Hat Sanatı Tarihçe Malzeme ve Örnekler - 3
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Kâğıt aherlenmeden önce boyanmalıdır. Boyama için çok çeşitli bitkilerden çeşitli renkler elde edilmektedir. Fakat tercih edilen renk, çaydan elde edilen nohûdi renktir. Renk elde edilmek istenen bitki, geniş bir kaba konularak şapla birlikte kaynatılarak boya elde edilir. Elde edilen boya geniş ve yayvan bir kaba alınarak kâğıt bunun içine batırılmak suretiyle boyanır. Bu şekilde kâğıt boyama usûlüne "banyo usûlü” adı verilmektedir. Eğer kâğıt bir
Resim 84- Kalemin kat’ edilmesi. (Mehmet Özçay arşivi)
sünger yardımıyla boyanırsa buna da “sürme usûlü” boyama adı verilmektedir.174
Bazı kâğıtlar orta kısmı farklı, yan kısımları farklı boyanırsa, böyle boyanmış kâğıtlara “akkâse kâğıt” adı verilmektedir.
Kâğıt boyandıktan sonra aharlama işine hazır demektir. Ahar iki çeşittir. Nişasta aharı ve yumurta aharı. Özellikle celî yazılarda kullanılacak kâğıtlar önce nişasta ile sonra yumurta aharı ile aherlenmelidir.
Nişasta aharı, bildiğimiz nişastanın suyla karıştırılıp ateşte kaynatılmasıyla elde edilmektedir. Nişasta evvela soğuk su ile ezilir, hafif ateşte karıştıra karıştıra kaynatılır. Elde edilen kıvam soğuduktan sonra, sünger yardımıyla, kağıda yedirilerek sürülür; kâğıt kurumaya terk edilir. Nişasta aharının üzerine duruma göre en az iki kat veya daha fazla yumurta aharı sürülür.
Yumurta aharı; yeterli miktarda yumurta akı bir kaba alınır. Yumurta büyüklüğünde bir şap avuç içine alınarak yumurta akı kesilinceye kadar çırpılır. Çırpma işlemi yumurta akı kesilinceye kadar devam etmelidir. Kesilerek köpüklü bir hal alan karışım bir müddet daha
Resim 85- Kağıt aherlemede kullanılan çakmak taşı mühre. (Emin Barın koleksiyonu)
karıştırılır. Bir müddet dinlendirildikten sonra tülbentten süzülerek elde edilen ahar maddesi bir sünger yardımıyla çok dikkatli bir şekilde kağıda sürülür. Gerek nişasta aharı gerek her yumurta aharından sonra kâğıt mührelenir. Bu konu kâğıt mühreleme bahsinde ayrıca anlatılacaktır.
Aharlanan ve mührelenen kâğıtlar tavlanması için bir müddet baskı altında dinlenmeye bırakılır. Bu dinlenme müddetinin en az altı olması gerektiği kaynaklarda belirtilse de daha önce kullanılabilir.
Kâğıt üzerine yapılan aharın parlatılması ve pürüzlerinin giderilmesi maksadıyla çakmaktaşı, akik taşı ve camdan mamul mühre ile mührelenir. Mühreleme işleminin, mühre tahtası veya pesterk denilen damarsız ve eksiz ıhlamur ağacı üzerinde yapılması tercih edilir.
Daha pratik olarak karton kâğıtların konulmasıyla yumuşatılmış zemin üzerinde de yapılabilir. Sürülen her ahardan sonra mühre yapılır; son kat ahar üzerine mühre direkt yapılır. Diğer zemin aharları ise bir kâğıt üzerinden yapılır. Son kat aharı mührelenirken, mührenin kâğıt üzerinde rahat kayması ve mührenin kağıdı çizmemesi için kağıdın üzerine fındık yağı sürülmelidir.175 Yalnız, yazı yazmadan evvel, fındık yağının tesirini gidermek için kâğıt, pudra tozu ile silinmelidir. Zira yağlı zeminin mürekkebi tutması mümkün değildir.
Mühreleme mühre âleti ile yapılır. Mühreler
çakmak taşı yahut camdan üretilmektedir. Saplı bir tahtaya tespit edilen cam yahut çakmak taşının, kağıda değen yani mühre yapılan kısmının gayet pürüzsüz ve temiz olmasına dikkat edilmelidir.
Hat sanatında kullanılan mürekkepler şöyle tasnif edilebilir:
1-İs mürekkebi
2-La’l mürekkebi
3-Üstübeç mürekkebi
4-Altın mürekkebi
5-Zırnık mürekkebi
6-Tashih mürekkebi
Hat sanatında kullanılan ana mürekkep, is ve zamktan elde edilen, siyah is mürekkebidir. Bezir yağı, balmumu, neft yağı, çıra ve gazyağı gibi çok çeşitli maddelerden elde edilen is,176 eritilip boza kıvamına getirilen arap zamkı içerisine katılır, iyice karıştırılarak dövülür. Bu karışıma gerekli miktarda saf su katılarak inceltilir ve mürekkep kullanılır.177
Resim 86- Porselen hokka takımı. (Emin Barın koleksiyonu)
İs ve arap zamkının karışımındaki oran-, dört kısım zamka, bir kısım is konulmasıdır. Mürekkebin karışımına zamk fazla konulduğunda, yazıda mürekkep parlama yapar, kalemden zor akar, dolayısıyla yazı zor yazılır. Ayrıca yazı murakka'a gerildiğinde kusma yapacağı gibi, mürekkep ileride çatlama da yapabilir. İs fazla konulduğunda ise, yazıya el değince siyahlık yayılarak yazının bozulmasına sebep olur.
Tabiatta bulunan çeşitli renkteki pigmentler, arap zamkı ile karıştırılarak istenilen renkte mürekkep elde edilebilir. Siyah is mürekkebinden başka nadiren de olsa kırmızı (la’l) mürekkep, beyaz (üstübeç) mürekkep ve zerendûd (altın) mürekkep hat sanatında kullanılmaktadır. Ayrıca XIX. asırda yazı kalıbı çıkarılmasında sodyum ve arsenik sülfürün arap zamkı ile karıştırılıp dövülmesiyle elde edilen sarı (zırnık) mürekkebi kullanılmıştır. Üstübeç mürekkebi ile mushafların sûre başlıkları yazılmıştır. Zerendûd levhaların hazırlanmasında varak altın, arap zamkı yahut bal ile ezilip, jelatinli su ile sulandırılarak kamış kalem veya fırça ile kullanılır.178 Zerendûd levhalardaki altın, daha sonra “zermühre” denilen mühre ile parlatılır. Bir de tashih mürekkebi vardır ki sadece M. Bedreddin Yazır bahsetmiş ve tarifini şöyle yapmıştın "Bir
hokkaya bir mikdar lika ve siyah mürekkep ve su koyup iyice karıştırdıktan sonra ağzı açık olarak güneşte bırakılır, ara sıra çubukla karıştırılır. Su azalıp mürekkep kuruyacak hale gelince biraz daha su ilâve olunup karıştırıldıktan sonra yine güneşte bırakılır. Bu tarzda beş-on gün devam olunur. Mürekkebin parlaklığı gidip mat bir hal alır. Şayet, kullanıldığı zaman is zerreleri kağıda, üzerinde dağılıp bulaşırsa, az miktarda süzülmüş bal ilâve edilip karıştırılmalıdır. Bununla yapılan tashihler belli olmaz, yazı kenarları şişip kabarmaz. İğnelenirken rahat ve muntazam iğnelemeye de yardımı olur.’’179
Resim 87- Mürekkep hokkası ve rıhdan. (Emin Barın koleksiyonu)
178- Renkli mürekkep imali için bkz. Yazır, Kalem Güzeli, II, 184- 186; Derman, Islâm Düşüncesi, sy. 2 (Haziran 1967), s. 103-105.
179- Yazır, Kalem Güzeli, II, 186
Eskiden, Kur’ân-ı Kerim, kıt’a ve hilye gibi metinlerin yazımında, formun ve satır çizgisinin tespiti için kullanılan malzemedir. Yazılacak her ayrı eser için ayrı mıstar hazırlanır. Sayfa boyuna göre hazırlanmış olan mukavva üzerinde, satır çizgilerinin başı ve sonu iğne ile delinerek ibrişim bu deliklerden geçirilir. Sayfa üzerinde, ibrişimin düğmesiz olmasına dikkat edilmelidir. Sayfanın sağ ve soluna da dikine ibrişim çekilir. Yazı yazılacak kâğıt bu mukavvanın üzerine konularak parmak uçları ile ip izinin kağıda çıkarak satırın belirmesi sağlanır.
Mıstarlar meşk mıstarı, sahife mıstarı, hilye mıstarı olmak üzere kullanılacakları formlara göre sınıflanırlar.180
Bugün daha pratik olarak ışıklı masada, kâğıt altına konan ve satırları koyu kalemle çizilmiş kâğıtlar, satırı belli etmek için, mıstar niyetine kullanılmaktadır.
Harflerin güzel ve keskin yazılabilmesi için kamış
Resim 89- Nesih sahife mıstarı. (Süleyman Berk koleksiyonu)
kalemin iyi ve güzel açılmış olması gerekmektedir. Bunu sağlamak için kamış kalemin açıldığı kalemtıraşın gayet kaliteli ve keskin olması lâzımdır. Burada bahsedilen kalemtıraşın bugün kurşun kalem açmada kullanılan kalemtıraşla herhangi bir alâkası bulunmamaktadır. Hat sanatında kamış kalem açmada kullanılan kalemtıraş, sap kısmı, kesici kısımdan en az iki kat büyük olan bıçak görünümündedir. Hat sanatında, kamış açma ve tashihte kullanılan iki çeşit kalemtıraş bulunmaktadır. Tashih için kullanılan kalemtıraşlar normal kalemtıraşlardan çok daha küçüktür.
Kalemtıraş üç ana kısımdan meydana gelmektedir:
1-Su verilmiş çelikten imal edilen ve tîğ denen kesici kısım
2-Çeşitli maddelerden imal edilen sap kısmı
3-Sap ile kesici kısmı birbirine bağlayan parazvana denen kısım
Kesici kısım yapılış şekline göre hattâtî, kâtibi, söğüt yaprağı, cam kırığı gibi çok çeşitli isimler almıştır.181 Eski kalemtıraşlarda, kesici kısmın parazvanaya yakın yerinde usta ismi yer almıştır.
Günümüzde klasik tipte kalemtıraş imal edilmekle birlikte daha pratik olması bakımından kırtasiye tipi kesim bıçakları da kullanılmaktadır. Tashih için de daha pratik olması sebebiyle "neşter" kullanılmaktadır.
Kamış kalemin açılmasında önce boğuma yakın kısmı yatay olarak kesilir. Bu ana kesimde sonra, kalemde oluşan ve '‘dil’’ tabir edilen kısım, istenilen incelik elde
Resim 88- Bir kalemtıraşın sap, parazvana ve tığ kısmının görünüşü.
Kalemtıraşı yapan ustanın mührü tığ kısmında görülmektedir. (Emin Barın koleksiyonu)
Resim 90- Kalemtıraş çeşitleri. (Emin Barın koleksiyonu)
edilinceye kadar sağ ve soldan tıraşlanır. Kalemin kağıda dokunacak, yazı yazacak kısmı kalemtıraşla, makta üzerinde “kat” edilerek elde edilir. Kat’ edilen dil kısmından mürekkebin akışını sağlamak için, dil kısmını ortadan ikiye ayırmak için “şakk” edilir. Şakkın dikkatli yapılması, yarılan kısmın iki eşit iki parçaya ayrılması gerekmektedir. Esasen kalemin şakkı, yazılacak yazının cinsine göre değişmektedir.
Kalem şakkı, nesih ve talik yazı kaleminde, dilin sağ üçte birden şakk edilmelidir ki, nesih ve talik yazıdaki yarım hareketler ortaya çıkabilsin. Sülüs’te sol üçte birden; rik’a yazıda tam ortadan şakkedilir. Dîvâni ve celî dîvâni yazıda sol üçte birden şakk tavsiye edilmiştir.
Kalem açılmasında kesme ve yontma usulü kullanılır. Kaba kısımlar alınırken kesim yapılır, kabası alınmış kaleme istenilen incelik ve kıvam verilirken ise kesmeden ziyade yontma işlemi uygulanır. Bütün bunlar yapılırken kalemtıraşın gayet keskin olmasına dikkat edilmelidir.132
Yazı sanatında kullanılan malzemenin kaliteli olması
çok önemlidir. Mürekkebin iyisi ve kalitelisi aynı şekilde kağıdın iyisi, doğrudan yazılacak yazıya tesir etmektedir. Bu sebeple atalarımız “Kem âlât ile kemâlât olmaz” demişlerdir. İyi eserin iyi malzeme ile çıkacağı muhakkaktır.
Kaliteli mürekkebin kullanım kabının da önemi bulunmaktadır. Sırlanmamış toprak saklama kapları ile mermerden mâmul hokkalar mürekkebin hassasiyetini kaybetmesine sebep olmaktadır. Seramik ve cam hokkalar mürekkebin özelliğini kaybetmemesi açısından daha iyidir. Geçmişte gayet sanatlı, seramik ve camdan, mürekkep hokkaları üretilmiştir.
Kamış kalemin kağıda iyice oturması için kağıdın tatlı sert bir zemine oturması gerekmektedir. Bir miktar kağıdın üst üste tutturulmasıyla oluşturulan altlıklar, ta’lik yazı için farklı şekilde hazırlanmıştır. Bazen deri, yazı altlığı olarak tercih edilmiştir.
Arapça kesim yapılan yer anlamına gelmektedir. Kamış kalemin dil denilen kısmı kat’ edilirken yahut şakkedilirken bıçağın ağzının zarar görmemesi ve kalemin uygun zeminde bu ameliyeye tabi tutulması için kullanılan alettir. Daha çok kemik, fildişi, abanoz gibi maddelerden imal edilmiştir. Makta’da kalemin oturtulduğu bir yuvası vardır. Zamanında, maktanın daha pratik olması için cepte taşınanları da imal edilmiştir.
Resim 91- Cep maktaı. (Emin Barın koleksiyonu)
182- Hattat Kâmil Akdik’e, "Hangi talebeniz daha güzel yazıyor efendim?" diye sorulunca: “Kalemini en iyi açan yazmaktadır" cevabını vermesi, kalemi düzgün ve kıvamında açmanın önemini göstermektedir. Eski üstadlar kalem açma üzerinde durmuş ve “Kalem açışında çok sırlar var, o sırlar yakalanmadan güzel yazı yazılamaz" demişlerdir.
Resim 92- Makta' çeşitleri. (Emin Barın koleksiyonu)
Resim 93- Hat san'atında kağıt kesmek için kullanılan makas. (Emin Barın koleksiyonu)
Resim 94- Sultan III. Ahmed tuğralı, işlemeli divit. (Mehmet Çebi Koleksiyonu)
IV. BÖLÜM
HAT SAN’ATINDA TUĞRA FORMU
OsmanlI hânedanının nişan ve alâmeti olan tuğra183 Oğuzca bir kelime olup, aslı tuğrağdır. Anadolu lehçesinde kelime sonundaki (ğ) okunmadığından, bu kelime “tuğra” olarak telaffuz edilmiştir.18'1 Arapçası “tevki”, Farsçası ise “nişan"dır.18S Tuğra, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Memlûklular, Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar’da kullanılmıştır.186
Oğuz hanlarının kullandıkları tuğralar hakkında bir bilgiye sahip değiliz.187 Selçuklu tuğralarının şekli hakkında ise Bündârî’nin “Zübdetü’n-Nusra ve Nuhbetü'l-Usra" adlı eserinde bazı tarifler mevcuttur. Buna göre Selçuklu tuğraları kavisli olup, sultan alâmeti bu kavisin altındadır.188 Memlûklular’da ise şekil tamamen farklıdır. Memlûklu tuğralarında, hükümdar ve baba ismi olmakla birlikte, bunlar düz bir satıra dik harfler yukarı uzatılarak meydana getirilmiştir.189 Bazen de hükümdar ve baba ismi bu dik harflerin üzerine daha kalın bir kalemle yazılmıştır. Anadolu beyliklerinin tuğraları, Selçukiler’de olduğu gibi kavisli ve münhanilidir; bu kavis ve münhani OsmanlI tuğralarında da devam etmiştir.190 Bunun yanında OsmanlI tuğrasının şekli, kendine münhasır bir gelişme göstermiştir.191
OsmanlI’da tuğrayı karşılayan birçok deyim kullanılmıştır; tevkî-i hümâyun, tevkî-i refî, nişân-ı şerîfi âlî şân-ı sultânî ve tuğrây-ı garrây-ı sâmi mekânı hakânî, tevkil refii hümâyun, nişân-i hümâyun, nişân-i hümâyun ve misâl-i meymûn, tuğray-ı garra, nişân-ı şerîf-i âlişan ve alâmet-i şerîfe tabirlerinin hepsi tuğra demektir.192
Tuğralar genel olarak, berat, menşur, ferman, sikkeler, defterhane defter ve kâğıtları başında, bayrak, pul, nüfus kâğıtları, antlaşmalar, vakfiyeler ve binalar üzerinde kullanılmıştır.193
Memlûklular ile Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar’da tuğra çekilmesi arasında fark vardır. Memlûklarda tuğra gerekli yere bizzat divân-ı inşâ reisi tarafından çekilmeyip, daha evvel kâtib-i destler tarafından hazırlanan tuğralar gerekli yere yapıştırılırdı. Diğerlerinde ise, tuğrayı bizzat gerekli yere Tuğrâî denilen nişancı çekerdi.194
Padişah tuğraları değişik yerlerde kullanılmakla beraber, gerçekte resmî evrak üzerine ve bu işle görevli
olanın çektiği tuğradır. Bunun dışında birçok hattat tarafından padişahın değişik ibare ve istiflerle tuğrası yapılmıştır.195 OsmanlI’da padişah tahta çıktığında, kendisine gösterilen değişik tuğra örneklerinden birini beğenir, bu da saltanatın sonuna kadar padişahın alâmeti olurdu.196
OsmanlI’da ilk tuğra, Sultan Orhan’a aittir. Orhan Gazi’nin elde mevcut tuğralarından ilki m.1324 tarihli, diğeri ise m. 1348 tarihlidir.197 Her iki tuğranın ibaresi de “Orhan b. Osman" şeklindedir. Milâdî 1324 tarihli tuğrada üç nun harfi sola keşideli bir biçimde iç içe yerleştirilmiş, dik harflerden de üç adet tuğ elde edilmiştir. Milâdî 1348 tarihli tuğrada ise üç “nun" harfi soldan sağa doğru yukarıda birleşmiş, dik harflerden elde edilen tuğralara zülfe takılmıştır.198
İki beyzeli üç tuğlu tuğra yapısı I. Murad tuğrası ile başlamıştır. Zülfeler ise, Orhan Gazi tuğrasının aksine sola doğrudur. I. Murad tuğra ibaresi “Murad b. Orhan"dır.
Başlangıcından itibaren tuğra metinlerinde bir takım değişiklikler meydana gelmiştir. I. Bayezid tuğrasında, baba ismine bağlı “hân" unvanı kullanılmıştır.199 11. Mehmed (Fatih) ile bu tabire “dâima" kelimesi eklenmiştir.200
Resim 95- Mustafa Rakım tarafından çekilmiş Sultan IV. Mustafa tuğrası. (TSMK-GY 1207)
Yavuz Sultan selim (1. selim) ile tuğraya “şâh” unvanı girmiş, I. Süleyman, İL Selim ve 111. Murad’ın tuğralarında “Şâh” kelimesi hem padişah hem de baba ismine izafeten iki defa kullanılmıştır.201 111. Mehmed tuğrasında “Şâh" unvanı tamamen kalkar, 1. Ahmed’le “Şâh" unvanı tekrar tuğraya girer. II. Mahmûd dahil bütün tuğralarda kullanılır. Yalnız bu tuğralarda şah ünvanı tek “Şâh” iki “he" ile yazılmıştır.202
-
4. 1. TUĞRANIN KISIMLARI
-
II. Mehmed (Fatih) tuğrası ile standart şeklini alan203 tuğra formu şu kısımlardan meydana gelmektedir:204
Tuğra metnini ihtiva eden, padişahın ve babasının ismi, şah, han, el-Muzaffer ve bin kelimelerinin yerleştirildiği kısımdır. Önceleri dikdörtgen şeklinde olan sere, III. Murad’dan itibaren üstü daralarak üçgen halini almaya
başlamıştır, iv. Mustafa tuğrası ile de kaidesi yuvarlaklaşmıştır.
(İç ve dış beyze): Bin ve han kelimelerinin “nun" harfinin kıvrılmasıyla ve iç içe yazılan iki beyzî şekle denir. “el-Muzaffer” kelimesi tuğraya girdikten sonra bu kelimenin “n” harfi, beyzelerden sola doğru uzanarak beyzelerl ikiye ayırmıştır.
Tuğra metnindeki dik harfler yahut eliflerden meydana gelir. Tuğ’a flama ismi de verilmiştir.205 Tuğlardan
Resim 96- Emirgân çeşmesi üzerinde, Rakım öncesi anlayışla çekilmiş, Sultan 1. Abdülhamid tuğrası.
sağa doğru sarkan kavislere de zülüf206 ismi verilmiştir
Beyzelerin devamı olan tuğranın sağına ve aşağı doğru uzanan kısma verilen isimdir.
Celi sülüste harflerin tenâsübünü sağlayıp, terkipte de büyük yenilik yapan Mustafa Râkım, aynı şekilde tuğrada da büyük değişim yapmış, kendinden sonra gelenler onun koyduğu estetik ölçülere bağlı kalmışlardır.207
Râkım’ın tuğra’da yaptığı değişim üç kısımda mütalâa edilin208
Hat değişikliği:
Tuğra’nın harfleri, celî divanî ve sülüs karışımı üslûplaştırılmış bir tarzdır.209 Râkım, tuğranın harflerini ıslah ederek, onlara kalem hakkını vermiştir. Râkım’ın h. 1230’dan sonraki tuğralarında harfler dolgun bir hâl almıştır.
İstif değişikliği:
Tuğra’nın özellikle sere kısmında, padişahın ve
baba ismi ile “el-muzaffer” kelimelerinin yerleştirilmesi önem arz eder. Râkım’dan evvel, sere’nin sol yarısı, önceleri “Şâh" kelimesinin çift “he” si, sonraları da şekli doldurucu işaretlerle dilimli bir şekilde istif edilmesi, nahoş bir görüntü meydana getirmiştir. Ayrıca kürsünün görüntüsü alttan iki yana sarkmış durumdadır. Râkım, istifi yeniden tertip ettikten başka, kürsünün alttan iki yana sarkık görüntüsünü de ortadan kaldırmıştır. III. Murad tuğrasında üstü daralarak üçgen bir hal alan sere kısmı, Râkım’la, iv. Mustafa tuğrasından itibaren yuvarlak bir hal almaya başlamıştır.
Şekil değişikliği:
Râkım, tuğranın akşamındaki orantı bozukluklarını gidererek, tuğraya estetik görünüm kazandırmıştır. Beyzelerin sol tarafını yukarı kaldırarak germiş, sere’yi toparlamış, tuğ ve zülfeleri genel görünüm ile uyumlu hale getirmiştir. Daha önceleri dik olan tuğları birer nokta sola yatırmış, zülfeleri de daha aşağıdan sarkıtmıştır. Ayrıca
Resim 97- Mustafa Râkım tarafından çekilmiş Sultan II. Mahmud tuğrası. (Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümâyun üzeri.)
ilk defa Sultan II. Mahmud tuğrasının sağ tarafına “adli" mahlasını koyarak tuğranın şeklini tamamlamıştır.
Râkım Efendi’den önce, tuğranın beyzeleri aşağı sarkık, kürsü sağ ve sol taraftan yanlara yayılmış ve sarkmış durumda, sere kısmı da üçgen bir halde idi. Tuğlar ise genel görünüm ile ölçüsüz bir biçimde, hem uzunca hem de dikçe idi. Genel olarak, Râkım öncesi tuğranın şeklinde bir âhenk mevcut değildir. Râkım Efendi, daha 111. Selim tuğrasında210 sere'nin iki yanını, sağ ve soldan hafif toparlamış, iç ve dış beyzeyi yukarı kaldırmış; harfleri düzelttikten başka istifini de yeniden tertiplemiştir. İstifte harfler aşağıdan yukarıya doğru örülmüşlerdir. 1223/1808 tarihli IV. Mustafa tuğrasında da arayışlarını sürdüren Râkım, bu tuğrada sere ve zülfeleri toparlamış, tuğları ise hafif sola meylettirmiştir. Zülfe’ler ve hançerdeki uyumsuz görünüm ile istifteki problem ise bu tuğrada hâlâ devam etmektedir. Çünkü sere'nin sol alt kısmı, sağ tarafa göre oldukça seyrektir. Zülfeleri III. Selim tuğrasında aşağıya çekmiş iken bu tuğrada tekrar yukarı almıştır. Hançer’in son kısmında ise önce yukarı çıkış, sonra aşağı iniş mevcuttur. Yalnız bu tuğrada kalem hakkının özellikleri hakkıyla verilmiştir. RâkımTn h. 1223 yılında Sultan II.
Mahmud için tertiplediği ve bugün TSMK-GY. 825’te bulunan tuğra, Sultan II. Mahmud'un h. 1230 yılında olgunlaşan tuğralarına nispetle kalemi ince, genel görünüşü itibariyle de zariftir. Sere kısmı nisbeten toparlanmış, fakat istif seyrek kalmıştır-, tuğlar ise oldukça uzundur. Tuğların uzunluğu sebebiyle zülfeler de uzunca ve sarkmış şekildedir. Sultan II. Mahmud için tertip ettiği ilk tuğralardan olan bu tuğra, h. 1230 yılında olgunlaşarak en güzel seviyesine ulaşmıştır. Tuğranın sağ üst köşesine, “Adlî” mahlası yerine aynı tuğranın minyatürünü çekmiş, bu minyatür tuğranın sağ üst köşesine ise “Adlî’ mahlası koymuştur.
Râkım’ın tuğradaki yenilik girişimleri aslında celî sülüsteki atılımları ile paralellik göstermektedir. Râkım’ın celî sülüste olgunluk döneminin başlangıcı olan 1230/1815 yılı aynı zamanda tuğradaki yeniliği tamamlayıp, estetik güzelliğine kavuşturduğu tarihtir. Topkapı Sarayı Müzesi Bâb-ı Hümâyun ve Bâb-ı Selâm üzerindeki tuğralar 1230/1815 tarihli olup, bu tuğralarda istif yerine oturmuş, sere ve beyzeler toparlanmış, sere’nin kaidesi yuvarlak
Resim 98- Hattat Abdülfettah Efendi tarafından çekilen Sultan Abdülaziz tuğrası. (Aksaray Valide Sultan Camii avlu kapısı)
bir hâl almış, beyzeler gerilmiş, tuğlar hafif sola meyletmiş, zülfeler ve hançer de genel yapı ile uyumlu hale gelmiştir. Tuğranın sağ üst kısmına, yine bir yenilik olmak üzere, ilk defa sülüs ile “Adli” mahlasını da Râkım koymuştur.211 Aynalıkavak Kasrı girişi üzerindeki h. 1233 tarihli tuğrada da Râkım aynı estetik kudreti göstermiştir.212 Mustafa Râkım ile tuğra, harf ve yapı olarak dolgun bir görünüm kazanmış, çizgiler gergin bir hal almıştır.
Râkım’ın, celi sülüs ve tuğra’da yaptığı yenilikten sonra, peşinden gelenler onun yolundan yürümüşler, bu yolu benimsemeyenler ise silinip gitmişlerdir.213 Sanat vadisinde Râkım’ın mütemmimi214 olarak kabul edilen hattat Sâmi Efendi, padişah tuğralarını estetiğin zirvesine ulaştırmıştır.215 Kürsü’nün genişliği ve olgunluğuna paralel olarak, beyzeler hafif büyümüş, tuğ ve zülfeler uzamıştır. Sâmi Efendi, tuğrada kürsüyü esas alarak yirmidokuz yerde ölçü birliğini sağlamıştır.216
-
211- Derman, VIII. Türk Tarih Kongresi, 1615. (II. Mahmûd "adlî” mahlasını şehzadeliğinde almıştır. Bkz. Derman, II. Mahmûd Semineri, 40.)
-
212- Râkım III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmûd’dan başka, şehzadeliğinde Sultan Abdülmecid için de tuğra tertip etmiştir. (Bkz. A. Süheyl ÜNVER, “İsmail Zühdî ve Mustafa Râkım”, Hamsi, sy. 9, 1955, s. 8.)
-
213- Derman, VIII. Türk Tarih Kongresi, 1615.
-
214- Derman, Sami Efendi, 7.
-
215- Derman, Vlll. Türk Tarih Kongresi, 1617.
-
216- Derman, Vlll. Türk Tarih Kongresi, 1617.
V. BÖLÜM
İCÂZETNÂME
Yazı sanatı usta-çırak ilişkisiyle öğretilmektedir. Birebir, hoca talebesiyle ilgilenerek dersi göstermektedir. Hoca, dersi talebeye yazmakta, daha sonra yazdığı kısmın talebesi tarafından aynen taklid edilmesini istemektedir. Bir sonraki derse kadar talebe, hocasının verdiği derse çalışmakta, istenilen yazıyı aynen taklide gayret etmektedir.
Esasen hat derslerinde belli bir usul takip edilmektedir. Yazı dersine teberrüken “Rabbiyessir" duası ile başlanmaktadır. Bu derste başarılı olunduğu takdirde “müfredat” denilen elifba harflerinin ( Elif- be- cim- ha...) yazılmasına geçilmektedir. Elifba harfleri başarıyla geçilince bu sefer, her harfin diğeri ile yazılış şekline geçilmektedir. “Be" harfinin “elifle, “be" harfinin “be" ile, “be" harfinin “cim" harfi ile bitişik şekli yazılarak ( bâ, beb, bec...) çalışılmaktadır.
Müfredat kısmı başarıyla tamamlandıktan sonra, sülüs ve nesih çalışan talebeye genellikle âyet, hadis ve kelâm-ı kibar gibi metinler yazdırılır. Talik çalışanlar, İran'ın büyük sûfilerinden Abdurrahman Molla Cami’nin (817/1414-
898/1492) Besmele Kasidesini217 yahut Hâkâni Mehmed Bey’in (ö. 1015/1606) Hilye-i Hâkâni'sini218 yazarlar. Yazı talebesi bu kısımda da dersini yazmakta, hocası beğenmediği kısımlara “çıkarma" yaparak doğru olanı göstermektedir. Mürekkebât kısmında artık talebeye istif nükteleriyle birlikte hareke ve süs işaretleri de gösterilmektedir.
Müfredat derslerinden sonra mürekkebât kısmını talebe başarıyla bitirdiği takdirde, hocası tarafından talebeye hat eğitimini tamamladığı ve yazılarının altın ketebe219 “imza” atabileceği ve ders verebileceğine dair izni ihtiva eden “icâzetnâme: diploma" verir.
İcâzetnâme için geçmiş üstad hattatların yazdığı bir kıt’a yahut hilye aynen taklid edilerek yazılmaktadır. TaTik icâzeti için genellikle XVIII. asrın İran ta’lik üstadı imadüTHaseni’nin yazıları taklid olarak yazılır. Hazırlanan
Resim 100- Mustafa Hulusi Efendi’nin, Mehmed Hulusi Efendi’den aldığı icazetname.
bu yazıların alt kısmına hoca tarafından izin cümlesi yazılır.
İzin cümlesi, farklı şekilleriyle şu şekilde yazılmaktadır: “Bismillahi teyemmüne bizikrihi’l-celîl. Bu güzel, mubârek, latif kıt’ayı yazan Mehmed Şefik Bey’e -Allah ömrünü uzun eylesin, ilmini ve marifetini artırsın, Allah murad ve maksuduna yükseklik versin; Âmin, bi hürmeti seyyidi’l-enbiyâi ve'l-murselîn- ketebe koyma izni verdim. Ben, Eyyûb Ensâri Camii hatibi, fakir es-Seyyid Mustafa İzzet, 1255".220
İzin cümleleri Arapça yazıldığı gibi Türkçe de yazılmıştır. Kebecizâde Mehmed Vasfi Efendi’den sülüs-nesih icâzeti221 alan Sultan 11. Mahmud’un icâzetinin izin kısmı şöyledir: “ Bu hatt-ı latif ve kelâm-ı münîf, Hazret-i
Şeyh İbn-iş Şeyh Hamdullah Efendi’nin intihab ettiği kavaid-j rüsumu üzere sahib ül hatt-ı Hümayun, azametlû, mehabetlû, kudretlû İbn üs Sultan Şehzade Mahmud-ı Adli ibn üs Sultan Abdülhamid Han ibn üs Sultan Ahmed Han efendimiz Hazretlerinin istihkakı nümayan olmağile, hilyeleri ve kitâbetleri zeyline ketebe tahririne izin verdim. Hüve’l-Üstad Vasfi, 1222 H.”222
İzin kısmına, icâzet verme yetkisine sahip başka hattatlar tarafından da tasdik konabilir. Tarihte çok sayıda tasdiki bulunan icâzetnâmeler bulunmaktadır.223
Resim 101- Hattat Bakkal Ahmed Arif Efendi’nin hocası Mehmed Şevki Efendi'den aldığı hilye şeklinde sülüs nesih icazetnamesi. Altta sağ kısımda zamanın önemli hattatı Yahya Hilmi Efendi’nin tasdiki, sol kısımda ise talebenin hocası Şevki Efendi’nin icazet izin kısmı yer almaktadır. (TSMK-GY. 335)
Resim 102- Hattat Ömer Vasfî Efendi’nin Hattat Sami Efendi'den aldığı ta'lik icâzetnâmesi. (TSMK-GY.324)
Resim 103- Hattat Halim Özyazıcı'nın üslûplaşmış imzası. (Süleyman Berk koleksiyonu)
Resim 104- Hattat Hulusi Efendi'nin tâ’lik bir kıtasının altındaki imza. (Emin Barın koleksiyonu)
OsmanlI’nın son döneminde 1915 yılında açılan ve devrin kudretli sanatkârlarının ders verdiği Medrese-i Hattâtfn’den mezun olanlara, klâsik icâzet yerine, mektebin bütün hocalarının imza yahut mühürlerinin bulunduğu
icâzetnâme verilmiştir. Bu icâzetnâmede talebenin yazdığı bir ibâre bulunmamaktadır.224
Ankara, 25-29 Eylül 1970, Kongreye Sunulan Bildiriler. Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1973, S. 716- 728.
Resim 105- Hattat Ali Hamdi Efendi'ye ait sülüs karalama.
Resim 106- Günümüz hattatlarından Mehmet Özçay’a ait nesih Besmele ve Rabbiyessir meşki.
Resim 107- Günümüz hattatlarından Mehmet Özçay’ın kullandığı “Ketebehû Mehmed" şeklindeki imzası.
-
VI. BÖLÜM
CELÎ BİR YAZININ HAZIRLANIŞI
Resim 108- Hattat Halim Özyazıcı’nın celî sülüs bir levhası için hazırladığı kalıp. (Süleyman Berk arşivi)
Karşısında durup hayranlıkla seyrettiğimiz sanat eserlerinin nasıl bir emekle meydana getirildiğini çoğu zaman aklımıza getirmeyiz! Bir eserin, sanatkârın zihninde berraklaşmasından, meydana gelene kadar geçen süre içerisinde çekilen zahmet, verilen göz nuru aslında esere verilen ruh kadar önemlidir. Bir sanatkârın eserini evlâdı gibi sahiplenmesi başkalarına garip gelse de, bu alın teri ve çilenin bir neticesidir.225
Hemen bütün sanat dallarında, bir eserin meydana geliş safhaları birbirine benzemektedir, şiirinde kullanacağı uygun kelimeyi uzun müddet düşündükten sonra bulan Yahya Kemal Beyatlı da aynı çileyi çekmiş, bir levhasına
altı ayda vücûda getiren hattat Sâmi Efendi de aynı çileli yoldan geçerek eser vermiştir. Bir Mustafa Râkım’ın, bir Yesâri’nin, bir Osman Hamdi’nin de aynı çileli yollardan geçerek eser verdiklerine şüphe yoktur.
Bir hat eseri, elifbâ harfleri, kamış kalem, kâğıt ve mürekkep kullanılmak suretiyle meydana getirilmektedir. Yazılacak bir metinde, harflerin yanında okutma işaretleri olan harekeler bulunmaktadır. Yine normal metin yazımında olmamakla birlikte, özellikle celî sülüs, celî dîvâni gibi yazılarda, harf ve harekenin yanında bir takım süsleme işaretleri de kullanılmaktadır. Yerine ve lüzûmuna göre tirfil, mimli tirfil, tırnak ve hurûf-ı mühmele denilen şekiller, celî sülüs levha yazımında istifin doldurulmasında
Resim 109- Hattat Mustafa Halim Özyazıcı’nın çeşitli istif çalışmaları. (Süleyman Berk arşivi)
önemli rol oynamaktadır. Harflerin yanında, hareke ve tezyini işâretlerin gayet düzenli, intizamlı, yerinde ve dengeli kullanılması, istif sahasına düzenli bir şekilde yayılması önem arz etmektedir. Burada sanatkârı sınırlayan husus, harflerin ve harekelerin, teşrifata uygun, yani yerli yerinde kullanılması; metnin mânâsını bozacak uygunsuz yere konulmamasıdır.
Yazıda harflerin veya istifi meydana getiren diğer unsurların, istif sahasına uyumlu bir şekilde ve aynı nisbette yayılması, yani istif örgüsünün her tarafının aynı yoğunlukta olması, istifte organik bütünlüğün temini, çizgiler arasında uyum, denge, ritm ve ahengin bulunması güzel bir istifin temel unsurlarıdır. Harflerdeki tenâsüp ve ölçü yanında, gerek satır, gerekse katmerli istiflerde, harflerin birbirleri ile kaynaşmış bir halde bulunması önemlidir.
Genel olarak, yazılacak metin seçilirken mânâya dikkat edildiği gibi, seçilen metnin istife uygun olup olmayacağı da göz önünde bulundurulmaktadır. Yalnız, bir ibârenin, istife uygun düşüp düşmeyeceğini önceden kestirmek zordur. İstif üzerinde çalışma, çeşitli zuhuratlara sebep olabilir. Bazı metinlerin istifi kolaylıkla çıkabildiği
gibi bazı metinlerin istifleri günler, hatta aylar sonra ortaya çıkabilmektedir. İstifin oturması, bazen zaman istemektedir. Yazılacak metnin istifi oluşuncaya kadar, hattatın zihnini devamlı meşgul eder. Bu arada, zaman içerisinde geliştirilen istifler de yeri gelince kullanılmak üzere muhafaza edilir veya daha iyisi bulunana kadar istif üzerinde çalışılır. Bazı hattatların dosyasında daha sonra geliştirilmek üzere birçok istif çalışması bulunabilmektedir. Bazen tamamlanmış istifler, çok sonraları levha hâline getirilmektedir. İstifin oluşma safhasında, meslektaşlar arasındaki istişârenin de önemi çok büyüktür.
Yazılacak metin, evvela kurşun kalemle çalışılır, yazılabileceğine kanaat getirilen istifin taslağı çıkarılır. İkinci ve önemli safha, kurşun kalemle yapılan taslağın, sülüs yazı ve kamış kalemle sınırları tespit edilmiş alana yazılmasıdır. Bu safhaya geçmeden evvel, metinde bulunan bütün harfler tek tek çalışılmaktadır.226 Bu çalışma esnasında beğenilen harf, metinde kullanılmak üzere saklanmaktadır. Eğer metinde aynı harften iki adet varsa, diğeri için de, daha önce çalışılmış harf kullanılmaktadır. Celi sülüs harfler çalışılırken hattat Sâmi Efendi, Nazif Bey, Neyzen Emin Efendi, Halim Özyazıcı gibi Sâmi Efendi ekolüne mensup hattatların harfleri örnek alınmalıdır. Celî sülüs yazı için şu tespiti yapmak mümkündür; celi sülüs harfleri, ölçü ve estetik olarak hattat Sâmi Efendi eliyle mükemmel hâle getirilmiştir; aynı şeyi istif bakımından söylemek mümkün değildir. Celi sülüs’ün istifinde Mustafa RâkımTa birlikte, özellikle Sâmi Efendi ile çok mesâfe alınmıştır ama, yapılması gereken daha çok şey olduğu muhakkaktır. Yapılanlar hâlâ çok azdır.
Resim 110- Hattat Osman Özçay’a ait titiz bir şekilde tashih edilmiş, celî sülüs levha. (Tezhib: Fatma Özçay; Abdurrahman el-Uveys Koleksiyonu ■ Dubai)
İkinci safhada metin, tespit edilen sınırlara yazılır. Gerektiği taktirde aynı kâğıt üzerinde, şekil ve estetik olarak beğenilmeyen harflere müdâhalede bulunulur. Burada şu husus akıldan çıkarılmamalıdır-, istifte harflerin ölçüsü, meşkte öğrenildiği gibi değildir. İstif icâbı harflerin ölçüsünde belli bir noktaya kadar değişiklik mümkündür. Meselâ celî sülüste, “nun” harfinin çanak tabir edilen kısmı normalde beş nokta ölçüsündedir. İstif icabı bu çanak dört buçuk nokta ölçüsünde olabileceği gibi, beş buçuk nokta ölçüsünde de olabilmektedir. İstif hazırlanırken hareke ve tezyinî işâretler birlikte düşünülür ve çalışılır.
Dördüncü safhada, hareke ve tezyinî işâretler üzerinde durulur. Unutulmamalıdır ki başarılı bir istif, hareke ve tezyinî işaretler kapatıldıktan sonra, harflerinin dengeli dağılım gösterdiği istiftir.
Beşinci safhada, yazı fotokopi usulü ile yazılacak büyüklüğe getirilerek, harekelerin de son kontrolleri yapılır. Levha artık, aherli kağıda yazılacak hâle gelmiştir.227
Altıncı safhada artık yazı, aharlı kâğıt üzerine yazılır,
ince tashihi yapılır. Aslında bir levhanın en önemli safhalarından biri de bu kısımdır. Levhanın kalıptan aherli kağıda aktarılması uzun sürmese de tashihi, özellikle ince tashihi epeyce zaman alabilmektedir. Toplu iğne ucu kadar demir uçlu yahut cava kalemi ile yapılan ince tashih dikkat ve ihtimam istemektedir.228
Levhanın yazım ve tashihi bittikten sonra fotokopi usulü ile küçültülerek cılız kalan yerler tashih edilmek
Resim 111- Hattat Halim Özyaacı tarafından titizlikle tashih edilmiş bir levha. (Tezhib: Münevver Üçer)
üzere tespit edilmelidir. Bu iş için özellikle beyaz kâğıt tercih edilir, çünkü beyaz kâğıt, hataları daha bâriz bir şekilde göstermektedir. Tekrar yapılan bu tashihte ayrıca, harflerin kalem hakkında bir bozulma meydana gelmişse bu da giderilir. Çünkü tashihte kalemin tabii cereyan hakkının bozulmaması çok önemlidir. Hattat Nazif Bey (ö. 1913)'in yazılarının tashihini bitirdikten sonra fotoğrafla küçültüp harflerin cılız kalan yerlerini tashih ettiği kaynaklarda belirtilmiştir. Bu tashihler yapıldıktan sonra
imza ve tarih konulur. Levha artık tezhibe hazır hâle gelmiştir. Levhada imza ve tarih en son düşünülen hususlardır.
Burada sıralanan safhalar, peş peşe icra edilebildiği gibi, uzun zaman aralıkları ile de icra edilebilmektedir. Tashih kısmının fazlaca zaman aldığı bilinmelidir. Titiz bir san'atkârın yazının her safhasında, hiçbir ayrıntıyı ihmal etmediği, güzellik ve mükemmelliğin ayrıntılarda gizli olduğunu akıldan çıkarmadığı muhakkaktır.
Resim 112- Hattat Osman Özçay’a ait titiz bir şekilde tashih edilmiş, sülüs levha. (Tezhib: Fatma Özçay)
Resim 113- Hattat Halim Özyazıcı tarafından titizlikle tashih edilmiş bir levha. (Tezhib: Münevver Üçer)
-
VII. BÖLÜM
LÜGATÇE VE DEYİMLER
►??◄
Âher: Genellikle, nişasta, yumurta akı ve pirinçten yapılan ve ham kâğıtların terbiyesinde kullanılan sıvı.
Âhenk: Harflerin yapılarının, estetik ölçülerinin, hem münferid hem de diğer harflerle uyum içerisinde olmasıdır. Bunlar da tenâsüp ve terkiple ifade olunmuşlardır.
Aklâm-ı Sitte: Türkçesi, "altı kalem", Farsçası “şeş kalem" dir. Sülüs, nesih, muhakkak, reyhânf, tevkî ve rıkaa' yazılarına verilen toplu isim.
Ali Kurna: Eskiden kullanılan kâğıtlardan birinin adıydı. En ziyade sülüs yazı için kullanılırdı. İtalya'nın Toskana eyaletinin güneyinde güzel bir şehir olan Livurna'da yapılan bu kâğıtta (A. Ligorna) kelimesi soğuk damga ile vurulduğundan tahfife uğrayarak "Ali Kurna" olmuştur.
Babüssaâde: Arz kapısı, taht kapısı. Topkapı Sarayı'nın üçüncü kapısı olup Enderun ve Bırun'u birbirinden ayırırdı.
Bâb-ı Hümâyûn: Topkapı Sarayı’nın Ayasofya'ya bakan birinci kapısına verilen ad.
Bâb-ı Selâm: Topkapı Sarayı'nın Bab-ı Hümâyûn’dan sonra gelen ikinci kapısı olup, daha ziyade Ortakapı diye anılır.
Berat: OsmanlI Devleti teşkilatında bazı vazife, hizmet ve memuriyetlere, tayin edilenlere vazifelerini icrâ selâhiyetini tevdi etmek üzere, padişahın tuğrası ile verilen mezuniyet veya tayin emirleri.
Beyze: Tuğra'nın kısımlarından olup, sağdan sola ve yukarı doğru çekilen çift şekil.
Beyzî: Yumurta biçiminde olan, oval.
Celî Sülüs: Sülüs yazının yaklaşık 9 mm.'den kalın yazılanına verilen addır. Sülüs yazıya göre bu yazıda hatlar daha belirgin bir hâl alır.
Celîl: Celî yazının Abbasiler dönemindeki adı.
Ciharyâr-ı Güzîn: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali için özellikle sünnî müslümanlar tarafından kullanılan bir tabir.
Çıkarma: Hocanın, talebenin yazdığı meşkin altına, yapamadığı harfleri tekrar yazmasına verilen isimdir.
Dendan: Sin dişlerine verilen addır.
Dival: Kadife üzerine sırma ya da gilapdanla kabartma olarak yapılan iğne işi. İşlenecek desenler mukavva veya deri üzerine çizilir. Bunlar kesilerek gergef veya kasnağa gerilen kadife üzerine yerleştirilir. Gergef veya gilaptan bu kalıpları örtecek şekilde işlenir. Bindallı kadın elbiseleri ile birlikte bohçalar, keseler, örtüler dival işi olarak bu teknikle süslenir. Türk el işleri arasında divalin yeri büyüktür.
Ebrû: Su yüzeyine serpilen toz boyalara kâğıt tatbik olunarak yapılan boyama.
Envanter: Döküm, liste.
Esma-i Hüsnâ: Allah'ın en güzel ve şerefli doksan dokuz ismine verilen addır.
Estampaj: Taşa mahkuk olan yazıların üzerine kâğıt konmak suretiyle kalıbının alınması.
Estetik: Duygu ilmi manasını ifade ederse de bugün sanattaki güzelliğin mahiyetinden bahseden ilim; güzellik duygusu uyandıran, güzel olan.
Evâhir: Son dönem, ustalık dönemi.
Evâil: İlk dönem, çıraklık dönemi.
Evâsıt: Orta dönem, kalfalık dönemi.
Ferman: Bir iş veya maslahat siparişini mutazammın padişah tarafından verilen yazılı emir.
Fersûde: Yıpranmış, eskimiş, aşınmış; eski, yırtık.
Gubâri Yazı: Arapça toz anlamına gelen gubardan ismini alan yazıdır. Çok ince ve küçük hatta gözle zor görülebilecek yazılara verilen isimdir.
Hâfız: Kur'ân-ı Kerîmi tamamen ezberleyen ve ezberinde tutan kimse.
Hançer: Tuğra'da beyzelerin devamı olarak sağa uzanan çif kola verilen ad.
Hasaneyn: Hz. Peygamberin torunları Hz. Haşan ve Hz. Hüseyin için kullanılan tabirdir.
Hazire: Etrafında duvar veya çit bulunan ağıl, mezarlık ve saire.
Hurûf-u Mühmele: Arap elifbasındaki noktasız harfler.
İbda': Bir sanat eseri meydana getirmek. İbda' olunmuş bir eser demek, hiçbir modeli olmayan ve kimseyi taklit etmeyerek vücuda getirilen aslî eser demektir.
İcazet: Hat san’atında müfredat ve mürekkebat meşklerini bitirenlere hocaları tarafından, yazılarının altına ketebe koyma iznini veren diploma.
İmza: Hat sanatında, hattatın levhanın uygun yerine, yahut yazdığı kitabın genelde son sahifesine ismini yazması. Levhalara genellikle ismin stilize şekli konmuştur.
İptidaî: Basit, gelişmemiş, işlenmemiş.
İstif: Bir şeyi birbiri üzerine ve sıra ile dizip yığmak demek olan bu kelime İslâm yazısında kelimeleri satır nizamı dışında birbirinin üzerine çıkarmak yerinde kullanılır bir tabirdir.
Ketebe: Bir hattatın yazdığı yazıya ismini koyması yerinde kullanılır. İmza demektir.
Kitabe: Camii, mescit, medrese, kale, türbe, kervansaray, han, hamam gibi bir mimarî eserin kapısı üzerine veya uygun bir yerine yerleştirilen, üzeri kabartma yazılı taş levha.
Kuşak: Bir abidenin çevresini tamamen, yahut kısmen kuşatan ve uzaktan okunabilmesi için celîşekliyle yazılmış olan yazılar.
Külliye: OsmanlI zamanında Araplar'daki bazı medreselere üniversite kelimesinin karşılığı verilen bir ad.
Lahit: Harç ile yapılan mezar, ölüleri koymaya mahsus sanduka yerinde kullanılır bir tabirdir.
Mahkûk: Maden, taş, tahta vesaire üzerine demir kalemle çukur veya kabartma olarak yazının oyulması.
Ma'kılî: Hiçbir parçasında yuvarlaklık bulunmayan, düz, dik ve köşeli yazı biçimidir.
Mahlas: Asıl addan başka kullanılan ikinci ada verilen isimdir. Şairler şiire başladıkları vakit böyle ikinci bir ad alırlar, onu şiirlerinde kullanırlardı. Devlet memuriyetine girenlerin bazılarına da âmirleri tarafından mahlas verilirdi.
Malakârî: Tavan ve duvarlara alçı ile az kabartma olarak yapılan tezyinat. Kabartmalar gayet az kalınlıktadır ve ekseriya bir santimi geçmez. Bu tarz işe malakârî denilmesi, mala gibi küçük bir aletle yapıldığı içindir.
Mektep (Ekol): San’atta aynı esaslara tâbi olan, aynı san’at prensiplerini müdafaa eden ve o tarzda çalışan san’atkârlar grubuna denir.
Muhakkak: Sülüs yazıya göre harfleri daha düzümsü, çanakları genişçe ve derin olmayan yazıdır. Kuyruğu olan harflerin kuyrukları daha uzuncadır.
Muharrir: Tahrir eden, yazı yazan, kâtip, yazar, bir mevzuyu yazı ile anlatan.
Murakkaa: Hattatların, ayrı ayrı kâğıtlara yazarak körük gibi bir ciltte topladıkları yazı albümü. Murakka' albümleri çeşitli yazı türlerini içine alır.
Muvakkithane: Vakit tayinine yarıyan saat gibi aletlerin bulunduğu yerler hakkında kullanılır bir tabirdir.
Mücellid: Kitap ciltleyen, ciltci.
Müderris: Medrese ve camiide talebeye ders okutan hoca yerinde kullanılan bir tabirdir.
Müfredat: Yazı sanatında elifba harflerinin tek tek ve birbirleriyle yazılmasından oluşan ders.
Mürekkebât: Müfredat dersinden sonra, âyet, hadis ve kelâm-ı kibârdan oluşan yazı dersi.
Müselsel Hat: Zincirleme, ardı ardına, araları kesilmeden, zincirleme yazılan yazı.
Müsenna Yazı: Aynı ibarenin harflerinin karşılıklı olarak yazılmasıdır. Bu yazıya aynalı yazı da denmektedir.
Müstensih: İstinsah eden, bir yazının kopyasını, suretini çıkaran.
Nesih: Sülüs'e tabi olup, onun üçte biri kadardır. Bu yazı teknik bakımından sülüs'ün üçte ikisini neshetmiş ve üçte biriyle de ona tabi olmuştur. Daha çok kitap istinsahında kullanılmıştır.
Perspektif: Eşya ve nesnelerin uzaktan görünüşü; nesneleri bir yüzey üzerine görüldükleri gibi çizme sanatı.
Reyhâni: Muhakkaka tabi olup onun ince kalemle yazılanına verilen ad.
Rıkaa': Tevki' yazıya tabi olup onun ince kalemiyle yazılan yazıdır.
Sere: Tuğra'nın şekillerinden olup, tuğra metninin yazıldığı kısımdır. Bu kısımda padişahın ve babasının adları yazılırdı. Bu kısma "kürsü" de denilir.
Seren: “Kef” harfinin üst çizgisi.
Sülüs: Her harfinin altıda dört parçası düz, altıda ikisi de yuvarlak olan yazıdır. İslâm yazıları içerisinde ümmü'l-hutût olarak isimlendirilmiştir. Umumiyetle ağzı 3-4 mm. genişliğinde kalemle yazılır.
Tasdik: İcâzetnâme’ye, talebenin hocasından başka hocaların koyduğu kayıt.
Tashih: Hat san’atında harfin fazla veya pürüzlü kısımlarının, yalama yahut traşlama suretiyle giderilmesi, eksik kısımlarının ise tashih mürekkebi ile doldurulması suretiyle yapılan işlem.
Teberrüken: Başlanılan işin hayırlı ve bereketli olması için.
Tenâsüp: Ölçülü olma; hüsn-i hatta aranan bir vasıftır. Harflerin boyları, kalınlıkları, harf aralıkları, kalem kalınlığına göre olmasıdır.
Terkip: İstif anlamında, hat sanatında harf ve kelimelerin âhenkli bir surette tertip edilmesi.
Teşrifat: Yazıda harflerin, yerli yerinde takdim ve tehir yapılmaksızın kullanılması.
Tevkiî: Sülüs'e tabi olup, onun ihmal edilmiş şeklidir. Ayrıca bitişmeyen harfler de birbirlerine bitiştirilerek yazılır.
Tezhib: Yazma kitaplarla murakka'larda, boya ve altın tozu ile yapılan her türlü süsleme işine verilen ad.
Tırnak: Celî sülüs istiflerinde süs unsuru olarak kullanılan t şeklindeki işaret.
Tirfil: Celî sülüs istiflerinde süs unsuru olarak kullanılan V şeklindeki işaret.
Tuğ: Tuğra’nın kısımlarından olup sere'ye dikine olarak yukarı doğru çekilen üç eşit hatta denir. Bunun yerine elif de denir.
Tuğrâî: Berat, ferman ve sair tuğra çekilen kâğıtlara tuğra çeken yerinde kullanılır bir tabirdir. Bu vazifeyi gören memura "Tuğrâî”, “Nişancı”, “Tevkiî" de denilirdi.
Tuğra Çekmek: Berat, ferman ve sair vesikalara tuğra denilen alâmetin yazılması yerinde kullanılır bir tabirdir.
Üslûp: Tarz, yol, biçim, usûl.
Üslûplaştırma: Stilize etme, belli bir biçime sokma.
Varak Altın: Kâğıt halinde gayet ince hale getirilmiş altın.
Yazı Silkelemek: Harf kenarları iğnelenen bir yazının, zemin rengine göre kömür yahut tebeşir tozu ile yazı üzerinden gidilerek, yazının esas yazılacağı zemine tespit edilmesi.
Zerendûd: Kağıdın üzerine sıvama altın sürülmesi anlamına kullanılan bir tabirdir.
Zülfe: Sülüs yazısındaki eliflerin ucunda çengele verilen ad.
Kur’ân-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meali. Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993.
ACAR, Şinasi. Türk Hat Sanatı. İstanbul, Antik A.Ş., 1999, 305 s.
-
- “Hattat Mezar Taşları (I-Il)", AD Art Dekor, sy. 8182 (Aralık 1999- Ocak 2000), s. 112-122, 112-118
-
- Ünlü Hattatların Mezarları Gelimli Gidimli Dünya. İstanbul, 2004, 128 s.
AKTAN, Ali. “Arap Yazısının Doğuşu, Gelişmesi ve İslâm Yazısı Haline Gelmesi”, İslâmî Araştırmalar, c. II, sy. 6, 1988, S. 61-67.
Âli. “Tuğray-ı Humâyun”, TOEM. sy. 43 (1 Nisan 1333) S. 53-58.
Âli, Gelibolulu Mustafa. Menâkıb-ı Hünerverân. İstanbul, Türk Tarih Encümeni Külliyatı, 1926, 133+92 s.
ALPARSLAN, Ali. “Hattat Hamid Aytaç”, Hayat Tarih Mecmuası, sy. II, 1972, s. 16-22.
-
- “Yazı-Resim", Boğaziçi Üniversitesi (Beşerî Bilimler) Dergisi. C. I, 1973, S. 1-27.
-
- “Mimarî Yapıların Yazı San’atı Bakımından Önemi” Boğaziçi Üniversitesi (Beşerî Bilimler) Dergisi, c. IV-V, 19761977, S. 1-14.
-
- Ünlü Türk Hattatları. Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992, 147 s.
-
- ‘İslâm Yazı Sanatı", Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, c. XIV, İstanbul, Çağ Yayınları, 1993, s. 441522.
-
- “Celî”, DİA/VII. İstanbul, 1993, s. 265-267.
-
- OsmanlI Hat Sanatı Tarihi, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1999, 215 s.
-
- “İslâm Yazı Çeşitleri: 3 CelîSülüs”, Sanat Dünyamız, sy. 33 (1985), S. 27-35.
-
- 'İslâm Yazı Çeşitleri: 4 Nestaiik”, Sanat Dünyamız, sy. 34 (1985), S. 3-11
-
- ‘İbn Muklenin İslâm Yazısına Hizmeti", Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri 30 Nisan/ 2 Mayıs 1986 Bildirileri, İstanbul, 1986, s.11-14.
-
- “Gubâri”, DİA, c. XIV, s. 167
ALUS, Sermet Muhtar. “Eski Yazılar, Hattatlar",
Akşam Gazetesi. 4 Ağustos 1950.
-(İstanbul Yazıları. İstanbul, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Dairesi Başkanlığı Yayınları No: 15, 1994, S. 260-262).
ARSEVEN, Celâl Esad. Sanat Ansiklopedisi (I-V). İstanbul, MEB, 1966.
AYVAZOGLU, Beşir. “Mustafa Râkım Efendi", Aksiyon, sy. 150, (18-24 Ekim 1997), S. 58-59.
-
- Geleneğin Direnişi. İstanbul, Ötüken Yayınları, 1996
-
- “Hattat Mustafa Râkım Efendi", Türk Edebiyatı, sy. 290 (Aralık 1997), 12-14.
-
- Kuğunun Son Şarkısı. İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1999, S. 125-133.
-
- “Acı bir manzara ve bir teklif", Not Defteri, Zaman Gazetesi, 20. Ekim. 1997
AYVERDİ, Ekrem Hakkı. Fatih Devri Hattatları ve Hat Sanatı. İstanbul, İstanbul Fetih Cemiyeti, 1953, 56 s.
BALTAC1OĞLU, 1. Hakkı. “İslâm Yazılarının tarihçesi III Sülüs Nev’i", Tedrîsât-ı Ibtidâiye Mecmuası, c. II-III, No: 1327-1328, S. 213-222, 1-13.
-
- “Türk Yazılarının Tedkîkine Medhal", Dârü’l-Funûn llâhiyat Fakültesi Mecmuası, c. II, sy. 5-6, Haziran 1927, S.111-136.
-
- Sanat. Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, 1934, 238 s.
-
- “Necmeddin Okyay ile Görüştüm", Yeni Adam. sy. 447 ( 22 Temmuz 1943), S. 6, 7, 11.
-
- “Mustafa Râkım", Türke Doğru. 1943, c. II, s. 70-71.
-
- Türk Plâstik Sanatları. Ankara, MEB., 1971, s. 115121.
-
- Türklerde Yazı Sanatı. Mersin, Kültür Bakanlığı, 1993, 143 s.
BAYAT, Ali Haydar. Hüsn-i Hat Bibliyografyası. Ankara, Kültür Bakanlığı, 1990, 160 s.
BAYKAL, Bekir Sıtkı. “Tuğra", Türk Ansiklopedisi (TA) XII/2, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 1982.
BERK, Nurullah. “İslâm Yazısında Plastik ve İfâde" AÜİFD. sy. I-II, 1995, S. 49-57.
BERK, Süleyman, “Eyüpsultan Sınırları İçerisinde Hattat Mustafa Râkım’a Ait Mezartaşı Kitabeleri", III. Eyüpsultan Sempozyumu Tebliğler (28-30 Mayıs 1999),
İstanbul, Eyüp Belediyesi, 2000, s. 242-249.
-“Hattat Mustafa Râkım Efendi’nin İstanbul’daki Mezartaşı Kitabeleri", AD Art Dekor, sy. 87 (Haziran 2000), s. 120-125.
-
-“Cihangir Camisi Yazıları", AD Art Dekor, sy. 89 (Ağustos 2000), S. 156-164.
-“Sultanahmet-Firuzağa Camisi Kitabesi", AD Art Dekor, sy. 90 (Eylül 2000), s. 130-133.
-
- “Hattat Mustafa Râkım’ın Celî Sülüs’ün Estetiğinde Ortaya Koyduğu Yenilikler", M. Uğur Derman 65. Yaş Armağanı, İstanbul, Sabancı Üniversitesi, 2000, s. 145-174.
-
- Hattat Mustafa Râkım Hatıra Defteri", Türk Edebiyatı Dergisi, sy. 343 (Mayıs 2002), s. 48-53.
-
- “Filibeli Ahmed Ârif Efendi", AD Art Dekor, sy. 88 (Temmuz 2000), s. 148-154.
-
- “Bir Hilye-i Hakâni”, AD Art Dekor, sy. 97 (Nisan 2001), s. 94-95.
-
- “Hat Sanatının Öğretiminde Meşk Murakkaaları”, Tarih ve Düşünce, sy. 06 (Haziran 2001), s. 64-68.
-
- “Hattat Halim Efendi’nin Bilinen Tek Hilyesi”, Tarih ve Düşünce, sy. 07 (Temmuz 2002), s. 56-64.
-
- “Hattat Hâmid Aytaç (1893-1982)’la Alâkalı Birkaç Not", Hattat Hâmid Aytaç Kitabı. İstanbul, Kitabevi, 2002, S. 109-114.
-
- “OsmanlI Hat Sanatında Estetik Unsurlar", Yağmur, Yıl 6 sy. 25, (Ekim-Kasım-Aralık 2004), s. 44-48.
-
- “Hüsn-i Hat, Güzel Yazı Üzerine", Standard, Yıl 44, sy. 519 (Mart 2005), s. 92-95.
-
- “Hattat Mustafa Halim Efendi ve Kartvizit Çalışmaları", Tüliya, sy. 1 (Mayıs 2005). s. 390-335
-
- “Hattat Hâfız Osman Efendi", Antik Dekor, sy. 90 (Eylül Ekim 2005), s. 108-113.
-
- “Tarihi Silmek", Türk Edebiyatı, sy. 386 (Aralık 2005), S. 69-71.
-
- “Mütevazi, Hoşsohbet, Nüktedan", Türk Edebiyatı, sy. 389 (Mart 2006), s. 42-43.
-
- “Eyüp’te Medfun Bir Hattat Filibeli (Bakkal) Ahmed Ârif Efendi (1252/1836-1327/1909), IV. Eyüpsultan Sempozyumu 5-7 Mayıs 2000 (IV. Eyüpsultan Sempozyumu/Tebligler, Eyüp Belediyesi, 2001, s. 324-335)
-
- “Eyüpsultan’da Celi Sülüs Kuşak Yazılar", V.
Eyüpsultan Sempozyumu 11-13 Mayıs 2001 (V. Eyüpsultan Sempozyumu/ Tebliğler, Eyüp Belediyesi, 2002, s. 106111)
-
- “Hattat Ismâil Zühdî Efendi”, VI. Eyüpsultan Sempozyumu 10-12 Mayıs 2002 (VI. Eyüpsultan Sempozyumu/Tebligler, Eyüp Belediyesi, 2003, s. 336-341)
-
- “İstanbul’un Sur Kapı Kitâbeleri", Vll. Eyüpsultan Sempozyumu 09-11 Mayıs 2003 (VI. Eyüpsultan Sempozyumu/Tebligler, Eyüp Belediyesi, 2003, s. 300-303)
-
- “Celî Sülüs Bir Hat Levhasının Meydana Getiriliş Safhaları", IX. Eyüpsultan Sempozyumu 13-15 Mayıs 2005 (IX. Eyüpsultan Sempozyumu/Tebligler, Eyüp Belediyesi, 2005.
-
- “Celî Sülüs’ün Şâheserleri", AD Art Dekor, sy. 87(Haziran 2000), s. 120-125.
-
- “İstanbul Açık Hava Hat Müzesi", Aksiyon. Sy. 440 (12 Mayıs 2003), S. 52-56.
-
- “Hattat Filibeli Bakkal Ahmed Ârif Efendi (1252/18361327/1909)", Ümran, sy. 123 (Kasım 2004), s. 81-83.
-
- “Hüsni- Hat Yazıların En Güzeli", El Sanatları Dergisi, sy. 1 (Mayıs 2005), 134- 137.
-
- “Bir Zafer Abidesi: Ulucami", Aksiyon, sy. 580 (16 Ocak 2006), S. 74-75.
-
- “Gelenek ve Gelecek", İSMEK El Sanatları Dergisi, sy. 2, 2006, S. 78-95.
BOYDAŞ, Nihat. Ta lik Yazıya Plastik Değer Açısından Bir Yaklaşım. İstanbul, MEB, 1994, 159 s.
-
- “İslâm Yazısı ve Musiki (I)", Türk Dünyası Tarih Dergisi, sy. 35, (1989), s. 18- 24.
-
- “İslâm Yazısı ve Musiki (II)", Türk Dünyası Tarih Dergisi, sy. 36, (1989), s. 45- 50.
-
- ‘İslâm Hat Sanatında Ritm", Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, c. IV, sy. 1 (1988), s. 299- 310.
-
- “Hat Sanatımız ve Batıya Tesiri", Vakıflar Dergisi, S. 16 (1982), S.161-164.
-
- “Epigrafik Malzeme Olarak İslâm Yazısı”, Türk Kültürü Araştırmaları, c. XXVl/2, 1989, s. 131-139.
-
- "İslâm Yazı Sanatında Plastik Elemanlar", Yedi İklim, c. VIII, s. 59 (Şubat 1995), s. 45-56.
-
- “Plastik Değerler Açısından Bir Mezar Taşı", IX. Millî Mevlâna Kongresi, 15-16 Aralık 1997, (Tebliğler), Konya, Selçuk Üniversitesi, 1998, s. 115-121.
CUM'A, İbrahim. Dirâse fî Tatavvuri'l-Kitâbâti'l-Kûfiyye. Dâru'l-Fikri'l-Arabî, ts. 286 s.
ÇAĞMAN, Filiz- AKSOY Şule. OsmanlI Sanatında Hat. İstanbul, Kültür Bakanlığı, 1998,115 s.
ÇETİN, Nihad M. “İslâm’da Paleografyanın Doğuşu ve Gelişmesi" (Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri, 30 Nisan/2 Mayıs 1986 Bildirileri) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul, 1988, s. 1-10 (Levhalar, 223-230)
-
- “İslâm Hat Sanatının Doğuşu ve Gelişmesi (Yâkût Devrinin Sonuna Kadar)", İslâm Kültür Mirâsında Hat Sanatı. İstanbul, IRC1CA.1992, s. 14-32.
-
- “Yâkût Musta’sımî", İslâm Ansiklopedisi (İA) c. XIII, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 1986, s. 352- 357.
ÇEVİK, Savaş. “Hat San’atında Tashih", M. Uğur Derman 65. Yaş Armağanı. İstanbul, Sabancı Üniversitesi Yayını, 2000, s. 209- 219.
ÇİĞ, Kemal. Hattat Hâfız Osman Efendi. İstanbul, Uzman Laboratuvarı, 1948, 47 s.
DENY, J. -“Tuğra", İslâm Ansiklopedisi (İA) XlI/2, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı,1988, s. 5-12.
DERE, Ömer Faruk. Hat San’atında Hâfız Osman Efendi ve Ekolü. İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2001, 212 s.
-
- “Hat San’atında Üç Ekol", El Sanatları Dergisi, sy. 2, 2006, S. 102-107.
-
- “Duaya Vesile İmzalar", Tarih ve Düşünce, sy. 9 (Eylül 2003), S. 52-58.
DERMAN, M. Uğur. “Diş Kirası", Hayat Tarih Mecmuası, sy. 12, 1 Ocak 1969, s. 20-22.
-
- “Hat Sanatımızda Resim-Yazılar", Kubbealtı Akademi Mecmuası, sy. 3, Temmuz 1972, s. 65-72.
-
- “Büyük Bir Hat Sanatkârımız: Sâmi Efendi", Hayat Tarih Mecmuası, sy.5. Haziran 1969, s. 4-10.
-
- “Hattat Ismâil Zühdî Efendi", Hayat, sy. 49,27 Kasım 1969, s. 26.
-
- “Yazı Tarihimizde Hattat İmzâ ve Şecereleri", Vll. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 25-29 Eylül 1970, Kongreye Sunulan Bildiriler. Ankara, TTK,1973, s. 728-733.
-
- “Hat", Türk Ansiklopedisi, c. XIX. İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 1971, s. 49-60.
-
- “Türk Yazı San’atında İcâzetnâmeler ve Taklîd Yazılar", Vll. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 25-29 Eylül 1970, Kongreye Sunulan Bildiriler. Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1973, S. 716-728.
-
- “Mezâr Kitabelerinde Yazı San’atımız", TTOK Belleten, sy. 49, 1975, s. 36-47.
-
- “Ölümünün Yüzüncü Yıldönümünde Kadıasker Mustafa İzzet Efendi", Meydan, sy. 540-22, Aralık, 1976, s. 43-45.
-
- “Yazı Sanatımızda Hilye-i Saadet", İlgi Mecmuası, sy., Aralık 1979, YıL 13, s. 33- 39.
-
- “Mahmud Celâleddin", Kök. sy. 20, 21,22 (Ekim, Kasım, Aralık 1982), s.14-17.
-“Padişah Tuğralarındaki Şekil İnkılâbına Dair Bilinmeyen Bazı Gerçekler", VIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 11-15 Ekim 1976, Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Ankara 1983, s. 1613-1618 Resimler, s. 485-496.
-
- “Sultan II. Mahmûd’un Hattatlığı", Sultan II. Mahmûd ve Reformları Semineri, 28-30 Haziran 1989, İstanbul. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırmaları Merkezi, İstanbul, 1990, s. 37- 47.
-
- “Hat San’atında OsmanlI Devri", İslâm Kültür Mirâsında Hat San’atı. İstanbul, İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (1RC1CA), 1992, s. 33-43, 178-244.
-
- “Türk Hat Sanatı", Başlangıcından Bugüne Türk Sanatı. Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1993, s. 373- 396.
-
- “Selçuklu’dan OsmanlI’ya Celî Sülüs Hattının Gelişimi", IV. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri ( 25-26 Nisan 1994). Konya, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi, 1995 (Ayrı Basım) s. 91-95.
-
- “Hat", Sabancı Koleksiyonu. İstanbul, Akbank Kültür ve Sanat Kitapları: 61, 1995, s., 14-179.
-
- “Râkım’ın Celî Sülüs Kuşaklarına Dair", IX. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi 23-27 Eylül 1991 AKM (I-III). Ankara, Kültür Bakanlığı, 1995, s. 47-49.
-
- “Süleymaniye Camii'nde Hat Sanatı", Mimarî Mirasın Bugünü. İstanbul, IRCICA, 1 996, S. 303-305.
-
- “Derviş Ali, Üçüncü", DİA/IX. İstanbul, 1994, s. 192193.
-
- Başlangıcından Bugüne Türk Sanatı. Ankara, Türkiye İş Bankası, 1993, s. 373-396.
-
- “Yeni Câmi Sebili’nin Kitabesi", Lâle, sy. 4 (Aralık
1986), S. 14-17.
-
-The Sultan’s Signature. Istanbul, Deutsche Guggenheim, 2001, 211 s.
-Calligraphies Ottomanes. Istanbul, Reunion Des Musees Nationaux, 2000, 204 s.
-OsmanlI Hat Sanatı. İstanbul, Deutsche Guggenheim, 2001,211 s.
-Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Hat Koleksiyonundan Seçmeler. İstanbul Akbank, 2002, 2 72 s.
-
- “Hâşim Efendi, Mehmed", DİA, XVI, s. 408-409.
-
- “Türk Hat Sanatı: İncelikleri ve Bedii Değerleri", Arış, sy. III (Aralık 1997), s. 54-67.
-
- “İsmail Zühdü, Yeni", DİA, XXIII, s. 125-126.
-
- “Piyer Loti Kitabesi ve Ta’lîk Hattına Dâir Bir Mülâhaza", Kültürü ve Sanatıyla IV. Eyüpsultan Sempozyumu, Tebliğler, 5- 7 Mayıs 2000, İstanbul, Eyüp Belediyesi, 2000, s. 278- 283.
-
- “OsmanlI Celi Hattında Klasik Kavramı", Sanat ve Klasik, Nisan 2006, s.11- 38.
-“Medresetü'l-Hattâtîn'e Dâir", Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan. İstanbul, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi OsmanlI Müesseseler! ve Medeniyeti Anabilim Dalı, 2006, s. 511- 547.
-
- “Hattat Mustafa Râkım Efendi", Dosya, M. Uğur DERMAN Arşivi.
DEVELLİOĞLU, Ferit. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat. Ankara, Aydın Kitabevi, 500 s. el-HABİB, Mustafa. “Yazı ile Mimarinin Kaynaşması", Görüş, sy. 12 (Aralık 1977), s. 38-52
ERDEN, Haşan. “Mustafa Râkım ve Hat Sanatımız", Pınar, c. I, sy. 22, Ekim 1973, s. 20-24.
GÖKBİLGİN, M. Tayyib. “Mustafa Râkım Efendi”, Dünya Gazetesi. 30 Mart 1954.
GROHMAN, Adolf. Arabische Paléographie (I. Teil) Wien, 1967, 154 s.
GULAM, Yousif Mahmud. The Art of Arabie Calligraphy. Arap Cultural Çenter, 1982, 464 s.
HABİB. Hat ve Hattâtân. İstanbul, 1305, 285 s.
HAKKÂKZÂDE, Mustafa Hilmi. Mîzânü’l-Hat. Millet Kütüphanesi, Ali Emîri Efendi Koleksiyonu, Tarih Bölümü NO: 812.
Hattat Hâmid Aytaç (Âmidî). Anma Paneli - Eylül 1996, İstanbul, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Sanat Yayınları No: 5, 1997, 88 s.
Hattat Rıfat Yazgan Canlı Tarihler/IV. İstanbul, Türkiye Yayınevi, 1946, s. 3-8.
HATTATOGLU, Muhittin. İstanbul Silivrikapı’da Topçubaşı Bâlâ Süleyman Ağa Mimarî Manzumesi, Vakıflar Dergisi. 4, 1958, s. 183-191.
HUART, Clement. Les Calligraphes et Les Mini aturistes de L’orient Musulman. Paris, Ernest, Leroux, Editer, 1908, 388 s.
Hurûf (Sergi Katalogu). Dubai, Abdurrahman b. Uveys Vakfı Yayını, 2003.
HÜSEYİN HÂŞİM. “Zamanımızdaki Hattâtlne Dâir", OsmanlI Ressamlar Cemiyeti Dergisi. 17 Cemâyize’l-âhir 1329, NO: 6, S. 41-43.
-
- “Hat", OsmanlI Ressamlar Cemiyeti Dergisi, 1 Safer 1329, NO: 2, S. 9- 12.
-
- “Hutût-u İslâm’a İnkisâr", OsmanlI Ressamlar Cemiyeti Dergisi. 25 Nisan 1328, No: 12 2. sene s. 106-107.
ISSAM el-Said and Ayşe Parman. Geometric Concepts In Islamic Art. World of Islam Festival Publishing Company Ltd. London, 1976, s. 129-134.
İBNÜLEMİN (Mahmud Kemal İNAL). Son Hattatlar. Istanbul, 1955, 837 s.
İmlâ Klavuzu. Ankara, Türk Dil Kurumu, 1999, 354 s.
İslâm Ansiklopedisi (İA) Istanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, (I-XIII) (1940-1988).
İstanbul Ansiklopedisi (1st. A). (1-X), İstanbul, 19581974.
KAYAOGLU, 1. Gündağ, “Divitler", Antik Dekor, sy. 5 (1989), S. 50-54.
KÖKER, Hüseyin Sıdkı.“Mustafa İzzet Efendi", Selâmet. 6, 7, 12 ( Eylül, Ekim 1962, Mart 1963 )
KUŞOĞLU, Mehmet Zeki. Dünkü Sanatımız-Kültürümüz. İstanbul, Ötüken, 1994, 188 s.
KÜTÜKOGLU, Mübahat S. Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik). İstanbul, Kubbealtı, Neşriyatı, 1994, 605 s.
-
- Tarih Araştırmalarında Usûl. İstanbul, Kubbealtı Neşriyatı, 1997, 182 s.
MANSOUR, Nassar. The Ijaza in arabic Calligraphy.
Amman, Dar Majdalawi, 2000, 240 s.
Melek Celâl. Şeyh Hamdullah. İstanbul, 1948, 16 s.+26 Resim.
MERİÇ, Rıfkı Melûl. İslâm Yazısının Menşei ve İntişârı. (Derleyen: Cüneyd Emiroğlu, İslâm Yazısına Dâir), İstanbul, Sebil Yayınevi, 1977, s. 101-126.
MOR1TZ, B. “Arap Yazısı”, İslâm Ansiklopedisi (1A) c.I, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 1993, s. 498-512.
MUSTAKÎMZÂDE, Süleyman Sa'deddin. Tuhfe-i Hattâtîn. İstanbul, Türk Tarih Encümeni Külliyâtı, 1928, 756 s.
ORGUN, Zarif. “Tuğra; Tuğralarda el-Muzaffer dâima, duası ve şah ünvanı, Şehzâde Tuğraları, Mehmet ll’nin Tuğra, İmzâ ve Mühürleri”, Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi, sy. 4, 1949, s. 203-220.
Osmanlı-Türk Hat Sanatı Koleksiyonu. Yurtbank, 1998, 107 Resim.
ÖGEL, Semra. Anadolu Selçukluları’nın Taş Tezyînâtı, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1987.
ÖZ, Tahsin. Topkapı Sarayı’nda Fatih Sultan Mehmet II. ye Ait Eserler. Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1953, 39 s. - 88 resim.
Özçay (Sergi Katalogu). Dubai, Abdurrahman b. Uveys Vakfı Yayını, 2004.
ÖZEN, Mine Esiner. Yazma Kitap Sanatları Sözlüğü. İstanbul, 1985, 91 s.
ÖZSAYINER, Zübeyde Cihan. "Mahmud Celaleddin Efendi" Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla VI. Eyüpsultan Sempozyumu (10-12 Mayıs 2002), Tebliğler, İstanbul, Eyüp Belediyesi, 2003, s. 342- 347.
-“Yöresel Hattatlarımızdan Mehmet Nuri Sivasî”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi, Ankara, Kültür Bakanlığı, ts, s.340- 342.
PAKAL1N, M. Zeki.OsmanlI Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü (l-III). İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 1946.
RADO, Şevket. Türk Hattatları. İstanbul, Yayın Matbaacılık, ts. (1984), 303 s.
REVNAKOĞLU, C. Server. “Hattat Mustafa Râkım (Dosya)" Dîvan Edebiyâtı Müzesi. Dosya No: 38.
SALTUK, Ahmed Süreyya. “İslâmî Yazılarda Âhenk", İTA. I, 1941, S. 154.
-
-‘‘OsmanlIlar’da Sanayi-i Nefîse ez-Cümle Hutût-u Bedîa”, Sırât-ı Müstakim, 14 Muharrem 1329, c. 7, sy. 174,
-
s. 280-285.
SELAHADDİN el-Müneccid. Dirâsât FÎTârihi’l-Hatti’l-Arabî. Beyrut, Daru’l-KitâbiT- Cedîd, 1972, 150 s.
-
- Yâkut el-Musta’sımî. DâruT-KitâbiT-Cedîd, 1985, Beyrut, 79 s.
SERİN, Muhittin. Hat Sanatımız. İstanbul, Kubbealtı Neşriyatı, 1982, 136 s.
-
- Hattat Aziz Efendi. İstanbul, Kubbealtı Neşriyatı, 1988, 119 s.
-
- “Âhenk", DİA, c. I, 1988, s. 521-523.
-
- Hattat Şeyh Hamdullah. İstanbul, Kubbealtı Neşriyatı, 1992, 203 s.
-“Kubbealtı Akademisi Kültür ve San’at Vakfı Ekrem Hakkı Ayverdi Hat Koleksiyonu Envanteri", Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı. İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 1995, S. 25-54.
-
- “Kâhire Dâru’l-Kütübü’l-Mısriyye’de OsmanlI Hat San’atına Âit Eserler", Kubbealtı Akademi Mecmuası. Yıl: 26, Ekim 1997, sy. 4, S. 49-62.
-
- Şevki Efendi'nin Sülüs Nesih Meşk Murakkaı. İstanbul, Kubbealtı Neşriyatı, 1996.
-
- Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin Sülüs ve Nesih Meşk Murakkaı. İstanbul, Kubbealtı Neşriyatı, 1996.
-
- Hulûsî Efendi'nin Ta'lik Meşk Murakkaı. İstanbul, Kubbealtı Neşriyatı, 1999.
-
- Hat San’atı ve Meşhur Hattatlar. İstanbul, Kubbealtı Akademisi Kültür ve San’at Vakfı, 1999, 327 s.
-
- “Ekrem Hakkı Ayverdi Şahsiyeti ve Hat Koleksiyonu (1899-1984)”, Kubbealtı Ekrem Hakkı Ayverdi Koleksiyonundan Seçmeler Sergisi. İstanbul, Sadberk Hanım Müzesi, 2000, s. 2000.
-
- Hat San'atı ve Meşhur Hattatlar. İstanbul, Kubbealtı Akademisi Kültür ve San’at Vakfı, 2003, 383 s.
SERTOGLU, Midhat. OsmanlI Tarih Lügati. İstanbul, Enderun Kitabevi, 1986.
Seyyid Mehmed Mecdî. Sülüs Yazısı Rehberi, (nşr. Mustafa Necâtüddin) ts. Medîne-i Münevvere, 42 s.
SUBAŞI, M. Hüsrev. Hattat OsmanlI Padişahları. İstanbul, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sonçağ Tarihi Kürsüsü (Yayımlanmamış Mezuniyet Tezi), 1977, 86 s., 7 ref.
-
- “Hattat OsmanlI Padişahları”, OsmanlI, c. XI, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 1999, s. 52-60.
-
- Aytaç, Hamit“, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı, 1991, C. IV, s. 287-289.
SUYOLCUZÂDE, Mehmed Necib. Devhatü’l-Küttâb. İstanbul, Güzel Sanatlar Akademisi Neşriyatı, 1942, 160 s.
SÜHEYLE YASİN, el-Cubûri. Aslu’l-Hatti'l-Arabî ve Tatavvuruhu Hattâ Nihayeti'l-Asri'l-Emevî. Matbaatu’l-Edîb, el-Bağdad, 1977, 184 s.
ŞANİZÂDE, Mehmed Atâullah Efendi. Şânizâde Tarihi (I-1V). Cerîde-i Havâdîs Matbaası, 1873.
ŞEHSUVAROĞLU, Halûk Y. “Hattat Mustafa Râkım”, Cumhuriyet Gazetesi. 12.9.1955, (Aynı makale: Sebilürreşad. C. IX, sy. 204, 1955.)
TAŞKALE, Faruk- GÜNDÜZ, Hüseyin. Hat Sanatında Hilye-i Şerife. İstanbul, Antik AŞ. Yayınları, 2005, 300 s.
The International Exhibition of The Arabic Calligraphy. 2005, Goverment of Dubai-Department of Tourism and Commerce Marketing-Researc Centre for Islamic History, Art and Culture. S. 26-27.
TÜFEKÇ1OGLU, Abdülhamit. Erken Devir OsmanlI Mimarîsinde Yazı, Ankara, Kültür Bakanlığı, 2001, 768 s.
Türk-lslâm Eserleri Müzesini Ziyâret, Selâmet, sy. 50 (30 Nisan 1948), S. 6, 7, 15.
Türkçe Sözlük (1-11). Ankara, Türk Dil Kurumu, 1998.
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA). (1-), İstanbul, (1988- )
ULUNAY, Refit Cevad, “ Hatâ Düzelir", Milliyet, 08. 07. 1959
-
- “İnandı Teres", Milliyet, 17-18 Eylül 1961.
UNAT, Fâik Reşit. Hicrî Tarihleri Milâdı Tarihe Çevirme Klavuzu. Ankara, TTK, 1988, 175 s.
UZUNÇARŞ1L1, İsmail Hakkı. “Tuğra ve Pençeler", Belleten, sy. 17-18, 1941, s. 101-157.
-
- OsmanlI Devletinin İlmiye Teşkilâtı. Ankara, TTK, 1984, 349 s.
ÜNVER, A. Süheyl. Ressam Üsküdarlı Ali Rıza (Hayatı ve Eserleri 1858- 1930), İstanbul, 1949, 14 s.
-
- “Hattat Mustafa Râkım Efendi", Tarih Dünyası, sy. 7, Temmuz 1950, s. 271- 275.
-
- “Mart Ayında Kaybettiğimiz Üç Büyük Sıma: Râkım, Âkil Muhtar, Ali Rıza", Cumhûriyet Gazetesi. 16 Mart 1951.
-
- Hattat İsmail Zühdü Efendi, 50 San’at Sever Serisi 1. İstanbul, 1953, 2 s.
-
- Hattat Mustafa Râkım Efendi, 50 San’at Sever Serisi 3. İstanbul, 1953, 2 s.
-
- Türk Yazı Çeşitleri. İstanbul, Yeni Laboratuvar Yayınları, 1953, 44 s.
-
- “İsmail Zühdî ve Mustafa Râkım", Hamsi, sy. 9, 1955, s. 6-9.
-
- “Hattat Mustafa Râkım", Sebîlürreşâd, e. IX, sy. 203, 1955, S. 47- 48.
-
- Hattat Ahmet Karahisari. İstanbul, 1964, 13 S.+71 Resim.
-
- “Zat-ı Sâmî’lerini Ziyâret", Kök. cilt, 2, sy. 14, Nisan 1982, s. 41-43.
-
- A. Süheyl ÜNVER’in İstanbul'u. İstanbul, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1996, 249 s.
-
- Sevdiğim İstanbul, İstanbul, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1996, 53 s.
-
- “Hattat Mustafa Râkım Efendi", SK. Süheyl Ünver Bağış Dosyaları. No: 84.
-
- “Türk Kalemtıraşçıları", Yücel, llkkânun 1937, s. 167-173.
-
Y AZIR, Mahmûd Bedreddin -“Yazıda Âhenk", İTA/I. NO: 35, 30 Mayıs 1942, s. 2-3.
-
- Medeniyet Âleminde Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli. Ankara, DİB, (I-1I1), 1/1972,11/1974,111/1989.
-
- Eski Yazıları Okuma Anahtarı. Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü, 1978, 284 s.
-
VIII. BÖLÜM
HAT SANATINDAN ÖRNEKLER
Resim 114- Hattat Hâmid Aytaç hatayla sülüs nesih bir kıt’a. (Tezhib: Fatma Özçay)
Resim 115- Hattat Halim Bey’e ait Azapkapı Sokollu Camii kubbe yazısı.
Resim 116- Süleymaniye Camii kubbe ve aslan göğüslerinde bulunan yazılar.
Resim 117- Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin Ayasofya kubbesinde bulunan yazısı.
Resim 118- Hattat Hâmid Aytaç hattıyia Eyüp Sultan Camii kubbe yazısı.
Resim 119- Hattat Halim Bey’in Ankara Maltepe Camii kubbe yazısı.
Resim 120- İsmail Hakkı Altunbezer hattıyla Beyoğlu Hüseyinaga Camii kubbe yazısı.
Resim 121- Günümüz hattatlarından Osman Özçay’a ait sülüs bir levha. (Tezhib: Emel Türkmen; Abdurrahman el-Uveys Koleksiyonu - Dubai)
Resim 122- Fatih camii avlu penceresi üzerinde Hattat Yahya Sûfi’ye ait celî sülüs kufi yazı.
Resim 123- Beşiktaş, Küçükmecidiye Camii avlu kapısı üzerinde hattat Kazasker Mustafa izzet Efendiye ait celî talik kitabe.
Resim 124- Günümüz hattatlarından Osman Özçay’a ait celî sülüs istifi! besmele. (Muhammed el-Murr Koleksiyonu - Dubai)
Resim 125- Hattat Sâmi Efendi’nin çemberlitaş Atikalipaşa Camii girişi üzerindeki celî sülüs kitabesi.
Resim 126- Hattat Osman Özçay hatlıyla celî sülüs levha. (Tezhib: Gamze Yorgancı; Dr. Enver Gargaş Koleksiyonu - Dubai)
Resim 127- Hattat Osman Özçayîn, Mehmed Nazif Beyden naklen yazdığı celî sülüs levha. (Tezhib: Ayten Tiryaki; Ali Demirel koleksiyonu)
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder