Türk Tarih Tezinde Güneş Dil Teorisi
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
TÜRK TARİH TEZİ nde
GÜNEŞ - DİL TEORİSİ nin
Tarihin bize uzak devirlerini ve hele préhistoire denilen tarihten önceki devirleri araştırma yolundaki çalışmaların kaynakları arasında dil dokümanlarının özel bir yeri vardır. Çünkü jeolojik, arkeolojik ve antropolojik kaynakları bulmak için toprakların altlarına kadar inmek, geçmiş zamanın sırlarını âdeta yeryüzünün derinlikle-lerinden söküp çıkarmak lâzımdır; halbuki yine bu sırları bugünkü dillerin metodik analiziyle de elde etmek mümkündür. Yaşıyan bir dilin koynunda onun ilk kuruluşundan beri geçirdiği bütün değişmelerin tarihi saklıdır. Bir dilin eldeki varlıklarını derinleştire de-rinleştire onun en eski şekline kadar varabiliriz. Bu yoldaki araştırmaların bizi götürdüğü sonuç, ilk yüksek kültürün dayandığı inanlar ve o inanları anlatmağa yarıyan sesler olur.
Bu eserin tekâmül hatlarını takib ederek ilkel kültür dilini ve bunun yeryüzüne yayılışını bulabiliriz. Bu' da karanlıklar içindeki préhistoire’! aydınlatmak yolunda büyük bir adım teşkil eder.
Bu hakikatin en iyi misalini, Türk Tarih ve Dil çalışmalarının birbirine sıkı sıkıya bağlı olan verimlerinde görebiliriz. Türk Tarih tezinin ortaya koyduğu yeni ve büyük ışık, Türk Dil teorisinin de ilham kaynağı olmuştur. Bilmukabele Türk Dil teorisi de Türk Tarih tezinin delilleri arasında mühim bir yer tutmaktadır.
Türk Tarih tezini, en toplu olarak, Tarih Kurumu Asbaşkanı Sayın Profesör Bayan Âfet, 9 Birinci kânun 1935 te Ankara Üniversitesi Tarih - Dil - Coğrafya Fakültesinin açılma töreninde verdiği ilk Tarih dersinde, şöyle ifade etmiştir:
« Dünyada yüksek kültürün ilk beşeği Orta Asyadaki Türk A-« na yurtları ve o kültürü kuranlar ve bütün dünyaya yayanlar da « Türklerdir. »
Bir çok Avrupa ve Amerika bilginleri tarafından yapılmış araştırmaların verimlerinden toplanarak bir sentez şeklinde ortaya konmuş olan bu Türk tezini, yalnız Türk bilginleri değil, bir çok değerli yabancı bilginler de teyit etmektedirler.
Tarihin klâsik olarak tanıdığı ilk medeniyetlerin daha ilerisi« pe doğru yürümek istiyen her arayıcının önünde, bu medeniyetlerin ilk kaynağı ve merkezi olarak kendini gösteren yer, Orta Asyadaki Türk Ana yurtlarıdır.
Bu hakikatin böylece tesbiti, genel tarih konsepsiyonu bakımından olduğu kadar, dil araştırmalarının veçhesini kurmak yönünden de çok önemlidir. Çünkü, neolitik devirde Orta Asyada kültür kurmuş ve bunu Avrupaya, Amerikaya ve dünyanm her taratma yaymış olan bir ulus, elbette yarattığı kültür eserlerinin adını ve bu eserlere bağlı fikir sistemlerini birlikte götürmüş ve içlerine girdiği uluslara da yaymıştır.
İşte bu prensipten hareket eden dil çalışmaları da, insanlığm ilk kültür dilinin mekanizmasını araştırmaya koyulmuş ve bunun sonra dünya kültür dillerini kurmaktaki büyük ve esaslı rolünü bir teori hafinde ortaya koymuştur.
Güneş - Dil Teorisi adını taşıyan bu lengüistik görüş, iki yıldan beri Ankara Üniversitesi Tarih - Dil - Coğrafya Fakültesinde Türk gençlerine okutulmakta ve Türk Dil Kurumu tarafından broşürler ve belletenlerle yayılmakta olduğu gibi, geçen seneki Üçüncü Türk Dil Kurultayının müzakerelerine de mihver olmuştu. Bu neşriyattan elde bulunanları ve en son olarak Bükreş’te toplanan « Congrès International d’Archéologie et d’Anthropologie préhistorique», e arkadaşım Profesör Haşan Reşit Tankufun yaptığı kom-münikasyon’un Türkçe ve Fransızca metinlerini de Kurultay üyelerine sunmuş bulunuyoruz. Bu Türk Dil teorisinin ana hatlarını bir kere de Kurultayı şereflendiren Tarih bilginlerinin gözü önüne koy- mayı bir vazife sayıyorum:
Neolitik devrin fecrinde bu medeniyeti idrak eden insanın hayvani ihtiyaçlar ve istekler fevkinde olarak edindiği ilk yüksek duygu ve inan, « güneş » te varlığın en yüksek kudretini bulmak inanışı olduğu préhistoire’in verimlerinden biridir. Son yıllarda Sovyet ilimler Akademisinin Şimal Beyaz Denizi sahillerinde yaptığı kazılar ve a' raştırmalar, ziraat devrinden daha önce, çobanlık ve avcılık devirle-■ rinde bile « güneş » sembollerinin kullanıldığını ortaya koymuştur. Bu buluşun büyük önemi, «Güneş» e verilen yüksek değerin, ziraa-tin bilinmesiyle ve insanların bir yerde yerleşip toprağa bağlanmasıyla başlamadığını, bundan daha eski olduğunu meydana koymasın-
dadır.
■MBİ
Türk Tarih taslnde auntf • Bil tearlalnln yeri - 3
Eski insanların inanları üzerine derinleşen her tarihçi, Mezo-potamyada, Mısırda, Eski Hintte, Eski İranda, Eski Amerikada, hasılı dünyanın her yerinde ve her yurdunda güneşe, aya, yıldızlara tapıldığını görür. Bunu Tarih bilginleriyle dolu olan şu Kurultayda izah ve ispata hacet bile yoktur.
İşte Türk-Dil teorisinin birinci prensipi, bu hakikatten ilham almakta, ilk kültür dilinin «güneş» e aid olarak kullanılan bir ana kökten doğduğunu kabul etmektedir.
« Güneş », bütün varlığın kaynağı olan bir yüksek kudret şeklinde alınınca, kültür diline esas olan konkre ve abstre bütün genel mefhumların da bu kaynaktan doğmuş olacağı tabiîdir. Altı kategoride toplanan bu mefhumlar, elinizdeki broşürde sayılmıştır.
Bu genel mefhumlarla birlikte, güneşi bütün varlıkların kaynağı tanıyan insan, kendi varlığını da onunla birleştirmiş ve benlik mefhumunu yine bu esasa bağlamıştır.
Türk Dil teorisi, bir kere « güneş » i şuur ve idrake dayanan insan dilinin ana mefhumu olarak aldıktan ve bütün genel mefhumları buna bağladıktan sonra, ilkin « güneş » e verilen ve sonra bütün öteki mefhumları da anlatmıya yarıyan ilkel adın fonetik kuruluşunu araştırmıştır.
İnsanlığın daha hayvanlıktan ayırt edilemediği devirlerde el ve yüz işaretlerine refakat eden karışık ve müphem haykırışlar bir insan dili olarak alınamıyacağına göre, bu seslerin « güneş » idraki devresinde aldığı ilk net şekil, (ağ) fonemi olmak icap eder.
Bu fonemin vokali olan (a) insan gırtlağının çıkarabildiği net seslerin en basiti ve en kolayıdır Sonradan zaman ile bu vokalin semantik kıymeti, kendisinden sonra gelen konsona geçmiş, vokal başlıca fonetik bir değer olarak (u, 1, o, e, i, ü, ö) gibi değişmelere de uğramıştır.
Ana fonemin ilk konsonu olarak aldığımız ve (okunmaz g) adını verdiğimiz (ğ) ilkin yalnız (a) vokalini uzatan fonetik bir işaret olduğu halde, sonradan vokalin taşıdığı anlam bu konson üzerinde temerküz etmiş ve bu da zaman ile bir çok değişmelere üğramış-tır. Bu değişmelerin ilk safhası (ğ) nin (y) ve (v) seslerini almasiyle görülür. Uzun zamanlar alan bu değişmeler nihayet dört kategoride 21 konson doğurmuştur ki bu kategorileri de broşürde görüyorsu
nuz.
-
4 I. N. Dilmen
Bu 21 konsonun, 8 vokalle okunuşları, « ğüneş » te toplanan bütün ana mefhumların ifadesi için geniş bir saha açmıştır. Mana bilhassa kendilerinde toplanan bu konsonlar zaman ile bir yandan ana kök mefhumlarını ifadeye yaramakla beraber bir yandan da bu mefhumlarda bir çok nüansları göstermeğe hizmet etmişlerdir.
işte Türk Dil teorisinin ikinci prensipi, konsonların bir vokal il birlikte ek olarak ta bir takım manalar almalarıdır. Bu ek manalar da yedi grupta toplanmaktadır.
Broşürde ayrı ayrı gösterildiği üzere bu yedi gruptan birincisi olan (m, b, v, p, f) konsonları doğrudan doğruya (ego) yani (ben) mafhumunu temsil ederek ana kök anlamının taallûk ettiği süje veya objeyi göstermektedir. Bunu takip eden üç grup, psikolojinin fikirlerin birbirine bağlanması hakkındaki en yeni görüşlerine uyarak, ana süje veya objeye yakın veya epeyce uzak, yahut pek uzak olan sahaları gösterir ki bunlar da sırasıyle (n, ş-ç, s-c, z-j, 1) konsonlarıdır.
Saha anlamına gelen bütün bu konsonlar, mefhumun yaygınlı-ğmı anlatmak yoliyle müspet mefhumları kurdukları gibi, mananın ana süje veya objeden uzaklaşmasını göstermek yoliyle de menfi anlamlar vücude getirirler.
Bundan başka bütün bu saha gösteren konsonlar çok defa bir (ğ) yerine de geçerler.
-
(D) ve (t) konsonları yapıcılık, yaptıracılık, yahut yapılmış olmaklık anlamlarını; (R) konsonu, ifade edilen mefhumun herhangi bir nokta veya sahada tekarrür ve temerküznü ifade ederler. (K, ğ, y> & h) konsonları da ana kök anlamını üzerine alarak temsil etmek, yahut kelimenin manasını tamamlıyarak onu isimlendirmek, tayin ve ifade etmek rollerini yaparlar
İşte bu yedi grupta toplanan ek manaları, her kelimenin başındaki ana kök anlamıyle birleştirerek yapılan etimolojik analizlerle kelimelerin manaları üzerine, bugüne kadar hiç bir suretle temin edilememiş yepyeni bir ışık verilebilmektedir. Şimdiye kadar bir kelimenin neden dolayı şu veya bu manayı ifade ettiğini izah eden hiç b r analiz metodu ortaya konamamıştı. Halbuki Güneş - Dil teorisi bu noktayı çok canlı bir surette tanvir ediyor. Hattâ türlü dil gruplarında aynı manaya, yahut birbirine yakın manalara gelen kelimelerin de hep bir kaynaktan doğduğunu ortaya çıkarıyor.
Bu neticeler teorimizin doğruluğunu her türlü nazarî
delilden daha büyük bir kuvvet ve canlılıkla ispat etmektedir.
Güneş - Dil etimolojik analizleri, bir yandan her kelimenin ilkel mefhumu « güneş » ten ve onda toplanan genel mefhumlardan doğduğunu, ilk ana mefhumun kelimenin başında bulunan veya düşmüş olan bir ana kökte bulunduğunu, bir yandan da kelime mefhumunun ana köke katılan ek manalarla kurulduğunu göstermek yolunda yapılmaktadır. Bunun için de ilk önce kelime, bugünkü şeklinde düşmüş olan vokal ve konsonlar yerlerine konularak, her biri bir vokal ve bir konsondan mürekkep monofo-nemler halinde gösterilir. Bu arada konson değişmeleri ve aynı kon-sonun birbiri ardınca tekerrür edemiyeceği göz önünde tutulur. Sonra her bir monofonemin medlûlüne göre kelimenin ilkel kuruluşu ve manası araştırılır.
Şeklen basit gibi görünen bu analiz metodu, kelimelerin ilkel anlamlarını ve kuruluşlarını meydana çıkarmakla kalmıyor. Kelimenin préhistorik ve historik tekâmüllerini takip ederek tarihin karan-liklarını aydınlatmak gibi bir büyük hizmet te ifa ediyor. Güneş-Dil teorisinin bu hizmeti Türk Tarih tezini ne yolda delillendirdiğini göstermek üzere bir kaç misal vermek isterim:
-
1 .— Ari kelimesi:
Âri kelimesi, Hint - Avrupa veya Hint - Germen ırkının ilk adı olarak ileri sürülmektedir. Hindistan, İran, Kafkasya ile bütün Avru-paya yayılmış olan milletlerin préhistorik ana kaynağı denilen Ârilerin kimler olduğu ve bunlara niçin bu isim verildiği Avrupa bilginlerince sarih olarak gösterilmemektedir. Yalnız bütün Hint-Avrupa ırkının ve bunların dillerinin şu kaynaktan geldiğine inanılmaktadır. Bu ırkın ilkel yeri olarak ta Orta Asya yaylasının cenubu garbı tarafları tahminî bir surette ileri sürülmektedir.
(Ârî) ve (Arya) kelimelerinden bu ilkel ırkın mahiyetine ve diline intikal etmek yolunda şimdiye kadar Avrupaca yapılan teşebbüslerin verimini, Walde - Pokorny’nin (Hint - Germen dillen ana kök lügati: Vergleichendes Wörterbuch der Indogermanischen Spao-chen) ve O. Schrader ve A. Nehring’in (Reallexikon der Indo-Germanischen Altertumskunde) adlı eserlerinden ve Adolphe Pıctat’nın (Les origines indo-européenne ou les aryas primitifs) isimli kita in dan hulâsa edelim:
« Arya kelimesi sanskrit dilinde sıfat olarak « sadık, sevimli, « âlâ » ve isim olarak « efendi, hâkim » anlamlarına gelmektedir. « Bunun en basit şekli Vedalarda (ari) şeklinde gorulur. Zendaves-
«
« « « « « «
«
,. , (avriya) seklinde « sadık, hakşinas » anlamlarınadır. î Cer) kelimesinin ve (İran) isminin buradan geldiği tahmin
^J dir Kelimenin fiil anlamına olan şekilleri de sanskritte (arfve Zentçede (ere) dir ki ilk anlamı « alelıtlak hareket a tir.
? 7 J„k«rıva doğru hareket » ve « bir maksada doğru haX »"manah kelimeler doğmuştur. Aynı kelimenin Keltlerde ve Çemenlerde de asalet sahibi bir ırk veya sımf .sm. olarak kulla-X,S1 ve bir cok has isimlerin başına geldıgı görülmektedir, (tran) yer isminde olduğu gibi (İrlanda) adasmm admda da ' ' "
bu kelirne-
nin köküne tesadüf edilmektedir. »
kelimeleri
Avrupa kaynaklarının verdikleri bu manalara göre
Güneş - Dil metodiyle
(4)
(ğ) si (ye)
edelim
(3)
(2)
analiz
(1)
|
Ar : Er : |
ağ eğ |
+ |
ar er |
+ • + • |
+ + |
|
Ere = |
e? |
+ |
er |
+ eğ |
+ |
|
Ari : |
ağ |
+ |
ar |
+ iğ |
+ |
|
Arya : |
ağ |
+ |
ar |
+ iy |
+ |
|
Ayriya : |
ay |
+ |
ir |
+ >y |
+ |
ag
ağ
dimede bunun
köktür.
son
(1) Ağ, eğ : Ana
ye değişerek ana kök yerini tutan bir prensipal kök halini almıştır. Güneş aslından gelen anlamları burada şunlardır :
-
a) Kuvvet, kudret
-
b) Hararet, parlaklık
-
c) Hareket
-
(2) Ar, er, il : Ana kök anlamının herhangi bir süje veya objede tekarrür ve temerküz ettiğini belli eden ektir.
Bu ekle birjeşerek husule gelen (Ağ ar ağar ar) ve (Eğ er eğer er) sözleri kendisinde kuvvet, kudret, hararet, hareket mefhumları tekarrür etmiş bulunanları anlatır. İşte kelimenin « efendi, hakim, asıl, ala » anlamlaı ana kökün « kuvvet ve kudret » mefhumundan; « sadık, sevimli, hakşinas » manaları ana kökün « ha-
raret, parlaklık » anlamından; hareket fikri da ana kökün « ket » manasından doğar.
hare-
-
(3) Eğ, iğ, iy ; Kelimenin manasını tamamlıyan, tayin eden, .a^,e..^en e^er^r* Bu ekler katılınca (Ere) ve (ârî) kelimeelrinin teşekullerı ve manaları da ortaya çıkmaktadır.
-
(4) Ağ : Suje veya obje gösteren ektir. Böylece haiz olan şahısların topuna veya onların oturduğu yere (ayrıya) denildiği anlaşılır,
(ârî) vasfını (arya) veya
Şimdi, bu kelimelerin nezirlerini Türk dili lehçelerinde arıya-lım :
Büyük Türk lügatine göre Türk dilinin Yakut lehçesinde «ar» kelimesi «âlâ» manasınadır. « Ari, anğ, arık » kelimeleri Divanü Lûgat-it-Türk’te, Orhon kitabelerinde, Radloffun Türk Lehçeler lügatinde ve başka bütün Türk lügat kitaplarında, hemen bütün Türk lehçelerine yaygın olarak şu manalara gelmektedir: « Afif, halis, halal, iffetli, ismetli, lekesiz, muazzez, mübarek, muhterem, mukaddes, münezzeh, namuslu, nazif, necib, nezih, pâk, saf, şerefli tahir tayyip, temiz »... Bu manalar « âlâ, sadık, sevimli, hakşinas » mefhumlarının hangi ana kaynaktan geldiğini gösterir.
Yine Türkçede (Er) kelimesi « adam, insan, erkek, mert, kahraman » manalarıyle bütün lehçelerde kullanılmaktadır. Bu da «efendi, hâkim, asil » manalarının kaynağıdır.
Yine Türkçede (Ermek) « bir yere varmak, maksada erişmek » manasındadır ki « bir maksada doğru hareket » anlamının kaynağı da buradadır.
Yalnız şu Türk kelimelerinin ortaya atılması, (ârî) ve (ârya) kelimelerinin ana Türk dilinden kaynadığını göstermeğe kâfidir. Bu böylece sabit olunca Ârilerin ana yurdları da Türk ana yurdundan başka bir yer olamıyacağı kolaylıkla istidlal olunur.
(Ar, er, arı-veya-âri, arya-veya-ayriya) kelimelerinin bütün manalarını böylece ışıklandıran Güneş-Dil teorisi, tarihin ve prehistoire’ın çok kıymetli - bir yardımcısı olmak şerefini dava ederse bunda kendisine hak vermemeğe imkân tasavvur edilebilir mi?
-
2.— Kelt — Selt kelimesi:
Sayın Kurultay üyelerine sunduğumuz belletenlerden biri, Türk-Kelt dillerinin karşılaştırılmasına dair arkadaşım Profesör Doktor Saim Ali Dilemre’nin Fransızca bir ettüdünü havidir. Orta Asyadan Avrupaya medeniyet getiren prehistorik göçler, Garbi Av-rupada Ligürlerden sonra « Kelt » veya « Selt », yahut « Gal, Galat, Gol, Goluva » denilen bir halk grupunu yerleştirmektedir. Bunlardan bir kısmı sonradan Anadoluya da geçerek « Galatya’da ,» yerleşmişlerdir. Profesör Paul Topinard bunların brakisefal Türk kabilelerinden « Kalaç » kabilesi olduğunu ispat etmiştir. Profesör Guillard da bu fikirdedir. . . . .. . . .
(Kelt - veya - Selt) kelimesi hakkında Avrupa dilciliğinin bilgi-, leri de şöyle hulûsa edilebilir :
(. N. Dilmen 8
Sekizanlarm ileri gelenlerinden Henrı Hubert bu kelimeyi Türke « çelmek » sözünde görülen « çel » aslından getirmekte ve bum « vurmak » manasını vermektedir.
Schrader ve Nehring’in « Reallexıkon der îndo - Germemiş schen Altertumskunde » adlı eserlerinde Herodote’un bunlara «Kel. toi» ve « Keltai » Lâtincede « Geltae » denılıdığı, daha sonraları E. lencede « Galtai » ve Lâtincede « Galli » şekillerine tesadüf edildiği gösterilmektedir. ......
Glück, Gelt dilinde (Cel) sözünün « yükseltmek » manasına olduğunu, buna (to) eki getirilerek « yüksek, âli » anlamına (Celto) kelimesinin kurulduğunu ileri sürüyor. Lâtince « Celsus » Ve Litvan-ca « Keltas » kelimelerinin « yükseltilmiş » demek olduğunu da ilâve ediyor. .
Rhyas ise (Kelt) kelimesine « muharip » manasını vererek Lit-vanca « vurmak » anlamına gelen (Kalti) ve Lâtincede « kırmak bükmek, eğmek » manasına (Çello) kelimeleriyle istişhat ediyor.
Bu malûmatı aldıktan sonra (Kelt) ve ( Selt) kelimeleriyle na-zîrlerini bir Güneş - Dil miyarına vuralım :
-
(1) (2) (3) (4)
A.) Kelt: eğ -|- ek + eğ 4- et
Galat: ağ 4- ag + ağ -|- et
-
(1) Ağ, eğ : Ana köktür. Güneş aslından olarak burada şu manalara gelir :
-
a) Işık, parlaklık, zekâ
-
b) Kuvvet, kudret, büyüklük, yükseklik c) Hareket.
(2)Ag, ek : Ana kök anlamını kendinde temsil eden prensipal elemanlardır. Ana kök düşerek bu elemanlar onun yerine geçmiştir.
-
(3) Ağ, eğ : Kelimenin manasını tamamlıyan, tayin ve ifade eden eklerdir. Bu ekin (ğ) si sonrada (1) ye değişmiştir.
Buraya kadar gösterdiğimiz üç elemanla (Gal) ve (Gol) keli-meleİ^ meydana Çlkar- Bu kelimeleri ve manalarını tam anlamak >çm, Türk dilindeki naşirleriyle birlikte gösteelim : (Eke) kelimesi ”, ! ’ akl"1’ “”’ dâhİ’ fatİn> kâmiI- kârW kebir, tecMen 8 “"“^ ^ -t-cümesi ve Anadolunun her ye«. Bunun (Oge) .ekli ■neden gelen tekeli» yine K ° ^ * manaS,na yanlıdır. Bu keli-nadır. Yine bu Ver a amus tercümesinde « Deha » manası-ıme en « Kemal bulmak » manasına (ekeleşmek),
Tarih tKlnde Güne, . _„ ^^
« azametli, kibirlik » manasına « ekemen » k r .
Jetinde görülüyor. ekmeleri derleme fiş-
Baştaki vokal düşerek kalan
meler türemektedir: Kelen — kebir /Radl abmdan da §u keli' si/; Keleş - bahadir, kerim, X zari ^ ^ 1'^
Halkiyat ve hamiyat./; Keletmek - a
ri/; Keletmek
ve Kılıtmak
tefahur etmek /aybet - Ü1 - Hakayık-/.
|
Eko : eğ + Öğe : öğ 4 Ekelik : eğ 4- Ekemen : eğ 4 |
(2) ek ek ek |
4 4 4 4 |
(3) e? 4 eğ 4 *3 (i) em |
<4) (5)
ik 4 . en(nğ ğ) . |
4 4 4 |
(6) |
4 4 4 |
|
Ekeleşmek : eğ 4 |
ek |
4 |
eğ (1) |
eğ(ş)em ek |
|||
|
Kelen : eğ 4 |
ek |
+ |
eğ (D |
en(nğ ğ) . |
|||
|
Keleş : eğ 4 |
ek |
4 |
eğ i1) |
eğ(ğ) . |
|||
|
Kelermek : eğ 4 |
ek |
+ |
eğ (1) |
er em |
ek |
||
|
Keletmek : eğ 4 |
ek |
4 |
eğ (1) |
et em |
ek |
||
|
Kılınmak : ığ 4- |
ık |
4 |
>ğ (O |
ıt ım |
ık |
Butun bu kelimelerde ana kökün bir yandan «parlaklık, aydınlık, ışık, zekâ » anlamları, bir yandan da « büyüklük, kemal, kuvvet, kudret » manaları açıkça görülmektedir.
Bu kelimelerin ilk üç unsurları (Gal) ve (Gol) kelimelerinde de aynen görülür:
, (1) (2) (3)
Gal ! ağ + ag 4- ağ (1)
Gol : oğ 4 og 4 oğ (1)
Bu analiz, (Gal) ve (Gol) denilen kavimlerin Türk (Aka) lardan ibaret olduğunu açıkça gösterir.
-
(4) At, et: Kelimedeki anlamı yapan veya yaptıran faili yahut kelime manasının yapılmış olduğunu anlatır.
Görülüyor ki (Kelt) ve (Galat) sözleri, zekâ, kuvvet ve kudret, büyüklük ve yükseklik sahibi olan bir kavmin adı olarak ortaya çıkmaktadır.
Bir kere bu mefhumu böylece tayin ettikten sonra Mezopotam-yada Kaldeen ve Keldanî diye anılan « Keld »leriGn de yine bu Türk Oymağından geldiğine kolayca hüküm olunur: .
|
(1) (2) (3) 0) (5) (6) |
|
|
Keld : Kaide : Kaldeen : Keldani : |
+ ek + eğ(l)ed + . + . 3 + ak + ak(l)ad + eğ + as + ak + ağ(l)ad + eğ + en(nğ ğ) eğ + ek + eğ(l)ad + ağ(n)iğ (1) (2) (3) (4) |
Kelimenin bu şeklinde ikinci unsur olarak görülen (s) konsou — kelimenin Avrupa dillerinde (s) ile değil (c) ile yazılması kari-eSyje__(k)dan değişme olarak alınabilir. Bu halde (Kelt) ile bir olur ve yukarıdaki izahlar buna da tatbik olunur.
Bununla beraber kelime (s)li olduğu halde de izah edilebilir;
-
(1) Eğ: Ana köktür. Burada şu alamlara gelir: Galat:ağ ag ağ (1) at
-
a) Işık, aydınlık, parlaklık, zekâ
-
b) Kuvvet, kudret, büyüklük, yükseklik
c)Ses, söz
-
d) Ateş, hararet, hareket.
-
(2) Es: Ana kök anlamının oldukça geniş sahada tezahürünü gösterir
-
(3) Kelimeyi tamamlayıp manasını tayin ve ifade eder. Kelimenin teşekkülünde bu (ğ) (l)ye değişmiştir.
-
(4) Et: Kelime anlamını yapan ve yaptıranı gösterir elemandır.
Bu analize ğöre (Selt) kelimesinin alabileceği anlamlan şu Türk kelimelerinde görebiliriz:
-
a) Zekâ anlamlı kelimeler:
Söl — Ehliyet, hüner, iktidar, kabiliyet, marifet, salâhiyet /Rad-lof, dördüncü cilt, Kazan lehçesi/
Selet — îktdar, maharet /Radlof, dördüncü cilt, Kazan lehçesi/
-
b) Büyüklük ve yükseklik anlamlı kelimeler:
Selek — Cörmet, kerim, sahi /Türk Dili lügati, derleme fişleri/
Selik — Kibar, zarif /Elidrak Lilisan-il-Etrak/
Selmek — Mütekebbir olmak /Derleme fişleri/
-
c) Söz anlamlı kelimeler:
Selçik — Beliğ, fasih /derleme fişleri/
-
d) Hararet ve hareket anlamlı kelimeler:
Salçığ — Anif, makhur /Radlof, 4 üncü cilt, Sagay ve Koybal lehçeleri/
Salçımak — Hışımlanmak, unf ile muamele etmek /Radlof, dör-
Türk Tarih tezinde Güne, . on leor„ln|n yw| düncü cilt, Sagay ve Koybal lehçeleri/
ki, ^^ hÜCUm> * ^ “ kamusu Tür-
Sald.rmak - Hamle etmek, hücum etmek, iktiham etmek sav let etmek taarruz etmek, tecavüz etmek, tehacüm etmek /Kamu™ Türkî, derleme fişlen/
Bu kelimeler görüldükten sonra, Avrupa dillerinde « Seldiouk ve Seltzuk » şekillerinde yazılan « Selçuk » isminin de « selt »1er-le ilgili olduğu kendiliğinden meydana çıkar.
Bu ismin ve yukarıda geçen kelimelerin analizlerni de « Selt
|
(1) |
(2) |
(3) |
(4) |
(5) |
(6) |
(7) |
|
|
Salt : |
eğ |
es |
eğ(l) |
et |
|||
|
Söl : |
öğ |
ös |
eğ(l) |
||||
|
Selet : |
eğ |
es |
eğ(l) |
et |
|||
|
Selek |
eğ |
es |
eğ(l) |
ek |
|||
|
Selik |
eğ |
es |
eğ(l( |
ik |
|||
|
Selmek |
eğ |
es |
eğ(l) |
em |
ek |
||
|
Selçik |
ağ |
as |
ağ(l) |
eğ(ç) |
ik |
||
|
Salçığ |
ağ |
as |
ağ(l) |
ağ(ç) |
ığ |
||
|
Salçımak |
ağ |
as |
ağ(l) |
ağ(ç) |
ım |
ak |
|
|
Saldırış |
ağ |
as |
ağ(l) |
ıd |
ır |
ığ(ş) |
|
|
Saldırmak |
ağ |
as |
ağ(l) |
ad |
ır |
ım |
ak |
|
Seltçuk |
eğ |
es |
eğ(l) |
et |
eğ (ç) |
uk |
|
|
Goruluyor |
ki Güneş |
- Dil |
teorisi, basit görünen, fakat çok |
esas- |
|||
lı olan analizler sayesinde yalnız (Galat - Kelt - Selt) isimlerinin ma
nalarını ortaya koymakla kalmıyor; Türk (Kalaç) kabilesinin Mezo-potamyadaki (Keld - veya - Keldanî) lerin ve hattâ Orta Asyadan gelerek İran yaylasıyle Anadoluda hüküm süren Türk (Selçuki)lerin, Orta Anadolu Galatları ve garbi Avrupa (Kelt - veya - Selt)leri ile hep bir asıldan geldiğini meydana çıkararak tarihe yeni ufuklar da
açıyor.
Aynı zamanda Büyük Britanya adasındaki Galles kıtasıyle eskiden Fransa ve Şimalî İtalyaya verilen Galya ismi, merkezî Anadolu-ya eskiden verilen Galatya adı ile şimdiki Galiçya kıtasının ismi de bunlara bağlanark coğrafya isimlerinin de aynı analizle izahı yolu açılmaktadır. Bunların hep « Gal »1ar ve « Galat »1ar yeri demek olduğunu anlamak için kuruluşlarına bakmak kâfidir: kelimesiyle karşılaştıralım: '
|
d) |
(2) |
(3) |
(4) |
(5) |
(6) |
|
|
Galles |
: ağ |
ag |
ağ(l) |
ağ(l) |
eğ (s) |
|
|
Galya |
: ağ |
ag |
ağ(l) |
ay |
ağ |
• |
|
Galatya |
: ağ |
ag |
ag(l) |
at |
iy |
ag |
|
Galiçya |
: ağ |
ag |
ağ(l) |
İÇ |
iy |
ağ |
3__ Ankara kelimesi. . . , . , . .
rönes Dil analzlerinin coğrafya isimlen uzenndekı venmleri da tarihe büyük hizmetler edebilmektedir. Buna misal olarak, Türkiye Cumhuriyetinin merkezi olan (Ankara) şehrmm .sm uzermde de ’^“diUerinT'fAngora) Ve ^ ^ ^TÎ ^r-^’ rü) şekillerinde geçmiş olan (Ankara) admm hem Türkiye Cumhu
bir
riyetinin merkezi olan şehre, hem de onun yanından geçen nehre ve-Miâi malûmdur. Yalmz bu ismin şehirden nehre m. yoksa neferden . ■ «etim şimdiye kadar tesbit edilememiştir.
§e Halbuki bu isim yalnız Orta Anadoluda görülmiyor. Orta Asya-„ın Sark. Smalî taraflarmda Baykal gölünün sularını Yemsey nehrine ufeşfran bir nehrin ad. da bütün haritalarda Ankora,d.r_ Bu nehrin suladı mmtakaya da « zone d’Angora . ad. ver. metodu-. Bu müşahede kelimenin « su » anlam.yle ilgisine göstermek ıçm kafidir.
Bu kelimeler şöyle analiz edilebilir .
-
(1) (2) (3) (4) (5)
A.) Ankara : ağ + an + ak + ar + ağ
Angora : ağ + an + ağ + or + ağ
Engürü : eğ + en + eg + ür + uğ
-
(1) Ağ, eğ: Ana köktür. Burada anlamı « su »dur.
-
(2) An, en: Ana kök mefhumunun en yakın sahaya yayıldığını, yanı suyun etrafına taşıp muhitini irva ettiğini gösteren ektir.
-
(3) Ak, ag, eg : Bu anlamı tayin ve ifade ile isimlendiren ektir.
Bu üç eleman birleşerek husule gelen (ağanak, ağanag, eğeneg) şekilleri kaynaşarak (ank, ang, eng) fonemleri halini alır. Bu şekilde
alınırsa analiz şöyle kısalir: —
(1) (2) (3)
B-) Ankara : ank + ar + ağ
Angora : ang + or + ağ
Engürü : eng -I- ür + üğ
Bu takdirde (1) numaralı eleman birinci analizdeki (1, 2, 3) numaraları toplayarak «oldukça geniş su» manasını verir. Genizden ge len (n)ler de düşerek teşekkül eden « ak » ve « ag » fonemlerinin Türkçede « su » anlamına delâletleri, hâlâ bütün Türk lehçelerinde suyun hareketi « akmak » söziyle ifade edilmesiyle de sabittir.
-
(4) Ar, or: Ana kök anlamının, yani « su »yun bir objede te karrür ettiğini, daimî olarak bulunduğunu gösteren ektir. « Akar » kelimesi Türk lehçelerinin hepsinde « maı cari » demektir. Su mef
humunun tekarrür ettiği objeyi de sonuncu.
-
(5) Ağ eki göstermektedir,
Şu halde Ankara ve Ankora isimleri h^ i .. .
ve mütekarrir olarak bulunan bir objenin adı dernek“^ ki ^T bir obje de ancak bir nehir olabilir. Demek olur ki Angora mmS sından Anadoluya gelen pek eski dedelerimiz orada topraklarım sl hyan nehrin adını da birlikte getirmişler, Ankara {ayma ve onun va ni başında kurdukları şehre de vermişlerdir.
Bu bir kaç örnek, Güneş - Dil teorisinin tarih ve coğrafya ke,li-meleini analiz etmekle nasıl yeni hakikatler ortaya koyduğunu göstermeğe kâfidir, zannederim.
Şu izahlarladan sonra, mesela Roma’nın kuruluşundan önce I-talya yarımadasında yerleşmiş olan Etrüsklerin de Türklerden ibaret olduğu, bu yarımadanın garbindeki deniz parçasına verilen Tyrrhe-nien adını Turan’a nispet edildiği, Türk îskitlerin adlarını Scandinav-ya yarımadasına götürdükleri, hasılı tarih ve coğrafya isimlerinin analizleriyle klâsik tarihin muammaları çözülüp ortaya konulduğu kolaylıkla anlaşılır.
Türk Tarih ve Dil tezlerinin bu el ele verişinden çıkan ve çıkacak olan yüksek görüşler üzerine sayın Kurultayın dikkatini cel-
betmeği İlmî bir ödev saydım.
Bütün bu historik, prehistorik ve lengüistik biliş ve buluşlarımız, bir yüksek Dehanın yalnız himayesi değil, daimî ilhamı, daimî irşadı, daimî faaliyeti sayesinde ortaya çıkabilmektedir. O da Türk Tarih ve Dil Kurumlarını kuran ve koruyan Ulu Önderimiz Atatürk’ tür. Sözümü bitirmeden bu kürsüden onun yüce İlmî rehberliğine son
suz şükranlarımı tekrarlarım.
I. N. DİLMEN
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder