğrendiğimiz Şerefâbâd Kasrının olduğu alan idi. 1945 yılından itibaren bu alan üzerinde çeşitli revizyonlar yapılmaya başlanılmıştır15.
Bunun öncesi 1938 yılında bu alanın tanzim edildiği ve deniz kıyısına yafan bir yerde bir havuz inşa edildiği bilinmektedir. Su ve ışık gösterilerinin yapıldığı bu havuz ve çevresi Üsküdarlının prestij meydanı gibi idi. Meydandan Salacaka doğru olan noktada bugün Orduevi’nin olduğu yerdeki Adliye Camii 1935 yılında kadro dışı kalması sonucu 1938 tarihinde yıktırılarak ortadan kaldırılmıştır16. Bu yıkım esnası da cami bitişiğinde yer alan Sultan II. Mahmud Çeşmesi de yıktırılır.
Adliye Camii; bir dönem Anadolu Spor Kulübü olarakta kullanılan Şemsi Paşa Karakolhanesi’nin17 bitişiğinde idi. Bu çevre düzenlemesi içerisinde herhalde en şanslı olan Vakıf Yapı kaydında arsa olarak kayda alınan 1935 yılında kadro dışı bırakılan Şemsi Paşa Camii ve külliyesi olmuştur. 1938 yılındaki Şemsi Paşa çevre düzenlemesi tamamlandığı esnada külliye de onarılmıştır18.
Bu uygulamalar plansızdı. 1967 yılında tamamlanan ve işleme girmeyen 1/1000 planlarında özellikle Şemsi Paşa Meydanından Harem İskelesine kadar, içerisinde Salacak Gazinosu ve plajı olan bölge yeşil alan ve promenat olarak planlandığı görülmektedir.
Maalesef bu plan işleme konulmamıştır. Dolayısıyla bugün Üsküdar Meydanına bir yükten başka bir anlam taşımayan anlamsız kazıklı yol oluşturularak bölgenin tamamen çirkinleşmesine, gereksiz ve amaçsız araç trafiğine zemin hazırlanmıştır.
Mihrimah Sultan Külliyesi ile Üsküdar Meydan Çeşmesinin önünde yer alan iskele ise, yolcu ve hafif yükler taşımaya dayalı bir iskele idi. Meydan çeşmesinin yapılış gayesi de bu sebeptendir. Meydan çeşmesi denilmesinden bir mânâ çıkartılarak burada büyük bir meydandan söz edilmesi hata olur. Çeşme haznesinin ortaya alınarak dört tarafı çeşmelere yer verilerek anıtsal bir hüviyet kazandırılmasından öteye bir bir şey düşünülmediği ortadadır. Çeşme için bir meydan oluşturma veya çeşmenin inşasından sonra bir meydan oluşturma dönemi içerisinde söz konusu değildir.
Son olarak söylenebilecek külliye ile ilgili son tahribat bu bütünün parçası olan çifte hamam ile ilgilidir. Mihrişah Sultan-Küçük Hamam veya İskele Hamamı olarak bilinen külliyenin hamamı Cumhuriyet Dönemi ile özel mülkiyete geçmişti.
1989 yılında ikinci derece eski eser olarak Anıtlar Kurulu tarafından yenileştirme ruhsatı verilmesi ile başlayan restorasyon adında yapılan uygulama sürecinde tarihi hamam tüm özelliklerini kaybetmiştir. Osmanlı mimarisi klasik dönem özelliği taşıyan mimari eserin kültür varlığının yok edilmesi nedeniyle
Proje müellifi, mal sahibi ve diğer sorumlular hakkında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 65. maddesi çerçevesince suç duyurusunun yapılarak ilgililerin cezalandırılması gerekmektedir. Bu zamana kadar yaşanan duyarsızlık ve bir dönem korumacılık yapanlar tarafından bu hale getirilmesi düşündürücüdür. Acaba bir Mimar Sinan eseri olan bu kültür varlığının yok edilmesine karşın verilen
1854 tarihinden 1950’li yıllara değin yeni vapur iskelesinin inşasına kadar Üsküdar yolcu vapur ve pazar kayıklarına hizmet veren eski iskele binası pek çok onarım-lar görmesine ve mimari değişiklikler ya-| rsamasına,dgğin ilk yerini hep konji^ştur I Üsküdar’ın iki iskelesi bulunmaktaydı
Yolcu iskelesi olarak, bugünkü yerine yakın mevkii de, bugün, Karaköy-Eminönü-I ‘Üşküdar-motortcgg-kullandığı i.şjselenifp’ olduğu yerdeki ile Balaban’daki Gümrük iskelesi idi. Gümrük iskelesi, arabalı va-purlarınşda işkelesi idi, •
Şirketi Hayriye’nin ilk düzenli tarifeli vapurları olan Eminönü Köprü iskelesi ile Beşiktaş, Beykoz ve. Sarıyer gibi‘E|pğaz köylerine çalışan pazar kayıklarına uzun yıllar hizmet veren Yolcu iskelesi unutulmama-I İldir 194O’lı yılların başı
1906 senesinde, Șirket-i Hayriye'nin Boğaziçi kıyılarında yaptırdığı ilk Üsküdar iskelesi yıktırılarak, yerine iki katlı, sütunlu ve süslü kabartmalarla bezeli yeni bir iskele inșa edilecektir.
duyarsızlığı siyasi bir gövde gösterisi haline dönüşen AKM için göstereme-mişlik yapmışlar mıdır?19 Bilemiyoruz.
Meydanın ya da daha doğru ifade ile Üsküdar yaşam aksının Ahmedi-ye’ye doğru ki paçasını teşkil etmekte olan At Pazarı’nın da olduğu Büyük-hamam’ın (Çifte Hamam) bulunduğu alan; bahsettiğimiz Üsküdar’ın ticarî, kültürel ve insan hareketlerinin yaşandığının bir diğer önemli parçası olarak yer almaktaydı. İskele Hamamı’ndan itibaren Üsküdar Meydan aksı; bugün ismi bile unutulmuş olan Mimar Sinan Hamamı veya Büyük Hamam olarak bilinen eski eserin çevresi bugünkü Üsküdar Belediyesi binasının bulunduğu alan da dâhil olmak üzere eski dere yatağı çevresi20 boyunca yukarıya doğru devam etmekteydi. Bugün içerisi çeşitli dükkânlardan
oluşan bir alışveriş yeri olarak kullanılmakta olan hamam; bir dönem tütün deposu olarak kullanılmış ve 1932 yılında dönemin sahipleri tarafından iki bin liraya mermer aksamı, kurnaları ve kurşunları sökülerek satılmıştır. Akabinde de aynı yılda bina da satılarak dükkânlara dönüştürülmüştür. Bu yıllarda da külhanlık kısmı da yıktırılarak ortadan kaldırılmıştır.
1958 yılında yol genişletme çalışmalarında istimlâk edilen çifte hamamın erkekler ve kadınlar bölümünün camekânları yıktırılarak 1962 yılında bugünkü çarşı halini almıştır21. Büyük Hamam esasında bir eski eserin nasıl terk edilerek, hükümsüz kalışı ve kademe kademe nasıl tahrip edildiğinin en güzel örneğini teşkil etmektedir. Hikâyesi ayrıca bağımsız bir ders olarak okutulmalıdır.
Ahșap Üsküdar İskelesi, 3 Eylül 1940.
1959 yılında Üsküdar rıhtımına 4 vapurun birden yanașabileceği yeni ve modern bir iskelenin inșaatı kararlaștırıldı. Mart ayında da araba vapuru iskelesinin yıkımına bașlandı. Yıkım ișleminin tamamlanmasının ardından, çoklu yanașma yerine sahip olacak fonksiyonel yeni araba vapuru iskelesinin inșasına geçildi. 1960’larda Eminönü ve Beșiktaș’tan Üsküdar’a çok sık vapur seferleri düzenlenmekte olup, burası Boğaziçi postalarının ilk uğrak iskelesi olarak da ayrı bir öneme sahipti.
Dipnotlar:
-
1- İbrahim Hakkı Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, (1977), 471.
-
2- Güneşin tarihî yanmada üstünden İstanbul'u yavaş yavaş terk etmesinin seyrini, üzerinde denize doğru uzanan avlu terasıyla İstanbul'da günü batırmak için en güzel noktalardan bir tanesi üzerinde kurulmuş olan Mihrimah Sultan Külli-yesi; Boğaza bakan cephe güzelliği ile bir Mimar Sinan eseridir. AncakMihrimah Sultan bu kadar eşsiz bir panoramaya sahip sahil üzerine kurulu bu külliye içindeki camiyi karanlık bulmuştur. Hanım Sultanın bu hoşnutsuzluğunu unutmayan Sinan, Mihrimah Sultanin yıllar sonra Edirnekapı'da yaptıracağı ikinci külliyenin camiini hiçbir camide yapmadığı kadar aydınlık yapmıştır.
3-1931 tarihli Eski Eserleri Koruma Encümeni tarafından hazırlanmış yapı tutanağı. (Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Encümen Arşivi).
4-Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul (haz. Seyit Ali Kah-raman-Yücel Dağlı), 1/2, İstanbul 2003, 435.
5-Bakınız; Evliya Çelebi, Seyahatname, II (1999), 143; Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, II, 979.
6-Caminin en ilginç özelliklerinden biri de yan duvarındaki güneş saatidir. Kadranın üst tarafında "Eser-i Saidzâde Mehmed Arif Elmemur bi Hizmetül Evkat" başlığı yer aldığı bu saatin önemli bir özelliği havada bulut yoksa aylara göre öğle ve ikindi namazı saatlerini gösteriyor olmasıdır. Bu düzenek, İstanbul'daki en güzel dikey güneş saati örneklerindendir. Mermer bir levhaya çizili ve duvara demir tırnaklarla tutturulan saatin sağ alt köşesinde Muvakkit Derviş Yahya Muhiddin ta-rafından Yeni Merkez Camiinde kullanılmak üzere 1770 yılında yaptırıldığı belirtilir. Bu saat, Sultan I. Abdülhamid'in inşa ettirdiği Beylerbeyi Cami Muvak-kithanesi'nde bulunurken, daha sonraları buraya getirilmiştir.
7-İstanbul Belediyesi, Güzelleşen İstanbul, İstanbul 1943.
-
8- Hüseyin Besim Çeçener, Anıtlar Yüksek Kurulu Yılları (söyleşi: Şener Özler), İstanbul 2003, 31-32.
-
9- Özkan Ertuğrul, “Balaban iskelesi", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, V, (1992), 3; Reşat Ekrem Koçu, “Balaban iskelesi, Balaban iskelesi Hanları, Bekâr Odalan, Kahvehaneleri, Kayıkhaneleri", İstanbul Ansiklopedisi, IV (1960), 1949-1955; Besim Çeçener, Üsküdar Anıları, İstanbul 2008, 11-15.
-
10- Charles Texier, Küçük Asya - Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi, 126, Bu Şehr-i İstanbul Ki (derleyen: Şemsettin Kutlu), 96; Necdet Sakaoğlu, “Ayvazlar", Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, (1993), 497; Hagop Mıntzuri, İstanbul Anılan
1897-1940, Eylül 2002, 75.
-
11- “İstanbul'dan altı mildir. Fakat Karadeniz akıntısı şiddetli olduğundan kayıklar Beşiktaş adlı mahalle vanp oradan Üsküdar'a salarlar, öğle dokuz mildir... Denizinde akıntı yoktur. Ancak Üsküdar'a geçmek zordur. Özellikle lodos havada gayet sakınmak gerekir." (Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, 431.) 12-Muhittin Eliaçık, “Bayerische Staatsbibliothek'te Pertevniyal Valide Sultan Vak-fı'na Ait Arşiv Belgeleri", Vakıflar Dergisi, 33., (Haziran 2010), 77-73, 78.
-
13- Balaban İskelesindeki sosyal hayatla ilgili bk. Reşat Ekrem Koçu, “Balaban iskelesi, Balaban iskelesi Hanlan, Bekâr Odaları, Kahvehaneleri, Kayıkhaneleri", İstanbul Ansiklopedisi, IV, 1949-1955; Besim Çeçener, Üsküdar Anıları, 11-20;
Sermet Muhtar Alus, İstanbul Kazan Ben Kepçe (yayına hazırlayan, Necdet Sakaoğlu), İstanbul 1997, 185-193.
-
14- Besim Çeçener, Üsküdar Anıları, 11.
-
15- Dönemin hatıraları için bakınız; Besim Çeçener, Üsküdar Anıları, 39-49.
-
16- Adliye Camii; hicri 1232/ miladi 1816 tarihinde Sultan II. Mahmud tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Bu sebeple camiye Adli ismi verilmiştir. Bu yeniden inşasından önce de burada bir caminin varlığı bilinmektedir. Bakınız; İbrahim Hakkı Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 81.
17-SultanAbdülmecid döneminde hicri 1258/ miladi 1842 yılında yaptırılmıştır.
-
18- "... Medresesi ahır, camii de abdesthane haline getirilmiş, minaresi yıkılmış, kubbeleri yer yer çökmüş, Vakıflar idaresi Yapı Defterinde arsa olarak gösterilmiştir. Benim 7 Nisan 1938 tarihli Tan Gazetesinde (Koca Sinan'ın Ahır Yapılan Son Eseri) başlıklı yazım üzerine I. Cumhurbaşkanımız tarahndan verilen emirle cami ve minaresi yaptırılmıştır. Fakat, ilgisiz mimarlar yüzünden ma'bed aslına hiç uymayan bir şekilde tamir edilmiştir." (İbrahim Hakkı Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 407).
-
19- Bakınız; “Bazı meslektaşlarım AKM'nin cephelerinde tadilatın mümkün olacağını ifade etmektedirler. Bu tutum, eğer bina tescilli ise mümkün değildir. Olmasa dahi binanın özgünlüğüne müdahale, sanatçı mimann haklarına müdahale olacaktır. "A Haluk Sezgin, “Mimarlardan Mimarlar Odasına Mektup", Mimarlara Mektup, IV (Nisan 2007), 4-5.
20-"... Fermanda Üsküdar'ın Balaban İskelesinde ve Dereağzı'nda olan Kalyoncu odalarının kaldırılması, diğer değişik yerlerde ikâmet eden kalyoncuların çıkarılarak Tersaneye nakledilmesi emrediliyordu." (Taylesanizâde Hâhz Abdullah Efendi Tarihi, İstanbul'un Uzun Dört Yılı (1785-1789), yay. Haz. Feridun M. Emecen, İstanbul 2003, 46.
-
21- Bakınız; Mehmet Nermi Haksan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, II, 965-66.
1957 yılı yıkımlarının ardından Üsküdar sahil şeridinin biçimlendirilmesi ve
yeni iskele binası inşaatı
Yeni Üsküdar İSİelesi Hizmette
1 Aralık 1964 günü yapılan törenle “Yeni Üsküdar iskelesi" hizmete girdi. Tarihi Üsküdar meydanındaki cami ve çeşmenin güzelliğini bozmayacak şekilde hazırlanan projeye göre inşa edilen iskele binasında, eski sanatla modern mi-
tltari birletildi BinahWçatısı,, feski’Ban’at anlayı.şırgîgcig üstü bgkır kaplı halde ve iç dekorasyonu da modern mimariye uygun bir tarzdaydı. Gerektiği zaman kapılarına turnike de konulabilecek olan iskelede 2 vapur yanaşma yeri, 15® kişiyi alabileSfik büyüklüKg-fjyolcu sfllonu ye 8 csgişs bulun- I maktaydı. Bir İngiliz firmasırW2.5 milyon liraya'yaptığı modetfjlÜskLjğar iskelesi, 355 iş gününde tamamlandı. (1 Aralık 1964 Hürriyet, s.1.)
Üsküdar-Kabataș arasında ișleyen yandan çarklı arabalı vapurlar. Bu arabalı vapurların en eskisi ve ünlüsü sahilbend idi. İkinci arabalı vapur da Suhuletti. 1950’li yılların ortalarına kadar bu iskeleler arasında görevlerini ifa etmișlerdir.
Üsküdar Bölgesini gösteren en güzel teyyare çekimlerinden biri olan bu fotoğraf karesi, bir zaman makinası gibidir. 1930’lı yılların bașın-dan itibaren devasa gelișim gösterecek tütün depo binalarının daha gelișim göstermediği bu yıllarda sahil süliyeti ve gerisinde gelișim gösteren Üsküdar bütün bekâreti ile durmaktadır.
Salacak’a doğru olan ve bugün bugün Orduevi’nin olduğu yerdeki Adliye Camii görülebilmektedir. Cami, 1935 yılında kadro dıșı kalması sonucu 1938 tarihinde yıktırılarak ortadan kaldırılmıștır. Bu yıkım esnası da cami bitișiğinde yer alan Sultan II. Mahmud
Çeșmesi de yıktırılır. Adliye Camii; bir dönem Anadolu Spor Kulübü olarakta kullanılan Șemsi Pașa Karakolhanesi’nin bitișiğinde idi. 1935 yılında kadro dıșı bırakılan Șemsi Pașa Camii ve külliyesinin harap olduğu görülmektedir. Ve minaresi yıkık vaziyettedir. 1938 yılındaki Șemsi Pașa çevre düzenlemesi tamamlandığı esnada bu külliye de onarılacaktır. Ve bugün yapının genel estediği ile uyuș-mayan minaresi o tarihlere ait olup, orijinal kendi minaresi değildir. O yıllarda yapı bütününe uydurulamayan minaresi bugün sanki orijinal gabarisi gibi restorasyona tabi tutulmaktadır.
Üsküdar – Pașalimanı arası sahil güzergahı, depo binaları ile öne çıkmaktaydı. Bugünkü Pașalimanı Parkı itibariyle yalıların bașlangıcı idi. Tütün depo binası olarak kullanılan ve bugün Ciner Grubun yönetim binası olan Nemlizade Tütün Deposu ve onun karșısında gümrük ve değirmen binaları yer alırken, Üsküdar merkeze doğru olan kıyı üzerinde odun ve ağaç depoları bulunmaktaydı. Beykoz’dan akıntıya bıralılan veya mavnalarla Üsküdar’a gelen ağaç ürünleri buradaki depolarda muhafaza edilmekte ve buradan diğer gideceğe yerlere sevkiyatı yapılmaktaydı.
Yeni Valide Cami, diğer bilinen adıyla Valide-i Cedid Camii bugün, lastik tekerlikli araçların hakim olduğu bir meydanın gerisinde kalmıș görüntüsündedir. Kadim Balaban İskelesi’nden geriye doğru ki bu bölge, Hakimiyet-i Milliye Caddesi'nin giriși idi. Valide-i Cedid Camii çevresinde gelișen han-dükkan yapıları, çarșı ve bedesten yapılarıyla canlı bir ticareti ve sosyal hayatın idam ettiği bir alan idi. Valide-i Cedid (Yeni Cami) ve eski Bitpazarı'nın (Bad Pazarı) bulunduğu semt, Zincirlikuyu ismini tașımaktaydı. 1934 senesine ait bu fotoğraf karesinde, tramvay yolu çok net görülmektedir. 1935 senesinde bu tarmvay yolunu genișletmek üzere bir kısım yıkımlar gerçekleștirilecektir.
Balaban İskelesi’nden, Hâkimiyeti Milliye Caddesi’ne doğru ki eski çarșının yerleșim düzeni görülmektedir. Resmin sağ üst tarafında tarihi Karakol binası, resmin ön tarafında da, miladi 1506 tarihli Selman Ağa Cami ve çevresi görülmektedir. 1925 senesinden bu güne değin Selman Ağa Cami çevresindeki istimlaklar ve projeler hiç bitmemektedir.
Valide-i Cedid Cami olarak da bilinen, Sultan III. Ahmed’in annesi Emetullah Rabia Gülnuș Hatun tarafından miladi 1710 tarihinde yaptırılmıș olan caminin minaresinden çekilmiș bu fotoğraf karesinde, caminin çevresini kușatan külliyesi ve onun çevresinde gelișmiș olan ticari yapılașmanın son demleri görülmektedir. İleri ki tarihlerde gerçekleștirilecek olunan imar düzenlemelerinde tamamen ortadan kalkacak buradaki yapılar hakkında sağlıklı bir bilgi
kaydı bile tutulmayacaktır. Dıș avlunun kuzey yönüne ve tarihi Balaban İskelesi’ne doğru yerleșmiș olan imaret ve buradaki sıra dükkanlar Valide-i Cedid Cami’nin külliye parçaları ve vakıf akarları idi. Ve bu ticari yapılardan ayrı bir Sıbyan Mektebi de bulunmaktaydı. 1942 senesine ait bu fotoğraf da, Balaban iskelesine yanaș ve yanașmakta olan, halk arasında “yandan çarklı” diye ifade edilen arabalı vapurlar görülmektedir. ilk dönem arabalı vapurlar, Kabataș
kıyılarına Üsküdar’dan canlı hayvan, mal, emtiya ve hayvan yemi naklinde kullanılmaktaydı. Arabalı vapurların yanaștığı bu iskele yakını gümrük alanı olup, fotoğrafta görülen boșluk alanlar, Anadolu’dan gelen canlı hayvanların karșı kıyı Suriçi İstanbul ve Ka-bataș bölgesine gönderilmek üzere bekletildikleri yerlerdi. Mal ve emtiyanın depolandığı sıra dükkanlar da dönemin ticari hayatının en canlı yașandığı noktalardı.
Balaban İskelesi gerisinde yer alan Salacak Namazgâhı’nın yeri 28.04.1944
Balaban iskelesi çevresinde yer alan hayvan barınakları. Anadolu’nun çeșitli bölgelerinden İstanbul’a getirilen küçük ve büyükbaș hayvanlar bu kumlukta bekletilir ve buradan arabalı vapur veya mavnalarla Balaban İskelesi’nden Sütlüce Mezbahanesi’ne gönderilirdi. Yüzyıllar boyunca Anadolu’dan İstanbul’a canlı hayvan nakliyatı buradan yapılmıștı.
sayfa 52; Eski At Pazarı Meydanı ve Büyük Hamam'ın bir kısmının yeni imar yolunun genișetilmesi așamasında yıkılarak ortadan kaldırılmakta olduğunu görmekteyiz. Aynı tarihlerde, bugün, Üsküdar Belediyesi hizmet binasının olduğu yere de pazar yeri olarak düzenlenmiș olduğunu da sahit olunmaktadır. Yeni pazar yerinin olduğu alan ise, eski bir dere yatağı idi. Sene 1955.
Eski At Pazarı Meydanı ve Büyük Hamam yıkımları 1955
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder