Edirne'de Sinan ve Selimiye
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
E D İ R N Ede
SİNAN
ve SELİMİyEgİ
derleyen
Arif Dağdeviren
1968
EDİRNE’DE
SINAN ve SELÎMİYESİ
Derleyen :
ARİF DAĞDEVİREN
1968
SELİMİYE CAMİ İ
Cami’i şerif Kanunî Sultan Süleyman’ın oğlu ikinci Selimin iradesi, himmetile yapılmıştır. Onun adını taşıyan Selim 1524 te doğmuş ve 44 yaşında 1566 da tahta geçti, 1574’te öldü. Ayasofyadaki türbede gömülüdür. Cami’in mimarı Koca Sinandır. II. Selim Serhaddi İslâm olan Edimede büyük bir cami yaptırmayı düşündüğünden ve buna karar verdiğini ve bunun Bursada ve İstanbul daki camilerden hatta babası Kanuniye yaptığı Süleymaniyeden daha muhteşem, daha azametli olması ve Ayasofyayı unutturmasını istediğini Sinan’a anlattı. Parayı hiç düşünmemesini ve bu uğurda bütün teşkilâtı hareket ve faaliyete geçireceğini söyleyerek hemen hazırlıklara girişmesini ferman etti, ve Ulu Tanrıdan başarılar diledi.
Bazı rivayetlere göre Süleymaniyede çok muvaffak olan, çok ders alan muazzam eserler vücüde getireceğini düşünen ve bu kudret ve kabiliyeti kendinde gören büyük üstad beraber çalıştığı ve yetiştirdiği fen ve sanat arkadaşlarının fikir ve mütalaalarmı aldıktan sonra bu arzularım, kanaatini bilvasıta bizzat Sultan Selime arz ve izah etti. Kurulacak büyük mabedi Türk mimarisinin ve memleketin olduğu kadar bilhassa Padişahın da kazanacağı büyük şan ve şerefi nazarında canlandırdı. Hükümet ve saray erkânı da Sinana arka oldu. Onlarda hükümdar üzerinde çok tesir yaptılar. Vüzara ve Erkânı saltanat bir toplantıya çağrıldılar. Bizzat Padişah reislik etti. Bu toplantılara günlerce devam olundu. Sinanın verdiği izahat dinlendi Uzun müzakere ve münakaşalardan sonra Edirne’de bu yolda büyük bir eser yaptırılmasının mümkün ve muvafık olduğuna kat’i karar verildi. Bu rivayet zayıftır. Hiçbir kaynaktan esaslı bir surette tevsik edilmemiştir. Edirne’de muazzam bir mabet ve etrafında muhteşem müessesat yaptırmak fikri doğrudan doğruya Selimindir. Bazı rivayetlerden ve tarihlerden bu sezilmemiştir. Hatta Sinan bile «Cennetine-kân Sultan Selim Hânısani Şehri Edirneye şefkatları kemali mertebe nazarı şefkatleri olmağın bir cami binasına emrü hümayunları olduk! rüzgârda misali olmaya» ifadesile bunu teyit etmiştir. Selimin yaradılışı eski eserlere kıymeti şahsi bir çok kusurlarına rağmen hayrat ve hasenata meyil ve rağbeti ve bilhassa kendisinin şöhret düşkünü olması böyle azametli bir eser yaptırmağa kendisini şevketmiş ve şu kadar var ki Sinanın eserlerini çok yakından tetkik eden Sinan’a ve eserlerine çok büyük bir kıymet veren ve daha evvel kendisine mühim işler yaptıran ve sık sık huzuruna celbeden Türk eser ve sanatları hakkında uzun uzadıya izahat alan Selimin Koca Sinan’ın fikir ve mütalaalarından kuvvet ve cesaret almış ve bu suretle Si-
nah’ın kendisni çok tergip ve tesvit etmiş bulunması ve kabul etmek ve bunu pek tabii görmek lâzım ve yerindedir. Denılebıl r kı, ~ Sınan Selimin bu husustaki düşüncelerinin tahakkukuna kuvvetle imkan vermiş, Selim de Sinanm sanat şahikalarına yükselmesini temin eden bu kudsi emelinin biran evvel vücut bulması için mümkün olan her fedakârlığı yapmış, bu kuvvet ve kudretin birleşmesinden bugün bile terütaze yaşayan bu muazzam ve muhteşem eser doğarak bütün sanat ve medeniyet dünyasını nur ve ziyaya boğmuştur. Gerek doğrudan doğruya II. ci Selimin arzu ve emirlerile ve gerek Sinanm teklifi ile bu yolda bir karar verilmesi Sinanı çok sevindirdi. (Ferman Şev-ketlu) deyerek yer öptü ve Selimin yanından ayrılırken yapacağı eserin azametile memlekete göreceği hizmet ve kendisinin kazanacağı şöhret koca Mimarın karşısında şahlandı. Evine geldi ileri gelen mimar, usta ve kalfalarım topladı. Ferman hümayunu kendilerine müjdeledi. Hepsinin gözleri sevinç yaşlarile doldu. Pirlerinin eilni öptüler. Hep birden muvaffakiyet dualarını tekrar ettiler. Sinan yanına aldığı arkadaşları ile hemen Edirne’ye hareket etti. Vardığında tetkiklere koyuldu. Camü kuracağı yerin seçiminde acele etmedi. Bütün Edirne’yi adım adım gezdi ve karış karış ölçtü. Üç Şeref elinin Muradiyenin Darelhadisin, Eski Cami ve Bayazıdin durumlarmı şehrin diğer bütün eerlerini meydan sırt, tepelerini gözden geçirdi. Ve en son toprağının sertliği, yerinin yüksekliği, Meriç ve Tuncadan uzak olmakla beraber onlara hâkim bir mevkide oluşu ve mevcut eserler karşısında alacağı durumu doğudan ve batıdan gelen ve geçenlere görünüşü şehre vereceği şerefi ve daha birçok mimarî düşüncelerini evvelce Kavak Meydanı sonra Eski Saray’ın Baltacılar Dairesi olan koca bir parça üzerinde durdu. Ölçtü biçti camii kurmak için orasını her yerden üstün buldu. Arkadaşları da onun bu fikrine iştirâk ettiler.
Sinan derhal İstanbul’a döndü keyfiyeti İkinci Selim'e anlattı, Selim, vüzera, ulema, reylerinden istifade edilecek diğer zevatı tekrar topladı Sinanm maruzatı tetkik ve kabul edildikten sonra hemen işe başlaması için hep birden izin verildi. Sinan büyük bir aşk ve şevkle camiin plânlarını hazırlamağa koyuldu en ufak noktalarına varıncaya kadar çizdi ona göre hesaplarım yaptı mesaisini tanzim ve arkadaşları arasında taksim etti taş ocaklarını bizzat gezdi ilk önce çalışacak işçiler için bugün (taşodalar) denilen amele odalarını, usta ve kalfalar için lâzım gelen binaları kurdu ve yine işçiler için saray hamamını tamir etti taşodalardan bugün kısmen mevcuttur, hamamda henüz yıkılmamış metruk bir haldedr. Camiin temeli (hicri) 976 miladi) 1568 de atıldı temel atılırken büyük merasim yapıldı ve Sultan Selimde hazır bulundu İstanbuldan ve büyük şehirlerden pek çok büyük adamlar çağırıldı, vüzera, vükela, ulema devlet erkânı saltanat hanedanı hepsi Edirne’de toplandı. Bütün Edirne yerinden oynadı temel atılırken (300) üçyüz (Evliya Çelebiye göre (3000) üçbin kurban kesildi, dualar yapıldı, nutuklar söylendi Edirne günlerce senlikler yaptı ziyafetler in’am, ihsanlar devam etti, başta Sinan olmak üzere hılat’ler giydirildi. Selim bir müddet Edirne’de kaldı, sık sık camiin yapılışını tetkik ve İstanbulda bulundukça da inşaatın seyrini merakla ve günügününe takip etti. İstanbulda iken Sinanın ma’ruza-tını okur incelerdi, kendisini vakit vakit karşısına alır, izahat ister yazılarına yazı ile cevap verir inşaatı Allahın inayeti Selimin Sinan ve arkadaşlarının gayret ve hizmetie altı yıl sonra (982) (1574) te hi-am buldu. Sinan camiin plânını çizerken 84 ve bitirdiği gün 90-91 yaşında idi. O yaşta böyle bir eseri azimi vücuda getiren bu büyük Türk bütün dünyada eşsiz sayılmaya değer.
Camiin açılış gününde bulunmak üzere hazırlanan Selim birden bire bir kazaya uğradı hastalandı ve öldü. Açılma gününde bulunamadı. Sinanm yaptığı Sultan mahfelinde büyük bir dikkat ve emekle işlediği şahane mihrap önünde ilk şükran namazını kılamadı. Koca Sinan’ın binlerce halk arasmda elini sıkamadı gözlerinden öpemedi. Sırmalı hilatı kendi elile arkasına giydiremedi.
Temel atıldığı gün için olduğu gibi camiin ikmal edildiği gün de bir çok alim, şair şiirler Türkçe Arapça Farsça tarihler kasideler ortaya koydular. Temelin atıldığını ve camiin ikmal edildiğini gösteren işbu tarih değerli bir manzumenin son parçasıdır.
Sağra fadlullahi tarirülesas
Fazlı yezdan kâne tarülhülhitam
Kapıda yazılı olan manzume,
Kadben ahazel makam elmüşeteba
Elemirilcud Sultanülenam
A’nasultanüssalatın şeh’i Selim milehu bena leh daresselâm barek Allahı taala yevmülkıyam sara fazlüllahi tarihul esas fazlıyezdan kâne tarihulhıam
Sinan camii ikmal ettikten sonra duygularını bu kıymetli sözlerle ifade ve beyan etmişti:
Bu hakir dahi bir resmiali eyledim ki Edirne içinde manzuru halk ola. Dört minaresi kubbenin dört canibinde vaki olmuştur. Hep üçer şerefelidir. İkisi üçer yolludur. Bu minarelerin yolları başka vaki olmuştur. Ol mukaddema bina olunan üç şerefeli bir kule gibidir. Gayet kalındır. Bunun minaresi ise hem nazik hem üçer yollu olmak gayet müşkül olduğunu ukalayi halkı cihan dairesi imkân hariç dediklerinin bir sebebi Ayasofya kubbesi bir kubbe Devleti İslâmiyede bina olunmamıştır deyu. Kefereyi Fecerenin mimarları müslümanlara galebemiz var derlermiş. Ol kadar kubbe durdurmak müşkül dedikleri bu hakirin kalbinde kalmıştır. Mezkur cami binasında himmet edip biavnullahitala sayei Sultan Selim Han da ishan kudret edip bu kubbenin Ayasofya kubbesinden altı zira kaddin ve dört zira derinlik ziyade eyledim.
Mimar Sinan o tarihlerde sarayın bas kuyumcusu olan meşhur Eviya Çelebinin babası DERVİŞ MEHMET ZİLLİYE beyanda bulunmuştur.
~ İlmî hendesede nice sanat icra eyleyerek feridi asıl oldum. Kalfalığımı İstanbuldaki Şehzade camiinde icra eyledim. Üstatlığımı da Süleymaniye camiinde tekmil eyledim. Amma cümlemak durumu bu Selim Han camiine sarf edip yedi tulamı ayan ve beyan eyledim. Bildiğiniz cihan mimar, mühendisleri var makdurların sarfederler böyle bir eseri azim binasından aciz kalacaklardır. Hiç bir Padişahta bu kadar mali fravan bezletmeye cüret edemeyecektir. Selimiyenin mimari kıymeti ve ehemmiyeti ve Sinan kudret ve muvaffakiyeti hakkında Türk ve Ecnebi alim ve sanatkârları binlerce makale ve ciltler dolusu kitaplar yazmışlar. İnşaatın en ince hesaplarma kadar tetkikler yapmışlar ve hayranlıklarını izhar eylemişlerdir. Böyle bir cami ve yüksek kubbenin tevzii kuvası hakkmda itihaz olunan tertibat istinat temeller payeler ve etrafındaki sair küçük kubbelerin şekil ve inşası dünyanın asarı sairesi içinde pek nadir tesadüf edilen sanat ve maharet eserleridir. Bu cesim cesareti inşaiyede şöhret bulan bir eseri mimari olup Türklerin medeniyeti İsâmiyeye bir yadigârdır.
Ayasofya ve Selimiye kubbeleri mimarî noktasından karşı karşıya getirilecek olursa gerçi merkezi büyük kubbe inşası ilk defa Ayasofya-da mimarları teşhir edecek büyük bir hadise telâkki olunmuştur, fakat bu kubbe biraz sonra yıkılmış ve bu suretle hasta ve alil olarak yapıldığı anlaşılmıştır. İkinci defa kubbe biraz daha yüksek muvazeneyi kuvvası temin için ilâveler yapmağa mecburiyet hasıl olmuştur. Bir müddet sonra sakatlıklar baş göstermişir. Ayasofyanın imdadına Fatih devrinde Türk mimarlar yetiştiği gibi bilahara yine Koca Sinan bu sakat kubbenin bu güne kadar yaşamasını temin eden payelerle ve daha bazı tertibat ve tesisatla Ayasofyayı muhakkak bir tehlikeden kurtarmıştır. Ayasofya hâlâ yaşayışını Türk mimarlarına ve bilhassa büyük Sinan’a borçludur. Yapılışı sanat alemini takdirlere ve hayretlere düşüren Ayasofya kubbesinin yıkılışı bütün cihan mühendislerinin cesaretlerini kırarak hiç bir kimse böyle büyük bir kubbe yapmak kuvvet ve kudretini kendinde görememiştir. Yalnız Koca Sinan bu cesareti göstererek İstanbulda Süleymaniye Edimede Selimiye kubbelerinin inşasına atılmış ve muvaffak da olmuştur. Hattâ Ayasofya-da olduğu gibi destek payendeye de ihtiyaç göstermeyerek bütün tezyinatı binanın şekli aslisinde almak ve vermek suretile kubbenin daimi muvazenetini temin ederek Selimiyenin bu azametli kubbesinin kemali kudret ve şaşasile bu güne kadar arızasız olarak yaşamasını temin eylemiştir.
Türkün cam gibi sevdiği Edimeye büyük bir şeref ve kıymet vermiş olan Selimiyenin dışından ve içinden temaşasına doyum olmaz. Yapılışından 400 yıla yakın bir zaman geçtiği halde bu gün yapıldığı gibi duran ve ebeddiyyen bu hal ve vaziyette kalacağına şüphe olmayan Selimiye Edirne için bütün Türk dünyası için olduğu kadar sanat âlemi için de hakikaten iftihar edilecek bir sanat ve medeniyet harikasıdır.
Selimiye Türk ruhunun, Türk zevkinin inceliğini, Türk kudret ve kabiliyetinin yüceliğini bütün kâinata anlatan bir sanat ve medeniyet mecmuasıdır. Selimiye Türk yurdunun en güzel bir parçası olan tarihi Edimenin sinesine minyatürle işlenen ve büyük Türk Milletinin ezeli olan nefaisperverliğin ebedileştiren eşi bir daha yapılamaz, yaratılamaz bir sanat parçasıdır. Selimiye yanından geçenleri içine çeken içine dolanları kendinden geçiren gün geçtikçe kıymeti artan bir mamuredir. Selimiye yalnız Edimenin tacı, Edirnelilerin medarı iftiharı değil bütün Türkiyenin öz malı bütün Türk milletinin millî bir mihrabı, dindarların kıblesi sanatkârların göz bebeğidir. Selimiye göklere uzanan minarelerile azametli kubbesile, ilahi bir mabet olduğu kadar Türk sanat ve medeniyetinin erişilmesi mümkün olmıyan ne gibi şahikalara yükseldiğini gösteren nurani bir şeydir. Allahın kolları bu ruhani mabet içinde sani azam kâinatın huzurunda binbir tazım ve tekrin le büyük bir huzur huşu ile eğilirken bu vecdü istiğrak halinde gittikçe küçülürken diğer taraftan bu muhteşem sanat eseri içinde yükselen ve bütün Türklüğü yükselten millî bir varlığın büyüklüğü karşısmda anlatılmasına dil ve kalemin yetişemediği bir zevk ve gururla kendini çok büyük görmekte ve bu iki sihirli kuvvetin cazibesi altında gaşi olmaktadır.
Sinan Selimiye’yi, Selimiye de Sinanı medeniyet, mamuriyet, cihanına tanıtmış bu büyük eser ve müessese Türk tarihinin değerli sahifelerine altın kalemle yazılmış, Sinan sanat aleminde kıymetli bir üstadıazam Selimiye de dindarlar için ikinci bir beyti muazzam mertebe ve şerefini kazanmıştır.
Trakya baştanbaşa abideler diyarı bu ülkenin şeriri hükümetinde Türk mimarlığı ferman fermandır bu toprakların payitahtı mimarisi, makam satanatı Edirne, sarayı Selimiyedir. Bir çok abidelerle süslenen ve büyük Selimiyeyi de ortasına alan güzel Edirne’nin cennetten farkı yoktur. Bütün şehri saran ve kaplayan bağlar bahçelerle tabiatın bütün yeşilliklerle rengârenk çiçeklerle süslenmiş yıllar görmüş tulba ağaçlarile gölgelenen nazlı Meriç ve Tunca ve Arda nehirleri de şol cennetin ırmakları gibi etraf ve cevanibi kuşatmıştır. İnsan uzaktan gördüğü Selimiyeye doğru ilerledikçe ilahi bir kuvvetin ruhlar, vicdanlar üzerindeki bir varlığın heyecaniyle sarsılmağa başlar. Minarelerinden yükselen tekbir ve tehlil sadalarile titrer. Büyük ma-betin içine girer girmez muhabbet ve kudsiyeti kendisini kendinden geçirerek iman ettiği hallakı âleme teveccüh ile azameti kibriyayı doya doya temaşa eder. Onun yarattığı Türk sanatkârlarının eserinde tecelli eder. Kudreti fatıranm cazibesi karşısmda bir kerre daha secdeye kapanır.
Selimiyeyi işiten ve işitmeyenler bilhassa gençler sîzlere hitap ediyorum. Türk mimarisinin Türk zevkinin canlı ve nurani bir örneğini görmek isterseniz İlâhi ve mimari iki mucizenin birden ve bir anda tecellisini temaşa etmek isterseniz insanların ne gibi harikalar yaratmağa muktedir olduğunu anlamak isterseniz gözlerinize cilâ ruhunuza gıda vermek isterseniz şan ve şöhretini duyduğunuz veya duymadığınız Koca Sinanm şeriri saltanatında kurulmuş ve bütün sanatkârlara boyun eğdirmiş görmek isterseniz Edimeye gidiniz ve onun Selimi-yesini görünüz, geziniz ve anlayınız ve sonrada görmeyenlere bilmeyenlere anlatınız. Bu sizin şerefli ve milli bir vazifeniz ebedi bir aşkınız olsun.
Selimiyenin avlusunu ihata eden duvarlar parmaklıklar çok kıymetlidir, yakışıklıdır. Daha avluya dalmadan nazarları üzerlerine çeker. Blhassa büyük kapının iki tarafına uzanan manzara çok cazip çok muhabbetlidir. Parmaklıklar küçük sütunlar halinde taştan olup üzerleri yine aynı yontma taştan nartus denilen biçimde büyük kapaklarla örülüdür. Duvarlar Sınanın başka cami avlu duvarlarında bu yolda taş parmaklıklar yok gibidir. Mimar Sinan Camisinin avlusuna girmek için büyük küçük dokuz kapı yapmıştır.
-
1 — Orta Kapı: Buna cümle kapısı da derler.
-
2 — Küçük kapı : Buna muvakkıthane kapısı derler.
-
3 — Küçük kapı : Buna aralık kapısı adım verirler, muvakkıt-hane kapısının mukabüindedir.
-
4 — Hamam kapısı : Dar - el - tedris ve dar - el kura’nın müderris ve talebeleri cami hademeleri için sabah namazından evvel açılır.
-
5 — Araba kapısı : Cami ve medreselerin levazımı eşyası bu kapıdan ithal edilir.
-
6 — Taş odalar kapısı : Talebenin girip çıkmasına ve medrese ihtiyaçlarının bu yol ile teminine mahsustur.
-
8 — Mektep kapısı : Mektep hoca ve çocuklarının cami avlusunda gezinmeleri ve camiye girip çıkmaları içindir.
-
9 — Dilenciler kapısı : Camiin arkasında ve darülkura ile da-rültedris arasında ve mihrap istikametindedir. O taraf cemaati camiye bu kapıdan girerler. Cenaze bu kapıdan çıkarılır.
Camiin avlusunda ve diğer kapıların önünde dilenci bulunmak halkı iz’haç etmek kafiyen yasak olduğundan namaz vakitlerinden evvel ve sonra cenaze vukuunda ramazan ve sair mübarek günlerde dilenciler bu iki bahçe arasındaki yolun iki tarafında kapıya kadar dizilirler. Sadaka vermek isteyenler dilencileri ancak burada bulabilirler.
Camiin harimine şadırvan avlusuna üç büyük kapıdan girilir. Üçüde çok ince işlenmiş işlemeli ve somakilidir. Sahanları beyaz mermerdir. Kanatları geçmelidir. Resim ve şekilleri çok sanatlıdır. Aynaları çok zarif ve zengindir. Orta kapının en üstünde caimin sözü geçen camiin başlanma ve bitirilme tarihini gösteren kitabe gözleri kamaştırır.
Şadırvan avlusunu saran küçük kubbeler 18 dir. 16 sütun üzerine kurulmuş ve bağlanmıştır. Sütunlar yekparedir. Sinan azim ve kuvve-tile para ve adam kuvvetile çok uzak yerlerden temin etmiştir. Sütun başlıklarının içleri çok ince ve mahiranedir. Şadırvan avlusu mermer döşelidir. Şadırvan çok kıymetli ve oymalıdır. Bordürler, muslukları çok zariftir. Üstü kubbesizdir ve açıktır. Bir zamanlar bu şadırvanın üstüne bir kubbe yapılmıştı. Bundan 36 sene evvel 1960 da kaldırılarak Sinanın yaptığı hale getirilmiştir. Şadırvan avlusunun pencereleri üzerindeki koyu mor çiniler yine çini ile yapılmış beyaz yazılar ra-vakarı ve harimi çok süslemiştir. Denilebilir ki, şadırvan sütunlar yalaklar çiniler yazılar harme harim de camiye anlatılması müşkül ol-mıyan bir letafet daha cami için eğirmeden büyük heyecan yaratan bir maharet vermiştir.
Selimiyenin dört minaresi vardır.
Dördü de üçer şerefelidir. Korkuluklarile altındaki istelaktitleri işçilik, oymacılık bakımından hakikaten birer şaheserdir. Harimin sağ ve sol taraflarmdaki iki minarenin yolları ve merdivenleri çok mahi-ranedir. O suretle ki : bir minarenin tek kapısından ve birden giren üç kişi biri ötekinin başından yürüdüğü ve yükseldikleri ve birbirlerinin seslerini işittikleri halde yine bir birini görmeden şerefelere kadar çıkarlar. Yukarıda kaydettiğimiz gibi bu minareleri Koca Sinan çok beğeniyor ve minareler hem nazik hem de üçer yollu olduğundan sanattan anlayanlar takdir eder diyor. Minarelerin dördünün de kaideleri dışarı taşmıştır. Çıkıntı hizalarında içle hiç alâkası olmayan dehlizler devam etmekte, bunların altında su hâzinelerde baştan başa abdest almağa mahsus musluklar her iki tarafa sıralanmıştır. Mihrap arkasının iki tarafında zarif teraslar ve tam ortadaki büyük oluk insanı önünde takdirle durmağa mecbur edecek bir heybet arzeder.
Musalla taşlan, bir çok camilerde olduğu gibi cami avlusunun sağ ve sol taraflarına konulmayarak umumun nazarından gizlenmiş, camiin arkasında dar-el-kura ile dar-el—tedris arasında mihrap mihrap arkasına yerleştirilerek arka kapıdan çıkarılması düşünülmüştür ki bu da Sinanm ruhundaki incelği göstermektedir.
Büyük mabedin içine girmek için belli başlı üç kapı vardır.
-
1. Orta kapı.
-
2. Sağ kapı.
-
3. Sol kapı.
Orta kapının kanatları oymacılığı, kakmacılığı, takmaları, asmaları, gümüş gibi sedefli teyzinatı aradan yıllar, yüz yıllar geçtiği halde hiç zedelenmeden bütün parlaklığı ile gözleri kamaştıran bir sanat ve maharet harikası halindedir.
Kapının mermerleri, yanlarındaki zarif mermer tesisleri, en üstündeki istelaktitlerin güzelliği ve zenginliği ve bunların bir araya gelmesinden doğan azamet ve haşamet insana daha camie girmeden, girince karşılaşacağı büyüklüğün bir müjdecisidir, bu cümle kapısının şahane durumu dille, yazı ile anlaşılmaktan çok uzaktır ve çok yüksektir, sağ ve sol kapılarda da ayni incelik ve nispette yücelik göze çarpar, hele bu iki kapının altın kaplı halkaları, altın işlemeli halka ve altlarındaki kafeslerinin ve kilitlerinin güzelliği ve tavanlarında kalem işleri bilhassa önünde saygı ile durulmağa hakikaten lâyiktir.
Selimiyenin içine girilen bu üç kapıdan başka Sultanmahfil ; altında Padişahın ve arkasmdan gelen büyüklerin girip çıkmalarına mahsus bir hünkâr kapısı vardır ki, buradan camie girilebildiği gibi hemen sağından ve mahfil altından ayrıca bir yan kapıdan çok geniş merdivenle mahfili hümayuna çıkılır, bu hünkâr kapısının tam mukabilinde ve kütüphanenin altında diğer bir kapı yapılmıştır ki, buna cenaze cemaati buradan camie girer ve namaz kılındıktan sonra yine buradan çıkarak mihrap arkasmdaki musallaya gidilir, bunlarla camiin iç kapıları beşe baliğ olmuş olur. Ramazan ve bayramlarda, Kadir ve miraç gecelerinde ve cuma namazlarında ve bühassa selâmlık yapıldığı günlerde açılmak üzere daha dört tane küçük yan kapı vardır ki bu kapılardan doğrudan doğruya cami içini ihtiva eden yüksek
mahfillere çıkılır, bütün bu kapıları toplayacak olursak Selimi .yen n yirmi bir kapısı olduğu anlaşılır. .
Camiin büyük kubbesi herbiri bir köşe teşkil eden sekiz cesim şutun üzerine kurulmuştur, sütunların boyu yirmiiki metredir. Kuboenm cami zemininden itibaren yüksekliği otuzdört metredir, kubbenin dahili kutru otuz bir metre on dört santimdir, mihrap çıkıntısının ustu yarım bir kubbe teşkil etmektedir, büyük kubbenin dört köşesinde birer yarım kubbe vardır. Kubbe, Süleymaniye, Ayasofyadan çok azametli mahabetlidir. Sinanm bizzat Kayıt ve tespit ettiği Ayasofya Kubbesinden altı zira yüksek ve dört zira derindir.
Büyük kapı karşısında ve cami’in tam ortasında müezzin mahfili vardır. On iki mermer ve sumak ve pek ince işli başlıklı sütunlar üzerine kurulan ve dört tarafı güzel parmaklıklarla çevrilen bu eşsiz müezzin mahfilinin bilhassa altındaki tavan işi çok kıymeli kalemkârların elinden çıkmış nefis Türk san’at eseridir. Tavanın ortası altın kaplı ince çubuklarla küçük murabba’lara ayrılmış ve her biri murabbam göbeğine gü,l lâle, karanfil çiçekleri işlenmiştir, yine bu tavanın dört kenarmı saran ve yapılışındaki durumunu bu gün hiç kaybetmemiş olan pervazlardaki kalem işlerine insan baktıkça hayran olur. Müezzin mahfilinin altında, kenarları ve köşeleri rengârenk mozayıklarla işlenmiş mermer döşeli küçük bir şadırvan vardır. Ortasında kenarları oymalı ve tırtıllı mermer taştan su fışkırmaktadır.
Çok müzeyyen, müşa’şa bir tavan, etrafı mozayıklı işlenmiş süt gibi mermer bir zemin, ortasına oturtulmuş küçük bir selsebil ve gümüş gibi kaynayan bir su bu manzara karşısında
Yaşa Koca Sinan diye haykırmaktan insan kendini alamaz. •
Müezzin mahfilinin üstünde büyük kubbenin ortasından asılmış tarihi bir fener ve bu fenerin etrafında çok iyi bir kûfi yazı ile işlenmiş ve tezyin edilmiş nefis bir Besmele - i şerife vardır, bunun, Sulıan Selimin haznei hassadan gönderdiği bir fener olduğu rivayet edilir, halk arasında buna altıntaf ve altın fener derler.
Büyük Kapıdan cami’e girilince sağ ve sol taraflardaki maksurelerin arkasında ve duvar içinde çok zarif iki su hâzinesi vardır bunlara «gümüş küp» «gümüş su» admı vermişlerdir, müezzin mahfili altındaki şadırvanın suyu buradan ayrılır. Bu küpler İmam hatip, müezzin ve Kayyumlarla camide vazifeli olanların ve bilhassa gece nöbetçi ve bekçiler için sularını ve abdest almalarım temin eden memleketin ulema, ekâbiri ve bazıları da burada abdest tazelerler çok soğuk zamanlarda bunlardan istifade edilir bunların küçük tavanlarının müezzin mahfilinde olduğu gibi kalem işleri çok nefis bir incelik taşır,
Büyük kapı üzerindeki yarım kubbenin her iki tarafından başlayarak ağdan kütüphaneye soldan, Sultan mahfiline kadar uzanan yüksek ve geniş mahfiller taşdan çok zarif işlenmiş korkuluklarda ve istinat ettikleri mermer sütunlar Kemerler ile ve bunların arasındaki tezyinatla camiye başka bir büyüklük ve güzellik vermiştir bu tenazur' ve tenasüp hakikaten emsalsizdir. Yine büyük kapının iki tarafında bulunan alt mahfillerin bilhassa önlerindeki sütunların ve bu sütunlara dayanan ve cepheleri değerli çinilerle kaplanan kemerlerin cazi-belerme kapılmamak kabil değildir bu taraftaki üst mahfillere cami kapısının sağ ve sol taraftaki maksurelerden küçük kapıdan girilir ve serbest birer merdivenle çıkılır cami’in üç tarafını saran bu yüksek mahfiller büyük kubbe haricindeki boşlukları doldurmuş ve kubbe ile irtibat ve iştirak ederek cami’in ve kubbenin azametini bir kat daha arttırmıştır.
MİNBER
Süt gibi mermerden işlenen ve Kudretli bir zevk ve dehanın mah sulü olan minber dünyada eşi olmayan ve eşsiz kalacak olan büyük bir sanat abidesidir. Böyle parlak ve muazzam bir eser ancak bütün san’ atkârlara her sahada meydan okuyan büyük Türk mimarının elinden çıkabilir ve bununla bugün de, yarın da, yalnız Türkler değil bütün san’at dünyası iftihar edebilir minberin kapısında gözleri kamaştıran bir durum, çekici ve sürükleyici bir azamet var. Yan taraflarım teşkil eden ve yukarı doğru şanlı ve şerefli bir heybetle yükselen mermer kafesler ve bu kafeslerin altındaki mozayık ayna ve göbeklerin çok ince işçiliği ve kaidenin iki tarafına sıralanan oyuklar biribirini tamamlayan ve tenazuru e’min eden mühim bir vikar arzeder. Minber yukarısının tam arkasma gelen ayna duvarı kaplayan çok süslü ve zengin çiçekli çiniler ve nihayet bir hakan tacı gibi oturtulan nefis çinilerle örtülmüş ve işlenmiş başlık (külah) ve bütün bunların hey’eti umumiyesnin bir araya gelmesinden yaratılmış muazzam ve muhteşem manzara cami’in kıymetini çok yükseltmiş ve ma’bedin maddî ve manevi mahabet ve ruhaniyetini kat kat arttırılmıştır.
Sinanı bütün dünyaya tanıtmak ve elini öptürmek için yalnız bu minber kâfi gelir deyenler çoktur.
MİHRAP
Cami’in duvarı içine oyulan mihrap tamamen mermerdir, iki yanındaki küçük somaki sütunlar ve üstüreti işlemeli tazyinat camiin ve mihrabın azametüe mütenasiptir. Mihrap safasının cephe ve yan duvarlarını baştanbaşa kaplayan kabartma ve gölgeli çinilerin zarafeti, resimlerin mükemmeliyeti, renklerinin tenasüp ve imtizaa, gözleri kamaştıran parlıklığı Türk zevkinin ve Koca Sinaran yüceliğini, gösterir ve herkez eşi olmayan ve bedii manzara önünde secdeye kapanır.
Mihrabın iki yanında büyük şamdanlar kıymetlidir, tarihi kıymeti haizdir, mihrap sofasının iki köşesindeki mermerden yapılmış ve oyulmuş kürsülerle sol taraftak ibüyük sütununu önündeki oyma ve geç-mekürü zarif ve çok değerlidir. Mihrabın iki tarafına uzanan ve mesa-hıf'ı şeirfe rahlelerinin konulmasına mahsus olan ve şamdanlık da denilen mahal ile buradaki pencerelerin altları en zarif ve kıymetli mo-zayıklarla döşenmiş ve işlenmiştir, camiin eski halıları hiç kalmamıştır, bir kısmı yıpranmış bir kısmı Evkaf müzesine alınmış ve en çoğu da, Balkan harbinde ve işgalde aşırılmıştır, bu gün mevcut Mecidiye Mecidiye, gördas halıları Ayasofyanın müzeye tahvilinden sonra vaki teşebbüs takipler netice ve ilânlardan sonra Ayasofyadan Selımı-yeye getirilip serilen halılardır.
Edirne müzesinde mevcut bir seccadenin camiin yapılışmda mihraba yayılan ilk seccade olduğu ve defterde kayıtlı bulunduğu söylenmektedir.
YAZILARI
Şadırvan avlusuna girilen orta kapının üzerindeki tarih kitabesini ihtiva eden taş camiin inşasını müteakip konulmuştur. Nazmı mahi-rane, yazıcı san’atkâran edir asıl cami’e girilen büyük kapının üzerindeki taş levha sonradandır, bunun altında eski bir taş ve yazı olması lâzımdır. O çıkarılarak yerine camii az çok tamir ettiren ikinci Abdul-hamidin methiyesini ifade eden adi ve kaba yazılı bir taş konulmuştur. Bu orta kapının üstündeki kubbenin cephesine ve mermer üzerine hakkedilen lailaheillellah Muhammed rasulallah» levhası ile biraz altındaki yanlarında iki daire içinde san’atkârane yazılmış «ya hannan, ya mennan ya cami» yamani» levhaları görülmemiş bir gü-zelliktedri, harimin o tarafım süslemiştir.
Harimin cephesinde ve son cemaat yerlerindeki pencerelerin üzerindeki sağ tarafda çini ile besmele - i şerife ve ayetel kürsi, sol tarafında fetih suresinin son ayeti yazılmıştır, bu çini yazarı bu tarafa başka bir revnak vermiş ve kuvbelerin tavanlarını dolduran kalem işleri ile ve su yolları ile tam bir ahenk, revnak ve kubbelerin tavanlarını dolduran kalem işleri, suyollarıle tam bir ahenk, bakımından doyum olmayan bir letafet bahşetmiştir. Mihrap sofasını kaplayan çinilerin üst kısmında çini ile yazılmış Besmele - i şerife ve sûrei Fatiha ve daha yukarısında (Âmenerrasülü) ve sofa haricinde yine çini ile doldurulmuş sağda (Robena atino,,) ve solunda (Rabbena inneke,,) ve mahfil cephesinde de âyeti kerimeleri önünde saatlerce durmamak, Sinan kuvvet ve kudretini, yazılarını yazan Karahisarlının çıraklarından HAŞAN çelebinin san’at ve maharetini takdir etmemek değildir. Hele sultan mahfilinin mihrabı üzerindeki (Yevme lâyenfa) levhası mahfil sofasmın iki tarafmdaki (kelime’i şahadet) tablosu ve sağındaki es-ma'ülhüsna ile iki tarafındaki küfi yazılar ve onları süsleyen ve ku-şata çiniler mahfilin kıymetini her türlü tahminin fevkinde artırmıştır. ’
PENCERELER
Sinan, Selmiyenin pencerelerine hususî bir ehemmiyet vermiş, şan'at kudretinin yüksekliğini burada da göstermiştir, her mevkiin icabına göre ayrı ayrı resim ve şekillerde yapılan bu pencereler cami’ şerifin lüzumu kadar nur ve zıya, o nispette de süs, zarafet te’min etmiştir, Selimiye, Süleymaniyeden daha aydınlıktır burada zıya bütün cami’e müs’evi ve muvazi bir halde nüfuz ettirilmiştir, Ayasofya ve Sü-leymaniye gibi bazı yerleri dalgalı ve bazı yerleri dalgalı ve hafif zıyalı değildir, pencerelerde her çeşide yer verilmiştir, elvan, yuvarlak, kafesli, kanatlı ve dolaplı pencerelerin bir nev’i Selimiyenin her tarafına büyük bir zevkı’selimle ve şayanı hayret bir tarzda tevzi edilmiştir, büyük kubbenin etrafına dizilen pencereler içli dışlı hepsi alçıdan yapılmıştır, yuvarlak ve filgözü tabir edilen sekidedir mihrap üstündeki yarım kubbe ile köşelerdeki kubbelerin pencereleri dokuz tanedir, bunlarda içli dışlı ve aynı örnekte alçıdan ma’muldür, mihrap sofasında dördü cephede ve ikisi yanlarda olmak üzere altı büyük pencere gözleri kamaştırır bunlara (elvan pencere) denilir, çok ince işlidir camlarının kırmızı, yeşil, mavi, mor san renklerinin iyi bir zevkle intihap edilmiş olması büyük bir zevk mahsulüdür, Altlarında birer mustatıl içinde çok güzel bir yazı ile inci gibi işlenmiş kelime! tevhit ve tas-dkle etrafında cıharyarı güzin isimleri vardır. Yüksek mahfillerin aydınlık pencereleri de iki taraflıdır, yuvarlak ve alçıdandır, şimal mahfillerinin etrafında bulunan ve kafesli tabir olunan alçı pencereler o tarafı çok güzelleştirmiştir mahfillerin en üstünde sıralanan yarım alçı aydınlık pencerelerinin resimleri büyük mihraptan alınmış ve camie büyük bir zerafet daha kazandırmıştır cami içinin en altında cami’in dört tarafım saran kanatlı pencereler vardır, bu kanatlar çok ince oyma işli geçmedir görünüşleri çok güzeldir bu pencerelerin sırasında kaim duvarlar içinde on iki tane gömme dolap vardır bunların çift kanatlı kapaklarında tıpkı pencere kapakları gbi ayna ve geçmedir çok zarif ve anahtar uydurulması ve açılması mümkün olmayan altm kaplı kilitlerdir küçük halkalar aynalarla süslüdür bu dolaplar kıymeti ieşya teberrükâtın saklanması içindir kanatlı pencere ve dolapların üstünde alçı ve mazyıkla doldurulmuş ve çok kıymetli hendesi şekiller vücuda getirilmiş yarım daire pencere aynaları vardır, bunlardaki incelik görülmeğe lâyıktır.
Şadırvan avlusunda ve kubbelerin altında üst sırada yirmi dört tane alçıdan kafesli pencere ve bunların altında da on sekiz kafesli pencere vardır, son cema’at yeri denilen cephe pencereleri üstü yarım daire şeklinde çini kaplı ve çok güzel yazılıdır, bunların on tanesi tam cephede iki tanesi yanlardadır.
Cami’in yazıları bahsinde kayt ettiğimiz gibi sağ tarafta çini ile Besmelei şerife ve Ayetelkürsi, sol tarafında da Fetih sûresinin son ayeti kerimesi yazılıdır. Şadırvan avlusundaki kapaklı pencerelerin üstünde de yine yarım daire şeklindeki aynaların kalem işleri ve hendesi taksimatı çok nefistir, her gözü saatlerce kendinden ayırmaz, bunların herbiri Sinan ve Türk zevkinin canlı bir parçasıdır.
KÜTÜPHANE
Mahfili hümayun mukabilinde Sultan Selimin kitap hâzinesi vardır, vakfiyelerde yazılı nefis yazma ve müzehhep kitaplar, ciltleri, yazıları ve altm ile işlenmiş ve herbiri bir şâhaser olan kelâmıkadimleri burada mahfuz bulunur, mushafı şerfiler sabahları cami’e çıkarılır ve oradaki büyük rahleler üzerine konulur üzerlerine yeşil çuhalar örtülür hafızı mushaf denilen ve bunları cami içinde muhafazaya memur olan zat’ın murakabesi altında arzu eden tilavet edenler akşamlan kaldırarak kütüphanedeki yerlerine koyarlardı, kitaplar talep vukuunda Müderris ve Ulema efendilerin mutelealarına her an anıadc> ■di cami şerifin ve medreselerin inşası sırasında bir hey’eti ilmyye tarafından hazinei hümayundan intihap ve tefrik edilen ve Selimye kü-tüphanesnie naklolunan bu kıymettar musahıf ve kitapların bir kısmı ahıran İstanbul evkaf müzesine kaldırılmış, orada muhafaza ve teşhir edilmektedir. Selimiye kütüphanesi bil'ahara genişletildi. Çelebi Mustafa paşam, Çolak paşanın, Kadıasker Şükrü efendinin, Salih Zeki beyin, Hacı İzzet paşanın daha bir takım zevat ile Ayşe ve Fatma hanımların bağışladıkları mühim kitaplar da buraya kaldırıldı Badi Efendinin, İttihat ve terakki kütüphanesine hediye ettiği hususî ve büyük kütüphanesinin bütün mevcuduyla yine bu Selimiye kütüphanesine naklonuldu.
HÜNKÂR MAHFİLİ
Sultan mahfili, Selimiyedeki maddî ve ruhanî azamet ve mehabetten sonra en çok göz kamaştıran, gönül açan bir şahaserdir. Sinan burada en bariz inceliklerini göstermiş, insan elinden ne gibi harikalar çıkabileceğini, insanın san’at semalarına ne kadar yükselebileceğini anlatan bir güzellik âlemi vücuda getirmiştir. Mahfil Selmiyenin sol ileri köşesini doldurmuş ve süslemiştir, mahfilin altındaki sütunlar sumaki ve çok nadidedir, sütun başlıkları ince işlemeli, zarif ve çok kıymetlidir. Sütunları bağlayan kemerlerin cepheleri mihrap tarafındaki çiniler gibi nadide ve daha güzel renkli ve çiçekli çinilerle kaplıdır, tavanın nakış işleri en mahir kalemkârlarm ellerinden çıkmıştır, mahfilin merdiven kapısı oyma geçmedir, üstündeki müzeyyenat değerlidir. Bu kapıdan geniş ve rahat bir merdivenle mahfile çıkılır, mahfilin bütün duvarları baştanbaşa çinidir, buradaki çinilere pek büyük bir ehemmiyet verilmiştir, ayrı ayrı renklerde levhalara ince mozayık gibi işlenmiş kaplamalara, çiniden vücuda getirilmiş lâlelere sünbüllere ve ve daha bir çok muhtelif çiçek ve salkımlara, kapı ve mihrap kenarlarına ve bunların sırasmda çiniden küçük düz ve helezoni sütunlara ve başlıklara ve girince sol tarafı ile ve (hattı kûfi) ile olan yazılara paha biçilmez ve bunların bugün yapılmasına imkân bulunmaz, bilhassa Padişaha mahsus mihrabın tezyinatı tasvir değil tasavvur olunamayacak bedi’i bir zevk ve san’at eeri olduğuna hiç şüphe edilemez. Mhrabın yanında ki kanatlı bir pencere vardır mahfiden cenup tara-fim temaşaya mahsus olan bu pencerenin iç döşemesi mozayıkla işlenmiştir, bu pencerenin tavan kısırımda ancak Sinana has bir zevki-selimin mahsulü olan güzel kalem işlerini taşımaktadır, kanat kapakları oymacılığın, kakmacılığın, fildişi işçiliğinin mühemmel bir örneğidir. Hülâsa bu şahane mahfil kapıları, mihrabı, çinileri, yazıları ve bütün hususiyetlerde başlı başına bir san’at müzesi denilmeğe şayan ve en önde Koca Sinan olmak üzere Türk san atkârlarının büyük bir şân ve şeref kazandıran ve bütün cihanın takdirlerini çeken emsalsiz bir şahaserdir.
Selimiye cami’i yapılışındaki mükemmeliyet itibariie denilebilir ki, bugüne kadar esaslı hiç bir tamire ihtiyaç göstermemiştir bir çok ve mühim zelzeleler, büyük fırtınalar müteaddit bombardımanlar, istilâ ve askeri işgaller bu şahaserin azametli kubbesinden ve gövdesinden bir elmas taşını kımıidatamamıştır.
Hicri: 992 - Milâdi 1580 de güneydoğudaki minareye H. 1023 - M. 1611, yine bu minareye, H. 1025 - M. 1614 de batıkuzey minareye H. 1104 - 1692 yine bu iki minareye H. 1277 - M. 1860 da öndeki sağ mina reye H. 1279 - M. 1862 de yine aynı minareye saika isabet ettiği halde şayanı ehemmiyet bir zarar ve hasar olmamış ve bu yıldırımların bir kaç defalar çarptığı batıkuzey minaresi çok sarsılarak indirilmek mecburiyeti hasılolmuş ise de eserlerinden feyz ve kudret alan tabiri diğerle Sinanın san'at mektebinden yetişen Türk mimarları tarafından aynı renk ve kuvvetteki taşlarla eskisi gibi yeniden yapılmış diğer minarelerinde ufak tefek tamirleri yapılarak eski haline getirilmiştir.
1165 - 1751 deki büyük fırtınadan şadırvan avlusundaki küçük kemerlerde bazı arızalar görülmüş ve sütun başlıklarından bir iki tanesi az çok çatlamış fakat hiçbir yıkıntı olmamıştır. 1166 - 1752 de saraydan parası verilerek bunların hepsi ve 1223 - 1805 de vuku bulan fırtınada ihtiyaç gösteren bazı tamirat dahi Dar-essaade ağalığı parasile ve-meşhur DAĞDEVİREN MEHMET ağanın nezaretile yapılmıştır. Bundan bir müddet sonra ki kaba bir tamirde teessüf edilecek mühim surette tahribat yapılmış, cami’ dahilinde ve şadırvan avlusunun son cemaat cephesinde mururu zamanla az çok bozulan fakat yüzde doksanı güzelliğin muhafaza eden çok kıymetli kalem işlerinin ıslahı mümkün iken ve bunu belirsiz yapmağa Türk san’atkâr’mm kuvvet ve kudretleri kâfi iken - kaş yapayım derken göz çıkarmak kabilinden baştanbaşa sıva ile badana ile tamamen mahvedilmesine, fazla olarak sıvalar, badanalar üzerine gayri millî renklerle çiçekler yapımasma kubbeyi tutan büyük sütunlarında mülevves ve berbat bir hale getirilmesine ne kadar eessüf edilse azdır, bu suretle yapılmış olan bu adi kalem ve çiçek işlerinin rapası yapılarak emilzenmesi ve İstanbuldan getirilen mütehassısların delalethe yeniden yapılmasına teşebbüs edildi, yine bundan onbeş yirmi sene önce bütün Edimeyi altüst eden şiddetli fırtına ve kasırgada üç şerefeli, Eski cami, Muradiye, Bayezit, Süleymaniye, Yıldırım ve daha birçok cami’lerin minareleri yıkıldığı sırada Selimiye-nin dört minaresinin birden külâhları uçmuş petekleri, şerefeleri zedelenmiş, kubbe kurşunları kısmen kalkmış ve düşmüşsede az sonra Edirneye gelen ve Selimiye’yi ziyaret eden ATATÜRK un verdiği şiddetli emirler üzerine Vakıflar Umum Müdürlüğü derhal harekete geçerek lâzım gelen tahsisatı göndermiş bütün diğer minareler gibi bunlarda yeniden yapılmış, kubbe kurşunları çekiçlenmiş şadırvan avlusunda iki büyük başlık emek ve gayretlerle yeniden yapılmıştır.
Dar - elkura’ ve Dar - eltedris
Cami'in sağ ve sol cihetlerinde biri dar-elkura’ diğeri dar-eltedris olmak üzere iki muazzam bina kurulmuştur büyük dershaneleri, müteaddit oturma, çalışma, yatma odalarım ihtiva eder. Bu ilim ve irfan yurtları azametli kubbeleri işlemeli başlıkları sütunlarile, oyma kapıla-rile geniş avlu ve bahçelerile ve bilhassa harici manzarasıle çok şayanı dikkat bir durum arzetmekte, cami’ şerifin azamet ve mahabetini bir kat daha artırmaktadır. Dar-elkurada kur'am kerimin yüksek bir ta’-Um ve tedris mertebesi olan (ilmi kıraat) maharci huruf, aşere ve tak-rib okutulur, dar-eltedriste ise (ulumurşer’iye) ve tununu muhtelife tedris edilir birinde kur’an okuma mütehassısı diğerinde din alimi yetiştirilirdi. Edirne’nin meşhur ulema, üdeba, şuarası hep bu mekteplerden feyz ve nasp almışlardır. Bu iki tarihi ve mimari bina bugün de kültür hayatında pek büyük bir mevkii olan birer müze olarak kullanıl maktadır.
Cami' avlusunun ön tarafındaki sağ köşe kenarında o tarafı süsleyen bir muvakkıthane kurulmuştur ve ilmi nücuma vakıf bir mütehassısın idaresine verilmişti namaz, oruç vakitleri bunun tarafından tespit ve ilân edilirdi haftada birçok defa (irtifa’) alınarak saatler tanzim ve arzu edenlere burada ders alır ve irtafa’ almayı öğretirlerdi.
Mimar Sinan beş-altı yıldan beri inşa etmekte olduğu Selimiyenin bitmek üzere olduğunu İstanbula giderek bizzat Padişaha müjdesi üzerine sarayda son hazırlıklara başlandı idari dini ve ilmi kadrolarının tanzimi camiin tefriş ve tanzimi gibi daha cami’in inşasına başlandığından beri üzerinde durulan ve gün geçtikçe ilerleyen- mühim maddeler alman bu yolda kararlar bir kerre daha gözden geçirildi resmi küşatta bulunmaları gerekli erkân ve ricali devletle memleket büyüklerinin isimlerinin tespiti ile defterleri yapıldı ve lâzım gelen bütün tertibatı ihzar ve ikmal etmeleri Edimeye tebliğ edildi.
İdare kadroları son şeklni almadan ve Selimin tasdikine arz olunmadan Koca Sinan tekrar davet olundu, mütaleası almdı, Cali’in, Dar-elkuranm, Dar-eltedrisin, Daressubyanmda Müfti-yyülenamın, Kadıas jerlerin, İstanbul kadısının, Reis-ululema ile kibarı müderrisinden bir çoklarının huzuru ile müşavereler yapıldı ve başkaca Vezir-i a’zamın ve erkâm hükümetin tetkiklerinde ngeçirildi sonra şu kadro tesbit edildi ve Padişahın iradesile kat’iyet kespetti.
A — İdare kadrosu :
I — Mütevelli
I — Gabi (Vergi tahsildarı)
I — Hazine memuru
I — Kâtip
I — Mutemed
I — Akarat mimarı
I — Hayrat mimarı
I — Su mühendisi
I — Camriz (cam imal eden)
I — Kâtibi musahıf (Mushaf yazılamadan bozulanları tashih) ................................
I — Nakkaş, Müzehhip (altm yaldızı yapan) ......
I — Kalemkâr ... __ .........
I — Hafizi musahıf (Mushaflara nezaret eden)
I — Mücellit
I — Mücellit
I — Bühuri (Cuma ve eyyamı mubarekede buhur yakan)
I — Bahçıvan
3 — Kapıcı
5 — Hammal
B — Diyanet işleri kadrosu :
I — Hatip
I — İmamı evvel
I — İmamı sani
I — Vaiz
< II — Huffaz
30 — Cüzü’han (Kurandan cüzü’ okuyan) .
20 — Müsebbih (namazı müteakip teşbih çektiren)
10 — Musalli (Namaz kıldıran)
I — Marrıf
I — Naa’than (Naa’t okuyan)
4 — Mihrabi (Namazdan sonra mihrapta kur’an okuyan)
5 — En’amhan
5 — Salavathan
16 — Müezzin . 12 — Kayyum
8 — Saraci (diken) I
C. — Tedrisat kadrosu - Dar - elkura’
I — Reis-el kura’
10 — Talebe
I — Bevvab
I — Ferraş
D — Dar - ettedris :
I — Müderris
I — Muıd
16 — Talebe , . .....,J;
I — Bevvab
I — Ferraş
I — Kınas
E. — Dar-essubyan kadrosu :
I — Baş muallim
2 — Muavin halife
I — Bevvab
Selimiyenin görevli kadrosu (190) m bulmaktadır, en küçük hizmet dahi ihmal edilmemiştir, Mütevelli, Nazır, Umum müdür mevki'-indedir, varidatın toplanmasına, vezne ve yazı işlerine ve bilhassa Selimiyenin daimi bir murakabe altında bulunmasına, akaratı vakfiyenin, su yollarının, hergün gözönünde tutulmasına, bunların herhangi birinde ufak bir tamire ihtiyaç görülür görülmez derhal yapılmasına ehemmiyet verilmiştir. Mahmuş, bu vazife çoluk çocuk tarafından cami’in medreselerin duvar, kapılarına tebeşir, boya, kömür, kiremit gibi şeylerle yapılması melhuz olan ve hatta diğer cami’lerdede görülen kir, leke ve yazıları temizlemek için ihdas ve kadroya dahil edilmiştir.
Nakkaşların vazifesi, herhangi bir okuyucu tarafından kelâmıkadim ve kitapların tezhiplerinde, cetvellerinde, başlıklarında, durakların-veya yazılarında bir bozukluk, silinti, çizgi veya kir görülürse derhal ıslah ve eski haline ifrağ içindir. Diğer bir nakkaşında kalemkâr olması şart kılınmıştır ki, bu da cami’de kubbe ve pencere üstleri, mahfillerin tavanlarında herhangi bir sebeple bozulan kalem işlerini gün geçmeden tamir içindir. Cami’deki kıymettar mushaf, eczaı şerife gibi kıymettar eserleri muhafaza için bir (muhafızı mushaf) ve bu mushaf-larla beraber kütüphanedeki kitapların ciltlerin ve şırazelerı bozulan ve yaprakları oynayan ve kopanları dağılmalarına meydan vermeden derhal tamir ve yani yazılanları ciltlemek için daimi bir (Mücellıt) namaz. ders ve mektep vakitlerini tayin etmek üzere bir (Muvakkit) gün ve gecenin münasip zamanlarında ve bilhassa ramazan, bayram sair mübarek gün ve gecelerinde camiin (ÖT) ağacı, anber ve emsali kokularla taktir için ayrıca bir (Buhuri) istihdamının düşünülmesi hiç gözden kaçmayacak kadar manâlı ve şümullüdür. Ehemmiyetle kayt olunacak vazife ve memuriyetlerden birisi de kadrodaki (Camriz) dir, camriz malzemesini, ocağım hazırlayan ve cam döken ustabaşı ve mütehassıs demektir.
Selimiye cami'şerifinin yan ve tepelerinde halâ mevcut ve birkaç taneside müzere mahfuz olan camlar Edirne’de Koca Sinan'ın kurduğu ve işlettiği cam imalathanesinin eserleri olduğu gibi bunun vakfiye ile bir vazife halinde idaresinde büyük küçük herhangi bir cam kırılır kırılmaz mevcudünden hemen yenilenmesi ve Edirnede hatta diğer yerlerdeki hayratı şerife ihtiyaçlarmmda buradan te’min edilmesi ve âcil durumlar karşısında anbarlarda fazla miktarda cam bulundurulmsı gayesi takip edilmiş ve bunda da cidden muvaffak olunmuştur.
Dinî kadroda imam ve hatiplerin ammenin teveccühünü kazanmış mu’tekit, zahit, kıraat ilminde mütehassıs zevattan olmaları, müezzinlerinde eda ve şada itibarile çok yüksek ve musiKiye aşina kmselerden intihap edilmeleri dört minarenin ON İKİ şerefesine dört ihtiyat fazla-sile onaltı müezzin konulmasında Edirne’de yükselen bu İlâhi ve mânevi sütunlardaki ezanların göklerde dalgalanarak etrafı çınlatması ve ufuklara yayılması bilhassa gözönünde tutulmuştur.
Yine yukarıda saraçlardan, kandilcilerden başka kayyum, ferraşlar tâyin edilmiş olması temizliğe verilen kıymeti göstermek itibarile ' bihakkın haizi ehemmiyettir.
İlmi kadrodaki müderris ve sübyan muallimlerinin yüksek vasıfları haiz olmaları vakfiyde şart kılınmıştır, dar-elkura’ ve dar-eltedris talebesinin hepsi leylidir iç ve dış çamaşırları, yazlık ve kışlık ayrı ayrı elbiseleri, cep harçlıkları, dar-essubyan talebeside dahil olduğu halde yaz mevsiminde gezinme masrafları, her mevsime göre yemiş paralan, hülâsa iğneden ipliğe kadar bütün ihtiyaçtan vakıftan te’min olunmuş, cami’şerifi bir hâle gibi saran bu müessesatı İlmiyenin müderris, muallim ve muavinlerine kendilerini maişet düşüncelerinden vareste bırakacak çok dolgun ücretler ve aynı yardımlar tahsis edilmiştir.
mushafı şerifleri memleket hattatları tarafından te’min edildiği gibi vakti hal imüsait olanların ve bilhassa eşraf ve a’yan çocuklarının ke-lâmükadimleri Edirnede ve İstanbuldaki hattatlardan te’min edilirdi.
Selimiyeye ait vakfiyeler arasında bilhassa bahsi geçen kadroda esas ittihaz ettiğimiz vakfiye, Vakıflar Umum Müdürlüğü evrak hâzinesinde müseccel ve bu kütüphanenin (144) numarasında mukayyat ve mahfuzdur. Bu vakfiyenin enbaşmda ve tam ortasında:
(Vakıfname! cami’ şerif merhum Sultan Selim Han) yazılıdır bi-.rinci sağ sahifesinde serlevhası (Müzehheptir) ve çok ince işlidir her sa-taifesi cetvellidir, cilt kapaklarının ortasında beyzi şekilde oymalı ve altın kabartmalı (Şemiye tabir olunur madalyonlar vardır, yazısı kalın nüsühdür sahifeleri rakamsızdır ve Tıs’a mie (987) dir ayı Ramazan günü onüçtür.
Vakfiyenin sonundaki şahitleri :
Siyavüs paşa übnü Abdülhalim Elvezir İbrahim paşa Übnü Abdülmu’m Elvezir Mehmet paşa Übnü Abdülhamid Elvezir Ferhad paşa Übnü Abdükladir Elvezir
Cami’ şerifin imam, hatip, vai’z, müezzin, kayyum, muvakkit ve sair vazife eshabı için vakfiyede tasrih edilmş olan aylık ve yıllık miktarı da tasavvurun çok fevkindedir.
Temel müezzinliğini Padişah, meşhur Evliya Çelebi nin babası Mehmet Zilliye günde iki altın tahsis edilmesi buna bariz bir delil teşkil etmektedir. Müderrisler ve talebenin kitap ihtiyaçlarıda ehemmiyetle nazarı dikkate alınmıştır. Lüzumlu kitaplar kütüphane bahsinde işaret ettiğimiz gibi hazinei hümayundan çıkarılarak Selimiye’ye tahsis olunan kütüphaneye yerleştirilmiş, müderrislerin talebenin mütalea ve tetkiklerine arzolunmus ve isimleri vakfiyede zikir ve beyan edilmiştir. Dar-essubyan çocuklarının elifbeleri, eczaişerifleri ve ilerleyenlerin Mehmed paşa Übnü Abdülmecid Elvezir dir,
Vakfiyenin sonunda cami’e vakfedilen Kur’an-ı kerimlerin kıt’ala-rı, ciltleri tafsilâtile yazılıdır. Bundan sonra da (980) tarihinde Hazinei amireden tefrik ve ihraç olunup Edimeye gönderilen ulum ve fünuna ait ya^ma ve müzehhep ve çok kıymetli kitapların isimleri ve vasıfları dercedilmiştir.
Vakfiyede, Selimiye cami’ini, etrafmdaki müessesatı ilmiye, gerek bütün şehrin su ihtiyaçlarının te'mineden bentleri, yolları ve terazileri, çeşmeleri, sebilleri idare ve idame edecek akarat ve varidatı vakfiye tamamile tespit ve bu maksatla Edirne ile Trakyada olduğu gibi Tür-kiyenin her tarafında ve bütün yâdellerde, birçok memleketlerde birçok mevkufat tahsis ve bunların mevki’leri, hudutları bütün tafsilâtile tasrih edilmiştir.
Sultan Selim bu vakfiyenin esaslarını hazırlamış hatta ikmal et-mişsede huzuru hakimde, (Bernehcişer'ı imza etmeğe ve tescil ettirmeğe muvaffak olamamıştır.
Yı kanda bir nebze işaret ettiğimiz vecihle inşaatın tamamlandığı Sinan tarafından tebşir edilir edilmez son hazırlıklar yapılırken ve banlarında tamamlanması kuvvei karibeye gelerek bizzat Edirneye gitmek üzere iken mukadderat kendisine (Ahiret) yolunu göstermiş ve eserini bitmiş ve mükemmel bir halde görmeden gözlerini hayata kapamıştır. Vakfiye Selimin vefatından beş sene sonra oğlu Üçüncü Murat tarafından daha bazı ilâvelerle ikmâl ve merasimi şer’ıye ile huzuru hakime tevsik ve tescil olunmuştur. Üçüncü Murat vakfiyetinin bir tarafında babasının Edirne yolunu bırakarak tankı ahirete gidişinin yaptığı bu hayırlı eserin mükafat ve mesubatına biran evvel kavuşmak için hakkın huzuruna koştu, tarzında güzel ve hazin bir lisanla ifade ve tasvir etmiştir. Bu hatırai tarihiye ile son vermek isterim .
Selimiye cami’inin ilk temel müezzini Derviş Mehmet Zillidir, bu zât Evliya Çelebi’ninbabası Sinaranda arkadaşıdır. KIBRIS, MAGOSA kalesinin fethinde hazır bulunmuş ve kalenin üstüne Türk sancağı çekilir çekilmez Sultan Selimin huzurunda zafer ve şükran ezanını okumuştur. Müezzinliğe tayin sebebini ve keyfiyeti oğlu Evliyadan dinle-•yplİTTl*
Kıbrıs fethinden sonra Âstaneye (İstanbul) avdet edildikte celi' vüzera, vükela, gayri serkârda olup Kıbrıs fethinde bulunanlar huzuru şehtiyaride hıl’atı fahire ile behremend olduklarında pederim, dahi hı-İati fahire giydiği vakit hikmet huda vakıti salati zuhur imiş o anda Selim Han Hazretleri buyurmuşlardır ki (Kişi iptidayı fetihde burcu-baru üzere okuduğun fetih ezanı gibi ezan oku da istima' edelim) hemen pederimiz deli davudi ve tarzı BİLALİ üzere makamı hicazdan bülent bir ezan okur ki huzzarı meclis istima’ edip taze can bulurlar hemen ol dem Selim han pederimizi ikişer altın vazıfei muayyenesili Edimede bina olunan Selim Han Cami’ine temel müezzini eder.
Bu eseri meydana getirebilmek üzere senelerce babam ŞEVKET beyin irşat, tavsiyelerde başladım pek çok yardımları, tashihlerde bana cesaret verdi resmi malumat hususunda vakıflar müdürü merhum. Sad-rettin Bey, daha sonra Esat Beyden yardımlar gördüm, Sinan hakkında ise merhum Doktor Rıfat Osman beyin araştırmaları ve notlarından istifade ettim rahmetler temenni ederim.
Cenabı Hak Türk - İslâm âlemine ve bütün cihan san’at ve medeniyetine bu şaheseri kazandıran Selim, Koca Sinana ve onunla beraber çalışan Türk san’atkârlarına bol bol rahmetler dilerim.
ARİF DAĞDEVİREN
Selimiye hakkında notlar topladığımı gören merhum Doktor Rıfat Osman Bey :
Sana Koca Sinan hakkında ki tetkiklerimden notlar vereyim ilâve et va’dinde bulunmuştu o tarihlerde müsait vakit buldukça ziyaretine giderek not alırdım şimdi bu notları Selimiye eserinin sonuna ilâve ediyorum. Şöyle ki:
KOCA SİNAN
Mehal :
Tarihi meşahirin teshib'i ahlâk ve tevsii irfana ettiği hizmet ve san’atın terakkisinde haiz olduğu ehemmiyetin hakaıkı müsellemedendir.
Lâzım’ı eslâfı aramayan onları derhaır üe mazisine hürmet etmeyen milletler mes’ut bir istikbale nail olamayarak ademe yuvarlanırlar iken büyüklerine ta’zım ve onların hayat’ı içtimaiye ve İlmiyelerini tetkik ile mazilerini yaşatan milletler mes udâne yaşarlar parlak bir istikbal sahibi olurlar. Bir milletin tarihinden menahirini ve onların mah-sul’ü ilim ve irfanları olan âsârı tay edecek olursak bai’si fahir ve ib-tihaç ne kalır?.
Sultan Selim cami’i gibi muazzam ve nadide bir eseri her ân temaşa ettiğimiz halde onun zekâsı ile ihya eden Sinan’ı yâd etmemek ve tercüme! haline vakıf olmamak ve olsak bile nevakısı ve hatıyat ile âlû-de iki söz öğrenmemek kadar bir kusurdur. Sinan’ın Osmanlı sanayi’in-de öyle bir mevkii vardır k eğer kadri bilinen bir muhitte zuhur etsey-eli namı mahdut abideler rekzolunurdu. Mimar Sinan’ın Osmanlı tarzı mimarisinde vücude getirdiği inkılâbın nezahatı ve ihyasına muvaffak olduğu âsâr’ı bedianın tenvü’ ve kesreti itibarile bu vadide ibda’ı âsâr eden Osmanlı üstadları meyanmda teferrüt ettiğinden Üstad’ı azam unvanım ihraza layıktır ki, eslaf, (Koca Sinan) deye telkıp etmekle li-yakatına şahadet ve namına ebedî bir nişane’i şükran izafe eylemişlerdir.
Mimari’i İslâm :
(İsttrat : İslâm mmarlarını vücuda getirdikleri âsâr’ı mütenevia’i âliyenin tetkiki (Mimari’i İslâm - Architecture Musulmane) namı altında bir tarz'ı mimarinin teşekkülüne müsaittir. Bu âsâr’ı âliye cami’-ler, medreseler, türbeler, hastaneler, saraylar, kervansaraylar, köprüler, su yolları, kaleler, vesaire teşkil ederki Hindistan, Afganistan, Türkistan, İran, Anadolu, Rumeli, Suriye, Arz’ı felistin, Ceziret-ül-arap, Mısır, Tunus, Cezayir, Fas ve İspanyaya serpilmiş olup âtide gösterildiği vecih üzere muhtelif (mesleklere-école) tasnif olunurlar.
-
1 — .Arap meslegi-école Arabe Suriye, Mısır, Cezayir, Tunus, Ceziret-ül-arap, Fas ve İspanya âsârı. Bazı müellifler bu meslekten (Su riye-Mısır mesleği - Ecole Syro—égyptienne) ve (Mağrip mesleği — Ecole Mogreb) gibi ayrıca iki meslek tarif ederler ise de bunların Arap mesleği şubeleri olması ve müstakillen birer meslek mahiyetinde bulunmadıklarını zannederim.
-
2 — Acem mesleği - Ecole Persane, Acemistan, Kafkasya, Türkistan, Afganistan âsârını ihtiva eder.
-
3 — Osmanlı mesleği — Ecole Ottomane ou Osmanlı Anadolu, Rumeli ve bilhassa İstanbul âsân ile halen siyaseten hükümeti Osma-niyeden fekki irtibat eylemiş memalikte âsârı ihtiva eder.
-
4 — Hint mesleği — Ecole İndoue Hindistan asarını cami’dir.
Bu meslekler yekdiğerinden müeessir olarak bazı teferruat beyninde müşabehet görünürsede her meslek kendi tavur ve vadisini muhafaza eder. Şark tarz’ı mimarisi ünvanı altında cemedilen bu mesleklerin muahharı Osmanlı mesleği olup bilhassa mimar Sinan devrinde mühim inkılâbat ile mertebei kusvasma vasıl olmuştur.
Yarım asırdan ziyade çalışarak âsârı âliyeyi diniye ve hayriye vücude getiren bir üstadın hayatından, âsârından bahis ansiklopedi tarzında bir eserin yazılmaması Âlem’i san’at için bir noksan ve bilhassa Osmanlı mütehassislan için de gayri kabili af bir nisyan ve hatta günahtır.
Vatanı — Sureti zuhuru
Koca Mimar Sinan'ın vatanı hakkında muhtelif rivayetler vardır, bu ihtilâf hakikatin tayinini gayri mümkün bir hale ifrâğ edecek derecede mütenevvi’ ve bâriz iken elde edilen iki yazma eser tenvir’i mesele eylemiştir.
Evvel emirde ihtlâfı bertaraf edelim:
Mimar Sinan tarafından yazıldığı mütevatir olan (Tezkeretül bünyan) veya (Tezkeretül ebniye) ünvanlı eserlerden istinsah ile tevarihi muhtelif ede tab’edilen risalelere nazaran Mimar Sinan Kay seriye şehrinden bir hiristiyan evlâdı olup Yavuz Sultan Selim Han ahd’i saltanatında devşirme usulile yeniçeri ocağına dahil olmuştur.
Ahıran Edirneli şuaradan Örfi Mehmet Ağanın el yazılı (Rısale’i Örfi nam eserini mütalea edelim, Yüz elli üç sahifeden ibaret olan bu risalenin ortasından on bir sahifesine (1190), tarihinde (Tezkeretül ebniye) yazılmıştır ki metn’i eser matbu’ nüshalara muvafık değildir, risalenin bu kısmına nazaran Kayseriye sancağında acemi oğlanlar dev-sirildiği esnada İstanbula sevk olunan kafilenin yazılacağına memur zatin oğlu olup birlikte İstanbula gelmiş, marangozluk etmiş ve bil’ahare yeniçeri ocağına girmiştir. (895) tarihinde tevellüt etmiş ve yirmi üç yaşında İstanbula gelerek Sultan Süleyman ahdi saltanatında yeniçeriye girmiş olmasına nazaran sekiz sene kadar marangozlukla iştigal ettiği anlaşılmaktadır.
(Lûgat-ı tarihiye ve coğrafiye) müellifi Rıfat beyin kavline nazaran Mimar Sinan bir AvusturyalI olup küçüklüğünde esaretle İstanbula gelerek ihtida etmiştir. Süreyya beyin (Sicilli Osmani) nâm eserinde ve Montani ve Şefik efendilerin yazdığı (Osmanlı mimarisi) nâm eserde Arnavut olduğu mezkûr Tunuslu mimar Salahattin (1907) tarihinde san’at’ı İslâmiyeye dair neşrettiği eserinde kezalik Sinan’ın neslen Arnavut olduğu muharrerdir.
Tezkeretül ebniyenin tenvir’i hakikatle bu ihtilâfı hal eylemesi lâzem ise de matbu’ nüshalarının ademi tevaffukları metn’i âsârda is-tirkakı kelimat olduğunu derhatır ettirmekte bulunduğundan (146 sene evvel yazılmış el yazısı bir nüshaya itimatta zaruret vardır, bu halde, Sinan devairi devlette yazıcılık ile müstahdem Mennan namında bir zatın sulbünden Kayseri'de 9 Recep 895 (Mayıs 1490 Milâdi) tarihinde tevellüt ve Yirmi üç yaşında İstanbula gelerek marangozluk ile iştigale başlamışter. Hülasa, Tezkeretül bünyanın kadim el yazısı nüshalarda devşirme olduğu hakkında bir malûmat bulunmadığı halde matbu’ üshalarda bu cihet icat edilmiştir.
Askerliği: Evâilde yeniçeri kışlaları te’mini istikbale medar olduklarından ocağa intisap ile yeniçeri neferliği ile İran’a gitmiştir. Sinan şeci’ ve cessur bir genç olup cansipârâne ve merdane harakâtı ile beyn-el akran temeyyüz ederek zabitlerinin nazar’ı tahsin ve takdirini cel-beylemiş, Rodos ve Belgrat seferlerine de azimetle hidamat’ı kahra-manasine mebni atlı subban sınıfına terfi’ edilmiştir.
Tezkeretül bünyanın bir kıt’asmda :
(İrüp ahd’ı Süleyman zamanın)
(açıldı bahtı muru nâtuvanın)
kavli mefadınca Sinan’ın necmi talihi Kanunî Sultan Süleymanm fecri saltanatında tulu’ etmeğe başlamıştı.
MESNEVİ
İrüp ahdi Süleyman zamanın açıldı baht’ı mur’u natuvanm Anın devrinde ettim nice hizmet nazar kıldı bana aynı devlet olup yeniçeri çektim cefayı piyade eyledim nice kazayı yolumla, sanatımla, hizmetimle dahi akran içinde gayretimle derviştim tâki tıfliyet çağından yetiştim hacı Bektaş ocağından Rodos ile Belgrada azimet idüp geldik yine sağ ve selâmet yolumla eylediler atlı sekban
sefer kıldı Muhac’a şah'ı davran gelip oldum nice dem yaya başı verildi zemberekçi başılık hem yine şah eyledi azm-ül eman gözüne düşmanın tenk oldu meydan gelip Belgrada ettik sonra azmi kızılbaş ile ettik nice rezmi
Sinan bahadırlığının mükâfatı olarak piyade başı ve zenberekçi başı mensuplarmı dahi ihraz eylemiş ve 946 da veziri a’zam olan arnavut Lütfü Paşa kumandası ile Van gölü civarında harekât’ı askeriye icrasında İran askerinin ahvalini tetkik zımnında Tatvan gölünü kayıkla geçerek istikşafat için ordu erkânından memurin intihap olunduğu esnada ümeradan İzmitli Yedibelâ Mahmut bey marangozluktaki iktidarına binaen Sinan’ı tavsiye ettiğinden zenberekçi başı Sinan ağa huzur’u kumandanye celp ettiler.
Sinan ve Lütfü Paşa
Sinan lüzumu olan gemileri iki haftada inşa ve izhar edeceğini paşaya arzettiğinden işine yarayacak kereste ihzarına emr’i kumandanı sadır olarak Sinan ise başlar ve vakt’i merhununda üç kıt’a kadırgayı inşa eyler. İnşaatta ızhar’ı ehliyet eden Sinan’a vezir’i a'zam esliha - i lâzime ile teçhizlerini de emir eylediğinden bu emrin hitam’ı crasmda (kaptanlığın yine sen eyle) emrini de verir. Sinan kadırgalara yelken açarak karşı yakaya geçer ve maiyyetindeki müfreze ile karşısma çıkan İran askerlerini tepeleyerek on beş İranî esir ile avdet eder. Kadırgaların inşaatında dirayet gösteren neccar Sinan askerlikte secaa ve bilhassa şu mühim vazifesinin ifasında da ızhar’ı sadakat ve diraye ettiğinden bu hidematma mükâfaten keselerle altın ve musanna takımları ile birlikte halis - üddem bir at ve kıymetdâr esliha gibi dostlan memenun hasetleri mahzun edecek atayaya nailiyetle beynel akran temayüz eder.
(Lütfü paşa arnavuttur, saray’ı hümayunda bitterbiye elviye beyliği ile çırağ edildi ve sonra Şah sultana namzet edildi, badehu Beylerbeyi oldu, 936 Şam Beylerbeyisi olup o sene azil edildi, 938 de saniyen Şam valisi olup 941 de vezir’i kubbenişin oldu. Sırası ile vezir’i sani olup 942 de Ayazpaşaya halef olup 944 de vezir’i a’zam olmuştur. 947 de azil şeref’i sıhrıyyetten sukutan Dimetokaya teb’et edilmiş ve 958 de hacca azimet etmiştir ba’del-avde yine Dimetokaya çekildi. 971 Şa’banm on üçünde orada vefat etmiştir. Müehevvir ve hadi idi nahif ve sarf ve fıkha müşareketi olup ilmine mağrurdu, evza'ı lâübaliyane olup Lütüfnameya te’lif etmiştir.
Zevcesi (Şah hûban hatun mescit ve medrese bina eylemiştir ki, vefatında Yenikapıya defnolundu.
Buğdan seferi
MESNEVİ
Seferden geldi çün şahiyle âyân yolumla Hasekilik oldu İhsan dahi gör kurla yolya azmin ettik gelip andan kara Buğdan’a gittik edüp hizmet seferde ve hazarada rikâbında bulundum nice yerde
deyen Sinan o seneler Kanuni Sultan Süleyman kumandasındaki ordu ile azimetinde Moldavyada Pirut nehri üzerine köprü kurulması icap edüp mevkı’in bataklık olması hasebile yapılan köprüleri batmalarından naşi vezir’i a’zam Lütfü paşa (Saadetlû Padişahem, köprü bina olmasını Sinan subaşı denilen kulunuzun kadr’ü itibarile olup (1) Haseki bendenizdir, emir eyle yodaşlarıyla mukayyet olsun, gayet üstad'ı cihan ve mimari kârdandır, deye atebe’i ulyaya arzeylediğinden sadır olan iradei padışahiye tevfikana’zım br köprü inşa etmiştir. Bu köprü meselesini Sinan şu suretle tasvir eder :
Ol âb’ı mezkûr üzere cisr’i lâtife mübaşeret edip on üç gün içinde bir âli köprü bina eyledim, asker’i İslâm ile şah'ı enam saatdetle geçtiler, mah - sal Lütfi paşa hazretleri kbprüye kemal’i tealluklanndan bu cisr’i biz gittikten sonra kâfir harap etmese ; bir kule bina edip hıfü ve seraseti için bir miktar adam konsa, deyu tedarik ettiler) der. Köprünün cesamet ve müşkülât ile inşa edilmiş olması Lütfi paşa arzusunun esası olup hazırûndan vezir .Ayaz Paşada Sinan’a tevcih’i hitapla kule inşası hakkında Sinan'ın re’yini istifsar eylemesi Mimar Sinan’ı müşkül bir mevkı’de bırakmıştır. Zira, hakikati söylese veli nimetini gücendirecek, söylemese vicdanen duiar’ı a’zap olacak, maahaza Sinan da hasaili âliye eshabı gibi hareketle (Kule inşası münasip değildir, kâfire gayret düşüp bir kaç adamla kuleyi alır ise nâmı bir kule almış olur. Belki köprüye iltifat bile caiz değildir. Padişah devletinde ne mahalde lâzım olursa binası mümkündür; cevabım verir, bu cevabı Sinan’ın beklediği fırtına ta'kıp eder, Vezr’i a’zam Lütfü paşa pür hiddet:
— Senin havfün kal’ada ağa olup kalmaktır, demesine mukabil ri-yakârane sözler ile setri hakikat eder tıynette yaradılmış bir adam olmadığından Sinan:
— Padişahın kullarıyız, emri şerifleri üzerine ölünce hizmetinden dönüşümüz yoktur.
mukabelesinden bulunur.
KIT’A
Padişahın kadim’i cakiriyiz
Kal.a hıfzetmenin dahi eriyiz
eskiden kuluyuz yeniçeriyiz
yanar öde girer semenderiyiz
Rumeli beylerbeyisi sofu Mehmet paşanın Rumeliye askerile mu-vasaletinde onun huzurunda da bu kule meselesi yine tazelenir, Sofu Mehmet paşa da:
— Sabıka Osmaniyan Rumeline geçtiklerinde gemilerin yakmışlar, bir köprüyü kendimiz kesmek lâzım iken varalım kal’a yapıp kaçkın-iarımeza girizgâhını hazır edelim.
demesi üzerine mesele kat’ıyetle hal olunarak kule inşa edilmez,
Vezir’i a’zam Lütfü paşanın Prut nehri köprüsünün muhafazasına mahsus bir kulenin inşası liakkındaki mutale’a ve arzusunu delaili kat’ iye serdiyle reddetmesi ve hazır’ı bil - meclis bulunan bulunan air vü-bzeranmda Sinan’a taraftar olmaları bU’ahara Sinanı duçar’ı endişe etmiştir ; Zira tarihin şahadet ettiği vechüzere ilmine re’yine mağrur bir OsmanlI vezirinin bir meclis’i harpte re’yini hükümden ıskat etmek ga-zabenı ve bil'ahara belây’ı intikamını celbetmek demek olacağından bu düşünce ile Haseki Sinan’ın elemnâk olması pek tabi’i idi. Harp mu-zafferiyetle hitampezir olup pay’ıtaha avdet edilmiş idi, Mi’mar’ı hassa Acem Alisi namile ma’ruf mimar Ail efendi vefat ile mimar’ı hassalık makamı inhilâl ve bir diğerinin tayini tekarrür eylemiş ve vezir’i a’zam meşhur Ayaş paşanm irtihalile Eyyüp Sultandaki metfeni üzerine bir türbe inşası tahtı tezekküre alınmış idi, Vezir Lütfü paşa Tatvan gölü kaptanını (ve belki hemşehrisini) derhatır ile Haseki Sinan'ın mimar hassalığa taynini muvafık ve Ayaş paşa türbesinin inşasına lâyık görerek huzura :
— Hassa mimarlığında Haseki olan Sinan subaşı olmak gerektir, bu kâra kadir kimsenedri, demir idi. Görülüyor ki,’ vezir Lütfü paşa Pirut nehri sahilinde ve meclsi’i harpte re’yini hırpalayan Haseki Sinan’a karşı hissiyat'! intikamgûyane beslemevip bil’akis efendiliğinde devam ile manasıbı devletin parlaklarından ma’dut olan mimar’ı has-salığa nasp ve tayinine tavassut ile kadirşinalığını (ve ihtimalâtı kaviy-ye ile hemşehrilik gayretini) göstermektedir.
Vezir’i a’zamın emrile Haseki Sinan’ı huzuruna celp ve davet eden yeniçeri ağası vezir’i a’zamın arzusunu kabul veya reddinde muhtar olduğunu tebliğ eder, OsmanlI ordusunun erkân’ı harbiyesi rical’i miim-tazenesinden olan Haseki Sinan istikbalinin revnak ve saadetini askerliğinden beklediğinden teklf’i vakı’i bidayette tab’ı celâletkâranesine muvafık düşmemişse de âida muharrer hikâyesine nazaran kabule mecbur olmuştur. Mimar Sinan der ki:
— Hakir dahi gerçi tarikımdan dür olmak hatırası elem verip ve yine sonunda nice cami’ler, bina edüp dünyevî ve uhrevî nice sevaba vesile olmuş mülâhaza edüp kabul ettim;
BE YT
Murad idindim olam tâ ki mimar kemaliyle koyam âlemde âsâr der idim ki müyesser eyleye hak bana bir âl Beytullah yapmak
Devlet'! Osmaniyede bunca padişahların hizmet’! şerifeleri müyesser olup nice âli cennet âsâ cami’lerin bina eyledim ve nice zaman ri-kâb’ı hümâyûnlarında seferde ve hazarda revan ve pûyan olup musa-habetlerile müşerref oldum;
BE YT
Şükr-ü ni’met hüday’ı mennana ki kulun mazhar etti ihsan’a
Mimar Sinan'ın mimar’ı hassalığa tayini 945 senesi evailıne (Mayıs 1538 Milâdi) tesadüf etmektedir ki tarih’i irtihali olan 987 senesine kadar Kırk iki sene bu mu’tena ve şerefbahşa makamı işgal ile dünyevi ve uhrevî iktisab e saadet ve mesûbet eylemiştir. Koca Sinan ın nazar ı takdir ile temaşa eylediğimiz Süleymaniye, Şahzade ve Sultan Selim cami’i vesare gibi âsarı âliyesini vücuda getirmek için Salâtının (cellat) emrini verecekleri zamanları da o beynelhayat velmemat avanide görmüş ve geçirmiştir.
Sinanın basma gelenler:
İşte bu elim vakayı'den birini kendi lisanından öğrenelim:
Asrı hazıra nispetle âsârı salifede yaşayanların daha saf ve muayibi ahlâkıyeden âzüde olduklarım iddia edenler pek çoktur. Bu zan ve iddianın muvafıkı hakikat olmadığına ve fesahat’ı ruhiyye ve ahlâkıye’i beşeriyenın belki âdemzedelerin katli - ah meselesinden beri paberçay’ı devam bulunduğuna dair her vesile ile bir misal görülür. İşte koca Sinan’ın tercüme’! halini tetkik sadedinde tesadüf ettiğimiz vak’a ile ahd'i karipte şahidi olduğum vak’a beyninde o derece bâriz bir müşareket’i ruhiye vardır ki, muayibi ahlâkıye’i beşeriyenin her asırda evsafı mah-susasını muhafaza ederek arz’ı didar etmekte olduğunu gösterir.
Haydarpaşada kâin mekteb’i tıbbiye binası inşa olunduğu esnada inşasına memur vezattan ileri gelenlere de birer konak yavrusu hane yapıldığı mütevatir ve ahtin kodamanlarından birine de binaya nazır tepeye cennet âsâ bir kasr’ı Süleyman yapılmış idi. (Belki bu kasrın inşasında Sultan Hamidin de gayri resmi rızası var idi) Bu vak’a bina mimarı Mösyö Valri’nin Yıldız sarayına celbedilerek uzun uzadıya istintak olunmasını ve Sultan Hamidin (Ben binayı Mösyö Valeri ile muallim Rider paşaya bunların olmasın diye teslim etmiş idim). Mösyö Valeri kederinden yirmi gün hasta yattı idi. Süleymaniye cami’i inşa olunduğu esnada asrın kodamanlarından, huşunet’! ta’ıyle meşhur Serhat paşaya Bayezittc bir saray bina olunmakla beraber mimar Sinan’ın rivayetine nazaran binaya memur (Emnâ ve kitap her biri bana baha-nesile kendi gamhanelerin tamir eylediklerine binaen) Edimede bulunan hazret’i padişaha arz’ı malûmat olunur, iş bununla da kalmaz. Sinan için de binayı ikmale muktedir değildir kubbeyi henüz yapmadığının sebebi durduramayacağını anladı deli gibi şaşırdı derler. Edirnede müsterihane yaşayan Padişahın âramı münselip olur, tahkikine me murlar koşturur.
Kanunî Süleyman ve Mimar Sinan :
Sabır edemez kendisi de acele İstanbula avdet eder, mimar Sinan bittabi cümlesinden bi-haber, cami’in avlusunda taşçıların çalıştıkları imalâthanede mihrap ve minberin tersim ve tanzimi ile meşgul, Kanuni Sultan Süleyman, karşısına dikildi ve Sinan’ın hikâyesine nazaran kemal’i hiddetle:
— Niçin benim rami’imle mukayyet olmayıp mühim olmayan nesneler ile ta’tıl’i evkat eylersin, ceddim Sultan Mehmet han, mimarı sana numune yetmez mi ?
hitap ve itabında bulunur, bu terane’i gazubaneye,
— Bana bu bina ne zamandır tamam olur tiz haber ver yoksa sen bilirsin, sözlerini ilâve eyler. Hazret’i padişahın suali karşısında mebhût me yus kalan Sinan:
— Saadetlû Padişahımın devletinde iki ayda inşa - allahü tealâ tamam olur, dedim, hazır olan ağaları merhum şahit tutup :
— Mimar hele iki ay olunca tamam olmazsa seninle söyleşiriz, deyip saray’ı hümayuna revan odu. Yirmi seneye yakın bir müddet mimar başılık makamım ihraz ile âsâr’ı bedia ihya eyleyen, Sinan gibi bir san’atkâra karşı Sultan Süleymanm bu derecede iğbirar göstermesi fesadın şiddetine delâlet eder, Beşeriyet, çalışmak ve ızhar’ı hüner etmek için ne müşkül zamanlar geçirmiş.
Küçük bir kelime, sadece bir söz, hayatı ve san’atı, saadeti ve her şeyi kaybetmeğe kifayet eder, Cellât ?
Kanunî Sultan Süleyman saraya avdet ettikten sonra hazinedar başı ve sair ağalara :
— Mimarın cünunu zahir oldu, hiç iki ayda bir nice yıllık kâr mümkünmüdür ? herif başı korkusundan aklım aldırdı, çağırıp sizde sual ediniz, görün ne'cevap verir ? eğer halt’ı kelâm ederse bina ahvali müşkül olur, der. Sinan saraya davet olunarak padişahın tavsiyesi üzere ağalar suali tekrar ederler.
Sinan da cevaben:
— Padişah hazretlerine iki ayda tamam olur deyu cevap verdim, şahit tuttular, inşaallahü taalâ iki ayda tamam olup sahife'i rüzgârda bir nâm koyam der, Bu sualler tevali eder, Sinan da cevabında ısrar eyler ve iddasma muvaffakiyetle ikinci ay hitamında (Miftah’ı münif’i bab’ı şerifte dua eyleyüp mübarek dest’i şerifgerine verir, Padişah oda-başıya tevch’i hitapla sorar :
— Feth’i bâb ı camiye elyak ve amiri kim ola? Odabaşı cevap verir:
— Mimar ağa bendeniz, bir pir’i azizdir, bu bâbta cümleden elyak ol emektar kulundur.
Yetmiş yaşını idrâk elmiş ulan mimar Sinan’a bir kaç ay evvel söylediği sözler Sultan Süleyman gibi bir Padişahı azab’ı vicdaniye dûçar eyleyeceği şüphesizdir, zira, Sinan’ın bir günahı olmadığı gibi Süley-maniye cami’i nefasetinde bir eseri altı yedi senede ikmâl etmek o asırda kimsenin kârı değildi, işte Sinan’ın mecruh kalbini tedavi için bu anahtardan daha muvafık deva olamaz idi. Sultan Süleyman Sinan’a :
— Bu bina eylediğin beytullah’ı sıdku safa ve dua ile yine sen açmak evlâdır, deye anahtarı Sinan’a verir, Sinan da tabir’i veçhüzere (Nice kez Ya Fettah deyu kapıyı açar.)
Kanuni Sultan Süleymanm Süleymaniye cami’i inşaatmda mihrap ve minber gibi müzeyyinata muhtaç akşamının hin’i inşasında mimar Sinan m tavsif ettiği şu isticali akşamı mezkûrenn camiin vüs’at ve haşmetile gayri mütenâsip bir surette mucip olmuştur. Süleymaniye Edime Sultan Selim yan - yana konularak ol biriciyi ikmal ve is-harlarmı cami’inin minberi ile cami’in minberleri yan nazarı dikkatle bakılmış imâl eden ustaların imalâthanede çalıştıkları esnada birdenbire zuhur eden bir âfetten kaçarak eseri yarıda bırakmışlarmış gibi bir zan tevlit edecek derecede basit ve adeta taslaktır.
MESNEVİ
Ben ki mimar’ı mübarek mükdemim
Ben ki pir’i hanikah’ı âlem
Hak bilir yaptım nice beytullah
Nice bin mihrabı kıldım secdegâh
Hamd - ü - lillâh saklayup İslâmını
Adil ile hükmeyledim ahkâmını
Hasbi halim anlamam kast’ı riya Umarım kim edeler hayr’ı dua
Malı olanlar eder cami bina
Bir dua muhtacıdır bây’ü güda
Bende umarım onlardan olayım
Rahmet - ul - aleyhim ecma’in
deye nail’i sürür ve izharı mefahir eyler.
Selim’i sani ve Sinan :
Mimar koca Sinan, Kanunî Sultan Süleymanın evahir’i ömrüne kadar saray’ı hümayunda mer - ly - ülhatır erkânından olarak imrar’ı eyyam eylemiştir. İkinci Sultan Selimin cülusundan sonra ise mimar Sinan huzur’ı hümayuna her türlü kava’id'i teşrifatiyeden âzâde olarak girip çıkmağa başlamıştır. Zira büyük babadan yadigâr kalmış bir pir idi.
Cülûsiyle zengin bir hâzineye tevarüs eden ikinci Sultan Selim hanın Yemen ve bilhassa Kıbrıs fütuhatından sonra cesim bir cami’in inşası hususunda hissiyatı, asabı tahrik olunuyordu. Nüdemasının, vüzeraının vesayasıle artık büyük bir Beytullah inşasını emel edinen Padişahı teşvik edenlerden biri de koca SİNAN idi.
EDİRNE Sultan Selim camisinin inşasma karar :
Muhafaza’! hüsn’ü zindegi ile ihtiyarlayan koca SİNAN’ın sevimli vechini çerçeveleyen yüksek beyaz serpuşu, uzun beyaz sakalı ve ze-kânisar enzan ile muhatabım teshir ettiğinden saray‘ı hümayunda mahbubül kulüp olduğu gibi cami’in inşası hususunda da padişahı ir-zadan sonra da diyor idi ki:
(Bazı mimar geçinenler OsmanlIlar Ayasofya kubbesi kadar cesim bir kubbe yapamadılar galebe bizdedir, şöyle bir kubbe yapıp dillerini kat etsem pes bunların bu iddia batılların ben kulunu helâk eyler ve belki umumen ehl-i İslâmî tekdir eyler) Görülüyor ki padişahta başka emeller uyandırmağa çalışıyor, cesametie Ayasofyaya tefevvuk edecek olan bu cami ile padişah rüyasında meşgul olmağa başlar. SİNAN İstanbul dahilinde muvafık bir arsa aramakla meşgul iken Sultan Selim SİNAN’ı davetle rüyada Hazret’i Peygamberin cami’in EDİRNE’de inşasını emreylediğini hikâye ile olvesihle tedarikâtta bulunmasını irade eder.
Koca SİNAN rikâb'ı padişahide olduğu halde mutantan bir alay ile Istanbuldan çıkarak EDİRNE ye azimet edilir, EDİRNE’de bir iti-nay’ı mahsus ile arsası intihap olunarak (I) yüzlerce kurban kesilir ve hafızları tilâvet’i kur’anı ve dü’agûlarm münacatı, binlerce halkın
Amin nidaları ile temeller açılarak ilk temel taşı konulur.
Mimar Sinan'ın vefatı
Doksan iki sene olan muammer olan mimar Cinan hayatının Kırk iki senesi mi’mar’ı hassalık ile imrar eyleyerek tezkeret - ülbünyanın fusul’i mahfuzasından istinsah olunan tafsilâtta: 81 cami, 51 mescid, 55 medrese, 26 dar - ül kura, ki cem’an 213 mebani’i diniye ve 17 imaret, 2 dar - üş - şifa, 7 su kemeri, 8 cesim köprü, 18 kervansaray, 6 mah zen, 33 saray (evailde vüzera, vükelâ, kübera konaklarma da saray de-nüdği) 35 hamam, ve 17 türbe ve sebil ki ceman 143 âsâr’ı hayriyye ve nafia mecmu’u 356 müessesat’ı mi’marinin tezkeret-ül bünyanda mukayyet olmadığı işaret kılınmıştı. Edirne şehri gibi devletin ikinci pay - tahtı olan bir mevki’de 7 mühim eser unutulduğu halde mevakı’ı sairede daha ziyade unutulacağı zannolunur, işte dört yüzü mütecaviz âsârı âliye ve nefise vücuda getiren Sinan tarihi san'atta bir fazla mahsusa malik olup İtalyanların vücudiyle iftihar eyledikleri dah’i meşhur Mikel .Anj’e mukabil bir Osmanh san’atkârıdır. (I)
Mikel Anj mimar, ressam, heykeltıraş ve şairdi, Sinan da mimar, şair ve kahraman bir askerdir.
OsmanlIların da Mikel - Anjı’da Sinandır ki bu kica san’atkâr Sa’dullah paşa merhumun:
(Nolsan budur cihanda hayatm nihayeti)
Mısra’ı hakimanesiyle ilham ettiği veçhüzere 987 sene’i hicriye-sinde (1579 milâdi) irtihal eylemiştir, tarih’i san’atı tetkik edecek olursak az yaşadığı halde çok eser ve çok yaşayıp az eser vücuda getiren san’atkârlar olduğu gibi Sinan da hem çok yaşamış ve hem de çok eser terkeylemiştir. Asâr’ı mimarisinde gösterdiği vukufsa her türlü tahminin fevkindedir, meselâ: 1165 sene’i hicriyesi Ramazanında Edirnede vuku’a gelen ve şehri hurdahaş eden haraket’i arzda Sinan'ın âsârmdan bir ufak taş düşmemesi kudret ve maharetinin bir şahid’i âdilidir. (Dikensiz gül kusursuz insan kavlini derhatırla deriz ki Sinanmda bir kusuru vardır ki o da âsârına ait ilmi bir eser yazmamasıdır. Gerçi hayatının her senesinde yüz eser vücuda getiren bir mimarın böyle bir eser yazmak için istihlas’ı zaman etmesi müsteb'at görünürse de Kırla mütecaviz mimar yetiştiren bir üstadın her inşaatı mahallinde ta’kip etmeyeceği ve edemeyeceği de aşikâr olup ancak hesabaı ve haritalarının tanzimi ile iktifa edeceği şüphesizdir. Zira Kırk iki seneye dört yüze yakın eser, âhar tarikle giremez, Sinan’ın kudret’i İlmiyesinden istifade ile yetişen üstâdlardan bilhassa (Sinan olan bir zât iştihar ettiği gibi yine çıraklarından mimar Yusuf Mongol padişahlarının meşhur saraylarım inşa etmş ve bazı telâmizi de Hindistana hükümdar (Babür) ün davetile giderek Delhi, Lâhur, Keş-mirde Agrada elyevm celb’i enzar’ı hayret eden âsârı meydana getirmiştir. Ateşe atılmış, gözleri oyulmuş dar - ağacma çekilmiş ve zindanlarda, sokaklarda açlıktan ölmüş dahilerin ahıvali elimelerini bize nakleden koca Sinan'ın doksan iki sene mes’udâne yaşadığım ve mamafih, kübera, ulema da ta'zım ve tekrim edildiğini söylemektedir. Sinan’ ın tarih’i hayatında siyah çerçeveli yanlız bir sahifeyi müellime vardır ki o da iki def’a teehhül ettiği halde evlât sahibi olmamasıdır.
Sinan’ın ahlâk ve tabayi’i
Sinan’ın buğday renkli zayıf veçhile halâvet veren siyah gözleri üzerindeki ırkına mahsus kaşları, şahın gagası gibi burnu uzun bıyık — 29 —
ve sakalı ilk nazarda hadid - ül - mizaç olduğunu zannettirirsede bil akis halim, hosgü, semih ve fıkaraperverdi o derecedir ki, Aksarayda Horhor çeşmesindeki hanesinin kapısı kapanmaz, sofrasından ihvanı, fukaraı eksik olmazdı. Yarım asır selâtm’ı izama, vüzera, küberaya nedimlik, mimarlık ile arz’ı hizmetle nail’i a’taya olan ve hizmetine mukabil bil istihkak kazanan Sinannm defter’i kassammda az bir servetin zuhuru ülv - ü semahatinin şahidi olduğu gibi borcunun çıkmaması da mazbut - ül - tabia ahlâkı hasene esbabından olduğunu gös terir.
Türbesi, makam'ı meşihat kapısı karşısında ve Süleymaniye cami şerifi harimi civarında (bir büyük levhanın imzası gibi) köşededir, Türbenin büyük penceresi balasında şair Sainin nazmettiği tarih’i âti mahkâktür: .
Ey iden bir iki gün dünya sarıymda mekân cay’ı âsayış değildir âdeme mülkü cihan Han’ı Süleymanın olup mimarı bu merd - ü güzin yaptı bir cami verir firdevs’i âlâdan nişan emr’i şahi ile kılıp su yollarına ihtimam hâzır olup âb’ı hayatı âleme kıldı revan Çekmece cesrine bir takı mualla çekti kim aynıdır âyine’i devranda şekl’i kehkeşan kıldı dört yüzden ziyade mescid’i âli bina yaptı seksan yerde cami bu aziz kârdan yüzden artık ömür sürdü akıbet kıldı vefat yattığı yeri hüda kılsın ânın bağ’ı cenan rıhletinin Sai - i dâı dedi tarihini
(geçti bu demde cihandan pir’i mi’marân Sinan ruhu için ihsan eyle Fatiha pir'i cıvan
Sene : 987
Hitam: 24/Temmuz/1921
Türkün Sancağındaki hilâli gibi san’atını da göklere yükselten Selimiye
Yapılışından dörtyüz yıl bir zaman geçtiği halde dimdik duran Selimiye
Bildiğiniz cihan mimarları var kuvvetlerini sarfetseler böyle azim bir eser binasından aciz kalacaklardır dediği Selimiye
Kürenin en güzel bir parçası olan Edirnenin minyatürle işlenen Selimiyenin uzaktan görünüşü
önünde herkezi eğilmeye mecbur eden Selimiyenin birinci büyük kapısı — 33 —
Selimiyenin temeli atıldığı ve bitirildiği tarihleri başında taşıyan ikinci büyük kapısı
Selimiyenin süt gibi mermerden işlenen essiz şadırvanı — 34 — ’
36
Sanatkârlara parmak ısırtan sütunlar, başlıklar, kemerler, kubbeler
— 37 —
Selimiyenin meşhuruâlem olan minarelerinden biri
Güngeçtikçe kıymeti artan Selimiyenin batı tarafındaki methali — 38 —
urkflf I gibi koruduğu Selimiyenin Kütüphane kapısı harici görünüşü
— 39
Kütüphane ve Hünkâr mahfilindeki dehlizlere yerleştirilen su hâzineleri ve musluklar
Selimiyenin arkasını süsleyen dehlizler.
— 41 —
Sİ..™,, debas-n^ ioMum
P FRası ve meşhur oluk
Meşhur san’at âlim müdekkiklerinden Gorlit’in «bu kul yapısı değildir» dediği azametli kapısı
— 42 —
Mimarlıkta (büyük inkılâp yapan Sinanın Selimiyedeki vücuda getirdiği Sultan Mahfilinin harici kapısı
Sinanı Sinan yapan emsalsiz Orta Kapı Kanatlarından biri — 43 —
Selimiye’nin çok ince işli, geçme yan Kapı Kanatlarından biri
İlâhi bir mabet olduğu kadar Türk San’at ve medeniyetinin ne gibi şahikalara yükseldiğini gösteren Selimiyenin büyük Kubbesi — 44 —
Sihirli tesirile bütün san’at âlemini kıvrandıran Selimiyeye içinden bir bakış
— 45 --
Türkün zekâsını Sinan vasıtasile medeniyet âlemine yayan Selimiyenin içindeki çini tezyinatı
— 46 —
Yanından geçenleri içine çeken, içine girenleri kendinden geçiren Selimiyenin içindeki büyük sütun ve başlıklardan biri
Mimar Kemaleddinin «dünya durdukça şaheser olarak kalacaktır» dediği Selimiyenin içinden bir başka görünüş. Avize
Büyük Türk Milletinin ezeli olan nefaisperverliğini ebedileştiren Selimiyenin vicdanlara hitap eden yazılan
— 47 —
Temaşasına doyum olmayan Selimiyenin gönüllere ferah veren yazılan
Sinan ve Selimiyeye yakışan ince işli geçme pencere kanatlarından biri — 48 —
İnşaatı butiği gun Sinana pesendidei cihan, miman biakran dedirten Selimiyenin ortasındaki müezzin mahfili
— 49 —
Sinanm «nice hüner ve marifetlerimi orada topladım» dediği Selimiyenin gömme mozayıklı ve nakışlı pencere üstleri
Selimiyenin ortakapı yanlarındaki duvarlara gömülü su hâzinelerinden biri
— 50 —
Çok ince işçiliği ile nazarları üstüne çeken, ye mermerden oyulmuş ve işlenmiş bir irşad kürsü;
Daima eşsiz yaşayacak olan Selimiyede müezzin mahfili altındaki gümüş fışkıran mozayıkh havuz
Selimiyenin bütün san’at meftunlarım önünde tazim ve ihtirama mecbur eden Sinanm başka hiç bir eseri olmasa bile ona bu günkü şerefli payesini vermeye kâfi bir şaheser olan Selimiyenin azametli minberi
Dindarların, san’atkârlarm önünde secdeye kapandıkları büyük mihrab
— 52 —
Türk mimarisinin bütün güzelliklerini san’at dünyasına tanıtan Selimiyenin minberinin yandan görünüşü
Bütün cihan mimarlarına meydan okuyan Sinanm Selimiyeyi parlatan Sultan Mahfilinin cami içinden görünüşü — 53 —
Sinandaki bedi’i zevkin inceliğini terennüm eden Selimiyenin mihrab sofrasını süsleyen kıymetli çiniler
Yapıldığı günden beri varlığından zerre kaybetmeyen Selimiye Mahfilindeki fildişinden işlenmiş çok kıymetli pencere kapakları
(Beni Sinan yaptı diye haykıran Selimiye Mahfili yazılı mihrap çinileri, mermer, sumaki sütunlar bir arada
Selimiye’den iki güzel görünüş
Türk san’at ve medeniyet tarihinde ebedi bir varlık olan Selimiyenin Sultan Mahfilindeki çini tezyinatı ve yazılar
— 56 —
Balkan harbi muhasarasında isabet alan yer
Selimiyenin uzaktan görünüşü
Selimiyeyi çevreleyen parmaklıklar
Muasır paya Ürbenin Sinana hediyesi — 58 —
Kompozisyon : NEYYİR USKANLI
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder