Cumhuriyeti Afişleyen Adam - 1
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
¡HAP HULUSİ GÖREY 110 YAŞINDA
\ GELİŞTİRİLMİŞ
\2.Baskı
ENDER MERTER
Literatür
CUMHURİYETİ AFİŞLEYEN ADAM
BİN SEKİZ YÜZ DOKSAN SEKİZ'DEN
BİN DOKUZ YÜZ SEKSEN ALTI’YA HER ZAMAN BİZİMLE...
CÜMHURİYET'İ AFİŞLEYEN ADAM
İHAP HULUSİ GÖREY
CUMHURİYETİ AFİŞLEYEN ADAM
İHAP HULUSİ GÖREY 110 YAŞINDA
ENDER MERTER
CUMHURİYETİ AFİŞLEYEN ADAM İHAP HULUSİ GÖREY 110 YAŞINDA
ENDER MERTER
Birinci Basım, Aralık 2003 İkinci Basım, Mart 2008 Genel Yayın Yönetmeni: Kenan Kocatürk
Tasarım / Uygulama: www.espasiletisim.com.tr
Baskı / Cilt: Apa Uniprint Basım San. ve Tic. A.Ş.
Hadımköy Asfaltı Ömerli Köyü mevkii 34555 Hadımköy-İstanbul
T+90212. 798 28 40 - F+90212. 798 20 63
ISBN 978-975-04-0442-9
©Copyright 2008, 2003 - Literatür Yayıncılık
Bu kitabın yayın hakları Literatür Yayıncılık Dağıtım Pazarlama San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne aittir. Kitabın tamamı veya bir bölümü hiçbir biçimde çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yeniden elde edilmek üzere saklanamaz.
LİTERATÜR YAYINCILIK DAĞITIM PAZARLAMA SANAYİ VE TİCARET LTD. ŞTİ.
T +90212. 292 41 20
F +90212. 245 59 87
İçindekiler
7 Biyografi 11 ______________Önsöz______________ 14 Bu Etiket Benim... 18
_________Müsellesten Dreiecke_________ 26 Türkiye'ye Dönüş 28 ilk Sipariş 44 Alfabe Kapağı 5İ
_________Ölümsüzleşen Eserler_________ 60 Metinleri de Kendisi Yazardı 64 Cumhurbaşkanına Gönderilmeyen Mektup 67 İhap Hulusi'yi Yıkan Olay 75 Neden Hala Bizimle Çalışmıyorsunuz? 77 Ah Monşer... 86 Cumhuriyet'i "Afişe Eden" Adamdı... 89 Feriha Tevfik ve İhap Hulusi'nin Kadınları Îİ4
__________İhap Hulusi'ye Saygı__________ 129 Babıâli Yokuşunda ihap Hulusi 135 Kronoloji 143 Sonsöz
Biyografi
1898'de Mısır'ın Kahire şehrinde doğan İhap Hulusi, ilk ve orta tahsilini Kahire'nin İngiliz okullarında yaptı. 1920 yılında resim eğitimi almak üzere Almanya'ya gitti. Önce Münih'te Haimann Schule atölyesinde üç yıl çalıştı, daha sonra Kuntsgewerbe Schule'ye devam ederek tahsilini tamamlayıp yurda döndü. Arapça, Almanca, İngilizce ve Fransızca bilmesi nedeniyle Dışişleri Bakanlığı'nda çalışması istendi, ancak o memuriyeti reddetti. Akbaba'da Münif Fehim ve Ramiz'le birlikte çalıştı. Daha sonra afiş çalışmalarına ağırlık veren İhap Hulusi, afişi yaparken buluşun önemine değinerek "Seyredenlerin ilgisini çekmeli ve düşündürmeli" diye yorumladı.
1929'da İstanbul'da ilk atölyesini kurduktan sonra Kulüp Rakısı etiketi ve Atatürk'ün siparişi üzerine Alfabe'nin kapağını tasarlayan İhap Hulusi, Ziraat Bankası, İş Bankası, Yapı Kredi, Garanti, Sümerbank, Emlak Kredi, Türk Ticaret Bankası, Maliye Bakanlığı (tahviller), Türk Hava Kurumu, Kızılay, Yeşilay, Tariş, Zirai Donanım Kurumu ve birçok özel kuruluşa çeşitli çalışmalarıyla hizmet verdi.
Teyyare Piyangosu (bugünkü adıyla Milli Piyango) idaresi için 45, Tekel İdaresi için 35 yıl çalışan İhap Hulusi, bu süreçte yurtdışında da adını duyurdu. Bayer'in afiş ve etiketleri, Mısır'ın Tekel İdaresi, Devlet Demir Yolları ve şehir hatlarına ait afiş ve ilanları, ünlü İngiliz viskisi John Haig'ın, İtalyanların Cinzano ve Fernet Branca'sının afiş ve etiketleri İhap Hulusi tarafından yapıldı.
Suluboya çalışmalarının yanı sıra, son yıllarında hat sanatını modernize ederek başarılı örnekler veren İhap Hulusi Görey, 27 Mart 1986'da İstanbul'da 88 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Tutkulu Ellerle, Fırçadan Mouse'a
"50 yıllık çalışma hayatımda, doğal olarak birçok zorluk yaşadım. Fakat bu zorluklara karşın, Türkiye'ye ilk renkli afiş resmini getirmiş bir ressam olarak memnun ve bahtiyarım."
Hiçbir alanda henüz tutunacak dalın yeşermediği, 20'li yılların Türkiyesi. İlk olmanın, kararlı olmanın, tutkuyla bağlanmanın zorluğunu yaşatan alacakaranlık günler...
Sıradan bir pencereden içeriye süzülen sokak sesleri. Evin yalnız köşesinde küçük bir masa. Üstünde soğumuş bir çay fincanı. Işığın gölgelendirdiği bir kağıt. Ve unutulmaz tasarımların yolculuğuna çıkmış İhap Hulusi fırçası.
Grafik tasarımın öncüsü İhap Hulusi Görey, yazı ve çizginin yeni birlikteliğini Türkiye'ye ilk taşıyandı. Bugüne özgü tanıtım renkliliği, ilk kez onun yaratıcı fırçasıyla kağıda damlamıştı.
Fırçadan mouse'a uzanan bu yolculuk, Türkiye'de grafik sanatı ve reklamcılığın nasıl bir aşama kaydettiğini çok net bir şekilde gözler önüne sermesi açısından son derece anlamlıdır.
Yazılı ve görsel iletişim araçlarının özellikle son yirmi yılda katettiği inanılmaz mesafe, reklamcılık alanındaki pazarlama stratejilerini tamamen değiştirmiş, çok kısa sürede erişim ağı ve hızının giderek arttığı bir zemin oluşmuştur. Ancak ne yazık ki yaratıcılık bağlamında ufukların sayısız varyasyonda genişlediği imkan ve kolaylıkların her geçen gün arttığı bu rahat ortam, belki de sanatı tutkulu ellerin işçiliğinden uzaklaştırıp onun zanaatla olan buluşma noktalarını biraz daha köreltmiştir.
Evet, İhap Hulusi ile başlayan, onla ivme kazanan ve günümüzde geldiği noktada hız ve zaman kavramlarının yörüngesine giren bu anlamlı yolculuk hemen her şeyini üstadın kendisine borçlu aslında.
"Benden sonra bu işe devam edecek arkadaşların daha anlayışlı bir ortamda çalışmalarını, müreffeh ve mutlu olmalarını dilerim."
Büyük usta ¡hap Hulusi'ye selam olsun... İçten dilekleri gerçekleşti.
Ender Merter
18 9 8 -19 8 6
ÖNSÖZ
Reklamcılığın miladı, muhtemelen, afişlerin tüm sokakları süslemeye başladığı 1870'li yıllardır. Ancak önce biraz gerilere gidelim. 1796 yılı litografinin yani taş baskı tekniğinin icadına tanıklık ediyor. Alman Alois Senefelder (1771-1834) taş baskı ve çinko baskı tekniğini ilk kez Avusturya'da kullanmaya başladı. Afiş üretimi için çok yavaş ve pahalı bir teknik. Bu yüzden o dönemin afişleri, ahşap bloklar ya da metal üzerine kazıma tekniğiyle çok az renk ve desen kullanılarak yapılıyordu. Daha sonra Fransa'da, Art Nouveau hareketinin öncüleri olan grafik sanatçıları Jules Cheret'in (1836-1933) ve Eugene Grasset (18411917) "üç taşlı litografi işlemi" bu alanda bir devrim yarattı. Bu teknikle afiş sanatçıları, kırmızı, sarı ve mavi renklerini kullanarak gökkuşağının tüm tonlarına ulaşma imkanı buldular.
Jules Cheret
işlemin zor olmasına karşın, sonuç renk ve dokunun olağanüstü birleşimiydi ve başka hiçbir şekilde (günümüzde bile) elde edilemeyecek nüanslarla doluydu. Söz ve resmi bu kadar çekici ve ekonomik bir şekilde birleştirebilen bu teknik, litografik posterlerin bir anda dünyanın her köşesini sarmasını sağladı. Böylelikle, 1870'lerin Paris'inden yola çıkan afiş, tüm dünyada kitle iletişiminin en önemli aracı haline geldi. Paris, Milano, Viyana ve Berlin'in sokakları, birer sanat galerisine dönüştü ve modern reklamcılık çağı böylece başlamış oldu.
189O'lı yıllarla başlayan "Güzellik Çağı (Belle Epoque)" ile poster çılgınlığı olgunluk yaşına ulaştı. 1894'te Çekoslovak Alphonse Mucha (1860-1939) "Gismond" afişi ile Art Nouveau dönemine damgasını vuran isimlerden biri oldu. Afiş, artık gerçek anlamda bir sanat dalı olarak kabul ediliyor, kataloglar tutuluyor, açık arttırmalar yapılıyordu. İtalya ve İngiltere'de 1894'te, Almanya'da 1896'da, Rusya'da 1898'de ilk kez afiş sergileri düzenlendi. 1896'da Fransa'da düzenlenen bir afiş sergisinde, ülkelere göre ayrılmış tam 1690 afiş sergilendi. Yeni yüzyıldan iki yıl önce 1898'de de Türk reklamcılığının üstadı ve afiş sanatının Türkiye'deki ilk temsilcisi ihap Hulusi Görey dünyaya geldi.
Eugène Grasset
Mısır'ın Kahire şehrinde doğan İhap Hulusi Görey, ilk ve orta tahsilini Kahire'nin İngiliz okullarında yaptı. 1920 yılında da resim eğitimi görmek üzere Almanya'ya gitti. Dünya dönmeye; poster sanatı gelişmeye devam ediyordu.
Alphonse Mucha
Ludwig Hohlwein
Ülkelere göre afiş tarzları oluşmaya başlamıştı: Sınırlı ve düzenli Hollanda afişleri, büyüklük ve drama etkisiyle İtalyan çalışmaları, ortaçağ çizgileri taşıyan doğrudan anlatımlı Alman eserleri... 1914 yılında çıkan 1. Dünya Savaşı ve Rusya'daki 1918 Bolşevik Devrimi, afişin bir propoganda aracı olarak gücünü gösterecekti.
Savaş sonrası Kübizm, Fütürizm, Dadaizm ve Ekspresyonizm gibi akımların etkisi tüm afiş tasarımlarında görünmeye başladı. Cassandre'nin 1923'te gerçekleştirdiği ilk Art Deco afişle, bu sanat dalı yepyeni bir döneme girdi. Art Deco bir çığ gibi tüm dünyaya yayıldı. Art Deco'nun Almanya'daki en önemli temsilcisi Ludwig Hohlwein, İhap Hulusi Görey'in çalışmalarını görecek ve çok beğenecekti.
1920 yılına kadar yaptığı resimleri Mısır'dan Almanya'daki bir ressama gönderen ve mektuplaşma yoluyla bu konudaki tahsiline başlayan ihap Hulusi Görey'in hayatında 1920-25 dönemi çok önemli bir yer tutar. Mektuplaşma yoluyla istediği noktaya ulaşamayacağını anlayan Görey 1920 yılında, resim öğrenimi görmek için Almanya'ya gider. 2 yıl boyunca Haimann Schule'de modelden resim çalışır. Afiş sanatı henüz Türkiye'de bilinmemektedir. Ancak hayatını resim sanatıyla kazanmakta kararlı olan Görey, bu sanatı ülkesinde yaygınlaştırabileceğini düşünür ve afiş konusunda uzmanlaşmak üzere Kunstgewerbe Schule'nin Afiş Bölümü'nde tahsiline devam eder. Okulda yaptığı çizimlerin beğenilmesiyle, Almanya'da çeşitli firmalar için afişler çizmeye başlar. Böylelikle hayatını resim sanatıyla kazanma hayallerinin gerçekleşmesi yolunda ilk adımı atmış olur. Görey, Ludwig Hohlwein ile bu dönemde tanışır. Hohlwein, Görey'e Amerika'ya gitmesini öğütler. Görey bu öğüdü tutmaz ve 1925 yılında ülkesine döner.
Türkiye Cumhuriyeti henüz iki yaşında genç bir devlettir. Reklamcılık henüz emekleme aşamasındadır. Üstad, Türk afiş sanatçısı ve reklamcılığın ilk temsilcisi olması yanında "afiş ressamı, sanatkar ve psikolog" kimliğiyle de günlük hayat gaileleri ile yorgun düşmüş insanlara hitap eder. "O, sanat zevkini en geniş manasıyla halk kitlelerine hissettiren bir mürebbidir." Üstadın yapıtlarına baktığımızda, o devirde hiç de kolay olmayan bir işin rahatlıkla ve büyük bir ustalıkla üstesinden geldiğini görürüz. Sanatındaki o eşsiz sadelik... Bazen işlerini tasnif ederken "Aman üstad, neler yapmışsın sen!" diyesim geliyor. Etkilenmemek elde değil.
12 I CUMH»riAFİŞlEYENAD*M
Asırlar geçse de, imzası olan "üçgen"i halkın kafasından, gönlünden kim çıkarabilir ki?
Öylesine emekçi bir usta... O kusursuz bir disiplin içindeki siyah beyaz grafikler... Tanıtımını yaptığı ürüne insanı bağlayan, mesajı bir şimşek gibi beyne çakan, renkçiliği ve çizgiciliği içinde barındıran afişler... Urbası, kasketi, şalvarı, yazması ve ağzı burnuyla benim halkımın insanları.... Zanaate sanat bu kadar katılır.
İletişim sektörü, çağımızın en gözde ama en zahmetli; aynı zamanda 21. Yüzyılın önde gelen sektörlerinden biri. 80'li yıllarda
ülkemizde yıldızı parlayan ve dünya reklam sektörünün devleri
ile yapılan ortaklıklarla vizyonu genişleyip gelişen reklamcılık artık dünya devletleri ile yaratıcılık konusunda boy ölçüşebilecek, rekabet edecek düzeye gelmiştir. Biz de bu sektörün ikinci kuşak reklamcıları olarak eğitim, kültür ve sanat adına sahiplenilmesi gereken bazı değerleri ortaya koyabilmek için deneyim ve görüşlerimizi bu şekilde değerlendirdik. Tarihte değerlerine sahip çıkmayan toplumlar çökmeye ve kaybolmaya hep mahkum olmuşlardır.
Üstad hakkındaki yazılar parça parçaydı, hakkında eksiksiz bir fikir verecek düzeyde değildi. Çalışmalarımızın amacı, neredeyse yarım asır boyunca her sektöre üçgenli damgasını vurmuş bu sanatçıyı ölümsüzleştirmek ve eserlerinden oluşan ilkinden daha çok insana ulaşabilecek yeni bir kaynakça yaratmaktı.
Bu Etiket Benim...
"Akşamları demlenmek üzere masamın başına oturup şişeyi karşıma koyduğum zaman bu etiket beni çok gerilere götürür, nice hatıraları canlandırır. Ama bana geçmişi hatırlatmayan hangi eserim var ki? Bugün küçük büyük, Türkiye'depekçok kimsenin günlük hayatında ellerinden geçen birçok şeylere ben şekil, biçim ve renk verdim..."
Poyrazlı (Şale Müz) Köşk 'ün balkonunda / Kınalıada
Evet, aynen böyle konuşmuş büyük usta İhap Hulusi, 70 yaşındayken bir gazeteciyle yaptığı söyleşilerden birinde Kulüp Rakısı etiketinden bahsederken, "Bu etiket benim" diye gururlanırken...
Gerçekten de 30'lu yıllardan başlayarak milyonlarca kişi okuyup yazma öğrenirken kapağını onun hazırladığı Alfabe'de ustanın üçgen imzasını ezberledi, onun hazırladığı milli piyango biletleri üzerine zengin hayalleri kurdu, amorti bile kazanamayınca yine onun imzasını taşıyan Birinci sigarasını yakıp umudunu bir başka bahara erteledi, İş Bankası için hazırladığı Kumbara ilan ve afişleri üzerine banka önünde kuyruklara girdi...
CUMHURİYETİ «İŞLEYEN ADAM I 15
* I aiwmiiffcraw
Müsellesten Üçgene
İhap Hulusi, 1925'de yurda döndüğünde Cumhuriyetimiz iki yaşındaydı. Devrimler sırası geldikçe hayata geçiriliyor, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatımızda köklü değişiklikler yapılıyor, ülkenin çehresi her geçen gün değişiyordu. 1928'e gelindiğinde Latin harflerine geçiliyor, eskiyle bağlar hızla koparılıyordu. Bugün ihap Hulusi'nin 105'inci, Cumhuriyetimizin 80'inci, Latin harfleriyle okuyup yazmaya başlamamızın ise 75'inci yılı... Bu üç önemli tarih, İhap Hulusi Görey'in bütün işlerine attığı imzasının adeta üç köşesi, ya da üç kenarı... "Müselles" eski dilde "üçgen" demek... "Müsellesten üçgene..." başlığı ise yeni üst yapı kurumlan, bir yandan özel sektör yaratmaya çalışan, ancak bir süre sonra devletçiliğe yönelen yeni ekonomi anlayışı, yeni yaşam biçimi ve yeni bir alfabeye geçişimizin öyküsünü çok iyi anlatıyor. Bu kitabımda İhap Hulusi Görey'in yaşamından kesitler anlatırken eserleriyle Türk ekonomik ve sosyal yaşamının resimli romanını yapış öyküsünü ve 80. yılında Cumhuriyet'i "Afiş"leyen adamı anlattım.
Haimann Schule I Münih 1921
Müsellesten Dreiecke
Bugün ise İhap Hulusi'nin 110'uncu, Cumhuriyet'imizin 85'inci, Latin harfleriyle okuyup yazmamızın 80'inci yılı... lOO.üncü doğum yılında "Müsellesten Üçgene" adını koyduğumuz bu konsept 2008'de daha büyük bir anlam kazandı. Öncelikle bu yıl 49'uncusu yapılacak olan Frankfurt kitap fuarında ülkemiz konuk ülke.
1949'dan beri düzenlenmekte olan bu uluslararası fuarda konuk ülke kavramı ilk olarak 1988'de İtalya ile başlamıştı. Ülkeler kendi kültür, edebiyat, sanat ve turizm konularında kendilerini tanıtma ve reklam yapma olanaklarını buluyorlar. Bu durum ülkemizin içinde bulunduğu süreç içinde ayrı bir önem taşımakta Avrupa Birliği, 2010 İstanbul'un Kültür Başkenti seçilmesi Frankfurt Kitap fuarının önemini altını çizerek birkez daha vurguluyor. Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay'ında ciddi bir bütçe ve oluşturduğu kurullarla fuar öncesi çalışmalar tüm hızıyla sürmekte. Tabiki bizim için bu fuarın Almanya'da olması ve ihap Hulusi'nin 110'uncu doğum yılına gelmeside beni çok etkiledi Müsellesten Üçgene'nin devamı mahiyetindeki" Müsellesten Dreiecke" de burdan çıktı. Dreieck Almancada üçgen üstadın simgesi haline gelen bu üçgeni bizde uluslararası boyuta taşıyalım dedik. Bununlada bitmedi bir iki yıldır düşündüğüm ve avuç içi kitabı diye adlandırdığım " Bir Sevda Serüveni" kitabımda Türkçe Almanca gerçekleştirip fuara yetiştirmek olacak.
18 I CUMHURİYHİ «FİŞLEYEN ADAM
"Resimle Para Kazanamazsın, Aç Kalırsın, Seni Memur Yapacağız!"
İhap Hulusi Görey’in Kemah doğumlu babası Ahmet Hulusi Bey, daha elverişli çalışma olanağı bulduğu için Mısır'a yerleşir ve ülkenin en büyük mimar ve müteahhitlerinden biri haline gelir. Çerkez asıllı eşi Vedide hanımla birlikte üç oğlu "İhap, Nihat, Yavuz" ve kızları "Nevgece"yi, aldığı saray terbiyesiyle yetiştirir, ihap Hulusi, ilk ve lise öğrenimini Kahire'de, önce bir İngiliz, sonra da devlet okulunda yapar. Babası mimar olan, annesi de iyi resim yapan İhap Hulusi, "Bana irsi olarak geçmiş olduğunu tahmin ettiğim resim zevki ve istidadı, beni çocukluğumdan beri resimle uğraşmaya yöneltmişti." diyor ve önce postayla resim dersleri almaya başlıyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası 1920 yılında resim yapmaktaki yeteneğini ilerletmek, öğrenim görmek ve hayatını bu işle kazanmak için Almanya'nın Münih şehrine gitmeye karar verir.
Önce Haimann Schule'de iki yıl süreyle modelden resim yapıyor. Bu süre içinde tekniğini geliştiren İhap Hulusi, "hayatını resim yapmakla kazanmaya karar vermiş olması dolayısıyla onu maddeten daha kolay tatmin edecek resmin ticari şekli olan afiş ve gazete resimleri yapmayı" daha uygun buluyor ve bu alanda öğretim yapan Kunstgewerbe Schule'nin afiş bölümüne giriyor, iki yıl devam ediyor. Okuldaki çalışmaları hemen dikkat çekiyor ve kimi Alman firmalarından siparişler almaya başlıyor. Çalışmalarını dünyaca ünlü afiş sanatçısı Ludwig Hohlwein'e gösteriyor ve takdirlerini kazanıyor. Hatta bu alanda ün yapmış başka afiş sanatçıları İhap Hulusi'ye Amerika'ya gitmesini öğütlüyorlar.
Prof. Ludwig Hohlwein
riiuHiieivfri uki FVfmnm ?ı
rııuuıiDİvn'iirieırvcuinıu I m
w
ruumiiivfT'iiifciwmniu I ?5
Türkiye'ye Dönüş
Fakat O, Amerika yerine 1925'de ülkesine döner ve o tarihlerde resmin bilinmeyen bu yönünü ülkesinde tanıtıp hayatını kazanmaya karar verir. Ancak Türkiye'de kimse tanımamaktadır İhap Hulusi'yi. Sayfaları Ramiz'in karikatürleriyle dolu Akbaba dergisine gider, sahibi Yusuf Ziya Ortaç'a başvurarak çalışmalarını gösterir. Yusuf Ziya Bey, derhal dergisinde çizmeyi önerir.
Dışişleri'nde Memurluk Serüveni
Annesi ve babası ihap Hulusi ve kardeşlerinin hariciyeci olacaklarından çok emindiler. Örneğin İhap Hulusi anadilinin yanısıra Fransızca, İngilizce, Almanca ve Arapça'yı çok iyi konuşmaktaydı. Münih'ten döndükten sonra annesi "resimle para kazanamazsın, aç kalırsın, seni memur yapacağız" diyerek devrin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Saraçoğlu) Bey'le dostlukları nedeniyle ve onun delaletiyle ihap Hulusi'yi Ankara'ya, Dışişleri Bakanlığı'na katip tayin ettirirler. Ancak ihap Hulusi iki gün sonra İstanbul'a kaçar ve resim çalışmalarına döner. Fakat aile baskısı devam etmektedir, mutlaka devlet memuru olmalıdır. 1926'da tekrar bu kez Türk Ocakları Başkanı Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey'in aracılığıyla ikinci kez Dışişleri Bakanlığı'na gönderilir. Bu kez 3 ay dayanabilir ve yine piliyi pırtıyı toplayıp Ankara'dan İstanbul'a gelir. Tekrar annesine yakalanacağı korkusuyla kimseye haber vermeden Almanya'ya gider. Beş ay sonra İstanbul'a döner. Artık herkes kabul etmiştir, İhap Hulusi istediğini yapabilir. Böylece ülkemizin ilk ve en önemli grafik sanatçısı olma yolundaki engel böylece ortadan kalkmış olur.
Bu arada, onunla birlikte kardeşlerinden Nihat Görey, Mısır'ın en önde gelen müzecilerinden, diğer kardeşi Yavuz Görey ise Türkiye'nin en ünlü heykel-traşlarından biri olacaktır.
CUMHURİYETİ «İŞİ.™ AMM I H
İlk Sipariş
Akbaba'daki çalışmaları sonuç vermiştir... Tanınması uzun sürmez. Ve Türkiye'deki ilk siparişini 1926'da alır: İnci Diş Macunları... Dişlerini göstererek gülen bir zenci afişi hazırlayan İhap Hulusi, bu ilk işi için 10 lira kazanır. Serüven Vog Çorapları (1926), Sahibinin Sesi Gramofonları (1927), yeni adı Milli Piyango olan Türk Tayyare Cemiyeti (1927-1977), İnhisarlar İdaresi (Tekel), Kulüp Rakısı etiketi (1932), Piyale Makarnaları, Türkiye İş Bankası, Ziraat Bankası, Garanti Bankası, Emniyet Sandığı, Turing Kulübü, Nüfus Sayım Afişleri (1935), Sivas-Erzurum Demiryolu Tahvilleri (1936) Vakıflar Bankası, Bayer, Kodak, Pirelli, Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları, Kızılay (1940), Birinci Sigarası Tasarımı (1949), Yeşilay, Sümerbank, Spor Toto, Ford Otomobilleri, Beykoz Kunduraları, Harrison Çorap Makinaları, Yerli Mallar Pazarı, Burla Biraderler gibi firma ve kurumların ilanlarıyla, afişleriyle sürer, yurdun dört bir yanına yayılır. Kısacası Cumhuriyet'in ilk yıllarından 1975'lere kadar adeta Türkiye Cumhuriyeti ekonomisinin resimli romanını çizer...
Bu serüveni takip eden işler ardı ardına çıkmaya, yıllar da geçmeye devam eder. İhap Hulusi'nin artık bir "marka" olma süreci başlamıştır. 1929...
30 CUMHURİYETİ AFİŞEEYEN ADAM
CUMHURİYETİ «İŞLEYEN ADAM | 31
32
CUMHURİYETİ AFİŞLEYEN ADAM
CUMHURİYETİ «İŞLEYEN ADAM I 33
M i CUMHURİYETİ Af1$lEYEN ADAM
M I CUMHURİYETİ AflŞiEîEN ADAM
3« CUMHURİYETİ AFİŞLEYEN ADAM
cuMHURlwW™^ |39
40
CUMHURİYETİ AFİŞLEYEN ADAM
CUMHURİYETİ «İŞLEYEN ADAM | 41
« CUMHURİYETİ AFİDEN ADAM
CUMHURİYETİ «İSLEYEN ADAM I 43
Alfabe Kapağı İçin Araştırma Yaparken Gözaltına Alınıyor!
İhap Hulusi Görey, yurdumuza afiş sanatını getiren sanatçıdır. Bu yanıyla bir öncüdür. Dahası, o yıllarda Batı ülkelerinde bile görülmeyen ışığa ve gölgeye ağırlık veren, çizgiyi ikinci plana iten uygulamanın usta bir yorumcusudur.
ihap Hulusi, ustalığını yurda gelir gelmez yaptığı ilk işlerden itibaren göstermiş, bu nedenle de Mustafa Kemal Atatürk, Latin harfleriyle yazılan ilk Alfabe'nin kapağını onun hazırlamasını istemiştir. Gelin, İhap Hulusi'nin kendisinden dinleyelim:
"AtatürkAlfabe'nin kapağına kendisiyle Ülkü'nün resimlerini konulmasını istemiş. Kapağının da benim tarafımdan yapılmasını emir buyurmuş. Doğruca Ülkü'nün bulunduğu Eskişehir'e gittim. Ülkü'nün kaldığı yeri soruşturmaya başlayınca benden şüphelenmişler. Polis beni tutukladı. Doğru Emniyet'e... Aman, zaman derken işi anlattım, inanmadılar. Ülkü'yü bulup resmini yaptım. Sonra da Alfabe kapağına resmiyle birlikte montajını yaptım.”
« OMUttTI ■*[«.'uu
CUMHURİYETİ AftŞEEYEN ADAM ' 45
İhap Hulusi, İstanbul'a döner dönmez çalışmalara başlar ve Alfabe'yi tamamlayıp Millet Meclisi aracılığıyla Mustafa Kemal'e gönderir. Paşa pek beğenir. Böylece Küçük Ülkü'ye okuma öğreten Gazi kompozisyonlu bu ilk alfabe doğmuş olur.
Sadece bununla kalsa iyi, ihap Hulusi'nin birkaç kez daha polisle başı belaya girmiştir. Yine kendisinden dinleyelim:
"Çapa marka pirinç unu için bir afiş hazırlamam istenmişti. Yolda yürüyen çarşaflı bir kadın resmi çizdim. Arkasından fesli bir adam geliyordu. 'Bu peçenin altından ne çıkacağı meçhul, ama bu paketin içinde nefis bir pirinç unu olduğu herkesin malumudur' diye yazdım. Çarşaf propogandası yapıyorsun diye karakola davet ettiler. Bir başka sefer, şahlanmış at üzerinde kalpaklı bir adam çizmiştim. Bu sefer de 'Komünizm propagandası yapıyorsun' ithamıyla karşılaştım."
« CUMHURİYETİ İPLEYEN ADAM
CUMHURİYETİ «İŞLEYEN ADAM | 47
Bir keresinde de, Sirkeci'yi resmederken sorgulanmış, oysa tüm amacı, "Bayer'in Sirkeci'de bulunan ampullerle donatılmış alameti farikasını, bulunduğu semtle birlikte çizmek" imiş. Bunu Emniyet yetkililerine anlatmış, "bu afişin Bayer firması tarafından vitrinlere konmak istendiğini, amacının yalnızca Bayer firmasının tanıtımını yapmak olduğunu" söylemiş ve kim bilir kaç saat sonra ancak serbest bırakılmış.
CUMHURİYETİ «İŞLEYEN ADAM | 49
Bir hayli değişikliğe uğrasa da hala kullanılan Kulüp Rakısı etiketi... Birer yudum aldıkları kadehlerini masanın üzerine koymuşlar ve tatlı tatlı sohbet ediyorlar. Etiketin üzerindekilerden arkası dönük olan "Ördeklerden bir filo, bir de kazdan amiral" diyen yakın arkadaşı şair milletvekili Fazıl Ahmet Aykaç, yüzü dönük olan ise kendisi (Anadolu Kulübü / Büyükada). Önce fotoğrafını çekmiş, sonra bu illüstrasyonu yapmış. 1931'de yaptığı bu etiketten kazandığı para ise 30 lira.
Ihap Hulusi, Yazar Fazıl Ahmet Aykaç 'la Anadolu Kıılühü/Büyükada
Tekel'in bu etiketi için başlangıçta kompozisyonu kafasında geliştirmiş, eskizler yapmış, birkaç model denemiş, ama bir türlü tatmin olmamış. O esnada yakın dostu Fazıl Ahmet Aykaç da seyirciymiş, ihap Bey ona dönüp, "Fazıl, gel şuraya oiur.'" demiş ve kendisi de karşısına geçip oturmuş, böylece o meşhur Kulüp Rakısı etiketi hazırlanmış.
aiHMnniftşinıUiM
Eminönü'nde yalnızca küçük ve karanlık bir dükkan olan Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları, onun çalışmaları sonucu bir 'marka' olur. Günümüze kadar gelir. "Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır” derler.
CUHHURİYFTliFtSliYEHDAM I 53
Bir hayli değişikliğe uğrasa da hala kullanılan Kulüp Rakısı etiketi... Birer yudum aldıkları kadehlerini masanın üzerine koymuşlar ve tatlı tatlı sohbet ediyorlar. Etiketin üzerindekilerden arkası dönük olan "Ördeklerden bir filo, bir de kazdan amiral" diyen yakın arkadaşı şair milletvekili Fazıl Ahmet Aykaç, yüzü dönük olan ise kendisi (Anadolu Kulübü / Büyükada). Önce fotoğrafını çekmiş, sonra bu illüstrasyonu yapmış. I931'de yaptığı bu etiketten kazandığı para ise 30 lira.
Ihap Hulusi, Yazar Fazıl Ahmet Aykaç 'la Anadolu Kulübü/Büyükada
Tekel'in bu etiketi için başlangıçta kompozisyonu kafasında geliştirmiş, eskizler yapmış, birkaç model denemiş, ama bir türlü tatmin olmamış. O esnada yakın dostu Fazıl Ahmet Aykaç da seyirciymiş, ihap Bey ona dönüp, "Fazıl, gel şuraya otur!" demiş ve kendisi de karşısına geçip oturmuş, böylece o meşhur Kulüp Rakısı etiketi hazırlanmış.
S
OMumriirtjiinnoMi
Eminönü'nde yalnızca küçük ve karanlık bir dükkan olan Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları, onun çalışmaları sonucu bir 'marka' olur. Günümüze kadar gelir. "Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır" derler.
cıııiHUftiYfrl irisim adam I 53
Milli Piyango biletleri, başlı başına bir medyadır. İnsanlara resimli roman keyfi vermiş, izleyiciyi lacivert gökyüzünün altında parlayan karlı kış gecelerinde bembeyaz, aydınlık yollarda dolaştırmış, yeni ve bilmedikleri yerlere götürmüş ve bilmedikleri olaylar yaşatmıştır. Bir başka bilette merhum kardeşi Nihat, kocaman koltuğunda kedisiyle uyurlarken görülmüştür.
İhap Hulusi'nin kardeşi Nihat'ı ya da arkadaşı Fazıl'ı model olarak kullanması, ender rastlanan bir durum değildir. Zaten modellerini çoğunlukla yakın çevresinden seçmiş, yakınında bulunmuş olanlar, daha sonra birdenbire ya kendisine, ya da örneğin dayısına bir afişte veya gazete ilanında raslamışlardır.
M CUMHURİYETİ AflŞiEYEN ADAM
En Önemli Öğe: Buluş
İhap Hulusi, kendisi için bir afişte en önemli öğenin "buluş" olduğunu söyler, ona göre afiş, seyredenlerin ilgisini çekmeli ve düşündürmelidir. 1980'lerde yaptığı bir röportajda, dönemin eğilimlerini eleştirir:
Bugünkü afişleri ben beğenmiyorum. Halka hitap etmiyor, ligi çekmiyor. Sözle çizgi birleşmiyor. Reklam şirketlerinin imkanları afiş sanatçısının lehine kullanılmıyor. Beni sergiye götürdüler. Güzel resim bunlar, ama afiş değil, resim. ) )
Ona göre afiş "sokakta giden adamın durup bakacağı, ilgisini çeken bir unsurdur. Bu tıpkı müzik gibidir. Beethoven müziği başkadır, sokak çalgıcısınınki başka."
"Ana fikir, günlük hayatta ansızın aklıma gelir, sonra resimlerim. Genellikle afişlerimi küçük boyutlarda yaparım. Sonra projeksiyonla büyütür, temize çeker, ondan sonra teslim ederim."biçiminde özetler çalışma sistemini.
56 I cumhuriyeti İpleyen adam
CUMHURİYETİ «İŞLEYEN ADAM | 57
CUMHURİYETİ AF#l[YEN ADAN
CUMHURİYET'! «İŞLEYEN ADAM
59
Metinleri de Kendisi Yazardı
İhap Hulusi ilan metinlerinin tümünü kendisi yazmıştır. Bunların bir kısmı, ilginçtir, örneğin 1923'teki karma sergide yer alan altı eserinden biri olan Ankara Balı ilanında bir erkek bir kadını öperken görüntülenmiştir. Altında: "Ankara Balı daha tatlı" yazar... Sümerbank Yerli Mallar Pazarı'nın ilanında ise, ringde mücadele eden iki boksörün resmine şu cümle eşlik etmektedir: "Hafif siklet bir şampiyon gibi bu da kunduraların en hafifi ve en sağlamıdır." Yine Sümerbank'ın bir başka afişindeyse: "Beykoz kunduraları, martı gibidir, içlerine su geçirmez." sloganı yer alır.
Gerçekten de bütün bu süre içinde "Canım efendim, radyoda reklam saatini kimse dinlemiyor. Biz yine İhap Hulusi'den şaşmayalım" demiş reklam verenler... ihap Hulusi'den kasıt afiş, afişten kasıt ise ihap Hulusi olmuş hep.
CUMHURİYETİ İEİJIEIEI İDİM 61
u cawffiniftín'uu
CUMHURİYETİ âftŞlEYEN ADAM M
„ .rh«kanına Gönderilmeyen Mektup ve
Z^ango'nun Y.llar Sonra ödediği Vefa Borcu
Yas otuz beş. Yolun »ans, eder. Yaş seksen beş. Yolun neresi eder? w« beş yaşındaki İhap Hulusi tek başına ne halt
islemiyor. Gözler bozuk, iyi görmüyor. Bu işkence iki yıldır
Ellerromatızm . şü üpde bitmiş çalışma pili. O günden beri de İhapHulusi
®kaMda -ı,e çeki’°r' Ara«n*
arkada5’" diven vok-
Ama o gene dik, gene terbiyeli, gene zarif. Kahverengi spor takımı eski ama lekesiz. Sigarası "Birinci" ama bakkaldan borçla alınmış değil.
Verilen öğütleri dinledi, geçenlerde oturdu masanın başına, aldı eline kalemi, yazdı Cumhurbaşkanına halini:
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder