Bu metin, Ertuğrul Fırkateyni kumandanı Amiral Osman Paşa’nın ağabeyine yazdığı mektupları ve fırkateynin batmasından sonra olay hakkındaki raporların özetidir.
Transkripsiyon: Nadide Ümran KARSLI
Günümüz Türkçesi: Muharrem DOĞANCI, Sinan Şerif YAKA’nın desteğiyle.
Osmanlı
alfabesi ile yazılmış metinleri okumakta algıların hangi kelimelere ve/veya
kalıplara meylettiğine yönelik ipuçları verdiği için, transkripsiyondaki yanlış
okunmuş kelimeler düzeltilmemiştir.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-46- (Sûret-i Mülahhasa’-i Mektûb) Sumatra
ve Cava gibi ekâlim vâsiʻ-i İslâmiye’de meskûn ahâli hâmi’-i din mübeyyin
garrâ ve câlis hilâfet kübrâ olan pâdişâhımız efendimiz hazretlerine habl
metîn din ve şerîʻatla merbût ve meclûb bulunduklarından fırkateyn-i hümâyûnun
Singapur’a vürûdu ahâli’-i mezkûrenin kulûb salâbet uslûb
diyânetperverânelerini fevki mâîtasavvur tesrîr ve livây-ı selâmet ihtivây-ı
hümâyûna maʻtûf olan enzâr-ı mütefahhiret dasâr ubûdiyetkârânelerinde ki
dumûʻ şâdiyi teksîr ve tevfîr idegelmekte olduğu evvel ve ahir takdîm
eylediğim muharrerât ve evrâk me’alinden maʻlûm alî’-i nezâret penâhileri
buyurulmuş olub bu defʻa dahi Sumâtra ceziresi üzerinde 1˚4 2 arz ve şimâli
1˚1 1 tûl şarkîde vâkiʻ (Rakkan) nam küçük bir nehir boyunca imtidâd iden (Tîmbûs)
hükümet-i sagîre’-i müstakilesi hakimi (Mehmed Zeyn’el-Abidin İbn-i
Abdülvâhid) hazretleri veziri (Şehbender Ebu Saʻid) i fırkateyn-i hümâyûna
göndererek makâm-ı celîl hilâfet-i kübrâya olan ubûdiyet ve muhabbet-i
mahsûsasını göstermiştir. Vezir-i müşâr’ül-ileyh sefîne’-i hümâyûnda
bulunduğu müddetçe asâkir-i nusret mü’esser şâhâne tarafından icrâ idilmekte
olan top ve tüfenk ve kılınç ve arma taʻlîmlerini görerek akşâma kadar
eşk-rîz olmuş ve o gün eksik olmayan zevâr sa’ire ile edʻiye’-i mefrûze’-i hazret-i
hilâfetpenâhiyi averde’-i zebân sadâkat ve ubûdiyet itmiştir. Muharrerât
mukaddeme’-i çâkerânemin muhteviyât ve müzâyâsı sefîne’-i hümâyûnun |
-46- (Mektubun özeti) Sumatra ve Java
gibi, İslam’ın yayıldığı geniş bir coğrafyanın bir parçası olan yerel halk,
Müslümanları ve İslam’ı himaye eden, İslam dünyasının en büyük halifesi olan
padişahımıza sağlam bir inançla bağlı olduklarından dolayı padişahımızın
gönderdiği fırkateyn, Singapur’a selametle ulaşmış ve mürettebat,
padişahımıza kalplerinde yüce bir bağlılık olan ahali tarafından
ağırlanmıştır. Bundan önce ve son yazdığım mektupta da bu durumu siz padişah
efendimize arz etmiştim. Bu sefer, Sumatra adasında Rakkan[1]
adında bir nehir üzerinde bulunan ve yardım talebinde bulunan Timbus özerk
hükümeti başkanı Mehmed Zeyn’el-Abidin İbn-i Abdülvâhid’in veziri olan
konsolos Ebu Saʻid’i fırkateyne göndererek siz padişahımıza
bağlılığını göstermiştir. Ebu Saʻid Efendi, Osmanlı topraklarında bulunduğu sürede
Osmanlı askeri tarafından uygulanan top, tüfek, kılıç ve arma (deniz)
tatbikatlarını takip etmiş bu temaşa onda size karşı bir büyük bir bağlılık
oluşturmuştur. Bundan önce siz padişahımıza yazdığım aciz mektuplarımda, deniz
kuvvetlerinin |
[1] Bu isimde doğrudan bir nehir bulunamadı. https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_rivers_of_Indonesia adresinde bu Sumatra’da bu isme yakın üç akarsu
bulundu: 1) Rokan https://en.wikipedia.org/wiki/Rokan_River 2) Rokan-kanan https://en.wikipedia.org/wiki/Rokan-kanan_River 3) Rokan-kiri https://en.wikipedia.org/wiki/Rokan-kiri_River Erişim tarihi: 09.07.2020 Perşembe, 12:31.
Transkripsiyon
Günümüz Türkçesiyle
-47-
Bu sularda seyâhatini
ve Singapur’da bir aralık ikâmeti kulûb-i islâmiyânda ne derece te’sîrât
hasene hâsıl ittiğini ve hissiyât hürmet gâyât umûmiyenin ne mertebe galeyâne
geldiğini sûret vâzıhada tasvîr itmekle bu bâbda îzâh-ı mâddeye hâcet
kalmamış vürûdumuzdan evvelce bu sularda görünmeyen livây-ı nusret ihtivây-ı
Osmani bu günlerde limân dâhilinde keşt û güzâr iden kâffe’-i merâkib
sagîre’-i İslâmiye gönderlerinde hemân umûmiyetle temevvüc itmekte bulunmuş
olduğunun kemâl-i şükrân ile ırzına ictisâr kılınmağla ol-bâbda ann Singapur
17 Kânûn-ı Evvel sene 305.
Cerîde’-i bahriye nûmro 13 fî 28
Teşrîn-i Sânî sene 1305.
İngilizce
olarak Bombay’da çıkan (Avukat Avf Hindiyâ) gazetesinin 29 Teşrîn-i Evvel
târihli nüshasında görülen makâlenin aynen tercümesidir.
Bugün
sâye’-i hilâfet ve saltanatda Bombay limânında livây-ı şeref intimây-ı Osmani
temevvüc nemây-ı şân ve nebâhat oluyor, zât-ı şevketsemât hazret-i pâdişâhi
bir geminin mensûb olduğu memleketde hâ’iz olduğu imtiyâzâtı her gittiği
yerde hâ’iz olmasını amir olan kânûn düvel-i ahkâmına tevfîken Bombay
limânının küçük bir kısmında bir müddet içün icrây-ı hâkimiyet
buyurmaktadırlar.
Ertuğrul fırkateyn-i hümâyûnu bir
çok ecnebi limânlarını keşt eyledikden sonrada geçen hafta limânımıza vâsıl
olmuş ve önümüzdeki
-47-
Bu sulardaki seyahatinin, Singapur’da bir süre konuşlanmasının,
buradaki Müslümanların kalbinde ne derecede etki ettiğini, bölge halkının
Osmanlı Devleti’ne ve halifesine bu sularda eşi benzeri görülmemiş bir
teveccühünü gördüğümü tasvir etmeye çalışmıştım. Bu konudaki her hali sizlere
arz ederim.
Rumi 17 Kanun-ı Evvel 1305, Miladi 29 Aralık 1889 Pazar.
Ceride-i Bahriye (Osmanlı Denizcilik Dergisi)
Numara 13. Rumi 28 Teşrin-i Sani 1305, Miladi 10 Aralık 1889 Salı
İngilizce olarak
Bombay’da (Mumbai)[1]
yayınlanan “Avukat Avf Hindiyâ” gazetesinin Rumi 29 Teşrin-i Evvel 1305,
Miladi 11 Aralık 1889 Çarşamba tarihli nüshasında görülen makalenin aynen
tercümesidir.
Bugün halifemiz
ve padişahımızın himayesinde Bombay limanında şanı yüce Osmanlı sancağı
dalgalanıyor. Padişahımızın kudret alametinin ve devletlerarası kanunlarda
söz sahibi olmasının bir sonucu olarak İslam dünyasında ayrıcalıklara ve
otoriteye sahip olmakta ve Bombay limanında bir müddet için demir atmıştır.
Ertuğrul
Fırkateyni birçok ülke limanına uğradıktan sonra geçen hafta Bombay
limanımıza ulaşmış ve önümüzdeki
[1] Sayyid Maqbul Ahmad, “Bombay”, Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi, URL: https://islamansiklopedisi.org.tr/bombay Erişim tarihi: 09.07.2020 Perşembe, 13:32.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-48- Pazar günü Japonya’ya müteveccihen
buradan tahrîk çarh azîmet itmek üzere bulunmuştur. (1877)
senesi muhârebesi bütün cihâna Osmanlı kahramanlarının berren ve bahren
yapabilecekleri şeyleri irâ’e ve isbât eylemiştir. Şebeke muhârebesi
esnasında asâkir-i nusret mü’esser-i şâhâne ibrâz asâr besâlet eyledikleri
halde sene boğazında müteveffi Hubaret Pâşâ’nın kumândâsı tahtında bulunan
ince filo mukâvemet şedîde ibrâzıyla asâkir-i bahriye’-i şâhâne müteveffây-ı
müşâr’ün-ileyhin medâyihine hakîkaten lâyık olduklarını isbât ittiler.
Hobaret Pâşâ asâkir-i şâhânenin arslan gibi şecîʻ ve kuzu gibi mutîʻ
olduklarını avderde’-i lisan setâpeş beyân iderdi, Ertuğrul fırkateyni
zâbıtân ve tâ’ifesi Hobâret Pâşâ’nın kumândâsı tahtında muhârebede bulunmuş
olan dalâverân Osmaniyâ’nın refikây-ı hemâset ihtivâsındandırlar. Ertuğrul-ı
hümâyûn kumândânı yâverân cenâb-ı pâdişâhiden mîralây Osman Beyefendidir,
işbu vapurda beş yüz elli nefer tâ’ife ve otuz zâbıtân ve on dört mühendis ve
beş on talebe vardır. Ertuğrul fırkateyni bin sekiz yüz
tonîlâtalık mükemmel bir fırkateyndir. Sefîne’-i mebhûs inhânın on beş
santimetre çâpında sekiz aded kurûp beş aded küçük top ve bir çok neverd
neflîd ve hoçkîs ve atlînig toplarıyla birkaç torpîdoları vardır. elektirik
ziyâsıyla tenvîr olunmuştur, Ertuğrul fırkateyninin Bombay limânında ikâmeti
esnada karaya çıkan tâ’ifesinin kıyâfetleri |
-48- Pazar günü
Japonya’ya hareket etmek üzere limanımızda bulunmuştur. Osmanlı ordusu
1877-1878 savaşlarında karadan ve denizden yapabileceklerini bütün dünyaya
göstermiştir. Bu savaşta “Şebeke” adında açılmış bir
cephe veya savaşın geçtiği bir yer ismi bulunamamıştır, muhtemelen yanlış
transkripsiyon edilmiştir. Şıpka / Şipka Geçidi Muharebeleri[1]
sırasında Osmanlı kuvvetleri kabiliyetlerini göstermiştir. Hobart Paşa[2]
kumandasındaki Osmanlı ince filosu düşman karşısında gösterdiği direnç ile
övgülere layık olduğunu ispat etmiştir. Hobart Paşa, Osmanlı askerinin
düşmana karşı aslan gibi üstlerine karşı kuzu gibi itaatkâr olduklarını dile
getirmiştir. Ertuğrul Fırkateyni’nin komutanları ve emrindekileri, zamanında,
Hobart Paşa’nın emrinde savaşta gönülden yer alan onun cesur dostlarıydı.
Ertuğrul Fırkateyni’nin kumandanı padişahın çok yakın isimlerinden Miralay
(Albay) Osman Bey Efendi’dir. Bu vapurda 550 nefer, 30 rütbeli, 14 mühendis,
5-10 öğrenci vardır. Ertuğrul
Fırkateyni’ni 1.800 tonilatoluk mükemmel bir fırkateyndir. Gemide 15
santimetre çapında 8 adet Krupp marka top,[3]
5 adet küçük top, birçok torpido vardır. Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı’nın verilerine göre “neverd neflîd”, “hoçkîs”, “atlînig”
isimlerinde donanma silahlarına rastlanmamıştır.[4]
Birçok “never fired” yani hiç ateşlenmemiş, kullanılmamış “Hotchkiss”[5]
yani Hoçkis marka, “Gatling”[6]
marka toplar ve torpidolar vardır. Gemi, elektrik ile aydınlatılmıştır. Ertuğrul
Fırkateyni’nin Bombay limanında demir atmış olduğu sıralarda karaya çıkan
mürettebatın kıyafetleri |
[1] Bu kelime, kuvvetle muhtemel Şıpka / Şipka’dır.
Bakınız: https://tr.wikipedia.org/wiki/93_Harbi Erişim tarihi: 19.09.2020 Cumartesi, 22:54. Sinan
Şerif YAKA tespit etti.
[2] Asıl adı Augustus Charles Hobart-Hampden olan
İngiliz asıllı Osmanlı amirali 1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Hobart_Paşa 2) https://www.dunyabulteni.net/arsiv/abluka-yarici-amiral-hobart-pasa-h109486.html 3) https://www.iskultur.com.tr/hobart-pasanin-anilari.aspx Erişim tarihi: 10.07.2020 Cuma, 15:05.
[3] Krupp topu https://tr.wikipedia.org/wiki/Krupp_(top) Erişim tarihi: 10.07.2020 Cuma, 15:10.
[4] Fırkateyn’de bulunan diğer silahlar şöyledir: 5
adet 150 mm Armstrong topu, 1 adet Whitehead torpido tüpü, 2 adet torpido
bulunmaktadır. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Ertuğrul Fırkateyni. https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=480&dil=1 Erişim tarihi: 10.07.2020 Cuma, 15:21.
[5] Hotchkiss marka silahlar için bakınız. https://en.wikipedia.org/wiki/Hotchkiss_gun Erişim tarihi: 09.09.2020 Çarşamba, 10:33. Ayrıca
bakınız. Cem KARACA’nın “Kavga” adlı eserinde “Emanet makinalı, tüfekler Hoçkis
marka…” dizeleri geçmektedir. https://youtu.be/U1lhbA9FnCc?t=48 Erişim tarihi: 09.09.2020 Çarşamba, 10:39. Sinan
Şerif YAKA tespit etti.
[6] Gatling marka makineli silah için bakınız. https://tr.wikipedia.org/wiki/Gatling_(makineli_silah) Erişim tarihi: 09.09.2020 Çarşamba, 10:43. Sinan Şerif YAKA tespit etti.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-49- Herkesin nazar-ı takdîr ve hayretini
celb eylediği cihetle Bombaylılar mezkûr vapura gidüb içerisini gezdiler,
gemicilerin hemân umûmi gayûr ve kavî’ül-bünye arslanlardır, bunların hele
üniformalarıyla kırmızı fesleri pek ziyâde inzâr-ı dikkati celb eylemektir,
Ertuğrul sefîne’-i hümâyûnunu ziyârete gidenler sefîne’-i mezkûrede kemâl-i
nezâketle kabûl olunmuşlardır. Sefîne derûnunda şâyân-ı temâşâ olan
mahallerin kâffesi zevâre irâ’e idilmiş ve kendülerinden hiçbir şey ketm
idilmemiştir, fırkateyn içindeki askeri mûsikesi arada sırada terennümsâz
olmakta idi. (Gloster)
alây kumândânı ve zâbıtânı fırkateyn-i hümâyûn zâbıtânı ile Bombay Devlet-i
Aliyye bâş şehbenderi Kadri Beyefendi’yi (Kalaba) nam-ı mahalde bir taʻâma
daʻvet ve İngiliz zâbıtânı medʻuvvin Osmaniye’yi kemâl-i nezâketle kabûle
musâraʻat eylemişlerdir. İngilizler ile Osmanlılar yânyâna ve aynı maksad
içün harb eylediklerinden mâr’ül-beyân ziyâfetde tarafeyn hissiyât samîme
asârı ibrâz olunmakda idi. Ziyâfet mükemmele’-i mezkûre
sabâhleyin sâʻat ikiye kadar devâm itmiş ve medʻuvvinin avdetlerinden ol
İngiliz alâyı musîkesi (Marş Aşmâni) ile terennümsâz habûr ve neşât olmuşdur,
fırkateyn-i hümâyûnun muvâsalatı Hindistân ahâli’-i İslâmiyesince bâʻis
hüsn-i te’sîrât olmuş ve kâffe’-i ahâli’-i İslâmiye dindâşlarına hissiyât
ahvas kârânelerini birer sûretle izhâra musâraʻat göstermiştir. Cumʻa günü
asâkir-i şâhâneden yüz elli dolar ile baʻzı zâbıtân |
-49- Bölge halkının
dikkatini çektiği için Bombaylılar fırkateyni ziyaret etmiştir. Gemicilerin
hemen hepsi gayretli ve bünyeleri denize dayanıklıdır. Onların
üniformalarıyla kırmızı fesleri; Hindistan, Çin gibi Güney ve Güneydoğu Asya
halklarında “kırmızı” renk önemli olduğu için, bölge halkının oldukça
dikkatini çekmektedir. Gemiyi ziyaret eden misafirler, büyük bir nezaketle
ağırlanmıştır. Fırkateynin içinde gösterilen kısımların tamamı ziyaretçilere
gösterilmiş ve onlardan hiçbir şey gizlenmemiştir. Fırkateyndeki bando ekibi,
aralıklarla bazı eserleri icra etmişti. (Gloster) Alay
kumandanı ve firkateyndeki rütbeliler ile Osmanlı Devleti Bombay başkonsolosu
Kadri Bey Efendi Kalaba adlı bir mahalde yemeğe davet edilmiş ve İngiliz
rütbelileri de büyük bir nezaketle ağırlanmıştır. İngilizler ve Osmanlılar
yan yana ve aynı amaç için savaştıklarından dolayı ziyafette her iki tarafta
samimiyet görülmekteydi. Ziyafet,
alaturka saatle sabah saat 2’ye kadar yani güneş doğduktan 2 saat sonrasına
kadar devam etmiştir. Davet edilenlerin geri dönmesinden sonra İngiliz
bandosu parçalarını çalmışlardır. Fırkateynin Hindistan Müslümanları ile
buluşması Hint Müslümanlarını duygulandırmış ve onların
misafirperverlikleriyle bu derin hisler, fırkateyndekiler tarafından
gözlemlenmiştir. Cuma günü Osmanlı askerleri |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-50- Gayet güzel geniş oldukları halde cumʻa
namâzını ifâ itmek üzere câmiʻ-i şerîfe gidilmiş ve esnay-ı râhda bir çok
ahâli tarafından kemâl-i hürmet ve ihtifâl ile taʻkîb olunmuşlardır. Câmiʻde
bir cem gafîr asâkir-i şâhâneye intizâr itmekte idi, Osmanlı bahâdirân
diyânet iktirânı câmiʻi şerifde kemâl-i muhabbetle kabûl olunmuşlardır.
Miralây Osman Bey ile maʻiyetinde bulunan üç zâbıt dahi mahal-i mezkûrda
vâkiʻ (İsmail Ceyb) câmiʻi şerîfine gitmişler idi. Ertuğrul’un
Bombay limânında ikâmeti esnasında karada gezmeğe me’zûniyet istihsâl itmiş
olan tâ’ife-i efrâdı şâyân-ı takdîr ve tahsîn olacak bir sûrette hareket
eylemişlerdir. Polis uğrâkında efrâd-ı merkûmenin su’i harekâtlarına da’ir
hiçbir kayd mevcûd değildir, bunların hiç biri seker halde bulunmamıştır.
Musûğla Destûn Bulgaristan ve Giridistân mezâlim mevhûmesi ile efrâd-ı
merkûmenin etvâr ve harekâtlar beyninde hiçbir münâsebet mevcûd olmadığını
istihbâr itmiş evvelidi elbette memnûn olurdu. Osmanlılar
aleyhinde idâre’-i lisân itmek adet hükmüne girdiği halde biz Osmanlıların
bi-hakkın ahlâk hasenelerinden bahis itmeği vazifeden add eyledik. Adâb mukaddese’-i askeriye ile
pirâsta olan Osmanlı gemicilerinin harekât bir güzideleri evvelan
Osmanlılarca muʻtâd olan hissiyât |
-50- Cuma namazını
kılmak üzere camiye gitmişlerdir.[1]
Osmanlı askerleri, camiye giderken yolda halk tarafından büyük ilgi görmüş ve
onlarla birlikte camiye gitmişlerdir. Cami cemaati Osmanlı askerlerine
bakmaktaydı. Osmanlı askerleri, din kardeşleri tarafından camide muhabbetle
kabul edilmişlerdir. Miralay (Albay) Osman Bey ile emrindeki 3 rütbeli de
aynı mahalde bulunan İsmail Ceyb camiine gitmişlerdi. Ertuğrul’un
Bombay limanında bulunması sırasında karada gezmeye izinli olan personel,
yerel halkın kurallarına ve yönetmeliklere uygun bir şekilde hareket
etmişlerdir. Bölge polisinde fırkateyn personeline dair hiçbir olumsuz bir
tutanak kayıtlı değildir, onlardan hiçbiri içip sarhoş olmak gibi hoş
olmayacak bir halde bulunmamıştır. Bulgaristan ve
Girit’teki söz konusu olaylar ile fırkateyn personelinin geçmişteki olayları
arasında ne tür bir ilişki olduğu anlaşılamamıştır. “Elbette memnun olurdu”
ifadesine bakılırsa, hoş olmayan bazı olayların gerçekleştiği anlaşılmakta,
“keşke olmasaydı” kabilinden bir geçmiş temenni durumu anlaşılmaktadır. Osmanlılar
hakkında olumsuz yönetim ve imaj anlatımlarının yaygınlaştığı bu dönemlerde,
biz, Osmanlıların ahlak ve erdemlerinden hakkını vererek söz etmeyi vazife
olarak kabul ettik. Kutsal askerî
adap ve terbiye ile ruhunu donatan Osmanlı gemicilerinin seçkin ve kıymetli
hareketleri, öncelikle, köklü bir geçmişe sahip Osmanlılarca alışılagelmiş
sadakatle bağlılık hissi, |
[1] “150 dolar ile” ifadesiyle askerlere verilen
harçlık mı kastedilmiştir? Bu ifade anlaşılamadığı için cümleye eklenmemiştir.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-51- İtâʻatkârâne, sâniyen Osman Bey ile
zâbıtânın gösterdiği iʻtinâ ve tedbîr intizâm perverâne asâr
meşkûresindendir. (Diğer) Bombay’da geçerât lisânıyla neşr olunan
(Kasıd-ı Bombay) nam-ı gazetenin 28 Teşrîn-i Evvel sene 89 târihli nüshasında
münderic bendin aynen tercümesidir. Saltanat-ı Osmaniye’nin Ertuğrul
nâmında bir harb sefînesi yirmi teşrîn-i evvel tarihinde Bombay limânına
dahil olub geminin zâbıtân ve neferâtının bilinmedik bir kıyâfetle şehirde
gezdiklerini görenler mütehayyir ve müteʻacib kalarak yekdiğerlerinden
bunların kim olduğunu su’al ve tefahhus ile sultân nâmdâr tarafından buraya
gelmiş olan bir Osmanlı sefînesinin adamlar olduğunu haber aldılar, muma
ileyhime mahsûs olarak ahâli tarafından virilmiş olan ziyâfetlerde bu bâbda
ekser kesâne vukûf tâm hâsılve cumʻa günü ifây-ı farîze’-i salât içün
sefîneden pek çok adam büyük câmiʻa geldiklerinden limânımızda fırkateyn-i
hümâyûnun vücudu umûmen şâyiʻa olub ahâli’-i Müslimenin ziyârete olan şevki
hadeden aşûru bulunduğuna mebnî mezkûr sefîneyi görmeğe iştiyâk tâm ile hücûm
ittiler. Geçen cumʻairtesi günü gazetemizin müdîri bi’z-zât mezkûr sefîneye
gittiğinde kenâr deryâ ahâliden geçilmez derecede tûlu ve sefînenin etrafıyla
nerdibânlar izdihâm nâsdan sökülmez halde olub şimşek gurûbu |
-51- sonra, Osman Bey
ve mürettebatının gösterdiği gönüllülük esasına dayanan özen ve
disiplinlerden oluşan düzeni, övünç eseridir.
(Diğer) Bombay’da
Gucerat[1]
diliyle yayınlanan “Kasıd-ı Bombay” adlı gazetenin Rumi 28 Teşrin-i Evvel 1889,
Miladi 9 Kasım 1873 Pazar tarihli nüshasında yazılı bölümün aynen
tercümesidir. “89” sayısı, Rumi kabul edilip 1289
tarihi temel alınırsa, geminin gerçek sefer tarihi olan 1889’dan önceye
gidilmekte ve Miladi olarak 1873 tarihine gidilmektedir. Osmanlı
saltanatının “Ertuğrul” adında bir savaş gemisi 20 Teşrin-i Evvel tarihinde
Bombay limanına varmıştır. Geminin rütbelileri ve diğer personelinin
bilinmedik bir kıyafetle şehirde gezdiklerini gören yerel halk, hayret ve
şaşkınlıkla birbirlerine bunların kim olduklarını sorup anlamaya çalışmışlar
ve İslam halifesi tarafından gönderilen bir Osmanlı gemisi olduğunu
öğrenmişlerdir. Osmanlı gemicilerin onuruna, ahali tarafından verilen
ziyafetlere pek çok kişi katılmıştır. Cuma günü Cuma namazını kılmak için
gemiden birçok personelin, büyük camiye gelmeleriyle limanımızda fırkateynin
varlığı, halktan daha geniş kitlelerce fark edilmiştir. Müslüman halk,
ziyaret etmek için gemiye adeta hücum etmiş, gemi personeline büyük rağbet
göstermişlerdir. Geçen cumartesi günü gazetemizin müdürü bizzat gemiye
gittiğinde büyük bir kalabalıkla karşılaşmıştır. Geminin etrafıyla
merdivenler izdihamdan geçilmez halde olup ahalinin ziyaretine engel
olunmadı. Burada “şimşek gurubu” ile ne kastedildiği
anlaşılamadığı için cümle, edilgen fiille kapatıldı. |
[1] Gucerat dili 700 yıldan daha eski bir dildir ve
dünya çapında 55 milyondan fazla kişi tarafından konuşulduğu aktarılmaktadır.
1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Guceratça 2) Khalıq Ahmad Nizami, “Gucerât”, Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi, URL: https://islamansiklopedisi.org.tr/gucerat Erişim tarihi: 12.07.2020 Pazar, 14:55.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-52- Dahî
ahâlinin sefîneyi ziyâretine mâniʻ olmadı. Ahâlinin gemiye olan
mütehâcimesinden nâşî baʻzıları nerdibândan geçmeğe muktedir olamadıklarından
asîlı olan halâtlara sarılub gemi derûnuna atılmağla elleri halâtdan
kurtulunca denize düşüb gark olacaklarını adem-i tahattur ile cânlarını tehlikeye
koymuşlar idi, bu sûretle gemiye gidenlerin arasında merhamet ve inâyet-i
râbbâniye şâyeste birisi ki kendi sıklet ve cesâmet vücûdunu nazar-ı iʻtibâre
almayarak sarf-ı mukadderet tâmme ile mahal-i maksûde irişmeğe muvaffak oldu,
vâpuru ziyârete gidenlerin ekserisi Müslâman olub ateşperestlerle
putperestler dahi mevcûd idi, sefînenin tâ’ifesi bu cemʻiyet-i kesreyi görüb
taʻaccub ve hoşnûdu izhâr eylemekte ve zâbıtânı dahi memnûniyetlerini ibrâz
itmekde idiler, ahâlinin hücûmundan nâşî sefînenin ale’l-devâm tanzîf ve
tathîrine birkaç kişi taʻyîn ve tahsîs kılınmış idi. Geminin tâ’ifesi kıyâfet
ve kârda İngiliz gemicileri derecesinde olduklarından başka hüsn-i ahlâk ve
terbîyede anların pek sitâyiş olan ahvâlden biri dahî zevâra sefîneyi kâmilen
gezüb her tarafını görmek içün serbesti’-i tâm virilmesidir, bu gibi hâlin
sa’ir akvâm sefâ’ininde vukûʻu görülmemiştir. Binâ’en-aleyh sefînenin
tâ’ifesi bir kimseden bahşîş ve sa’ir bir şey taleb ve kabûlunde bulunmayub
bunların terbiyelerini takdir taʻrîf ve tefsîl itsek azdır, fırkateyn-i
hümâyûn me’mûrlarından baʻzıları İngiliz lisânına vâkıf idiler, Hindistan |
-52- Ahalinin gemiye
olan alakasından dolayı bazıları merdivenlerden geçmeye güç yetiremeyince,
bazıları, halatlara asılarak gemiye girmeye çalışmakla, elleri halattan
kayınca denize düşüp boğulacaklarını unutmuş gibi canlarını tehlikeye
atmıştı. Bu şekilde kalabalık arasında merhamete ve yardıma muhtaç birisi,
kendi ağırlık ve cüssesini dikkate almadan tamamen kendi çabasıyla gemiye
girmeyi başarmıştı. Vapuru ziyarete gidenlerin çoğu Müslümandı. Mecusi,
Budistler de vardı. Geminin tayfası bu kalabalığı görünce şaşırmışlar ve
halkın ziyaretinden hoşnut olmuşlar ve geminin rütbelileri de bu durumdan
memnuniyetlerini belirtmişlerdi. Ahalinin gemiye hücumundan dolayı, geminin
sürekli temizlenmesi için personelden birkaç kişi görevlendirilmişti. Geminin
tayfası kıyafet ve çalışmada İngilizlerin seviyesinde olmalarının ötesinde,
güzel ahlak ve terbiyedeydiler. Onların pek övülen hallerinden biri de
ziyarete gelen halka, geminin her kısmını görmeleri için serbestlik
tanımalarıdır. Bu rahatlık ve izin, diğer devletlerin gemilerinde
görülmemiştir. Sonuç olarak geminin tayfası hiç kimseden bahşiş ve sair ücret
istememiş ve hediye kabul etmemiştir. Bunların terbiyelerini takdir edip
ödüllendirsek azdır. Fırkateynde görevli olanların bazıları İngilizceyi
biliyordu. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-53- Müslümanlarının
sultân zîşâna olan meyil ve muhabbetleri mezkûr sefîneyi ziyârete olan
hücûmlarından anlaşılıyor, bu hâli sefînenin kapûdân ve zâbıtânı re’y’ül-ayn
müşâhede ittiklerinden vukûʻa hâlin resîde’-i köş şehinşâhi buyurulacağından
eminiz, işbû hakikat hâle zât-ı melek-i simât şâhâneleri vukûf tâm hâsıl
buyurduklarında İngiliz devletiyle devam meveddetde pek çok menâfiʻi hâsıl
olacağına mutma’in ve hükümet İngilizi idâresinde Müslümânların râhat ve
terakkisini işiterek mahzûz olacakları bedîhidir. |
-53- Hindistan
Müslümanlarının Osmanlı halifesine olan bağlılıkları, Ertuğrul Fırkateyni’ne
yaptıkları yoğun ziyaretten anlaşılıyor. Bu duruma geminin kaptanı ve
rütbeliler kendi gözleriyle şahit olduklarından dolayı bu vakanın,
efendimizin padişahlığını gösterdiğinden eminiz. İşte bu vakaların tamamına
padişahımız hâkim olduğundan dolayı, kendileri, ileriki süreçte İngilizlerle
olan birçok menfaat oluşacağından emindi ve bunun sonucu olarak padişahımızın
İngiliz idaresindeki Müslümanların rahat bir şekilde hayatlarına devam
edeceklerini ve gelişeceklerini bilip memnun olmaları öngörülmüştür. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-54- Kumândân
Osman Pâşâ tarafından büyük birâderi müteveffâ Mehmed Raşid Pâşâya yazılan
husûsi mektublardan olub mahdûmu Osman Bey vâsıtasıyla elde idildiğinden mîr
muma ileyh teşekkürâtımızı arz ideriz. HUZÛR-I
ALÎ’-İ DÂDER-İ EKREMÎ Karındâş Vefâşiʻârım İzzetlü Efendim
Hazretleri Yokohâmâ’dan
ilk defʻa olarak geçen hafta takdîm ittiğim mektûbdab sonra mürûr iden bir
hafta zarfında prensler hâriciye ve bahriye nazırları, İngiliz ve Fransız
amiralleri tarafından virilen ziyâfet ve talîm ve kürek yarışı
hazırlıklarıyla gece ve gündüz meşgûl bulunmuş olduğumdan az kaldı şu birkaç
satırlık mektûbumu bile yarıştıramıyordum, İzzet bey karındâşıma evvelce
ihzâr ittiğim mektûb haylice uzun yazılmış olduğundan anın mutâlaʻasıyla da
bir nebzecik maʻlûmât alınmış olur; binâ’en-aleyh bu defʻaki kusûrumu afv
buyurun karındâşım yârın filike yarışımız var iki çifte keyk ile iki beş
çifte bir dört çifte filike gönderiyorum, filikelerde ümidim ziyâdecedir,
inşallah hafta’-i atîyeye yazarım, neticesi hayırlu olması eltâf hudâdan
müstedʻâdır efendim. Bundan iki hafta sonra buradan
hareket içün bâ-telgraf istizân ideceğimden cevâb muvâffakat alûr isem eylül
nihâyetine |
-54- Bu
aktarılanların, kumandan Osman Paşa tarafından ağabeyi Mehmed Raşid Paşa’ya
yazılan özel mektuplardan biri olduğu ve oğlu Osman Bey vasıtasıyla bugünlere
ulaşmasından dolayı kendilerine teşekkürlerimizi arz ederiz.
BÜYÜK BİRADERİMİN YÜKSEK HUZURLARINA[1] Saygıdeğer
kardeşim. Yokohama’dan ilk
defa geçen hafta ilettiğim mektuptan sonra geçen bir hafta içerisinde
prensler, hariciye ve bahriye nazırları, İngiliz ve Fransız amiralleri
tarafından verilen ziyafet, uygulanan tatbikat, düzenlenen kürek yarışı
hazırlıklarıyla gece gündüz meşgul olduğumdan az kalsın şu birkaç satırı bile
yazamıyordum. İzzet Bey kardeşime önceden yazdığım mektup, epey uzun
olduğundan, onun detaylı bir şekilde incelenmesi bile biraz olsun bilgi
vermiş olur. Sonuç olarak bu seferki kusurumu affedin kardeşim. Yarın filika[2]
yarışımız var. Filika yarışlarından galibiyet elde edeceğimizden ümitliyim.
İnşallah gelecek haftaya mektup yazarım. Yarışların sonucunun Allah’tan
hayırlı olmasını dilerim. Bundan 2 hafta
sonra buradan hareket etmek için telgrafla izin isteyeceğim. Olumlu bir cevap
alırsam Eylül sonuna kadar Japonya’nın diğer 4 limanına uğrayarak ekim ayının
başlarında Nagazaki’den vatana selametle dönmeyi Allah’tan diliyorum. |
[1] Bu ifadeyi Sinan Şerif YAKA uyarlamıştır. Bundan
sonraki başlıklar için aynısı kullanılmıştır.
[2] Filika için bakınız. Dr. Filiz YILDIRIM, “Nazlı
Tuna’nın İnce Donanması 18. Yüzyıl” URL: https://books.google.com.tr/books?id=iRvhDwAAQBAJ&pg=PA54-IA1&dq=filika&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwi_8bTZ8srqAhUKtYsKHQsBDA4Q6AEwBnoECAkQAg#v=onepage&q=filika&f=false Erişim tarihi: 13.07.2020 Pazartesi, 21:52.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-55- Kadar
Japonya’nın diğer dört iskelesinde emrâr evkât iderek teşrîn-i evvel
ibtidâsında inşallah Nagasakî’den cânib vatana müteveccihen harekete muvaffakiyeti
inâyet-i râbbaniden istirhâm idiyorum efendim. Ahvâl-i mürettebât sefîneye
da’ir geçenki mektûblarınızın birinde istîzâh buyurulan mevâdda cevâb içün
değersiz şeylerle mektûbları imlâya maʻmâfihe merâka mahal yoktur. Mevâd-ı
mezkûreyi avdetde inşallah nakil ittikçe ne garib şeyler öğrenmiş olacaksınız
karındâşım. Evvelki istirhâm acizâneme cevâben yazdığınız İngilizce mülâhazât
ve o bâbdaki nesâyih-i uhuvvet ayâtları bi-tamâmihâ icrâ idileceğinde ve bu
ana değin o yoldan zerrece infikâk idilmediğine şüphe buyurmayınız efendim.
Bu hafta zarfında Amerika sefîriyle harbiye nâzırına ve prenslerin ve diğer
bir kontun hânesine medʻûv bulunmadığımızdan inşallah ziyâfetlerinde arkası
alınmış olacakdır, zirâ bıkıldı usanıldı. Ben zaten abur cubur her şey’i yiyecek
sağlam miʻdeli bir adam olmadığımdan bunlar hiç hoşuma gitmiyor. Mâbeyn
teşrîfâtcılarından bir mihmândârem var, her nereye gitsem peşim sıra
geldiğini gördükçe amân efendim zahmet itmeyiniz gibi sözlerime yok efendim
imparâtorun emridir vazîfemdir gibi sözlerinden ve her yere sarây urbalarıyla
sevk ve îsâl idilişimden artık bi-hakkın bîzârım, pây-i tahta gittikçe
oturduğumuz misâfirhâne sarây-ı aşâbir yerdir. Seksen hidmetçi urbacı bilmem
neci bunlara ne virilecek ne yapılacak bilemiyorum. |
-55- Önceki
mektuplarınızın birinde geminin mürettebatına yönelik sorularınıza cevap
vermek için mektupları doldurmaya ve sizleri meraklandırmaya gerek yoktur.
Mürettebat hakkında tuhaf bilgileri inşallah dönünce aktaracağım. Önceki
sorularıma yazdığınız İngilizce cevap üzerine, o konudaki öğütlerinizi icra
edeceğime ve bu yoldan zerre ayrılmayacağıma şüpheniz olmasın. Bu hafta
içerisinde Amerikan elçisiyle, Harbiye nazırına ve prenslerine ve diğer bir
kontun hanesinde düzenlenecek ziyafete davet olunmadığımızdan dolayı inşallah
bu faaliyetler önlenmiş olacaktır, çünkü can sıkıcı olmaya başladı. Ben zaten
abur cubur yiyecek sağlam mideli birisi olmadığımdan bu ziyafetler hiç hoşuma
gitmiyor. Mabeyn dairesinde görevli bir protokol görevlisi, nereye gitsem
peşimden gelip “Aman efendim zahmet etmeyiniz” sözlerime karşılık “Yok
efendim, Japon imparatorunun emridir, vazifemdir” cevabını veriyor. Her yere
saray arabalarıyla götürülmemden bana artık bıkkınlık geldi. “pây-i tahta gittikçe oturduğumuz misâfirhâne sarây-ı aşâbir
yerdir” ifadesi çözümlenemedi. 80 hizmetçi, arabacı[1]
ve bilmediğim diğerleri bunlara ne verilecek bilemiyorum. |
[1] Bu kelimeden kastedilen anlam “arabacı” mı, “urba”
yani giyecek, elbise midir? Japon teşrifatında kıyafet “kimono” gibi, çay “chado,
matcha” gibi seremoniler önemlidir.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-56- Pek sıkılıyorum ve’s-selâm amân
karındâşcığım yukaruda söylemiştim mektûbumu uzatamayacağım. Ann
Yokohâmâ fî 15 Haziran sene 1306. |
-56- Pek sıkılıyorum,
vesselam kardeşim, yukarıda söylediğim gibi mektubumu uzatamayacağım. “amân” kelimesi ile “Allah’a emanet ol” veya “affına
sığınarak, mazur gör, uzun yazamayacağım” anlamları çıkarılabilmiştir.
Yer: Yokohama.
Rumi 15 Haziran 1306 miladi 27 Haziran 1890 Cuma. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-57- HUZÛR-I ALÎ’-İ DÂVER-İ
EKREMÎYE Sevgili Karındâşım Hakîkatşinâsım
Efendim Hazretleri Yokohâmâ’ya
adrese idilen 7 Mayıs târihli tahrîrât ulyâları geçen hafta Tokyo şehrinde
bulunduğum esnada şerefres eyâdî’-i taʻzîm ve ihtirâm oldu, gazeteler kezâ,
teşekkürât beynahümâyem ise lütfen kabûle sezâ olsun karındâşcığım. Bu
mektûbum Yokohâmâ’dan gönderdiklerimin üçüncüsü olacak, birincisi mafsal
ikincisi mecbûren muhtasır olduysada inşallah bununla telâfî’-i mâfât itmek
üzere mesâʻidce bir zamanımda kalemi dest-i gayrete aldım bakalım ne çıkacak,
muʻâmelât-ı resmiyeye da’ir nezâret-i celîleye takdîm ittiğim iki kıtʻa
mafsal raporatlarım manzûr ulyâları buyurulacağından onların tekrar ile
mektûbumu doldurmak istemez isemde başka ne bulacağımızı bilemiyorum. Maʻhezâ
ahvâl-i zâtiyem haylice sahîfeler doldurabilecek gibi görünür. Rüzgar vekâyiʻin kerem ve serdine
bakmayarak me’mûriyet muvazzafamı hüsn-i neticeye îsâle ittiğim gayretimi
boşa çıkarmayan cenâb-ı feyyâz mutlak inşallah avdetide müyesser kılarda ol
zamân seyâhatimizin teyessür nemây-ı hitâm oluncaya kadar ne kâlıblara
döküldüğünü ve kimseye ifşây-ı serûzâr itmeyen mihen ve meşâkkın hiç birisine
of dimeyen karındâşınızın ne derecelerde üzülüb sözlediğini anlarsınız! |
-57- BÜYÜK BİRADERİMİN YÜKSEK HUZURLARINA Gerçeklere hâkim
saygıdeğer kardeşim. Yokohama’ya
gönderilen Rumi 7 Mayıs 1306 miladi 19 Mayıs 1890 Pazartesi tarihli yazılar
geçen hafta Tokyo’da bulunduğum sırada şeref verdi. Yazıların
kim tarafından gönderildiği anlaşılamadı. Söz konusu yazının, ilk başta bu
metni yazan kişinin kardeşine ait olduğu düşünülmüştü. Fakat gazetede
yayınlanan bir durumun bu yazıyla ilişkisi kurulamadı. Bu,
Yokohama’dan gönderdiğim üçüncü mektubum olacak. Birincisi ayrıntılı,
ikincisi özet niteliğinde kısa olduysa da inşallah bununla yazmak istediğim
ifadelerimi telafi etmek üzere kaleme almaya gayret gösterdim. Bakalım ne
çıkacak. Nazırlıkta resmi işlemler dairesine ilettiğim iki nüsha ayrıntılı
raporum sizler tarafından okunacağı için onları tekrar ederek mektubumu
doldurmak istemesem de yazacak başka ne bulacağımı bilemiyorum. Bununla
birlikte durumun sayfalar doldurabilir. Olayların iyisine ve kötüsüne
bakmayarak vazifemi güzel bir şekilde tamamlamak için gayretimi boşa
çıkarmayan Cenab-ı Allah, izniyle geri dönemi de nasip eder. İşte o zaman
Japonya seyahatimiz güzel bir şekilde sonuçlanıncaya kadar hangi koşullara
girildiğini, zorluk ve sıkıntıların hiçbirine “of” deyip kimseye dert
yanmadan kardeşinizin ne derecede üzülüp ifadelerini aktardığını anlarsınız! |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-58- Cenâb-ı hakka bin kere hamd olsun ki bu
gün nokta’-i müntehâmı seyâhatde bulunuyoruz. İnşallah ann-ı karîb el-zamân
ağuş mülâkât ahûtunuza atıldığım hayât bahş dakîkayıda İstanbul’da takdîs
itmek müyesser olur. Şu kelâmâtı serd itmek istediğim baʻzı mutâlaʻât ve
hikâyâta mukaddeme zann itmeyiniz. Maksadım havâdis yazmak isede nereden
tutturacağımı bilemediğim için Ursapuça gidiyoruz. Lakin Honkon’dan sonraki
seyâhatimize a’id bir şeyi yazmadığım. Şimdi hâtırıma geldi, öyle ise oradan
başlayalım, mahal-i mezkûre gâyet furtunalı ve soğuk yağmurlu bir hevâ ile
girdiğimizi ol vakit arz itmiş idim. Saygun’dan ikinci kıyâmımızdan
sonra müsâʻid kevâlarla üç gün Babakangoları bile kullandıkdan, Honkon’a
seksen mîl takarrüb itmişken bir gece fasıf elliylede var kuvvetiyle dalımıza
benân poyrâzı iki mîl üç mîl sürʻatle yîyûbda kıyıları görünceye kadar ki on
üç sâʻat uğraşmış idik. Çektiğimiz unutuldu isede Çin denizinin çevirdiğimiz
bu üçüncü sadamesi hatırlarda yâdigâr kaldı, hatta yağmur, sis, borâ
esnasında aradığımız yaʻni Honkon’dan otuz mîl uzâk olan (Gabrok) adacığını
görene bir büyük hediye vaʻad itmiş idim. Kimi alâ bildiğine yâlpa ittiği ve
gögertede yürümek kâbil olmadığı halde köprü üzerinde bulunan beyler,
zâbıtlar, hayâlât ile uğraşıyorlardı. Hesâbca adacığa beş malîmiz kalmış idi
ki fenârlı Mehmed Bey gördüm efendim Diyongare’yi kopardı. Dirken bizde |
-58- Cenâb-ı Hakka
bin kere hamdolsun. Bu gün seyahatimizi bitiriyoruz. İnşallah en kısa zamanda
kucaklaşmamız nasip olur. Şu ifadelerimi, esas konuların önüne geçirdiğimi
zannetmeyiniz. Amacım olayları yazmak olsa da nereden başlayacağımı
kestiremediğim için hatırladıkça ekliyorum. Ancak Hong Kong’dan[1]
sonraki seyahatimize dair bir şeyi yazmadım. Şimdi aklıma geldi. O yüzden
oradan başlayayım. Hong Kong açıklarına, epey fırtınalı ve soğuk yağmurlu bir
havada girdiğimizi o zaman yazmıştım. Saygon’dan ikinci kez hareket
edişimizden sonra uygun deniz taşıtlarıyla ilerlemek zorunda kalmıştık. “kevâ” ve “Babakango” adlı deniz taşıtı hakkında bilgi
bulunamadı ve cümlenin yüklemi bulunamadığı için buradaki anlam düşüklüğü
kurtarılamadı. Hong Kong’a 80 mil kadar yaklaşmış iken var gücüyle
bastıran poyraz nedeniyle saatte 2 ila 3 mil hızla kıyıya ulaşana dek 13 saat
uğraşmıştık. Bu sıkıntılar unutulmuş olsa bile bu üçüncü olay hatırımda
kaldı. Hatta yağmur, sis, bora sırasında kıyıyı ararken yani Hong Kong’dan 30
mil uzak olan Gabrok adasını görene dek, adak adamıştım. Rüzgârın yalpaladığı
geminin güvertesinde yürümek mümkün değildi. Fırtına
esnasında hava muhalefetiyle uğraşan kişilerin “zâbıtlar, hayâlât” ile nasıl
bir ilgisi olduğu anlaşılamadı. Hesabımıza göre kıyıya 5 mil mesafemiz
kalmıştı. “fenârlı Mehmed Bey gördüm efendim
Diyongare’yi kopardı” cümlede Mehmed Bey’in ne yaptığı veya gemiye ait olduğu
düşünülen parçayla Mehmed Bey ilişkilendirilemedi. |
[1] Ertuğrul Fırkateyni’nin Süveyş, Aden, Bombay,
Kolombo, Singapur, Saygon ve Hong Kong gibi limanlarına uğradığı aktarılmıştır.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Ertuğrul Fırkateyni. https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=480&dil=1 Erişim tarihi: 10.07.2020 Cuma, 15:21.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-59- Gördük,
inşallah Honkon’a sâlimen timûrlar isek istediğin bir şeyi almak borcum olsun
didim, sonra seksânet istedi aldım virdim helâl olsun. Kıyı yı görmek, fenâr
görmek, ada görmek, husûsunda cümleden evvel görmekte mücerreb isemde
nöbetçileri bir dereceye değin îkâz itmek içün ekseriyâ seferimizin
ehemmiyetine nazaran az çok hediye, pâre vaʻad idüb zâbıtânın köprü üzerinde
günlerce süren mübâhase ve müsâbakalarını dinlemek deniz eğlencelerimizden
biridir. Honkon’da İngilizlerden pek ziyâde ihtirâm görmüş, idim. Vâliye
viziteye çıktığım gün kalʻeden atılan toplarla mükemmel bir bandonun mârş-ı
Osmanî çalışı ve bir bölük hâylandırların istikbâli pek mutantan idi.
Saygun’da tesâdüf ittiğimiz sekiz zırhlıdan ibâret Çin donanmasına ikinci
defʻa olarak buradada tesâdüf itmiş idik. Zâbıtân ve askerleri görülecek
şeylerdendir. Oradan kıyâmdan sonra Formoze kanalını geçinceye kadar tesâdüf
olunan güzel hevâlrla denizin ortasında gördüğümüz binlerce Çin balıkçı
kâyıkları zikre sezâdır. Bunlar o derece kilitli idiler ki yol sefîneyi
baʻzen sekiz on kerte tebdîle lüzum görür ve baʻzen astâper itmeğe mecbûr
olur idik. Formoze’yi geçübde Nagasaki’ye yol virdikten sonra hevâ
acâ’ibleşdi, bir gece idiğe esen rüzgar takarrür idinceye kadar köprü
üzerinde idim. Ancak sâʻat sekizde iskele baş omuzluğundan karayelde karar
kıldı, yân yelkenlerini yaptırarak aşağıya ittim, ale’l-sabah hevânın |
-59- Derken biz de
gördük. Mehmed Bey’e, “İnşallah, Hong Kong’a gemiyi sağ salim
demirleyebilirsek istediğini sana almak borcum olsun” dedim. “sonra seksânet istedi aldım virdim helâl olsun” burada
mektubu yazan kişinin Mehmed Bey’e para mı gemide personele ait bir araç
gereç mi verdi, anlaşılamadı. Kıyıyı, feneri, adayı herkesten önce
görebilsem de nöbetçileri bir dereceye kadar uyarmak için çoğunlukla
seferimizin önemine kıyasla, hatırı sayılır hediye, para vaat edip köprü
üzerinde günlerce süren konuşmalar ve atışmalarını dinlemek deniz
eğlencelerimizden biriydi. Hong Kong’da İngilizlerden daha çok saygı
görmüştüm. İzin için çıktığım gün kaleden atılan toplarla mükemmel bir
bandonun Osmanlı marşını çalması oldukça görkemliydi. “Valiye” kelimesinden ne kastedildiği anlaşılamadı, dolayısıyla cümlenin
tümleci düşük kaldı. “bir bölük hâylandırların
istikbâli” ifadesi tam anlaşılamadı, muhtemelen bandoya eşlik eden bir askeri
bölüktür. Saygon’da rastladığımız 8 zırhlıdan oluşan Çin donanmasına
ikinci kez burada denk gelmiştik. Rütbelileri ve erleri görülmeye değerdir.
Oradan hareket ettikten sonra Formoze kanalını geçinceye kadar havanın güzel
olması ile denizde gördüğümüz Çinli balıkçılar ve kayıklar kayda değerdir.
Bunlar o derece yoğundu ki bazen 8 – 10 kerte[1]
(11 derecelik açı, 15 dakikalık bir manevra) yani yaklaşık 90 derecelik
açılarla geminin istikametini değiştirmek gerekirdi. “astâper“
terimi hakkında bilgiye ulaşılamadı. Cümledeki anlama bakılırsa bu hareket,
kayıklara çarpmaması için geminin yavaşlatılmasına yönelik yapılmış bir
manevradır. Formoze’yi geçip de Nagazaki’ye doğru yol aldıktan sonra
hava kötüleşmeye başladı, bir gece rüzgâr etkisini kaybedene kadar köprü
üzerindeydim. “köprü” söz konusu geminin neresidir,
bununla geminin hangi kısmı kastedilmiştir, burası anlaşılamadı. Fakat
güneş battıktan 8 saat sonra, rüzgâr geminin solundan karayel şeklinde sabit
esti. Bir önceki cümlede vaktin gece olduğundan söz
edilmişti, bu nedenle saat gece yarısını gösteriyor olmalıdır, “iskele”
terimi geminin sol kısmını ifade ederken “baş omuz” ile hangi ayrıntının
verildiği anlaşılamamıştır. “Yan yelkenleri
yaptırarak aşağıya ittim” cümlesi için, hasar gören yelkenlerin onarılarak
tekrar rüzgâra salınması, anlamı çıkarılabilmiştir. |
[1] Kerte terimi için bakınız. URL: http://www.samsunyelken.org.tr/denizcilik-terimleri.asp Erişim tarihi: 15.07.2020 Çarşamba, 21:28.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-60- Fenalaştığı
ve geminin sökmediği haberi geldi, yukarı çıktığımda etrafı pek fenâ buldum,
koca Ertuğrul başından esen rüzgârı sevmiyordu. Bir az daha devam ittik isede
alâ’im fenâlaştı, kömür hesâbımıza uymad, Çin’in Foço tersânesi olan (evvelce
Fransızlar topa tutmuşlardı) men nehiri ağzında ki Mersâya kırk mîl mesafede
idik oraya buçaldık, akîbinde rüzgâr öyle bindirdiğine yarım sâʻat evvel iki
mîl gitmeyen Ertuğrul filo kalır, yân yelkenleri ve prove gâbiye üzerinde
olduğu halde on bir mîl koşarak dört buçuk sâʻatte bizi Mersâya attı. Orada
on gün bekledik. Nehirden yukarı gitmedik Nuri beyi kömür içün Pâgudâ
didikleri Çin memleketine gönderdim, Çin amîrâlide orada idi, bir mektûb
yazdım muʻâvenet itmiş, beş gün zarfında bir Çin gâtbotuna rabten ikiyüz tona
kömür getürdü, getüren geminin kapûdânına münâsıb bir hediye virdim. Nuri
Beyin o hidmetide teşekküre sezâ idi, atîde hediyesiz bırakmadım. O hevâ beş
gün devâm itti, hatta ol-vakit Formoze kanâlında iki geminin ziyâʻı haberini aldım,
cenâb-ı hakka şükür ferâvân iderek onuncu gün müsâʻid hevâ ile kalkdık,
Nagasaki 650 mîl mesâfede idi bu seyahat dahi oldukça sıkıntılı idi. Şimdi
gözümün önünde bulunan mektûbunuzda lütfen tebrîk ittiğiniz ayd-ı fıtrın
birinci gecesi idiğe gâyet eyrı prova denizlerine saplanıyor idik, günlerce
devam iden sallantılara bayramın üçüncü gün Nagasaki’ye girmekle nihayet
virdik, Honkon’a girdiğimiz hevanın |
-60- Sabaha karşı
havanın kötüleştiği haberi geldi. “geminin sökmediği
haberi” muğlak bir ifade olduğundan muhtemelen, olumsuz deniz koşullarından
kurtulamadığı, anlamı çıkarılabilmiştir. Yukarı çıktığımda etrafı çok
kötü gördüm. Ertuğrul Fırkateyni rüzgârdan hasar almaya devam etmişti. Biraz
daha devam ettiysek de geminin hareket etmesi için kömürümüzün yetmemesi gibi
olumsuz durumlar ortaya çıktı. Çin’in Foço tersânesi olan (evvelce Fransızlar
topa tutmuşlardı) Men nehri ağzındaki demir atmaya uygun olan bir yere 40 mil
mesafedeydik. “buçaldık” fiilline karşılık bulunamadı.
Sonra rüzgârın hızı öyle bir arttı ki yarım sat önce 2 mil gitmeyen Ertuğrul,
yan yelkenleri ve pruva direği kırıldığı için, gabya direği üzerine devrilmiş
oldukları halde[1]
11 mil ilerleyerek 4,5 saatte demir atmaya uygun olan yere vardı. Orada 10
gün bekledik. Nehirin içlerine doğru ilerlemedik. Nuri Bey, kömür tedarik
etmek için Çin’e bağlı Paduga dedikleri yere gönderdim. Orada bir Çin amirali
vardı, kendilerine bir mektup yazdım. Çin amirali yardım etmeyi kabul edip 5
gün içerisinde bir Çin römorkörüyle 200 ton civarında kömür göndermişti. “gâtbot”
adlı deniz taşıtının nasıl bir araç olduğu öğrenilemedi. Muhtemelen
romörkörün çektiği bir yük konteyneri olduğu düşünülmektedir. Kömürü getiren geminin kaptanına münasip bir
hediye verdim. Nuri Bey’in o hizmeti de teşekküre layıktı, ileride ona hediye
ilettim. O olumsuz hava şartları 5 gün sürdü. Hatta Formoze kanalında 2
geminin ışığının göründüğü haberini aldım. Cenab-ı Hakk’a şükrederek onuncu
gün uygun havayla uyandık. Nagazaki 650 mil uzaktaydı, bu sefer, oldukça
sıkıntılıydı. Vakit, önümdeki mektubunuzda tebrik ettiğiniz Ramazan
Bayramı’nın birinci gecesiydi. Geminin eğri pruvası yani “cıvadra”[2]
denen geminin önündeki direği okyanusa dalıp çıkıyordu. Günlerce devam eden
sallantılara, Ramazan Bayramının üçüncü günü Nagazaki’ye vararak son verdik. |
[1] Olayın anlaşılabilmesi için bağlantıdaki dosya
içerisinde görsellere bakınız. URL: https:// www.gemimodelciligi.com/modelcilikkilavuzusayfa51-75.doc Erişim tarihi: 17.07.2020 Cuma, 14:27.
[2] Cıvadra için bakınız. URL: https://www.dzkk.tsk.tr/pages/denizwiki/konular.php?icerik_id=203&dil=1&wiki=1&catid=3 Erişim tarihi: 17.07.2020 Cuma, 15:25.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-61- Aynı idi. Şefkatle beraber kıyıları
gören ikinci bölük mülâzımı bahşîşini almak üzere kamârama inmiş idi.
Lirasını virüb köprü üstüne çıkarak Japonya’nın zümrüd renkli latif manzaralı
dağlarını görerek cenâb-ı hakka arz-ı şükrâniyet ittim. Burada tesâdüf
ittiğimiz İngiliz ve Amerika edemerâllari ve kalʻe ile selâmlaşdık, dört gün
arâm ile kömür alarak beşinci gün içdeniz tarîkiyle 390 mîl mesâfede olan
Kobi limanına indik, burası gayet latif ve bir kısmı Boğaziçine andırır sâlim
bir tarîkdir, akıntısı baʻzen yedi mîle varıyorsada biz hafîf zamanda geçtik,
üç yerinde târ geçidler vardır, cenâb-ı hakkın inâyeti ile birbiri üzerine
yedişer mîl çekinyerek Kobi’ye bir karanlık gecenin sâʻat üçünde timûrladık,
burası Çapunya’nın mühim bir vilâyetidir. Yokohâmâ’ya 350 milimiz kalmış idi.
Burada geçirdiğimiz bir hafta müddet gemiyi emsâlsiz derecede temizledik,
gögerte pâlâvra, borda, arma, filikeler en hâlis ve parlak boyalar ile
boyanmış idi. Buraya muvâsalatımızın tebrîkini hâvî sarây imparatoru teşrîfât
müdîrinden bir telgraf aldım, Yokohâmâ’ya yevm-i muvâsalatımızı sordular, bu
cihet nakdir müşekkel idi, çünkü yolda prova rüzgârlarına tesâdüf bizi
günlercealıkoyabilir ve belki geri çevirebilir idi! Cenâb-ı hakkın inâyet ve
iltâfâta sığınarak vakti taʻyîn ittim ana göre harekete musâraʻatla didiğimiz
sâʻatde Yokohama önünde bulunarak setembotlar ile istikbâlimize çıkmışlar
idi, gelen zevâtın re’isi İstanbul’da prens
|
-61- Hong Kong’a
girdiğimiz hava ile aynı bir gündü. Kıyıları gören ikinci bölük mülazımı
bahşişini almak için bulunduğum “kamara”ma[1]
inmişti ve ücretini verdim. Sonra köprü üstüne çıkarak Japonya’nın zümrüt
renkli dağlarını görerek Cenab-ı Hakk’a şükrettim. Burada rastladığımız
İngiliz ve Amerikan amiralleri ile selamlaştık. “kalʻe” kelimesinden kıyıdaki donanma
personeli anlamı çıkarılabilmiştir. 4
gün burada istirahat ettikten sonra kömür alarak beşinci gün içdeniz yoluyla
390 mil mesafede olan Kobe[2]
limanına indik. Burası gayet hoş ve bir kısmı İstanbul boğaziçini andırır
sakin suları olan bir deniz yoludur. Akıntı hızı bazen saatte 7 mile varsa da
biz burayı kısa sürede geçtik. Üç yerde dar geçitler vardır. Cenab-ı Hakk’ın
yardımı ile Kobe’ye karanlık bir gecede güneşin batışından 3 saat sonra demirledik.
“birbiri üzerine yedişer mîl çekinyerek” ifadesine
anlam verilemedi. Burası Japonya’nın önemli bir vilayetidir.
Yokohama’ya 350 mil mesafemiz kalmıştı. Burada geçirdiğimiz bir hafta süre
içerisinde gemiyi detaylı bir şekilde temizledik ve bakım yaptık. Güverte,
palavra, borda, arma, filikalar en iyi malzemeler ile boyanmıştı. Buraya
varışımızın tebrikini, saray imparatoru protokol müdüründen almıştım.
Yokohama’ya varış günümüzü sordular, buraya varana kadarki süre oldukça
zordu. “bu cihet nakdir müşekkel idi” ifadesine
binaen, cümleye bir zorluk manası eklenmiştir, “nakdir” kelimesine ait bir
imla, kelime, yazım şekli bulunamamış, ifade anlaşılamamıştır. Çünkü
yolda pruva direği seviyesine yaklaşan dalgalara sebep olan rüzgârlara denk
gelmemiz bizi günlerce okyanusta alıkoyabilir ve belki limana geri dönmek
zorunda kalabilirdik! Cenab-ı Hakk’ın yardımına sığınarak saati tespit ettim.
O vakte göre acele ile hareket etmek suretiyle dediğimiz saatte Yokohama
önünde bulunarak bizleri karşılamaya çıkmışlardı. Cümlenin
anlam gelişimine bakıldığında “setembotlar ile istikbâlimize çıkmışlar”
ifadesinin denizcilikte bir protokol karşılaması olduğu çıkarılabilmiştir.
Bununla birlikte “setembot”un ne olduğu öğrenilememiştir. |
[1] Gemideki bölümlenmiş odalar için bakınız. URL: http://www.taussmarine.com/index.php/k/ Erişim tarihi: 17.07.2020 Cuma, 15:32.
[2] Kobe şehri için bakınız. URL: https://www.google.com/maps/place/Kobe,+Hyōgo+ili,+Japonya/@34.7977888,134.7170764,8.92z/data=!4m5!3m4!1s0x60007d812aed89d9:0xc7126106c2f670f4!8m2!3d34.6900806!4d135.1956311 Erişim tarihi: 17.07.2020 Cuma, 15:55.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-62- İle
beraber bulunan teşrifâtcı idi, birinci kalardası, “bir muntazam posta
vapuruda bu kadar doğru olabilir” idi, hâsılı evvelki mektûbumda arz ittiğim
vecihle muvâsalatımızın üçüncü gün şimendüferle bir sâʻat mesâfede olan pây-i
tahta yaʻni Tokyo şehrine gittim. Reşâd beyi beraber aldım, sarây
teşrîfâtçılarından İngilizce bilür bir mihmândâr taʻyîn ittiler sarây gibi
bir mahal gösterdiler, arabalar uşâklar hidmetkârlar, kıyâmet odadan dışarı
çıktığımda kime tesâdüf itsem adât ve adâb-ı mahalliyelerince hemân namâzda
rüküʻa varır gibi bellerini büküb bir içlerini çekiyorlar, sarâyda imparator
ve imparatoriçeyi görüşüm ve nişânı takdîm idişim ve ziyâretlerim gazetelere
elbet basılmıştır, anın içün zikrinden tevakki idiyorum, İngiliz ve Fransız
edemirâlleri gemilerine daʻvet ittiler, yarın akşam yine İngiliz amiraline
daʻvetliyim, pek güzel adamdır, lakin buradaki İngiliz milletinin ve
ale’l-husûs gazetecilerin yine nazar-ı hasedlerine hedef oluruz ziyâfetlere
nihayet virdik, bu ana kadar dokuz oldu zabıtları münâvebe ile götürdüm.
Etrafı görmeğe vaktim bile olmadı, sarâyı ekiyozisyonu ve silahhâneyi, ve
tüfenk fâbrikasın ve hâs ahûru gezdik, şayân-ı tezakâr çok şeyler gördük, her
defʻasında uçurdurdur gece kalmak üzere Tokyo’ya üç defʻa gittim. Artık
bundan sonra avdet içün ve dâʻiden başka gitmeğe mecbûriyetim kalmadı, hamd
olsun ve Allah zanardan saklasun zâbıtân ve askerimizin terbiye ve
itâʻatlerinin senâsını |
-62- Karşılamaya gelen
görevlilerin sorumlusu İstanbul’da Japon prensi ile beraber bulunan teşrifatçıydı.
“birinci kalardası, ‘bir muntazam posta vapuruda bu
kadar doğru olabilir’ idi” cümlesi bu karşılama esnasına uyarlanamadı.
Bununla birlikte tırnak içerisindeki sözün kime ait olduğu belli değildir.
Kısacası, önceki mektubumda yazdığım üzere Yokohama’ya varışımızın üçüncü
günü bir trenle 1 saat mesafedeki Japonya sarayına yani Tokyo’ya gittim.
Reşad Bey’i yanıma aldım. Saray teşrifatçılarından İngilizce bilen birini
görevlendirdiler, saray gibi bir mahal gösterdiler. Arabalar, uşaklar,
hizmetkarlar sayıca kalabalıktı. Odadan dışarı çıktığımda kime rastladıysam
Japon geleneklerine göre hemen namazda rükûa varır gibi bellerini büküp karın
boşluğunu içeri çekiyorlar. Sarayda Japon imparatoru ve imparatoriçesini
görüşüm ve imtiyaz nişanını takdim edişim gazetelere elbette basılmıştır,
onun için bahsetmeye gerek olmadığını düşünüyorum. İngiliz ve Fransızlar bizi
gemilerine davet ettiler. Yarın akşam yine İngiliz amiraline davetliyim,
kendisi güzel adamdır; ancak İngiliz halkının ve özellikle gazetecilerinin
kıskançlıklarına hedef oluruz diye ziyafetlere son verdik. “bu ana kadar dokuz oldu zabıtları münâvebe ile götürdüm”
cümlesinde dokuz kez işlenen eylemden ne kastedildiği anlaşılamamış,
nöbetleşe yapılan zabıt götürme işine, ziyafetle alakalı bir cümleden hemen
sonra gelmesine anlam verilememiştir. Etrafı görmeye vaktim bile
olmadı. Sarayı, silahhaneyi, tüfek fabrikasını, has ahırı gezdik ve
ayrıntılarını gördük. “ekiyozisyon” kelimesine
karşılık bir imla, yazım şekli bulunamamıştır. Gece kalmak üzere
Tokyo’ya üç defa gittim. “her defʻasında uçurdurdur”
ifadesi anlaşılamadı. “Artık bundan sonra avdet içün ve dâʻiden başka gitmeğe mecbûriyetim
kalmadı” cümlesinde, kişinin geri dönmek için bir kişiye ihtiyacı olmadığı anlamı
çıkarılabilmiştir. Hamd olsun ve
Allah nazardan saklasın. Rütbelilerimizin ve askerimizin terbiye ve itaatlerinin
övülmesinden ötürü onlarla iftihar ediyorum. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-63- İşitmekle müftehir oluyorum. Hatta
Tokyo’da Rusya ilçisi, Alman ilçisi, defʻâtle acizlerini tebrîk ittiler. Gelelim
yârış bahsine geçenki mektûbumda yarışa gideceğimizi ve neticesinin
bildirileceğini vaʻad itmiş idim [*] yevm-i muʻayende iki beş çifte bir dört
çifte filike ve bir iki çifte kîk ile mahal mahsûsda isbât vücûd ittik, vâkiʻ
olan daʻvete mebnî beraberime lisân bilenlerden yedi sekiz zâbıt almış idim.
Birinci yarış kîklerin idi, bizim kîkin yerini gösterdiler birde gitsünler ki
onbir kîk yarışa dâhil olacak, bunlardan en aşâğısı üç çiftedir. Japonya
İngiliz ve Türk olmak üzere bizimki iki çifte, İngilizlerin iki dört çifte
iki üç çifte Japonyalıların kezâ bu işin haksız olacağını sekiz kürekli bir
kîk ile dört kürekli bir kîkin yarış idemeyeceğini anladışımıza cevâben evet
efendim hakkınız var ama sizin kîke 120 sâniye mühlet vardır, birinciden iki
dakika sonra gelirse kazanır didiler. Adam kaçmayalım hâydi bakalım didik,
askere bir gayret virdim, Mehmed bey döneminde idi, sekiz kürekli kîklerden
yüz on sâniye sonra geldiler, İngilizlerine dise iyi! Efendim afv idersiniz
90 sâniye mühlet var idi, deyince evvelce işin böyle [*]
mütevefâ yarışa pek meraklı idi 1297 senesinde zırhlı Osmaniye’de
müşâr’ül-ileyh topçu muʻallimi acizleri seyr-i sefîne me’mûru bulunduğumuz
esnada Moda’da icrâ olunan büyük kâyık yarışına gönderilen beş ve altı çifte
filikelerin serd ve menlikine intihâb olunmuş idik. |
-63- Hatta Tokyo’da
Rusya elçisi, Alman elçisi, defalarca bizi tebrik
ettiler. Gelelim yarış
bahsine. Geçen mektubumda yarışa katılacağımızı ve sonucunu bildireceğimi söz
vermiştim. [* Rahmetli yarışa çok meraklıydı. Rumi 1297 miladi 1881 yılında
zırhlı Osmanlı donanmasında kendileri topçu eğitmeni olarak gemide görevli
olduğumuz sırada Kadıköy, Moda’da düzenlenen büyük kayık yarışına gönderilen
5 ve 6 çifte filikaların sertliğine denk gelmiştik.] “serd”
kelimesinden yola çıkılarak cümleye “haşin ve zorluk” anlamı yüklenmiştir.
“menlik” imlasında bir kelime bulunamadı. Belirlenen günlerde 2 beş
çifte, 1 dört çifte filika ve 1 – 2 çifte kik[1]
ile tahsis edilen alanda kendimizi gösterdik. Söz konusu davete binaen yanıma
dil bilen 8 – 7 kişi almıştım. Birinci yarış kayıklarındı. Bizim kayığın
yerini gösterdiler, bir de ne olsun, 11 kik yarışa katılacak, bunların en
küçüğü 3 çiftedir. Japon, İngiliz ve Türk olmak üzere, bizimki 2 çifte, İngilizlerin
2 dört çifte, 2 üç çifte, Japonların da öyle. Bu işin haksız olacağını, 8
kürekli bir kik ile 4 kürekli bir kik’in yarışamayacağını söylememize
karşılık cevaben “Evet efendim. Hakkınız var; ama sizin kik’inize 120 saniye
süre vardır. Birinciden 2 dakika sonra gelirse kazanır” dediler. Kaçmayalım,
haydi bakalım, diyerek askere bir gayret verdim. Mehmed Bey dönemindeydi. 8
kürekli kik’lerden 110 saniye sonra geldiler. İngilizlere dese iyi! “Efendim
af edersiniz, 90 saniye süre vardı” deyince “Önceden işin böyle olacağını bilseydim,
göndermezdim” dedim. |
[1] İngilizce “kick” olan bu kayık için bakınız. URL: http://lugatim.com/s/KİK , http://www.taussmarine.com/index.php/k/ Erişim tarihi: 19.07.2020 Pazar, 10:19.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-64- Olacağını
bileydim göndermez idim didim; lakin hem utandılar, hem cesâretleri kırıldı,
zararı yok filikeler yarışında görürüz didik. İkinci yarış umûm filikeler
idi, İngilizler ile Japonyalıların yedişer ve altışar çifte olduğu halde
bizim ikinci yarışda bir dört çifte bir beş çiftemiz var idi, mevkiʻlerini
alub on iki filike birden koyuvirdiler, bâri yoldan dönan Japon yedi çiftesi
birinci geldiysede hudʻa ittiği içün sayılmadı. On bir filikenin önünde
bizimki geliyor idi, hemân yakınında da Elkatriti isminde ki edemîrâl
gemisinin filikesi var idi, hizâya takarrub ittiğinde bizim beş çifte o kadar
sürʻatle ilerülediğe İngilizleri alkışlamağa hazırlanan sınurlar ellerini
arkalarına bağlayub (Devil târakkis yaʻni şitân terk) diyorlar idi. Bizim
filike hizâyı geçtikleri halde tüfenk atmadılar ve kıyıdân alma diye
elleriyle işâret ittiler, ser dümen tamâm diye alma itti tâki İngilizler
bundan istifâde ile bizim filikenin hizâsına gelince iki tüfenk birden
attılar, sebebini sordum, sizinkiler iyi geldi ama maʻat-te’essüf tüfenk
atılmadan alma ittiler deyince kahkaha ile güldüm. Çok müte’essüf admirâl
alma itmese idiler birinci idiler didiler, bendenizde biz daʻvâ ile yarış
itmeğe gelmedik, zararı yok biz gördük, maʻmâfihe İngilizlerde güzel
çekiyorlardı. Bizim içün bu kadar kâfidir didim. Müvehhiren beş çifte ile üç
İngiliz filikesine bizi kabul itmemeğe karar virmişler. Komitenin kâtibi
geldi kızarak edemîrâl |
-64- Ancak hem
utandılar hem de cesaretleri kırıldı. “Zararı yok, filikalar yarışında
görürüz” dedik. İkinci yarış filikalarındı. İngiliz ve Japonların 7’şer ve
6’şar çifte olduğu halde bizim ikinci yarışta 1 dört çifte, 1 beş çiftemiz
vardı. Yerlerini alıp 12 filika birden yarışa başladılar. Japon 7 çiftesi
birinci geldiyse de hile yaptıkları için hamleleri sayılmadı. “bari yoldan” ifadesinde “bari” bildiğimiz manalar ile
uyuşmadı. Muhtemelen “yol”a sıfat olarak getirilmiş, belki yapılan hilenin
ayrıntısını göstermiştir. 11 filikanın önünde bizimki geliyordu. Hemen
yakınında da Elkatriti adındaki amiral gemisinin filikası vardı. Bitiş
çizgisine yaklaşan Osmanlı gemicileri o kadar hızlı ilerlerdiler ki
İngilizleri alkışlamaya hazırlanan seyirciler ellerini arkaya bağlayıp,
yarışta geride kaldıkları için yarışı terk etmelerine yönelik slogan attılar.
“hizâya takarrub ittiğinde bizim beş çifte o kadar
sürʻatle ilerülediğe İngilizleri alkışlamağa hazırlanan sınurlar ellerini arkalarına bağlayub (Devil târakkis yaʻni şitân terk) diyorlar idi” cümlesi muğlak bulundu. Cümlenin ilk
kısmında “bizim” ifadesiyle Osmanlı gemicilerinin öne geçtiği anlaşıldı,
bunun üzerine İngilizleri alkışlamaya hazırlananlar ellerini arkalarında
bağladığı anlaşıldı. “sınur”, “devil târakkis yaʻni şitân terk”
ifadelerine hiçbir şekilde karşılık verilemedi, dolayısıyla cümle, sadece
olayın ilerleyiş mantığına göre oluşturuldu. Bizim filika bitiş çizgisini geçtikleri halde tüfek ateşlenmedi.
Kıyıdan “alma”[1]
diye elleriyle işaret ettiler. Dümeni yönlendiren, “tamam” diye yanıt verdi
ve kürekleri bıraktı. Bunun üzerine İngilizler bundan faydalanarak bizim
filikamıza yetişince 2 tüfek birden ateşlendi. Sebebini sordum, “sizinkiler
iyi geldi ama maalesef tüfek ateşlenmeden küreklerini bıraktılar” deyince
kahkaha ile güldüm. Çok buruk bir şekilde amiral, “erken kürek
bırakmasaydılar birinciydiler” dediler. Ben de “biz hırs, menfaat ile
yarışmaya gelmedik, zararı yok, biz gördük, bunun yanı sıra İngilizler de
güzel kürek çektiler. Bizim için bu kadar yarış yeterlidir” dedim. Daha sonradan
5 çifte ile 3 İngiliz filikasının katıldığı etaba bizi kabul etmemeye karar
vermişler. Komite kâtibi kızarak geldi. |
[1] Bu kelime, kürek çekişini bırakma komutu anlamına gelmektedir.
URL: http://www.taussmarine.com/index.php/a/ Erişim tarihi: 19.07.2020 Pazar, 14:36.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-65- müsâʻide
iderseniz bu defʻaki yarışda İngiliz filikeleri yalnız gitmek içün iddiʻa
itmişler, sizinkiler dahil olmasun deyince: ne zararı var sizinkiler altı
çiftedir bizimki geçer ise mükâfâtı ikinci gelen alsun sizinkiler geçer ise
fazla olarak bende mükâfât takdîm iderim didim, cevâb viremedi kendi, sonra
(imperiyenet) isimindeki kumândân gemisi kapûdânı mîralây geldi edemîrâl
bizim asker diyorki “ şâyed edemîrâl filikesini mutlak bizimle yarıştıracak
ise yarın başka bir mahalde husûsi yarış idelim, bu gün kendi kendimize
gidelim” anın içün müsâʻide iderseniz zann iderim” deyince pek aʻlâ ben
mutlak İngilizleri geçeceğim diye yarış itmeğe gelmedim; mâdâmki cesâret
idemiyorlar göndermem didim. Üçüncü yarışı kendileri yaptılar, filikelerin
gelişden anladım ki bizimkiler dahil olaydı birinciliği şüphesiz idi, bunu
kendüleride ikrâr ile kürekçilerimizi ve filikelerimizi senâ ittiler. İrtesi
gün gazeteler kîki üçüncü geldi filikeside İngilizler ile beraber geldi diye
iʻlân ittiler. Bu hesâbca hiç mükâfâta istihkâkımız olmaması lazım gelür iken
filike içün birinci geldi dimeğe utandıklarından kîk içündür diye gemiye on
dolat mükâfât gönderdiler, işte böylece hitâm virildi karındâşcığım, sâʻat üç
olduğunu şimdi vârdiyân bağırdı dimek ki iki sâʻatdir yazıyorum hevâ fenâ
gemi güzelce baş kıç uruyor. Yatmak zamanı geldi, inşallah yarın mâbaʻadını
yazar, inşallah bu gece sizleri rü’yâmda görürde boynuna sarılurum. |
-65- “Amiral müsaade
ederseniz, bu seferki yarışta İngiliz filikaları yalnız katılmak için iddiaya
girmişler. Sizinkiler katılmasın” deyince, “Ne zararı var. Sizinkiler 6
çiftedir. Bizimki kazanırsa ödülü ikinci gelen alsın. Sizinkiler kazanırsa
fazla olarak ben de ödül takdim ederim” dedim. Kendisi cevap veremedi. Sonra
“İmperiant” adındaki kumandan gemisi kaptanı olan miralay (albay) geldi.
Amiral, bizim asker diyor ki: “Şayet amiral filikasını bizimle kesinlikle
yarıştıracaksa yarın başka bir yerde özel olarak yarışalım, bugün kendi
kendimize gidelim.” Onun için “İzin verirseniz düşünürüm” deyince “Peki, ben kesinlikle
İngilizleri geçeceğim, diye yarışmaya gelmedim; mademki cesaret edemiyorlar,
göndermem” dedim. Bu cümledeki “zann iderim” ifadesi
düşünme olarak değiştirildi. Diğer bir muğlak durum ise “zann iderim”
cümlesinin bir alıntı olmasına rağmen başlangıç tırnağının gösterilmemesidir.
Üçüncü yarışı kendileri yaptılar. Filikaların gelişinden anladım ki
bizimkiler katılsaydı şüphesiz birinci olurlardı. Bunu kendileri de kabul
ettiler ve kürekçilerimizi övdüler. “İrtesi gün
gazeteler kîki üçüncü geldi filikeside İngilizler ile beraber geldi diye iʻlân ittiler.” Bu cümlede yarışta kimin kaçıncı olduğu belli değil,
yanlış veya eksik kelimeler var. Bu
sonuçlara göre, ödüle hiç hakkımız yok iken filika için “birinci geldi”
şekline manşet atmaya utandıklarından “kik içindir” diye gemiye 10 dolar ödül
gönderdiler. “dolat” imlasında bir kelime bulunamadı,
belki “dolar” ima edilmiştir. İşte böylece yarışlar bitti kardeşim.
Güneş battıktan sonra 3 geçtiğini vardiyacıların sesinden anladım, demek ki 2
saattir yazıyorum. Hava kötü, gemi baştan uca sallanıyor. Uyku zamanı geldi.
İnşallah yarın mektubun sonunu yazarım, rüyamda görüp sizlere sarılırım. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-66- Ah!
Karındâşcığım! Sabâh oldu. Göremedim. Gönlüm bu günkü hevâ gibi mağmûm olduğu
halde yine elîme kalemi aldım; bu ahşâm İngiliz amîrâline daʻvetliyim,
Singapur ve Saygun’da iki defʻa tesâdüf ittiğim Fransız amîrâli burayada
gelerek on gün kadar oturduktan sonra gitti, muhabbetimiz fevkaʻlâde idi,
koca ihtiyâr, gemiye geldikçe oğlum amîrâl ben bu ihtiyârlığımla seni
ziyârete geliyorumda sen benimle taʻâma gelmiyorsun diyerek iki defʻa daʻvet
itti, Fransız’ın tekmîl zâbıtânı son derecede muhib ve nâzik idiler, bir
gemisi hemân burdumuzda yatıyor, temmuzun on dördünde yevm-i resmîlerini
yaptıktan sonra kalkacak, gemide bir ziyâfet tertîb idemediğime müte’essüfüm
başlıca noksânımız takımdır! Bahriye gazetesine derc olunan
Ertuğrul mektûbunu yazanı bulmadığıma taʻaccüb itmîk, sordukça herkes
korkuyor bir şey zann idiyorlar; maʻmâfih yzan topçu yüzbaşısı Celal
Efendi’dir. Ben zaten böyle münâsebetsiz şeyler yazacaklarına seyahatimize
a’id fenne da’ir şeyler yazmalarnı evvelce tenbîh itmiş idim. Meselâ Çinlinin
evini taʻrîf idiyorda kalʻeyi yazmıyor, mutâlaʻa buyâ! Tesâdüf ittiğimiz
bunca gemilerle taʻatî olunan merâsime da’ir hiçbir şey yoktur! Bir aydır
avdet içün emir ve pâre bekliyorum, zannımca bu günlerde gelebilecek, tahmîn
ve tasvîb acizânemce eylül nihâyetinde Japonya’nın son limanından Hongkong’a
hareket ideceğim zirâ o vakit |
-66- Ah kardeşim!
Sabah oldu. Rüyamda sizleri göremedim. İçim, bugünkü hava gibi gamlı olarak
kalemi elime aldım. Bu akşam İngiliz amiraline davetliyim. Singapur ve
Saygon’da iki defa rastladığım Fransız amirali buraya gelerek 10 gün kadar
kaldıktan sonra gitti. Muhabbetimiz çok iyiydi. Koca ihtiyar, gemiye geldikçe
“Oğlum amiral, ben bu ihtiyarlığımla seni ziyarete geliyorum da sen benimle
yemeğe gelmiyorsun” diyerek iki kez davet etti. Fransız’ın tekmil görevlileri
son derecede hoşgörülü ve naziktiler. Bir gemisi hemen yanımızda demirli
bulunuyor. 14 temmuzda işlemlerini yaptıktan sonra kalkacak. Gemide bir
ziyafet düzenleyemediğime üzgünüm. Başlıca eksiğimiz takımdır. “takım” ile kastedilen eksikliğin ne olduğu
anlaşılamamıştır. “Bahriye”
gazetesinde yayınlanan Ertuğrul mektubunu yazanı bulamadığıma şaşırdım.
Sordukça herkes korkuyor, kötü bir durum zannediyorlar. Bununla birlikte,
mektubu yazan kişi, Topçu Yüzbaşı Celal Efendi’dir. Ben zaten böyle gereksiz
şeyler yazacaklarına seyahatimize ve bilimsel yazılar yazmalarını önceden
tembihlemiştim. Mesela, Çinlinin evini tarif ediyor ama kale hakkında bir şey
yazmıyor. Yazı, düşünce bu ya! Gittiğimiz bunca gemide verilen törenlere dair
hiçbir şey yok! Bir aydır geri dönmek için emir ve para bekliyorum.
Tahminimce eylül ayı sonlarında Japonya’nın son limanından Hong Kong’a
hareket edeceğim. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-67- Lodoslar devam idiyor, prove
rüzgarlarına karşu gemimizi prove ittik, ne kadar gayret olunsa fâ’idesiz
olacağı anlaşıldı, inşallah poyrazın önüne düşer isek sıkıntı görmeyiz
karındâşcığım. On
beş günden berü Japonya’da kolerâ zuhûr itti. Hükümet hüdâ tesadüf
itmediğimiz bir o kalmış idi, şimdi evvelce uğradığımız Nagasaki’de hüküm
sürüyor, burada daha bir vukûʻat yok isede bugün yarın ümid idiyorlar,
tedâbîr ihtiyâtiyeye şimdiden teşebbüs ittik, hayırlısı Allah’dan cenâb-ı hak
muhâfaza buyuracağına emînim, şu havâdisin hânece işâʻe buyurulmamasını
temenniye hâcet yoktur. Efendim. LÂHİKA Bu uzun mektûbu bitirdikten sonra
16 Mayıs sene 1306 târihli mafsal tahrîrât alîleri edyây-ı hürmete alndı,
beraber gönderildiği zikr olunan gazeteler dahi musâdif nazar-ı mutâlaʻa ve
memnûniyet oldu, beklediğimiz pârenin gönderildiği haberi dahi bu gece
alındı, kıyâm gününü taʻyîn idemez isemde inşallah iki haftaya kadar avdete
şitâb idebileceğimi eltâf bârîden temenni idiyorum. Bugün Tokyo şehrine
gidiyorum yarın ale’l-sabâh ekspozetsiyonun tevzîʻi mükâfât resmîyle ihtitâmı
alâyında bulunacağım, imparatpr hazretleride gelecekler, İngiliz Fransız ve
Amerika edemîrâlleri daʻvet olunmadığı halde bendenizi daʻvet ittiler. |
-67- Çünkü o zamanlar
lodos ve pruva (geminin rotasına karşı esen) rüzgârlarına karşı gemimizi
güçlendirdik. Ne kadar gayret edilse de faydasız olacağı anlaşıldı. İnşallah
poyrazın önüne düşersek sıkıntı görmeyiz kardeşim. 15 günden beri
Japonya’da kolera salgını başladı. Başımıza gelmeyen bir o kalmıştı. Şimdi
önceden uğradığımız Nagazaki’de etkili oluyor. Burada henüz bir kolera vakası
yok ise de bugün yarın görüleceği tahmin ediliyor. Hayati tedbirlerimizi
şimdiden aldık. Hayırlısı, Cenab-ı Hakk’ın bizleri koruyacağına eminim. Şu
kolera haberini hane halkına iletmemenizi yazmaya gerek yoktur. Efendim.
EK Bu uzun mektubu
bitirdikten sonra Rumi 16 Mayıs 1306 miladi 28 Mayıs 1890 Çarşamba tarihli
ayrıntılı yazınız elime geçti. Sözünü ettiğiniz ve beraber gönderdiğiniz
gazeteler de dikkatimi çekti ve memnun oldum. Beklediğimiz paranın
gönderildiği haberini de bu gece aldık. Buluşma gününü belirleyemesem de
inşallah 2 haftaya kadar geri dönebileceğimizi Allah’tan diliyorum. Bugün
Tokyo şehrine gidiyorum. Yarın sabah ödül töreni alayında bulunacağım. “ekspozetsiyon” kelimesinin bahriye protokolündeki
karşılığı bulunamadı. İngiliz ve Amerika amiralleri davet edilmediği
halde beni davet ettiler. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-68- Cümlenin
haber sıhhatine pek memnûn oldum, hafta’-i atîyeye inşallah yine yazmağa
muvaffakiyet duʻâsıyla şu ilâve’-i şükrâniyetinde buracıkta hitâmına
müsâʻidenizi ricâ ider ve cümleye selâmlarımızın tekrârıyla bi’l-hassa iki
gözlerinizden öperim karındâşım. Yokohâmâ fî 29 Hazirân sene 1326 Diğer HUZÛR-I ALÎ’-İ DÂDER-İ EKREMİYE Birâder cânbirâderim izzetlü iki
gözüm karındâşım efendim hazretleri! Bundan iki hafta evvelki posta ile
el-yevm bulunduğumuz nâgûrânâm karantina mahallinden takdîm ittiğim mektûbum
o târihe kadar birbirini müteʻâkiben dest meserret ve şükrâniyete aldığım dört
kıtʻa mektûblarınıza cevâben mahzûziyet ve meserrât acizânemi meblağ idi. O
günden berü dahi temmuz (17’16’9’4) târihlü diğer dört kıtʻa sıhhatnâmâları
dûçâr olduğum ahvâl müşekkele arasında tefrîh kalb mevecat nebʻa acizâneme ne
derecelerde hidmet ittiğini ve sıhhat-i umûmiye havâdisinden ne mertebe
mahzûziyet hasen ittiğimi taʻrîf idemem efendim. Kıyâmımız vukûʻu zannıyla
Nagasaki’ye yazılan bu mektubların ikisi gazeteler ve sâlnâme ile beraber
Yokohama’ya gönderilmiş idi, karındâşım havâdisât muharrereden Mehmed Selim
me’mûriyetiniz hakkındaki mülâhazâtım bundan evvelki maʻrûzâtımda zikr
idilmiş olduğundan tekrarına hâcet görmeyerek hakk-ı alîlerinde hayırlısını
ve muvaffakiyet-i hüdâya mazhariyetinizi temenni iderim. |
-68- Herkesin
sağlığının iyi olmasına çok sevindim. Gelecek hafta inşallah yine yazmaya
çalışır ve teşekkürlerimi ekleyerek mektubumu bitirmek için izninizi rica
ederim. Herkese selamlarımızı özellikle iki gözünüzden öperim kardeşim. Yokohama. Rumi
29 Haziran 1326 miladi 12 Temmuz 1910 Salı Yukarıdaki
tarihler ile bu tarih arasında fark var.
BÜYÜK BİRADERİMİN YÜKSEK HUZURLARINA Saygıdeğer
kardeşim, iki gözüm kardeşim. Bundan 2 hafta önceki posta ile bugün
bulunduğumuz karantina mahallinden yazdığım mektubum ile o tarihe kadar art
arda elime aldığım 4 mektubunuza cevap verebilmekten ötürü mutluyum. “nâgûrânâm” imlası muhtemelen bir Japonca yer ismidir.
O günden beri de diğer 4 mektubunuzun merakımı ne derecede giderdiğini
anlatamam efendim. “(17’16’9’4)” biçimindeki bir
tarih miladi tarihe dönüştürülemedi. Nagazaki’ye yazılan bu
mektupların ikisi, gazeteler, salname ile beraber Yokohama’ya gönderilmişti.
Kardeşim Mehmed Selim, memuriyetinizin hakkındaki düşüncelerimi bundan önce
ilettiğim için tekrar yazmaya gerek görmedim. Görevinizin hayırlı olmasını ve
görevinizde başarılı olmanızı Allah’tan dilerim. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-69- Tebrik buyurulan îd-i saʻid-i
adhâyı lâcel’ül-tebrîk bir şey’i yazamadığıma elbet müte’essüfüm, lakin ne
gibi bir felaket-i azîme içinde geçirdiğimiz şu üçüncü bayramı hattı gemide
zâbıtâna bile tebşîr ve tebrîke bana vakit virmeyen ahvâl müşekkelim bu
husûsdaki tekâsül ve rehâvetimden dolayı nezd-i alîlerinde karındâşınızı
maʻzûr ve maʻfüvv tutacağında şüphe idemem efendim; binâ’en-aleyh temenniyât ve
edʻiye’-i mümtâziyem a’ile’-i fâhiremizin nice nice eyyâm mesʻûde idrâkı
cihetine maʻtûf olmağla o esnada birkaç satır şey yazamadığımda ki
te’essüflerim tuhaffaf idebiliyor. Evet karındâşım hükümet aleyhe geçen
seneki Süveyş’de geçürdüğümüz kurbân bayrâmı uğradığımız kazâ yüzünden
çektiğim bunca müşkilât ve işgâlât ile nasıl geçtiği bilinmediği gibi bu
seneki ramazân bayrâmı dahi Nagasaki’ye müteveccihen Honkonk’dan kıyâmdan
sonra geçirdiğimiz sıkıntılı ve denizli seyâhat müddetinde güzerân itmiş ve artık
bu üçüncüsü olan geçen bayramımızın dahi Yokohama’da istikbâline hazırlanmış
iken kolerâ gibi bir bilye’-i azîmeye giriftâr olarak otuz üç gün devam iden
karantine mahbesinde emrâr eylediğinden bu bâbda ki hükümet aleyheye
mütehayyir kalmışımdır, çok şükür uğradığımız beliyyat kesîrenin cümlesi az
ve çok müşekkilât ile ber taraf idilegelmekte isede artık bundan böyle senin
hıfzunallah zuhûru mürettebâta ne derece te’sîr eyleyeceğini bilemem; maʻhezâ
cenâb-ı hakk cümleyi muhâfaza buyursun, geçen haftaki posta ile makâm-ı
celîleye geçirdiğimiz illet sâriye hakkında maʻlûmât lazime |
-69- Tebrik ettiğiniz
Kurban Bayramı için bir şey yazamadığım için üzgünüm. Ancak bir felaketin
içinde olduğumuzdan dolayı, bana vakit vermeyen gemideki durumlardan dolayı
bu husustaki ihmalimi affedeceğinizden şüphem yoktur. Sonuç olarak
dileklerimi ve dualarımı bayram sabahı ulaştıramadığım için üzgünüm. Evet
kardeşim, geçen sene Süveyş kanalında geçirdiğimiz Kurban Bayramı günü kaza
yüzünden çektiğim sıkıntılar ile zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım gibi
bu yılki Ramazan Bayramı da Hong Kong’dan Nagazaki’ye giderken geçirdiğimiz
sıkıntılarla zaman çabucak geçmiş. Artık bu üçüncüsü olan bayram tebriki için
hazırlanmışken patlayan kolera salgını yüzünden 33 günlük karantinada vakit
geçirdim. Çok şükür uğradığımız belaların hepsini az veya çok zararla
atlattıysak da artık bundan sonra, Allah korusun, mürettebatı ne kadar
etkileyeceğini bilemem. Bununla birlikte Cenab-ı Hakk herkesi korusun. Geçen
haftaki postayla, geçirdiğimiz sıkıntılar hakkındaki önemli bilgileri ve
ondan önce de, Allah’a hamdolsun, hastalığın atlatıldığını sizlere yazmıştım. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-70- Virilmiş
olduğu gibi andan evvelde hastalığın leh’ül-hamd mündefiʻ olduğunu sizlere
yazmış idim, bu gün dahi çok şükür üç haftadan berü kolerâdan ne musâb ve
nede vefiyâtımız olmadığını kemâl-i şükrâniyetle arz iderim, hastalık
esnasında İstanbul’a dört beş telgrafda yazmış ve vefiyâtımızın on üçe ve
musâb olanların otuz yediye varmış olduğunu işʻâr eylemiş idim. Elhamdülillah
şu zâyiʻât cüz’iye ile ahvâl sıhhiye’-i sefinemiz düzelmiş ve kıyâme
hazırlanmış iken ikinci defʻa olarak uğramak mecbûriyetinde olduğumuz (Kobi
veyahud Huyugo) nam-ı mahalde illet birdenbire teşeddüd itmekle kıyâm yine
te’hîr olunmuş idi. Halbuki Yokohama dahi iyiden iyiye bulaşmış olduğundan
her ne kadar yedi mil uzâk karântina hâne önünde isekde kırk beş gündür
ihtilâta cür’etyâb olamayışımızdan ve zaten teşrîn-i evvel bedâyeti dahi
takarrüb itmekle kalan on beş gün müddeti de yelkenle ağır ağır iç deniz de
geçirmek üzere üç güne kadar kıyâmıtasmîm itmiş isemde inâyet-i hakdan
muvaffakiyet temenni iderim. Bulaşık mahallere gitmemekliğimiz hakkında
nasîhat dâderânelerine teşekkürden başka diyeceğim yoktur karındâşım, lakin
sefînemizin sürʻat ve ahvâl-i sa’iresine nazaran bunlardan behmehâl birine
uğramadıkça Honkon’u tutbilmek ihtimâlden baʻîd olduktan başka burada da
müddet-i medîde kalmaktan husûle gelen kîl û kâl ve müşekkilât dahîliye Herçe
bâdâbâdı hiç hükmünde bırakmıştır. Şu kadar diyebilirimki şu geminin kıç
kamerasnda bulunmak şarki acizlerinden başka kimse |
-70- Bugün de çok
şükür 3 haftadan beri, “kolera”nın gemimizde kimseye bulaşmadığını ve
salgından kimsenin vefat etmediğini rahatlıkla yazarım. Hastalık sırasında
İstanbul’a 4 – 5 telgraf da göndermiş ve ölenlerimizin 13’e, koleraya
yakalananların 37’ye ulaştığını iletmiştim. Elhamdülillah. Küçük kayıplarla
gemimizin durumu normale dönmüş ve Kobe veya Huyugo adlı yerlerde salgın
vakaları artmıştı. Hâlbuki Yokohama’da vakalar görüldüğü için 7 mil uzaktaki
karantinadaydık. 45 gündür dışarı çıkamamıştık. Zaten teşrinievvel (ekim)
ayının başlangıcı yaklaşıyordu. Kalan 15 günlük süreyi de yelkenle ağır ağır
iç denizde geçirmek suretiyle 3 güne kadar hareket etmeye niyetlenmiş isem de
Allah’tan yardım dilerim. Salgının yayıldığı yerlere gitmememiz hususundaki
nasihatlerinize teşekkür etmekten başka diyeceğim yoktur kardeşim. Ancak gemimizin
hız kapasitesi ve kömür ihtiyacı gibi diğer şartları göz önünde
bulundurulduğunda bu şehirlerden birine uğramadıkça Hong Kong limanına
varabilmek ihtimalden uzak görünüyor. “burada da
müddet-i medîde kalmaktan husûle gelen kîl û kâl ve müşekkilât dahîliye Herçe
bâdâbâdı hiç hükmünde bırakmıştır” cümlesinden sadece Japon limanlarında uzun
süre kalmaktan ötürü ortaya çıkan söylenti ve dedikoduların olduğu
anlaşılabilmiştir. Cümlenin devamında bunların olumsuz bir duruma sebep
olduğu açıktır; fakat günümüz Türkçesine uyarlanamamıştır. Şu kadar
diyebilirim ki şu geminin arkasındaki kamarada benim dışımda başka bir kimse
kalmak zorunda olsaydı bu ana kadar gerçekleşen olaylara karşı her şeyi göze
alması gerektiği için ya kaçar ya intihar ederdi. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
Nasib
olmuş olaydı bu ana kadar güzerân iden ahvâle karşı her şey’i göze aldırarak
yâ firâr yahûd ihtiyâr intihâr ider idi. Allah göstermesin. Her şey’e bu ana
kadar nasıl sabır ve metânetle tahammül eyledim ise bundan sonra senede yine
o zeminde hareketi mûceb saʻâdet ve selâmet add ider ve cenâb-ı hakdan zerre
kadar nâ-ümid kalmayarak kemâl-i sükût ve sebât ile üç gün sonra avdete ve
lütf-i hüdâdan temenni muʻâvenete ictirâ eylerim karındâşcığım, hemân selâmet
ve mevkîte nâ’iliyetimiz duʻasıyla bu bahsi itmâm iderim. Yokohama’dan
yazdığım mektublar müdün henüz bir dânesi bile alınamadığı işʻâr
buyuruluyorsada elbet şimdiye kadar aldığımıza şüphe yoktur. Cemil bey ve
sa’iri bendenizden bir hafta evvel yazmış olmalıdır, çünkü herkesin sefinece
olan vazifesi güyâ mektûb ve havâdis yazmak ve taşrada gezmekten ibâret gibi
görünüyor. Bendeniz muvâsalatımız günü misâfir kabûl itmek vizite virmek
meşgûliyet meşrûʻalarıyla bir şey yazamadığım gibi akabinde Tükyo şehrine
azimet mecbûriyetiyle de oradan avdete kadar bir şey yazamadım; binâ’en-aleyh
mektublarım (resimlerle beraber) irtesi postaya kalmış idi, bu bâbda tekâsül
itmemeğede çalışıyorum, yazdığım mektûbların aded, cins ve mündericâtına
bakılırsa bir iki kâtibin yazacağı şeyler olmadığı teslîm buyuruluyor.
Sûret-i kabûlumüz hakkında ki uzun ve mafsal mekâtib-i resmîyenin ahire
tesvîd ve tabyîz ittirilmesi mevkiʻmin ve ale’l-husûs tabiʻatımın hilâfı
olduğundan artık haftalarca bu yüzden çektiğim |
-71- Allah
göstermesin. Her şeye bu ana kadar nasıl sabredip tahammül ettiysem bundan
sonra, Cenab-ı Hakk’tan zerre kadar ümit kesmeyerek gereken sabrı gösterirsem
3 sonra geri dönmeyi temenni ederim kardeşim. Selametle oraya erişmemiz
duasıyla mektubu tamamlamak isterim. “Yokohama’dan
yazdığım mektublar müdün henüz bir dânesi bile alınamadığı işʻâr buyuruluyorsada elbet şimdiye kadar aldığımıza şüphe
yoktur” cümlesinden anlaşılan şudur, her ne kadar mektupların tarafımdan
alınmadığı söylense de elbette şimdiye dek mektuplarınızı alıp okuduğuma
şüphe yoktur, denmek istenmiştir. Muhtemelen burada birilerine sitem vardır. Çünkü gemideki herkesin vazifesi denince,
birilerine göre, güya mektup ve olay yazmak ve yurtdışında gezip eğlenmek
gibi görünüyor. Buluştuğumuz günde misafir kabul etmek, izin evrakı vermek
gibi gerekçelerden ötürü bir şey yazamadığım gibi sonra Tokyo şehrine gitmek
zorunda kaldım. Oradan geri dönünceye kadar bir şey yazamadım. Sonuç olarak
mektuplarım ve beraberindeki resimler bir sonraki postaya kalmıştı. Bu konuda
gaflet göstermemeye çalışıyorum. Yazdığım mektupların adedi, cinsi ve
konularına bakılırsa birkaç kâtibin yazacağı şeyler olmadığı anlaşılıyor.
Esas yazmamız gereken konuları sona bırakmak gibi bir davranış, makamımın ve
tabiatıma aykırıdır. Artık haftalarca çektiğim sıkıntılar belki bu tür
kusurlarıma sebep oluyor kardeşim. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-72- Sıkıntılar
belki bu gibi kusurlarıma bâdi oluyor karındâşcığım; yoksa ehemmiyet virmemek
ve hâşâ derhâtır itmemek gibi hasâ’il ile bu aciz karındâşınızı mü’ehhize
buyurmayacağınızıda biliyorum, her limândan bir iki satır bir şey yazabilmek
cânıma minnettir. Bu ana kadar nasıl yaptım ise inşallah avdetet kadarda o
yolda devam idebilmeğe mazhariyetimi temenni iderim. Şark vapuru ve Ermeni
vukuʻatı mûceb te’essüf azîm oldu, cenâb-ı hakk gemilerimizi ve memleketimizi
o gibi beliyyâtdan masûn buyursun, biçâre Şevket beye çok acıdım Allah
muʻayyen olsun kolerâ her vakit olduğu gibi bu defʻada japonya’ya
Şangahay’dan gelmiş olduğundan orada maʻâzallah pek şiddetle hükm-i fermâdır,
binâ’en-aleyh oraya uğramak kâr-ı akıl değildir Allah mecbûr itmesün,
Honkon’da da mevcûdiyeti rivâyet olunuyorsada buradan ancak bir ayda oraya
muvâsalat me’mûl idildiğinden inşallah gidinceye kadar bir şey kalmaz
karındâşım sabâh gazetesinde ki Fransız mektûblarının tercümesi tuhafdır.
Hakikaten Fransızların oradaki hüsn-i kabûllerinden evvelcede bahs itmiş
idim. Lakin rakslardan filânlardan bahs idilmiş pek hoşuma gitmedi. Japonya
ahvâlinden bahse fırsat bulamadığıma müte’essüf isemde öyle yazı ile tasvîr
olunur şey’ olmadığından inşallah mülâkâtda anlatırım efendim, şu kadarcık
söyleyeyimki tuhaf Japonyalılar bizi pek sevmiş olmalarından İngilizlere
mûceb hased olacak zemînde gazetelerine yazdıkları makâlelerle İngiliz
gazetelerinin yine hakkımızda bir takım bî-maʻnâ heziyânlarına sebebiyet
virdiler. |
-72- Yoksa önem
vermemek, haşa hatır sormamak gibi söylemlerle, bu kardeşinizi
uyarmayacağınızı biliyorum. Her limandan bir iki satır bir şeyler yazabilmek
candır. Bu ana kadar nasıl yaptıysam dönene kadar o yolda devam edebilmeyi
temenni ederim. Şark vapuru ve Ermeni olayları üzüntüye sebep oldu. Cenab-ı
Hakk, gemilerimizi ve memleketimizi böyle belalardan korusun. Çaresiz Şevket
Bey’e çok acıdım. Allah onun yardımcısı olsun. Kolera çoğu yerde olduğu gibi
bu kez de Japonya’ya, (Çin’den) Şangay’dan gelmiş olduğundan orada, Allah
korusun, çok etkili oldu. Sonuçta oraya uğramak akıl işi değildir. Allah
kimseyi mecbur etmesin. Hong Kong’da salgın etkisinde olduğu haberleri
doğruysa, buradan ancak bir ayda oraya varabileceğimizi tahmin ediyoruz.
İnşallah oraya varıncaya kadar salgının etkisi azalır. Sabah gazetesindeki
Fransız mektuplarının tercümeleri tuhaftı. Fransızların oradaki davet
etmelerinden, güzel bir şekilde ağırlamalarından söz etmiştim. Ancak
danslardan da bahsedilmiş, pek hoşuma gitmedi. Japonya’nın durumundan
bahsetmeye fırsat bulamadıysam da olaylar, öyle yazı ile anlatılacak şeyler
değildir. İnşallah görüşmemizde anlatırım. Şu kadarını söyleyebilirim ki
tuhaf Japonlar, bizi pek çok sevdikleri için olacak, İngilizleri
kıskandıracak şekilde, gazetelerinde bizlere yer vermişler. Böylece İngiliz
gazetelerinin yine bizim hakkımızda birtakım anlamsız yazılarına sebep
olmuşlar. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-73- İngiliz
gazete muhbirlerinden birisiyle cereyân iden mükâlememizde Japonya’dan memnûn
olub olmadığım su’aline cevâben “eğer yerli İngiliz gazetelerinin hakkımızda
yazdıkları bîmaʻnâ makâlâtı görmemek şerefine nâ’il olaydım memnûniyetim pek
ziyâde derdiye bilir idim maʻmâfihe biz bu gibi bütteleri çeşm-i te’essüfle
görmediğimizi ve gazetecilerin ahvâline ve tabiʻatına her yerde vâkıf
olduğumuzu öğrene bilirsiniz.” Dimekliğim üzerine kolerâ zuhûrundan bir gün
evvel gemide mülâkât arzu itmiş ve irtesi gübü oldukça şâyân-ı tezkâr bir
bend neşr eylemiş idi, ne çâre ki kolerâ beliyyesiyle anı görmeğe muvaffak
olamadım, andan başkada bir şey yazılmadı, karındâşım buraya vusûlden evvel
gazeteler ism-i acizânemi zikr ittikçe (meşhûr Plevne kahramanı Osman
Pâşâ’nın mahdûmu) lafzını da bir muʻataraza içine alıyorlar idi. Bunun
sıhhatini merâk idüb soranlara yanlışdır dir idim. Tokyo’da süferây-ı düvel
ecnebiyeye sûret-i resmiyede virdiğim viziteler esnasında oranın ehemmiyetli
süferâsından bulunan Rusya elçisiyle bir uzun ve gayet merâk amîz mülâkâtdan
sonra vedâʻ iderken kapuya kadar bi’t-teşyîʻ elimi sıkarak Fransızca azîz
amirâl me’mûriyetinizi muvafafkiyetle itmâmınız pederiniz Osman Pâşâ
Hazretlerinin namını bir kat daha aʻlâ ittiğinden dolayı sizi tebrik ider ve böyle
aleyhemim bir fâmilyâ evlâdı ile bu günkü mülâkâtımı bahtiyârlk add eylerim
dimiş idi, cevâben keyfiyeti tashîh lazımgelmekle didim ki: iltifâtınıza
fevk’ül-hadd müteşekkirim her ne kadar mâreşâl Osman |
-73- İngiliz gazete
muhabirlerinden birisiyle yaptığımız röportajda, Japonya’dan memnun olup
olmadığım hakkındaki bir soruya verdiğim cevap olarak “Eğer yerli İngiliz
gazetelerinin hakkımızda yazdığı olumsuz yazıları görmemek şerefine
erişseydim, memnuniyetim daha çok olacaktı. Bunun yanı sıra, bizim bunun gibi
haberlere gözyaşı dökmediğimizi ve gazetecilerin bu şekildeki ruh hallerine
her yerde alışık olduğumuzu öğrenebilirsiniz.” dedim. Bunun üzerine, muhabir
kolera vakasının görülmesinden bir gün önce gemide röportaj yapmak istemişti.
Ertesi gün oldukça şaşırtıcı bir yazı yayınlamış. Ne çare ki oranın kolera
bölgesi olması nedeniyle o yazıyı göremedim. Ondan başka da bir şey
yazılmadı. Kardeşim, buraya varmadan önce gazeteler adımdan önce “meşhur
Plevne kahramanı Osman Paşa’nın oğlu” ifadesini belirtiyorlardı. Bu haberin
doğruluğunu merak edip bize soranlara “yanlıştır” dedim. Tokyo’da devletlerin
elçilerine resmi olarak verdiğim viziteler sırasında oranın önde gelen
elçilerinden olan Rusya elçisiyle uzun ve gayet merak uyandıran bir
görüşmemizden sonra veda ederken kapıya kadar uğurlarken elimi sıkarak
Fransızca “Aziz amiral, görevinizi başarıyla tamamlamanızı, babanız Osman
Paşa hazretlerinin şanını bir kat daha yücelttiğinden dolayı sizi tebrik eder
ve böyle bir ailenin evladı ile bugünkü görüşmemizi yaptığım için mutluluk
duyarım” demişti. Buna cevaben durumun doğrusunu aktarmak gerektiği için
dedim ki: “Övgünüze çok teşekkür ederim.
|
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-74- Pâşâ hazretlerinin mahdûmu değil isemde
Sinob’da vatanına aynı hidmeti ifâ iden amîrâl Osman Pâşâ’nın hafîdiyim,
dimekleğim üzerine müteʻacibâne bir s3uretle tekrar elimi sıkarak o halde
büyük yanlışlık itmemişim zirâ büyük pederinizide aynı hürmet ve tanzîm ile
yâd ider ve bu şerefle sizi tebrîk iderim dimiş idi. Sonra birkaç sefâretde
tesâdüf ittim, bu muhâveremizi anlatmadık kimse bırakmadı, bu gibi çok
garâ’ibe tesâdüf olundu. Şurada zikri münâsebet almayan bu bahs İngilizlerin
ahlakından açılmış idi, anlamalı şu seyâhat-i azime zarfından kesb-i maʻarife
ittiğim İngiliz kübrâsı meyânında Singapur, Aden, ve Hongkong valileriyle
edemîrâl Sersâlomon’dan başa bir insân İngiliz görmediğime taʻaccub idiyorum. Mâhasıl şâyân-ı tezkâr bir şey
kalmadı karındâşcığım, me’mûl itmediğim derecede mektûbu uzaktan, inşallah üç
gün sonra buradan kıyâm ve eylül frengi ahirinde Japonya’yı terk ile
Hongkong’a doğru katʻ-i tarîk ile avdete devam ideceğimi ve uğradığımız
mahallerdende yazmağa gayrette kusûr itmeyeceğimi vaʻad ider ve cümleye pek
çok selâm ve hulûs kalb ile ellerinden ve çocukların gözlerinden öperim. Ve
bi’l-hassa ıyâdi ve çeşmân alîlerinden pos ile muvaffakiyetimizi ve hüsn-i
mülâkâta müyesseriyetimizi kemâl-i hulûs kalb ile temenni eylerim ol-bâbda
irâde ve fermân sevgili karındâşcığım efendim hazretlerinindir. Fî 1 Eylül
sene 1306 Nagore. |
-74- Her ne kadar
Mareşal Osman Paşa hazretlerinin oğlu değilsem de Sinop’ta vatanına aynı
hizmeti yerine getiren amiral Osman Paşa’nın torunuyum.” demem üzerine
şaşırarak tekrar elimi sıkarak “O halde sizi tebrik ederim“ demişti. Sonra
birkaç elçilikte denk geldim. Bu konuşmamızı bilmeyen kimse kalmadı. Bunun
gibi tuhaf olaylara şahit oldum. Şurada yazılması uygun olmayan bu konu
İngilizlerin ahlakından kaynaklanmıştı. Şu büyük seyahat süresince tanımaya
çalıştığım İngiliz önde gelenleri içerisinde Singapur, Aden, Hong Kong
valileriyle Amiral Sersalamon’dan başka insan evladı İngiliz görmediğime
şaşırıyorum. Kısacası kayda
değer bir şey kalmadı kardeşim. Beklemediğim derecede mektubu uzaktan
gönderiyorum. İnşallah 3 gün sonra buradan hareketle ve eylül ayı sonlarında
Japonya’yı terk edeceğim. Hong Kong’a doğru kesin bir geri dönüş yolunda
uğradığımız mahallerden yazmaya gayret edeceğim. Herkese çok selam söyler ve
tüm kalbimle büyüklerin ellerinden ve çocukların gözlerinden öperim.
Özellikle sizlerle iletişimde olmamızı ve sizlerle görüşebilmemizi kalben
temenni ederim. Bu konudaki irade ve yetki sevgili kardeşimindir. Rumi 1
Eylül 1306 miladi 13 Eylül 1890 Cumartesi. Nagore. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-75- HÂŞİYA Bu
mektûbumun vusûlunden sonra yazılacak inâyetnâmelerinin Kolombo’ya yazılması
münâsıb zannındayım karındâşcığım, telgrafdan da mevkiʻmiz maʻlûm olur yâ
adaya sevgili karındâşcığım sağ, var olunuz: CERÎDE’-İ
BAHRİYEDEN Ertuğrul
fırkayetn-i hümâyûnu kumandanlı saʻadetlü Osman Pâşâ’dan makâm-ı celîl
nezâret penâhiye gelen arîzedir: Yokohama’ya yevm-i muvâsalatımızda
li-ecl’ül-istikbâl sarây imparatoriden me’mûren baʻis ve iʻzâm buyurulan
teşrîfât müdiri mösyö Manûmyâ ile mülâkât idilerek nişân zîşân ve hüdâyây-ı
seniyyenin icrây-ı resm-i takdîmi bâ-telgraf arz ve işʻâr kılındığı üzere
çehâr-ı şenbe gününe kararlaştırılmış ve bir gün evvel eşyây-ıı mezkûreyi
müstashiben sûret gayr-i resmiyede Tokyo şehrine vâsıl ve orada bâ-emir
imparatoru tehiyye ve ihzâr idilen da’ire’-i mahsûsaya nâzil olmuşiken
muvâsalatımızın haşmetlü imparator hazretlerine arzı akabinde resm-i behiyyen
mezkûrun cumʻa günü akşamı icrâsı hakkında irâde’-i imparatorileri teʻalluk
buyurulmuşve evvelce isimlerini istenilerek adedi taʻyîn idilen ve resm-i
takdîmde refâkar acizide bulunacak olan zâbıtânın yevm-i mezkûrda celbî
tezekkür olunmuştur. |
-75- EK Bu mektubumun
ulaşmasından sonra yazacağınız mektuplarınızın Kolombiya’ya gönderilmesinin
uygun olacağını düşünüyorum. Telgraftan da konumumuz anlaşılacaktır. Sevgili
kardeşim sağ ve var olunuz.
CERİDE-İ BAHRİYE’DEN Ertuğrul
Fırkateyni kumandanı Osman Paşa’dan padişahın makamına gelen yazıdır: Yokohama’ya
ulaştığımız günde imparatorluk sarayından görevlendirilen protokol müdürü Manumiya
ile görüşülerek imtiyaz nişanı ve hediyelerin ve resmi bildirimlerin takdimi
hakkındaki bilgiler telgrafla arz edilmiştir. Bunun üzerine Çarşamba gününe
kararlaştırılmış ve bir gün önce söz konusu hediyeler gayr-i resmi olarak
Tokyo şehrine götürülmüş, imparatorun emriyle orada hazırlanan özel bir
daireye vardık. Oraya gidişimizin Japon imparatoruna iletilmesi sonrasında,
kendileri, karşılama töreninin Cuma günü akşamı icra edilmesi hakkında irade
buyurdular. Öncelikle isimler istenilerek sayısı belirlenen ve takdim
sırasında yer alacak görevliler de o gün için davet edilmiştir. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-76- O
güne kadar mürûr iden müddet zarfında düvel-i ecnebiyenin orada mukayyem
süferâ ve me’mûrinine viziteler virilmiş ve ber vech-i karar geçen cumʻa günü
zevâlde büyük üniformalarıyla Yokohamadan tren ile bir saʻat mesafede ka’in
pây-ı tahta celb idilen zâbıtânımızın vürûdunu müteʻâkıb nişândan mâʻadâ
hüdâyây-ı seniyye’-i hazret-i hilâfet penâhi akşama karîb bir zamânda
me’mûr-ı mahsûslarına tevdiʻen sarây hükümdâriye baʻis ve esrâ idildiği gibi
akşâm on bir buçuk kararlarında rükûbumuz içün ihzâr olunan mükellef ve
müzeyyen sarây arabalarına râkiben ikâmetgâh imparatoriye gidilmiştir.
taʻzîmât fâ’ike ve teşrîfât muʻtâda ile kabûl salonuna dehâlet ve sarây
hükümdârı erkân-ı mümtâzasıyla kesb-i maʻârife ve muhâleset idildikden sonra
sâdır olan emir üzerine imparator hazretlerinin bulundukları salonda teşrîfât
lazime ve ihtifâlât mükemmele ile huzûr-ı imparatoriye çıkılmıştır. Evvelce vâkiʻ olan arzûy-ı
imparatorilerine binâ’en huzûrlarında Türkçe olarak kırâ’at idilen ve sûreti
leffen takdîm kılınan nutukun Fransızca tercümesi yedd-i haşmetpenâhilerine
takdîm kılınmıştı. Hitâm nutukda iki kıtʻa nâme’-i hümâyûn mülûkâneyi ve
berât-ı hümâyûnuyla beraber nişân-ı imtiyâzi dest hükümdârlarına alarak
devleteyn beynindeki musâfât ve münâsebât muvâlâtkârânenin yevmenfeyevmen
ezdiyâdı zaten nedvelerince mûceb-i memnûniyet iken mü’ehhiren taraf-ı
zî-şeref hazret-i |
-76- O güne kadar
geçen sürede orada bulunan elçiler ve görevlilere viziteler verilmiştir.
Alınan karar gereği, cuma günü öğle saatlerinde üniformalarıyla Yokohama’dan
trenle bir saat mesafede olan yere ulaştırılmıştır. Akşama doğru hediyeler ve
nişanlar takdim edilmiştir. Daha sonra hazırlanan ve donatılan saraya
arabalarla gidilmiştir. “akşâm on bir buçuk
kararlarında” ifadesi yirmi dört saatlik dilimde hangi aralığa denk geldiği
tespit edilememiştir. Usul ile kabul salonuna girdik. Sonra
imparatorun huzuruna çıktık. Öncelikle Türkçe
olarak takdim metni okundu, ardından okunan nutkun Fransızca metni arz
edildi. Metnin sonunda padişahımızın beratı ve Japonya – Osmanlı Devleti
arasındaki imtiyaz nişanı, iki devlet arasındaki dostluk ilişkileri arz
edildi. Bunlar Japon imparatorunu ziyadesiyle memnun etti. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-77- Cihânbâniden
nişân fürûg akşân ve mekâtib alîşânın Yokohama’da sancak-ı hümâyûnu temevvüc
ittiren bir sefîne’-i harbiye ile gönderilmesinden ve şu me’mûriyet
müteherrinin lütfen kullarına tefvîz ve ihâlesinden husûle gelen mahzûziyet
vâkʻa’-i haşmetme’âblarının bâ-telgraf arz atabe’-i ulyâ kalacaklarını vaʻad
buyurmuşlar idi. Müteʻakıben refâkat kem-teride bulunan zâbıtânın huzûr-ı
imparatorilerine takdîmine müsâʻid buyurulmaları hakkında vâkiʻ olan istirhâm
abîdânem lütfen karîn kabûl buyurularak süvari ve muʻâvin ikinci serçarhcı
sertabîb beyler bendeleriyle kavl-i sâni Reşad efendi kapûdân takdîm kılınmış
ve baʻdehu huzûr-ı alî’-i hükümdâriden çıkılmıştır. Baʻdehû diğer salonda
bulunan imparatoriçe hazretlerine dahi takdîm şerefine mazhariyetden ve müşâr’ül-ileyhâ
hazretleri tarafından Japonya’ya ilk defʻa olarak gelen Devlet-i Aliyye’-i
Osmaniye sefîne’-i harbiyesinin devr-i saltanat hazret-i hilâfet penâhiye
tesâdüf muvaffakiyât celîle’-i cenâb cihânbâniye dâl ve bunun daha nice nice
muhâsin mü’esser ve muvâffakiyât adideye berâʻat istihlâl olduğu zemîninde
idâre’-i kelâm buyururldukdan sonra tekrar kabûl salonuna avdetimizi
müteʻâkıb teşrîfât umûmiye nezâreti vasıtasıyla kullarına (Sevlilovan)
nişânının grând kordonu ve refâkat acizide bulunan zâbıtân bendelerine dahi
nişân-ı mezkûrun üçüncü ve mâdûnu rütbelerinde birer kıtʻası ihdâ ve baʻdehû
imparator hazretleriyle beraber akşâm taʻâm idilmesi irâde buyurulduğu
tebellüğ idilerek diğer bir salona îsâl idilerek mezkûr salonda hazır bulunan
prensler |
-77- Bu sunumların
sonunda, Japon imparatoru (Meiji), padişahımızın gönderdiği bu nazik
mektuplarından, Yokohama’da Osmanlı sancağını dalgalandıran Ertuğrul
Fırkateyni’ni göndermesinden, ben kulları olarak ise Osmanlı – Japonya
arasındaki dostluk ilişkilerini geliştirme görevini icra etmemden yaşadığı
yüce memnuniyeti, telgraf ile padişahımıza ileteceklerini buyurdu. Sonrasında
eşlik eden protokol görevlilerini tanıtma talebimi Japon imparatoru kabul
etti. İkinci elçi Reşad Efendi, süvari, kaptan, ikinci kaptan, baştabip
beyleri tanıttım. Sonra imparatorun huzurundan ayrıldık. Ardından diğer
salonda bulunan imparatoriçeye de personeli mürettebatı tanıttım.
İmparatoriçe hanımefendi, Osmanlı Devleti’ne ait bir savaş gemisinin ilk defa
Japonya’ya gelmesinden çok memnun oldu. Bu ziyaret vesilesiyle, Osmanlı –
Japon ilişkilerin daha çok güzel gelişmelere öncü olacağını ifade ettiler.
Sonra tekrar kabul salonuna döndük. Teşrifat vasıtasıyla, ben kullarına “Sevlilovan”
nişanını verdiler. Refakatimde bulunan mürettebatın önde gelenlerine, aynı
nişanın üçüncü ve sonraki rütbeleri verildi. Sonra imparator hazretleriyle
birlikte akşam yemeği yenileceği bildirildi. Diğer salona yönlendirilerek
yemeğin verileceği salonda Japon prensleriyle tanıştık. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-78- Ve
saray imparatoru erkân-ı mütehayyizesiyle kesb-i maʻârife idildikten sonra
imparator hazretleri nişân-ı pertev afşân imtiyâz ile madâlyaları taʻlîk
buyurmuş oldukları halde salonu teşrîfleriyle beraber seferde ira’e idilen
mevâkiʻi mahsûsaya oturulmuşdur. Hemân iki saʻatte karîb devâm iden akşâm
taʻâmı esnasında nişân zî-şândan münbaʻis memnûniyet ve mahzûziyet
imparatorileri derece’-i nihâyede olduğuna ve evvelce derbâr şevket karar
hazret-i pâdişâhide garîk lece’-i iltifât idilen prens hazretlerine zât-ı
hazret-i pâdişâhi taraflarından gösterilen asâr mihmân-nevâziden dolayı
müteşekkir bulunduğuna ve daha bir çok evsâf ve ezkâr cemîle ve cemîle’-i
hazret-i cihânbâniye da’ir tercümânlar vasıtasıyla tebellüğ buyurulan
iltifâtlarına ucûbe’-i münâsebe ve lâyıka ile mukâbelede tecvîr kusûr
idilmemiştir. Seferden baʻde’l-kıyâm diğer salonda kahve nevş ve istirâhat
oluncaya kadar zât-ı hazret-i imparatori kullarını sûret-i hus3usiyede kabûl
buyurarak dünanmây-ı hümâyûn ve ordûy-ı şevket makrûn Osmaniye’ye ve
Japonya’ya sûret-i seyâhatimize ve sa’ireye da’ir bir çok su’aller îrâdından
ve hüdâyây-ı seniyye’-i hazret-i zillullahide gün be gün numûne nemây-ı
mükemmeliyet ve nefâset olduğuna ve daha bir hayli elfâz mahzûziyet kârâneye
da’îr yarım saʻat karîb bir müddet mükâlemeden sonra müfârekat kılınarak
teşrîfât muʻtâda ile da’ire’-i ahsûsaya muʻâvedet idilmiştir. |
-78- Japon sarayının
önde gelenleri ile tanıştıktan sonra imparator hazretleri nişanları kuşanmış
olarak salona geldiler. Akşam yemeği iki saate yakın sürdü. Biz de tahsis
edilen özel yere oturduk. Tercümanların yardımıyla imparator hazretleri,
imtiyaz nişanı başta olmak üzere padişahımızın İstanbul’dayken Japon prensine
gösterdiği alaka ve eserler hususunda memnuniyetlerini, teşekkürlerini,
iltifatlarını ilettiler. Ardından kahve içmek için diğer salona geçtik.
İstirahate geçinceye kadar, imparator hazretleriyle, Osmanlı donanmasının
genel durumu, Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya’ya gelişi sırasında yaşananlar
hakkındaki kendisinin sorularına cevap vererek padişahımız hakkındaki güzel
kanaatleri hakkında konuştuk. Sonra imparator hazretleri adet olduğu üzere
bize tahsis edilen yere gitmek için istirahate çekilmek üzere bizlere eşlik
ettiler. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-79- Ferdâsı günü hândân imparatoriye
mensûb prenslerden dördüne sûret-i resmiyede vizite virildikten sonra
Yokohama’ya avdet ve sefîne’-i hümâyûnca lazım gelen husûsât bâlâ kemâl
bâ-emir imparatori kuyûda bulunan ve prens Komaço’nun taht-ı kumândasında
olan hâssa askerinden dört alây piyâde iki bölük süvari üç batârya tıopçu ve
bir bölük istihkâm neferâtı tarafından icrâ olunan taʻlîmât ve resmi geçidde
hazır bulunmak üzere zâbıtân bendelerinden münâsıb mikdârın istishaben
mahal-i muʻayene gidilmiş ve bu vesîle ile Tokyo’da bulunan ümerây-ı askeriye
ilede kesb-i maʻârife ve efrâdın esnay-ı resmideki harekât
intizâmperverânemeleri müşâhede idilerek bu bâbda icâb idenlere tebrîkât ve
teşekkürât bî-gâyât idilmiştir. Bir gün sonra yine imparator hazretlerinin
emr-i mahsûslarıyla bahriye nezâreti tarafından müretteb olub bir binbâşı
prens ve ferik ve livâ rütbelerinde dokuz edemîrâlden ve sefn-i harbiye
süvâri ve ümerây-ı bahriyesinden bir haylisi bulunan seferede onunla taʻâmı
ve ahşâmı yaʻni dün gece dahi fehâmetlü prens komânço hazretleri tarafından
akşâm taʻâmı içün vâkiʻ olan daʻvetlerine icâbetle bi-tarîk Almanavoba
lisân-ı aşinâ zâbıtân bendeleriyle birlikte bulundukdan ve ber vech-i maʻrûz
mahâfil askeriyede averdâ’-i zebân istihsân olunan ezkâr ve evsâf cemîle ve celîle’-i
hazret-i hilâfet penâhi ile tezyîn sâmiʻe’-i ubûdiyet ve şükrâniyet
idildikten sonra el-yevm Yokohama’ya avdet olunduğu ve bundan sonra dahi
sefârât |
-79- Ertesi gün,
hanedan mensubu prenslerden dördüne resmi olarak vizite verdim. Bu mektuplar içerisinde “vizite verme”nin günümüz
karşılığında ne demek olduğu tespit edilemedi. Sonra Yokohama’ya
döndük. Ertuğrul Fırkateyni olarak katıldığımız, Prens Komaço’nun
komutasındaki has askerlerden oluşan 4 alay piyade, 2 bölük atlı birlik, 3
batarya topçu, 1 bölük istihkâm neferi ile düzenlenen resm-i geçit icra
edildi. Bu vesileyle Tokyo’da bulunan askerî görevlilerle tanıştık.
Askerlerin ve görevlilerin tören manevraları oldukça iyiydi. Bu disiplin
hakkındaki görüşlerimi ve tebriklerimi mevkidaşlarıma ilettim. Bir gün sonra
yine imparator hazretlerinin özel emriyle deniz kuvvetlerinden oluşan bir
binbaşı prens, ferik (korgeneral veya tümgeneral), liva (tuğgeneral)
rütbelerinde 9 amiral, deniz kuvvetleri süvarileri, deniz kuvvetlerinin öde
gelenlerini, Prens Komanço hazretleri akşam yemeğine davet etti. “sefn-i harbiye süvâri”lerin nasıl bir askerî birlik olduğu
hakkında bilgi bulunamadı. Almanayoba diline aşina olan görevliler
vasıtasıyla bu davete katıldım. Padişahımız hakkında ve bizler hakkındaki
görüşlerini ve dileklerini aldıktan sonra bugün Yokohama’ya döndük. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-80- Ecnebiye cânibinden ve hâriciye
nezâretiyle sefn-i ecnebiye edemîrâlleri tarafından iʻtâsı musammem olan
ziyâfet daʻvet nâmeleri yek diğerini taʻkîb eylemekde ve şu vesa’il müftehire
ilede her yerde daʻvât hayriye’-i hazret-i zilullahı yâd ve tezkâr kılınmakda
olduğu ve ber vech-i maʻrûz icrâ idilen ziyârât-ı resmiye esnasında yevm-i
muvâsalatımızdan bir ve bâ-emir imparatori refâkat acizânemde mihmândâr
sıfatıyla bulunan teşrîfâtı divân hükümdârı aʻzâsından Mösyö Nivâ Berâyer
bulunduğu maʻlûm alî’-i cenâb-ı nezâret penâhîleri buyurulmak bâbında. Fî 8 Hazirân sene 1306 Kumândâ
Fırkateyn-i Hümâyûn Ertuğrul Osman Emin Ertuğrul
fırkateyn-i hümâyûnu kumândânı mîrlîva Osman Pâşâ’dan bahriye nezâretine
vârid olan telgrafnâme sûretidir. Umûmimizin
sıhhatlerinin yolunda olduğu ve inşallah gelecek hafta hareket olunabileceği
maʻrûzdur. Fî 1 Eylül sene 1890 ann-ı Yokohama Diğer telgrafnâme sûreti Yarın
değil öbürüsü gün kıyâm ve hareket olunacağı maʻrûzdur. Fî 13 Eylül sene
1890. CERÎDE’-İ
BAHRİYE Bu hesâba göre Ertuğrul
fırkateyn-i hümâyûnu dünkü pazarirtesi günü (15 eylül sene 1890) Dersaʻadet’e
müteveccihen Yokohama’dan hareket itmiştir. |
-80- Bundan sonra,
dış işleri diplomatları, yabancı gemilerin amiralleri tarafından verilen
ziyafet davetleri birbirini takip etti. İcra edilen resmi ziyaretler
sırasında mihmandar olarak Mösyö Niva Berayer bana refakat etmiştir. Tüm bu
bilgileri padişahımıza arz ederim. Rumi 8 Haziran
1306 miladi 20 Haziran 1890 Cuma Ertuğrul
Fırkateyni. Osman Emin.
Ertuğrul
Fırkateyni kumandanı Mirliva (Tuğgeneral) Osman Paşa’dan Deniz Kuvvetleri’ne
arz edilen telgrafname suretidir.
Genelimizin
sağlık durumu iyidir. İnşallah gelecek hafta hareket edeceğiz. 1 Eylül 1890.
Yokohama.
Diğer telgraf
suretidir. Yarın değil sondan sonraki gün gemi kalkacaktır. 13 Eylül 1890.
CERİDE-İ BAHRİYE’DEN Bu hesaba göre
Ertuğrul Fırkateyni dün yani 15 Eylül 1890 Pazartesi günü Yokohama’dan
İstanbul’a doğru hareket etmiştir. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-81- Heyhât!!!
İçinde küçük lakin kıymetdâr ve her uzvi ümîd millet bir Osmanlı alemi olduğu
halde aksây-ı şark furtunaları içinde sallanan, hırpalanan bu bedbaht
sefînenin kâbiliyet seyriyesini artık büsbütün gâ’ib ittiği ve sine’-i
himâyetine lâkayd, câhil eller tarafından bilâ te’essür tevdîʻ idilen
hayâtları, aldığı zeyr-i cenâh vatana getirebilmesinin adem-i imkânı
bi’t-tabʻ herkesden ziyâde anın içinde olan zevât-ı bahriyeye maʻlûm
bulunduğundan Osman Pâşâ bu seferi itmâmda ki aʻzârın sebeb olacağı felaket-i
azîmeyi tefsîlen bahriye nezâretine arz itmiş ve hüdâyâ ile nâme’-i pâdişâhiyi
bir hey’et-i mahsûsanın posta vapurları vasıtasıyla Japonya’ya irsâl
eylemesinden enseb tarîk mutâlaʻa olunamayacağını ve ümera muntazır
bulunduğunu ilâve eylemişti. Mukaddemâ
gösterdiği cesâret kalbiye ve mâbeyne bildirilen mutâlaʻât iʻtimâdkârânesine karşı
bu tefsîlâtı okuyan Bozcaadalı Hasan Hüsnü Pâşâ’nın endişe ve cân sıkıntısı
ile sakalı elinde kalmış, ancak o zaman kendisine bir siper, bir muʻâvenet-i
resmiye olmak üzere şurây-ı bahriyeyi Osman Pâşâ’nın maʻrûzâtını tasvîb idici
bir karar iʻtâsına teşvîk ihtiyâcını şiddetle hiss itmiştir. Lakin gerek Hasan Hüsnü Pâşâ’nın
gerek meş’ûm Abdülhamid sarâyının harekât-ı menfûreleri neticesi olarak bu
zavallı vatanın her köşesinde nice vâlidelerin, pederlerin, hemşîre ve
birâderlerin yetîm ve yetîmelerin aksây-ı şark sularında gâ’ib olan yüzlerce
asker |
-81- Yazık! İçinde
küçük fakat çok değerli, her bir ferdi Osmanlı’nın bir parçası olan Ertuğrul
Fırkateyni mürettebatı, tayfun içinde sallanmış, bahtı kötü bu gemi rotasını
tamamen kaybetmiştir. Cahil eller tarafından kaybedilen hayatların üstüne,
naaşlarını vatana getirmenin imkânsızdı. Osman Paşa bu seferi tamamlamakta
geminin aksaklıklarının sebep olacağı muhtemel büyük felaketi ayrıntılarıyla
Deniz Kuvvetleri’ne arz etmişti. “hüdâyâ ile nâme’-i
pâdişâhiyi bir hey’et-i mahsûsanın posta vapurları vasıtasıyla Japonya’ya
irsâl eylemesinden enseb tarîk mutâlaʻa olunamayacağını ve ümera muntazır bulunduğunu ilâve eylemişti” cümlesinden sadece şu anlaşılabildi: İkinci Abdülhamid,
naaşların sevk edilmesi için posta vapurlarının yola çıkarılmasını irade
etmiştir. Bu yöntemden başka daha uygun bir yol olmadığını devlet görevlileri
dahi şahit olmuştur. Bundan önce
gösterdiği cesaret ile bu ayrıntıları okuyan Bozcaada Hasan Hüsnü Paşa’nın
endişe ve can sıkıntısı, sakalı elinde düşünceli halde kalmıştır. Osman Paşa,
deniz kuvvetleri şurasında, Ertuğrul Fırkateyni raporunu sunma ihtiyacını
vicdanen şiddetle hissetmiştir. Ancak gerek
Hasan Hüsnü Paşa, gerek İkinci Abdülhamid’in bu nefret edilen denizyoluyla
Asya ziyareti neticesinde; nice anneler, babalar, kız kardeşler - ablalar,
erkek kardeşler – ağabeyler, yetim çocukların Pasifik Okyanusu sularında
kaybolan yüzlerce asker ve rütbeli için ağlayışları kaçınılmazdır. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-82- Ve zâbıt içün senelerce ağlâması
mukadder olduğundan bu defʻada kararında inâd nöbeti Yıldız’a intikâl itmiş
görünüyordu, çünkü gerek şûrây-ı bahriyenin kararına ve gerek ihtimâl
Bozcaadalı tarafından sûret-i husûsiyede vukûʻa gelen mürâcaʻata karşı Yıldız
Sarayı fikrinden caymadı ve zavallı Ertuğrul yârelerinin ızdırâbâtıyla mâdar
vatana gönderdiği iştikây-ı kalbî ve anîn derûnisine karşı ubûs ve tehdîdkâr,
çehre’-i ısrârdan başka cevâb göremeyince Osman Pâşâ ile refikây-ı seferiyesi
içün çâresiz ve muhakkak olan fecîʻa mevte doğru yürümekten gayri tarîk
kalmamış idi. Mâdar vatan bu oğullarını artık gözden çıkarmış, binâ’en-aleyh
bu gayûr Osmanlı gemîcilerinin namus-ı askerilerini muhâfaza ile anın yerine
hayâtlarını fedâ itmeleri lüzûmu tahakkuk eylemişti. İşte
bu hâlet-i ruhiye içinde ve müdhiş lodos fırtınaları mevsiminin hulûl
hâ’iline rağmen üç yüz altı senesi martının dördüncü günü sudûr itmiş
irâde’-i seniyye üzerine (Singapur) limanından ummân hurûşân felaketine
bâdbân küşây-ı tesellümiyet olunmuştu. Singapur’dan mart evâsıtına karîb
hareketine ve Yokohama’ya sene-i mezkûre mayısının yirmi altısında
muvâsalatına nazaran iki aya yakın bir müddet denizlerde çalkanmış olan bu
tekne esnay-ı rahda kömür ve levazım almak içün (Saygun) (Honkon) ile daha birkaç
limanda mola virmiş, her gün bin müşkilâta dûçar olarak bata çıka mahal-i
maksûduna muvasalat idebilmiş olduğu bâlâda ki mektûblardan |
-82- Bu seferin
yapılması kararında Yıldız Sarayı kabinesinin inat ettiği görünüyordu. Çünkü
gerek Deniz Kuvvetleri şurasına rağmen ve Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın
özel olarak durumu arz etmesine rağmen Yıldız Sarayı bu Japonya seferinden
vazgeçmedi. Zavallı Ertuğrul mürettebatının şehadetlerinin acısı, vatana kalp
kırıklığı göndermiş ve şehit yakınlarının yönetimdekilere karşı bir
kırgınlığı yüzlerine yansımıştı. Sefer hususunda, yöneticilerden ısrardan
başka bir şey görülmeyince Osman Paşa ve onun yol arkadaşı olan gemi
mürettebatının ölüme doğru yürümekten başka bir yolu kalmamıştı. Sanki anne
olan vatan, bu oğullarını artık gözden çıkarmıştı. Sonuç olarak bu gayretli
Osmanlı gemicilerinin askerî itibarlarını korumak ve onların yerine
hayatlarını feda etmelerini hukuken gerektirmişti. “anın
yerine hayâtlarını fedâ itmeleri lüzûmu tahakkuk eylemişti” ifadesiyle “kısasa
kısas” mı kastedilmiştir, anlaşılamadı. İşte bu ruh hali
içerisinde ve dehşet verici tayfunlar mevsimin gelmesine rağmen Rumi 1306
miladi 1890 senesinin Mart ayının dördüncü günü iletilmiş padişah iradesi
üzerine, Ertuğrul Fırkateyni, Singapur limanından kalktıktan, devasa
dalgaların olduğu felakete teslim olmuştu. Geminin
Singapur limanından hareket etmediği biliniyor. Orijinal metnin kontrol
edilmesi gerekir.[1] Mart ayı
ortalarına yakın Singapur’dan hareketine göre ve Yokohama’ya aynı yılın mayıs
ayının yirmi altısında ulaşmasına göre iki aya yakın bir süre içerisinde
denizlerde çalkalanmış olan bu gemi, seyir halindeyken kömür ve diğer
ihtiyaçlar için Saygon ve Hong Kong ve birkaç limanda mola vermiştir.
Ertuğrul Fırkateyni’nin her gün türlü zorluklarla karşılaşarak bata çıka
gidiş amacına ulaştığı yukarıda gösterilen mektuplardan anlaşılır. |
[1] “Ertuğrul Fırkateyni 15 Eylül 1890 tarihinde
Yokohama Limanından ayrılmıştır” ifadesi belirtilmiştir. Bakınız. URL: https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=480&dil=1 Erişim tarihi: 25.07.2020 Cumartesi, 13:04.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-83- Anlaşılır. Nihayet Osman Pâşâ tarafından
vârid olan telgrafnâmede nişân ile hüdâyânın merâsim-i mahsûsa ile Japonya
imparatoruna takdîm olunduğu bildirildi. Zavallı Ertuğrul seferberlerinin, bu
kahraman, vazifeperver Osmanlı çocuklarının hayatları nasıl istihfâf
olunduğunu ve merkez saltanatın bile bile, hiç hicâb ve azâb hiss itmeksizin
nasıl bir cinâyet-i müdhişe irtikâb ittiklerini isbât içün bugün kuyudât-ı
resmiyemiz dahilinde mevcûd olan şu satırları bir vesika’-i mü’ellime sûretinde
dermiyân eyleyebiliriz: “Kumândân
Osman Pâşâ’nın mütefennin ve iktidârı müsellem olmasından nâşi… Yokohama’ya
sâlimen muvâsalat itmiş ve böyle bir gemi (!) livây-ı zafer ihtivây-ı
Osmani’yi oralarda göstermeğe muvaffak olmasından nâşi… Diğer: “Mezkûr
fırkateynin gösterilen bu kadar mahzûrâtına bakılmayarak mahzâ-u rü’yet zafer
ayes-i Osmani’nin oralarda temevvüc ittirilmesi içün Japonya’ya sâlimen
muvâsalat olunmuş olduğu halde ne çâre ki… Bu
ahvâle, bakubda şimdi garîk rahmet-i rahmân olmuş kahraman gemicilerimiz içün
göz göre kurbân giden, yazık zavallı meslekdâşlar! Enînîyle bir daha telahhüf
huvvân olmamak mümkün değildir! Fırkateynin
bu hâlet-i müte’essifede seyr-i seyâhatine a’id olarak kumândân merhûm Osman
Pâşâ’nın acizlerine yazdığı ve alân yedimde bu fâciʻa’-i mâziyenin bir
yâdigâr hazini ve uhuvvet-i medîdenin bir bergüzâr kıymetdârı
|
-83- Sonunda Osman
Paşa tarafından çekilen telgrafta imtiyaz nişanı ve hediyelerin törenle Japon
imparatoruna sunulduğu bildirildi. Zavallı Ertuğrul mürettebatının, bu
kahraman, görevini seven Osmanlı evladının hayatlarının nasıl hafife
alındığını ve İkinci Abdülhamid ve hiyerarşideki devlet görevlilerinin, bile
bile, hiçbir utanç ve vicdan azabı hissetmeksizin nasıl korkunç bir cinayet
işlediklerini kanıtlamak için bugün resmi arşivlerimizde bulunan şu satırları
üzücü bir belge olarak ortaya koyabiliriz: “Kumandan Osman
Paşa’nın gemi tekniği bilgisine sahip olmasından ve iktidardaki konumu sağlam
olmasından dolayı… Yokohama’ya sağ salim ulaşmış ve böyle (diğer devletlerin
gıpta veya kıskançlıkla bakılan, sağlam, donanımlı) bir gemi (!) olan
Ertuğrul Fırkateyni’nin Osmanlı Devleti’nin zafer sancağını oralarda
göstermesini başarmasından dolayı…” Diğer: “Adı geçen
fırkateynin gösterilen bu kadar teknik eksikliğine bakılmayarak sırf Osmanlı
zafer sancağını oralarda dalgalandırmak için Japonya’ya sağ salim ulaşmış
olması (önemli sayılmış) ne çare var ki…” “Bu durumlara
bakıp da şimdi Allah’ın rahmetine erişmiş kahraman gemicilerimiz için göz
göre göre kurban giden yazık olan zavallı meslektaşlar(ım)! Feryatlarla bir
daha ” “Enînîyle bir daha telahhüf huvvân olmamak
mümkün değildir!” ifadesinde “enîn, telahhüf, huvvân” kelimeleri lügatlerde
bulunamadı. Fırkateynin bu
kederli olayda, söz konusu elimde olan bu evrak, seyahatin komutasına
verildiği merhum Osman Paşa’nın bana yazdığı ve bu facianın belgesi olan
hazin bir hatıradır ve uzun bir dostluğumuzun kıymetini gösteren bir
mektuptur. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-84- Olan bir mektûbu ki: derd derûn mi
tazelemek ister gibi sefînenin batmasından ve muharrer muhtereminin rûhunun
semây-ı gülgün şehâdete pervâzenden bir ay sonra vâsıl olmuştur. – sûretini
fotoğrafla bi’l-istinsâh zeyirde derc idiyoruz: Hey’et-i
murahhasanın Japonya’da vezâ’if-i mevdûʻalarını ifâ ve itmâm itmeleri üzerine
Ertuğrul’un Yokohama’dan vatan baʻide müteveccihen ve bir çok müştâk kalbleri
hâmilen tarih-i kıyâm olan on beş eylül pazarirtesi günü zevâlinden iʻtibâren
kazânın târih vukûʻu olan penç-i şenbe günü baʻde’l-zevâl dokuza kadar mürûr
iden seksen yedi saʻat ki: bu sâlhûrda teknenin dem ihtizârıdır – nasıl mürûr
eylediği pek çok cihetlerden mechûl kalmakla beraber buhâl kader amîzi o
mevt-i fecîʻ umûmiden kurtulabilen efrâd içinde bulunan sefîne imâmı Ali
Efendi’nin ve baʻzı efrâdın ifâdelerine nazaran bu fedâkâr ve bedbaht zâbıtân
ve efrâdın bir mertebe’-i hâ’ilesi, bir hâtıra’-i hûn alevdi halinde buraya
kayd idiyoruz: Yokohama’da birkaç gğn zâbıtân ve
efrâd berây-ı tenze şehre çıkarılmış ve herkesin ahvâl-i sıhhiyesi, neş’esi
yerinde bulunmuş idi. Ancak resm-i takdîm hüdâyânın hitâmından sonra sefînede
kolarin hastalığı zuhûr itmekle tathîrât-ı fenniye ve tedâbir-i tıbbiye
icrâsı içün (Nagora) tahaffuzhânesine gidilüb on yedi gün (karantina)
tahtında bulunulmuş ve kumândânın bâlâda muharrer mektubunda görüldüğü üzere |
-84- Bu mektup bana,
sanki Osman Paşa içindeki sıkıntıları anlatıp tazelemek ister gibi, geminin
batmasından ve ruhunun gök-pembe semaya şehadete yükselişinden 1 ay sonra
ulaşmıştır. Bir kopyasını fotoğrafla aşağıda bir araya getiriyoruz: Osmanlı heyeti,[1]
Japonya’da son görevlerini yerine getirip tamamlamaları üzerine Ertuğrul’un
Yokohama’dan Osmanlı topraklarına doğru yola çıkmıştır. Birçok özlem dolu
kalbi yüklenerek hareket tarihi olan 15 Eylül 1890 Pazartesi günü öğlesinden
itibaren kazanın gerçekleştiği Perşembe günü öğleden sonra yani güneş
doğduktan 9 saat sonraya kadar 87 saat geçmiştir. Bu son verilen saat dilimi;
yaşlı, kocamış Ertuğrul Fırkateyni’nin batış sıralarıdır. Olayın nasıl
gerçekleştiği birçok yönden meçhul kalmıştır. Bu toplu feci ölümden
kurtulabilen geminin imamı Ali Efendi ve diğerlerinin ifadelerine göre bu
fedakâr ve bahtı kötü mürettebatın ölüm dehşeti seviyesinde, hatıralara kan
sıçratan bir şekilde buraya kaydediyoruz: Yokohama’da
birkaç gün rütbeliler ve askerler, gezip dolaşmak için şehre çıkarılmış ve
herkesin sağlık durumu, neşesi yerinde görülmüştü. Ancak hediyelerin resmi
törenle takdiminden sonra gemide kolera hastalığı belirdi. Tıbbi temizlik ve
müdahalelerin uygulanması için, mürettebat Nagora karantinasına götürüldü.
Komutan Osman Paşa’nın yukarıdaki mektubunda görüldüğü üzere, mürettebat
burada 17 gün kaldılar. |
[1] Bu anlamın dışında, bağlantıdaki mana
kastedildiyse, cümleyi yeniden kurmak gerekir.
“Hey’et-i Murahhasa” için bakınız. URL: http://lugatim.com/s/MURAHHASA Erişim tarihi: 25.07.2020 Cumartesi, 17:07.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-85- Mürettebâtın uzv-i kıymetdârı olan on
beş nüfus bu hastalıkdan terk-i hayât eylemiştir. Hastalık
mündefaʻ oldukda eylülün on beşinci günü zevâlinde buradan İstanbul’a
müteveccihen hareket olundu, hevâ güzel idi. Salı günü zevâlinde muhâlif bir
rüzgâr hubûba başlamış ve akşama doğru kesb-i şiddet itmiş idi. Evvelâ yan
yelkenleri yapılarak, fırtınanın hâsıl ittiği emvâc cesîme üzerinde sefînenin
yalpaları, baş ve kıç urmâları mümkün mertebe taʻdîl idilebilmiş isede gece
rüzgâr tâm proveden gelmeğe başladığından yelkenlerin sarsılması mecbûriyet-i
kesb itmiştir. Sârâ yelken idildiği esnada artık sefîne bâş denizlerine karşı
gâyet şedîd ve muhîb sûrette dokunmağa başlamış idi. Şimdi bir felâketin
karîb’ül-vukûʻ olduğu ve bu teknenin bu derece azîm emvâca mukâvemet
idemeyeceği anlaşılıyordu, çünkü garândi direği ıskâçasından çökerek bütün
çârmıhları boşanmış bu vecihle istinâsız kalan direk tekneye daha mahûf ve
sarsıntı ve sıdma virmekte bulunmuş idi. Binâ’en-aleyh çârmıhların
yekdiğerine cîrgana idilmesi sûretiyle tehlikenin mümkün mertebe menʻ ve
te’hîri tedbîrine tevessül olunmuşdur. Lakin bahr-i muhît kindâr ve
methûr bir canavar halinde koca sefîneyi sarsıyor, batırıyor çıkarıyor, güyâ
bir havf ve maʻdûmiyet |
-85- Mürettebattan
kıymetli 15 kişi koleradan hayatını kaybetmiştir. Hastalık
atlatıldıktan sonra eylülün on beşinci günü öğle saatlerinde Yokohama’dan
İstanbul’a yola çıktı. Hava güzeldi. Salı günü öğle saatlerinde rüzgâr
başlamış ve akşama doğru şiddetlenmişti. Öncelikle yan yelkenler, fırtınanın
sert bir şekilde dalgalandırması, şişirmesiyle gemiyi yalpaladığı için
kapatıldı. Böylece geminin önden arkaya doğru dalgalanması, dengelenmeye
çalışıldı. Fakat geceleyin rüzgâr, tam pruva direği istikametinden gelmeye
başladığı için yelkenlerin sarsılması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Artık
geminin ön kısmı, dalgalara oldukça sert bir şekilde çarpmaya başlamıştı.
Şimdi bir felaketin yaklaştığı ve geminin bu seviyedeki dalgalara direnç
gösteremeyeceği anlaşılıyordu. Çünkü grandi[1]
direği ıskaçasından[2]
koparak bütün çarmıhları[3]
sökülmüştü. Bu şekilde dayanağı kalmayan direk, gemi için daha tehlikeli
olmaya ve gemiye sarsıntı vermeye başlamıştı. Bunun üzerine çarmıh ipleri,
birbirlerine cırgana[4]
şeklinde bağlanarak mümkün oldukça tehlike atlatılmaya çalışılmıştır. Ancak etrafı
kinle kaplayan canavar okyanus, koca gemiyi sarsıyor, batırıyor çıkarıyor;
korku ve yokluk içinde her yeri titretiyordu. “methur”
lafzıyla bir kelime bulunamadı. |
[1] Ertuğrul Fırkateyni 3 direkli yelkenli bir gemiydi.
Bu tür gemilerdeki orta yani önden ikinci sıradaki direğe “grandi” direği
denir. Bakınız URL: https://d.ogren-sen.com/tıp/1587/index.html Erişim tarihi: 25.07.2020 Cumartesi, 20:32.
[2] “Direklerin alt uçları yani ‘topuk’ kısmı, bazı
gemilerde iç omurgaya, bazılarında da ikinci veya üçüncü güverteye ve ‘ıskaça’
denilen yuvalara oturtulur.” Bakınız URL: https://d.ogren-sen.com/tıp/1587/index.html Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 13:45.
[3] Çarmıh veya çarmık bağlantıları için bakınız URL: https://d.ogren-sen.com/pars_docs/refs/2/1587/1587_html_m26cc101.png Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 13:57.
[4] Balık ağı şeklinde örgü şekli. Bakınız URL: https://kelimeler.gen.tr/cirgana-nedir-ne-demek-61544 Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 14:14.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-86- İçinde – cümle aʻzâsnı lerzân idiyordu.
Bir halde ki: yavaş yavaş kemrelerden bir kaçının kırıldığı ve baş omuzluk
çâpâ tahtalarının başları sokralarından fırlayub kalkdığı buna ilâveten
sefînenin kömürlüklerinden dahi su itmeğe başladığı görülmesi en cesurların
ve en bilmez gemicilerin bütün ümid selâmetlerini, ümid hayâtlarını gâ’ib
itmesi içün kâfi idi. Fî’l-hakika bu mechûl ve mecnûn bahr-i muhît içinde,
vahşi bir gecenin zelâl devrâ devri arasında altındaki teknenin hemân dağılma
halinde bulunduğunu his idübde iʻtidâl ve intizâmını zerre kadar ga’ib
itmeksizin çalışan bu kahraman Osmanlı gemicileri yalnız vatandaşlarına değil
her millete mensûb meslekdâşları içünde madâr fahr û takdîr olabilir! Rüzgârın tahâcüm bî-rahmandan her
an sönen, kırılan geminin kalafât, burgucu, marângoz gibi sanʻatkârları
ellerinde fenârlar taʻmîre çalışıyor; bölük yüz bâşıları zâbıtları efrâd ile
beraber armayı nite itmeğe, çârmıhları doldurmağa uğraşıyor; bu esnâda
efrâdın bir kısmıda müdhiş tehlikeli teşkîl iden ve kömürlüklerden giren
külliyatlı mikdârda suyu – mâkine basmağa yetiştiremediği cihetle –
tulumbâlar ve bâkrâclar, kerdeller ile tahliye ile meşgûl oluyordu. |
-86- Öyle bir hal ki
yavaş yavaş kemere[1]
yönlerinden yani geminin sağ (sancak) ve sol (iskele) yanlarından birkaç
kısımdan kırıldığı; baş omuzluk[2]
çapa tahtalarının başları sokralarından[3]
yani tahtaların bitiştiği yerden koptuğu görülmüştür. Buna ilaveten geminin
kömür depolarından su almaya başlaması; korku nedir bilmez, en cesur
gemicilerin sağ kalma ümidini kaybetmelerine yetmişti. Doğrusu, bu bilinmeyen
ve kabarmış okyanus dalgaları içinde, vahşi bir gecenin karanlığı altında,
geminin neredeyse dağıldığını hissedip de soğukkanlılığını ve düzenini zerre
kaybetmeksizin çalışan bu kahraman Osmanlı gemicileri, yalnız Osmanlı Devleti
için değil aynı zamanda tüm dünya denizciliğinde övgüye ve saygıya layık
olmuştur! Acımasızca hücum
eden rüzgârdan sönen fenerleri gemiciler tamir etmeye çalışıyor; burgucu,
marangoz gibi sanatkârlar geminin kırılan ahşap kısımlarını kalafat[4]
etmeye çalışıyor; bölük yüzbaşıları emrindekilerle birlikte armayı[5]
yani direkler ve onlara bağlı donanımlar ve ipleri, kopan çarmıh iplerini
onarmaya çalışıyordu. Bu sırada gemicilerin bir kısmı, gemi için büyük
tehlike olan kömür depolarından sızan yoğun miktardaki suyu, makine ile
boşaltmak yetersiz kalınca, emme basma su tulumbaları, bakraçlar, gerdeller[6]
ile boşaltmaya çalışıyorlardı. |
[1] Ahşap yelkenli gemilerde “kemere” kısımları için
bakınız URL: https://www.denizcilikbilgileri.com/amator-denizciler-icin-tekne-ve-kisimlari/#Kemereler_(_Beam) Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 14:34.
[2] Baş omuzluk, gemide ön kısımda sağda (sancak) ve
solda (iskele) 45° eğimli yönlerdir. Bakınız URL: https://www.denizcilikbilgileri.com/amator-denizciler-icin-tekne-ve-kisimlari/#Omuzluklar_(_Bow) , https://www.denizcilikbilgileri.com/wp-content/uploads/2019/01/tekne-ve-kısımları.png Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 14:39.
[3] Güverte tahtalarının birbirine bitiştiği yerde
meydana gelen açıklık, armuz. Bakınız URL: http://lugatim.com/s/sokra , http://www.samsunyelken.org.tr/denizcilik-terimleri.asp , https://web.itu.edu.tr/~ytemel/files/week10.pdf#page=1 (1. sayfa)
[4] Gemi kısımlarını onarma işi. Bakınız URL: http://lugatim.com/s/kalafat Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 16:23.
[5] Arma için bakınız URL: http://lugatim.com/s/arma , http://www.samsunyelken.org.tr/denizcilik-terimleri.asp Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 16:52.
[6] Gemilerde kullanılan bir tür kova. Bakınız URL: http://lugatim.com/s/gerdel Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 17:05.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-87- Her yerde, her çalışan bölük başında
kumândânın ve ümerâ ile zâbıtânın efrâda halâs olabilmek içün yegâne çâre bu
suyun yenilmesi olduğunu anlattıkları, kendi iştirâklarıyla anları teşcîʻ
ittikleri görülüyordu. Bütün
bu ahvâl-i müdhişe sürʻat-i mümküne ile ilk emin bir limâna ilticâyı amir
bulunuyordu, bu husûs kumândân ve süvâri tarafından tabiʻi düşünüldü, ilticâ
idilecek iki limân var idi, biri arkada bıraktıkları Yokohama, diğeride
ileride bulunan (Kobi)! Ancak her ikiside aynı baʻid ve mesâfede
bulunduklarından ilerideki Kobe’ye yetişmek tensîb olunmuştu. Çehâr-ı
şenbe günü ile penç-i şenbe gecesi bu hâlet-i müdhişe ve muhavvife içinde
mürûr itti. Her an sefînenin dağılub gark olacağı bekleniyordu, maʻmâfihe bir
lokma ekmek yemeğe, su içmeğe vakit bulunamaksızın su basmak ameliyâtı devam
idiyordu. Nihayet bir az ilerideki (Osîma) fenâri dönüldüğü halde furtunanın
şiddetinden anları muhâfaza idebilecek olan (Kobi) ye girebilmek ihtimâl-i
kesb idecek idi. Lakin penç-i şenbe günü bu
keşti’-i felâket madâr üzerine ve üç gündür uyku görmemiş yorgun nazarlar ve
solgun çehreler önünde açıldığı zaman bu müdhiş dâygun fırtınasının kesb-i
sükûnet idecek yerde feverân ve şiddetini büsbütün arttırdığı |
-87- Her yerde, her
bölüğün başındaki komutanlar, herkese, bu tayfundan tek kurtuluş yolunun
gemiye giren suyun tahliye edilmesi gerektiğini vurguluyorlar aynı zamanda
komutanlar bizzat çalışarak tüm emrinde bulunanları cesaretlendiriyorlardı. Bütün bu dehşet
dolu anlar, mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde bir güvenli limana
sığınmayı gerekiyordu. Bu, komutanlar tarafından düşünülmüştü. Sığınılacak 2
liman vardı: Biri geride bıraktıkları
Yokohama, diğeri ileride bulunan Kobe limanı! Ancak her ikisi de aynı
uzaklıkta oldukları için ilerideki Kobe limanına varmaya çalışmak uygun
görülmüştü. Çarşamba günü
ile perşembe gecesi bu dehşet dolu anlarla geçti. Her an geminin dağılıp
batması bekleniyordu. Bununla birlikte bir lokma ekmek yemek ve bir yudum su
içmek için vakit olmaksızın gemiyi basan suyun tahliyesi yoğun bir şekilde
ediyordu. Sonunda ileride Oşima feneri görülmüş ve tayfunun şiddetinden
kendilerini koruyabilecek olan Kobe’ye ulaşabilme ihtimali oluşmuştu. Ancak perşembe
günü, felakete uğrayan bu gemi ve 3 gündür, solgun yüzlerdeki uyku görmeyen
yorgun gözler açıldığında, bu dehşet saçan tayfunun dineceği düşünülürken
etkisini tamamen arttırdığı görüldü. |
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-88- Görüldü. Halbuki köhne Ertugrul’un
kuvve’-i mukâvemeside o derece tenâkuz itmiş idi. Sefineye dolan suya galaba
imkânı görülmüyordu. Bütün hânispârâne gayretlere rağmen akşama doğru suyun
tezâyüd ide ide gülhânlara kadar çıktığı ve mâkine da’iresini setr ittiği
ihbâr olunmuş idi. Bu meş’ûm hayr zâten yorgunlukdan bitâb kalmış, ölmek
raddelerine gelmiş asker ve zâbıtânın me’yûs bir kat daha zelâl fütûr ve
taʻabla setr itti. Bu
işte bu esnada ileride, sancak bâş omuzluğu afakının zalâm amîkesi içinde
(Osima) burununun şikârına muntazır muhîb bir ajder gibi havl-ı engîz bir
şekilde uzayub kıvrıldığı seçilebilir idi. Harîtaya
bakılırsa görüleceği üzere bu haşîn ve dik yarlardan müteşekkel borunun
etrafını yarım mîl mesafeye kadar bir tâkım kayalıklar, banklar ihâte itmiş
olduğundan bahriyûnu bu mevâkiʻ-i mühlekeye takarrübden muhâfaza içün burun
üzerine beyâz ziyâ neşr iden bir fenâr kulesi inşâ olunmuşdur. Felaketin en müdhişi ise sefînenin
böyle mihlek bir mevkiʻ civarında bütün teknece mukâvemetsizliğine ilâveten
makine da’iresini söylediğimiz vecihle su basmasından dolayı artık gayr-i
kâbil idâre bir hâle gelmiş olması idi. Daha güneş mezalim bulutlar arasında
bu ölüme mahkûm mededsiz gemicilere son nazar-ı vedâʻını atub gurûb |
-88- Hâlbuki ihtiyar
Ertuğrul’un direnç gücü o derecede kırılmıştı. Gemiye dolan suyla baş etmek
mümkün görünmüyordu. “galaba” kelimesi “galebe”
olarak varsayıldı. Bütün gayretlere rağmen akşama kadar, içeri giren
su aratarak ve yükselerek makine dairesini kapladığı öğrenilmişti. “gülhân” ile geminin hangi kısmı kastedilmiştir,
anlaşılamadı, muhtemelen bu kelime yanlış okundu. Bu uğursuz gemiyle
uğraşmaktan yorgun düşmüş ve ölme eşiğine gelmiş askerler ve komutanlar bir
kat daha ümitsizliğe düşmüş ve sıkıntıya gömülmüştü. Bu esnada
ileride geminin sağ (sancak) ön kısmının ufuk hizasında derin bir karanlık
belirmiş; Oşima burnunun kayalıklarının, avını bekleyen korkunç bir ejder
gibi uzayıp kıvrıldığı görülebilmişti. Haritaya
bakılırsa, görüleceği üzere bu yalçın ve dik yarlardan oluşmuş burunun
etrafını, yarım mil mesafeye kadar, birtakım kayalıklar, banklar[1]
çevrelediği için denizdeki taşıtları, tehlikeli yerlerden korumak için burun
üzerine beyaz ışık saçan bir deniz feneri inşa edilmiştir.[2] Felaketin en
dehşetli kısmı ise, gemi gövdesinin, böyle ölümlü bir sahanlık civarında
dirençsiz olmasının yanı sıra, yukarıda anlatıldığı üzere, makine dairesinin
su altında kalması sonucu geminin artık kontrol edilemez hâle gelmesiydi.
Güneş, kara bulutlar arasından, ölüme mahkûm yardım alamayan bu gemicilere
son ışıklarını göstermişti. |
[1] Tehlikeli deniz sığlığı. Bakınız URL: http://lugatim.com/s/BANK Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 19:20.
[2] Kuşimoto feneri ve sahilleri. URL: https://www.google.com/maps/@33.4709916,135.8630758,1501m/data=!3m1!1e3?hl=tr Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 19:40. Geminin battığı yer. URL: https://www.google.com/maps/place/Türk+Müzesi/@33.4691667,135.8586111,3a,75y,90t/data=!3m8!1e2!3m6!1sAF1QipPXjkgHr3M7F2j0bSeVnsBCKmZCnlKs6lP0_urr!2e10!3e12!6shttps:%2F%2Flh5.googleusercontent.com%2Fp%2FAF1QipPXjkgHr3M7F2j0bSeVnsBCKmZCnlKs6lP0_urr%3Dw203-h152-k-no!7i4864!8i3648!4m12!1m6!3m5!1s0x0:0xdacbac7982f07f59!2zVMO8cmsgTcO8emVzaQ!8m2!3d33.4691667!4d135.8586111!3m4!1s0x0:0xdacbac7982f07f59!8m2!3d33.4691667!4d135.8586111 Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 22:42.
Transkripsiyon |
Günümüz Türkçesiyle |
-89- İtmeden
evvel yükselen sudan ocaklar sönmeğe başlayub kazganda kalan cüz’i setîm
mâkineyi tedvîr idemez bir hale gelmiş idi. Leyl-i meş’ûmun hulûlünde ise
artık kendi kendine emvâc ve sarsarın sevkine tâbʻ mechûl ve merhametsiz
uçurumlara doğru yuvarlanub giden bu gıcırtılı seyyâr tâbut içinde herkesin son
dakikanın yaklaştığını hiss ittiği, şâşâladığı görülmekte idi. Baʻzıları
dişleri kısılmış, dönmüş duruyor, baʻzıları adetâ bir cinnet asabiye ve bir
şey yapabilmek ümid ve ahîsiyle öteye, beriye koşuyor, geminin me’yûsâne
(fayrâb! Fayrâb!) diye bağırdığı işitiliyordu. Geminin kumândânı, süvârisi ve
ileri gelen zâbıtânı köprü üzerinde toplanmış bir sükûnet mühîbe ile, alan
vazifelerine dikkat itmekte bulunmuşlar idi. Kumândân ve süvâri suyu yenmeğe
çalışmakda ısrar itmekte iselerde her dakika suyun mikdârını ihbâr içün gelen
habercilerden hiç biri köprü üzerinde metîn ve sâkat mikdârını bekleyen
kumandanlara bir kelime ümid getiremiyordu! Su yükseliyor! Hala bir takım
gayretli zâbıtlardan gögerte kısmı tulumbalarda ve mâkinist kısmı yârı
bellerine kadar su içinde gayrette devam idilmesi, setîm kaldırmağa
uğraşılması içün teşvîkâtda bulunmakda idiler. Çe fâ’ide! Sefîne yalnız
emvâca, fırtınaya tebaʻiyyet idiyor, fen sanʻatın kuvvetine karşı isyân
iderek ancak tabîʻiyyat mütehevvirenin darbelerine |
-89- Güneş batmadan
önce gemide yükselen sular, motoru çalıştıran kömür ocaklarını söndürmeye
başladığı için geriye kalan az güç, motoru çalışamaz hale getirmişti. Korkunç
karanlık bastırdığında gemi, artık kendi kendine hareket edip dalgalara
kapılmış ve şiddetli soğuk rüzgârla, bilinmeyen ve merhametsiz uçurumlara
doğru yuvarlanıp gidiyordu. Bu gıcırtılı seyyar tabut içinde herkesin, son
dakikaların yaklaştığını hissedip bocaladığı görülmekteydi. Bazıları dişleri
kısılmış, dalgalara karşı dönmüş duruyor, bazıları adeta cinnet halinde bir
şeyler yapabilmek ümidiyle öteye beriye koşuyor, geminin ümitsiz bir şekilde
“Fire up! Fire up![1]
(Fayr-ap!) Ocağın ateşini sonuna kadar artır!” diye bağırdığı işitiliyordu.
Geminin kaptanı, diğer rütbeliler, ileri gelenler köprü[2]
üzerinde toplanmış bir korkunç bir sessizlik içinde gemiyi kontrol altına
almaya çalışmaktaydı. Kaptan ve yardımcıları dolan suyu boşaltmaya çalışsalar
da her dakika suyun miktarının arttığı haberini getirenler, köprüdeki
metanetle bekleyen kumandanlara ümit getirmiyordu! Su yükseliyor! Hâlâ
gayretli gemiciler, güverte kısmındaki suyu tulumbalarla tahliye etmeye
çalışıyor ve makine dairesinde suyu boşaltmaya çalışanlar yarı beline kadar
su içinde gayrete devam ediyorlardı. “setîm
kaldırmağa uğraşılması içün teşvîkâtda bulunmakda idiler” ifadesi için
günümüz Türkçesi kapsamında cümle uyarlanamadı. Olayların safhasına
bakılırsa, gemiye dolan suyun tahliye dilerek ağırlık atılması ve geminin
borda kısmının yükseltilerek en azından dümen manevralarıyla geminin kontrol
altına alınma çabası anlatılmış olabilir. Ne fayda! Gemi sadece
dalgalara, tayfuna göre yol alıyor. Tabiat olayı tayfun, insan yapımı sanata
isyan ederek gemiyi, sadece öfkeli tabiatın darbelerine (maruz bırakmıştı) |
[1] Bakınız URL: http://lugatim.com/s/fayrap Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar, 20:38.
[2] Geminin kumanda merkezi. Bakınız URL: http://lugatim.com/s/köprü (Üçüncü anlam) Erişim tarihi: 26.07.2020 Pazar,
20:41.
SONUÇ
·
İkinci Abdülhamid, Ertuğrul Fırkateyni’ni Asya
seyahatine göndermekle, İslam hilafetinin imajını ve konumu güncellemiş,
ziyaret edilen yerlerdeki Müslüman halkın gönlünü ve teveccühünü kazanmış,
yaklaşmakta olan dünya savaşına tedbiren Japonya gibi devletlerle dostluk ve müttefiklik
geliştirmiştir. Sefer, amacına ulaşmıştır.
·
Mektupları Tuğamiral Osman Paşa, ağabeyine
yazmıştır. Ağabeyinin kim olduğu bu metinden doğrudan öğrenilememiştir.
·
Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa, Ertuğrul Fırkateyni’nin
Asya seferine çıkmasının sakıncalı olduğu ifade edilen raporu gören Bahriye
Nazırı’dır ve Tuğamiral Osman Paşa’nın kayınpederidir.
·
Transkripyone göre -81- imlalı sayfadan itibaren
olayın cinayet ve sorumsuzluk olduğunu yazan kişinin kim olduğu
öğrenilememiştir. Muhtemelen Tuğamiral Osman Paşa’nın yakınlarından biri
olmalıdır.
·
Ertuğrul Fırkateyni’nin seferi süresince, Tuğamiral
Osman Paşa’nın ağabeyine yazdığı mektuplardaki teknik ayrıntılar dikkate
alındığında, Ertuğrul Fırkateyni’nin Pasifik Okyanusu gibi zor koşullara uygun
olmadığı ve dayanamayacağı açıktır.
·
Bu metinler bir bütün olarak dikkate alındığında, Ertuğrul
Fırkateyni’ne Asya seferi için çürük raporu verilmesine rağmen, bu raporu
Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın, Yıldız Sarayı’na sunmasına
rağmen, raporu dikkate almayarak, 09.05.2019 Perşembe tarihli Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı verilerine göre, 532 kişinin şehit olmasından, seferde ısrar edilmiştir.
·
İkinci bir hata olarak, Japonya’ya giderken Süveyş
Kanalı civarında geminin kaza yaptığını bilmesine rağmen, bunun üzerine gemi
değiştirilmesi teklifini reddedilip yola devam edilmesi emredilmiştir, Çin kara
sularında teknik sıkıntılar yaşayıp Ertuğrul Fırkateyni’nin 10 gün beklediği bilinmesine rağmen, Japonya’daki görevler icra edildikten sonra Japon
yetkililerin tayfun uyarısı yapmalarına rağmen, erteleme yapılmaksızın geminin
İstanbul’a hareket etmesi emredilmiştir. İhmal durumunun belirmesi üzerine, şehit
yakınlarının durumdan son derece rahatsız oldukları -81- imlalı yerden itibaren
vurgulanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder