Hat Sanatı Tarihçe Malzeme ve Örnekler - 2
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Resim 38- Hattat Mahmud Celâleddin Efendi’nin talebesi Mehmed Tahir Efendi’nin celî sülüs bir levhası.
Resim 39- Hattat Mehmed şevki Efendi'nin Amme Cüz'ünden bir sahife. (Gülbün Mesara Koleksiyonu).
ileri doğru uzatıp, gözlerini açar, ileri atılır gibi durup “İşte Mustafa Râkım elifi" dermiş. Sonra sakinleşir, sakalını göğsünün üzerine dayar, gözlerini kapar “İşte Mahmud Celâleddin elifi” dermiş."129 Hattat Necmeddin Efendi, Râkım ile Mahmud Celâleddin arasındaki farkı, dinlerdeki mezhep ayrılığına benzetmiştir. İkisinin kaynağı da Şeyh ve Hâfız Osman’a varır.130
Mahmud Celâleddin Efendi'nin, mushaf ve dua kitapları yanında, hilye ve kıt'a şeklinde de eserleri mevcuttur. Eyüp, Mihrişah Sultan Türbesi celî sülüs iç kuşak yazısı Mahmud Celâleddin Efendi’ye aittir. H. 1245/1829 yılında vefat etmiş ve Eyüp Nişancı Şeyh Murad Dergâhı’na defnedilmiştir. Mezartaşı kitâbesi şöyledir:
Huve’l-Hayyu’l-Bâki
Meşâyih-i hattâtınden
Cennetmekân merhum ve mağfur Mahmud Celâleddin Efendinin Ruhîçûn el-Fatiha
Sene 1245
1. 2. 7. Hattat Mehmed Şevki Efendi
Resim 40- Hattat Mehmed şevki Efendi'nin Merkez Efendi kabristanında bulunan mezar taşı kitabesi.
Sülüs ve nesih yazının zirve ismi olan Şevki Efendi h. 1244/1828 yılında Kastamonu Seyyidler'de dünyaya geldi.131 Küçük yaşta İstanbul’a getirilerek İlmî tahsili yanında, dayısı hattat Mehmed Hulusi Efendi’den sülüs ve nesih dersleri aldı. Hulusi Efendi’den h. 1257/1841 yılında icazetini aldı.
Menşe-i Küttâb-ı Askerîde rik’a hocalığı yaptı. Ayrıca Sultan İl. Abdülhamid’in şehzâdelerine iki yıldan fazla yazı dersi verdi. Esas görev yeri Harbiye Nezâreti Mektûbi Kalemi’ndeydi.132
İcâzetini verdikten sonra hocası kendisine “Ben yazıyı sana bu kadar öğretebilirim; yazıyı ilerletmen için Kazasker'e götüreyim’ deyince: “Ben sizden başka hocayt gitmem” cevabını vermiştir. Bu cevaf
üzerine hocası, Şevki Efendi’ye hayır duada bulunmuştur.
Aslında bu sebat ve vefâ, Şevki Efendi Mektebi’nin doğmasına vesile olmuştur. Eğer Kazasker Mustafa Efendi’ye devam etseydi, Kazasker yoluna mensup Şefik Bey, Muhsinzâde Abdullah Efendi, Abdullah zühdî Efendi ve Haşan Rıza Efendi gibi isimlere bir yenisi eklenmiş olacaktı. Fakat kendisi, ekol sahibi her hattatın yaptığını yaparak Şeyh Hamdullah, Hâfız Osman, İsmail Zühdî Efendi ve Mustafa Râkım’ın yazılarını inceleyerek ve onların yolundan yürüyerek kendi üslûbunu oluşturmuştur.133
13 Şaban 1304/7 Mayıs 1887 tarihinde vefat eden Şevki Efendi, Merkezefendi Kabristanı’nda hocası ve dayısı
Resim 41- Hattat Mehmed şevkî Efendi'nin Kur’ân-ı Kerîminden bir sahife. (TSMK-GY.309-111, 2b)
Mehmed Hulusi Efendi’nin ayak ucuna defnedilmiştir.
Şevki Efendi, Râkım’m celi sülüs’teki özellik ve güzellikleri aynen sülüs yazısına aktarmıştır. Sülüs yazıları kıvrak ve metindir. Şevki Efendi, itinalı ve tekellüflü yazan bir hattattı. Bu sebeple yazıları pürüzsüz ve çok temizdir. Celî sülüs’ün eşsiz hattatı Sâmi Efendi “Şevkinin elinden istese de fenâ harf çıkmaz” demiştir. Şevki Efendi’nin özellikle h. 1290/1873’ten sonraki yazıları kemâl noktasına ulaşmıştır. Bu bakımdan, bu tarihten sonraki yazıları Şevki Efendi’nin örnek yazılarıdır.
Şevki Efendi’nin sülüs yazılarındaki olgunluk yanında, harflerin satıra dizilişleri mükemmeldir. Bu yönüyle, harflerde akıcılık hemen göze çarpmaktadır. Sülüs ve nesih harflerinde olgunluk ve mükemmellik Şevki Efendi ile yakalanmıştır. Aynı şekilde nesih yazıda, harflerin satıra dizilişi ve satıra oturuşu, Şevki Efendi’nin yazıdaki önemli maharetlerindendir.
Bakkal Ahmed Ârif Efendi ve Fehmi Efendi en önemli talebelerindendir. Fehmi Efendi, Şevki Efendi’nin hakkı olduğu halde fazla tanınmayan talebesidir. Fehmi Efendi’nin bugün, Medine’de Mescid-i Nebevîde büyük boy hilyesi bulunmaktadır.
Râkım Efendi mektebine dahil fakat farklı bir şive sahibi olan Sâmi Efendi, 16 Zilhicce 1253/13 Mart 1838 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Yorgancılar kethüdası hacı Mahmud Efendi’dir. Asıl adı İsmail Hakkı’dır.134
Sıbyan Mektebi’nde Boşnak Osman Efendi’den sülüs-nesih meşketti. Daha sonraları celî sülüs yazıyı Râkım’m talebesi Mahmud Şakir Recâi Efendi (1804-1874)’den aldı. Talik yazıyı önce Kıbrısîzâde İsmâil Hakkı Bey(!785- I862)’den sonra Ali HaydarBey (1802 - l870)’den meşketti. Dîvâni yazıyı Ebûbekir Nâsıh Efendi (1813 - 1885), rik’a yazıyı Ebûbekir Mümtaz Efendi (1810 - 187!)’den meşketti.
Sâmi Efendi asıl maharetini celî sülüs ve celî talik yazıda ortaya koymuştur. Yazıları daha çok zerendûd ile hazırlanmıştır. Mürekkeple yazılmış yazısı yok denecek kadar azdır. Kendisi yazılarını genellikle siyah kağıda Zırnık
Mürekkebi ile hazırlamış ve çok iyi tashih etmiştir. Bu kalıplardan müzehhibler levhaları hazırlamış yahut taşa hakkedilmiştir.
i
Sâmi Efendi’nin müze ve koleksiyonlardaki yazılarından başka Kapa 11çarşı Nûrosmaniye135 ve Fesçiler kapısı üstü celî talikleri mükemmeldir. Bâyezid kapısı üzerinde de II. Abdülhamid adına tertiplediği tuğra bulunmaktadır. Naili Mescid, Şehzâdebaşı, Atikali Paşa camileri celî sülüs yazıları yanında Yenicami Sebili celî sülüs kitabesi çok meşhurdur. Sâmi Efendi’nin Yeni Cami sebili kitabesi celî sülüs yazıları, celî sülüs öğrenmek isteyenlere âdeta hoca olmuştur.136 Sâmi Efendi bu kitabede celî sülüs’ün bütün nüktelerini göstermiştir.137
Sâmi Efendi (1838- 1912) XX. asrın başlarında h. 1310/1893’ten sonra bir atılım yaparak, celî sülüste eksik kalan kısımları tamamlamıştır.138 1310/1893 Ramazanında eline geçen İsmâil Zühdînin sülüs-nesih murakkaasından seçmeler yaparak Râkım’m eksikliklerini tamamlamıştır. Celî sülüs’ün en önemli unsurları Sâmi Efendi’de kemâl bulmuştur. Celî sülüs’teki işaretler (tirfil, mim, mimli tirfil, hurûf-u mühmele ve harekeler) yanında rakamlar da Sâmi Efendi’de kemâl noktasına varmıştır. Tezyinat işaretlerinin düz kısımları Sâmi Efendi’de daha değirmi bir hal alarak kıvraklık ve canlılık kazanmıştır. Meselâ, tirfilin sol kısmı, şeddenin sol kolu Râkım’a göre Sâmi Efendi’de daha
Resim 42- Hattat Mehmed Şevki Efendi’nin hocası Mehmed Hulusi Efendi için yazdığı celî sülüs kabir taşı kitabesi.
Resim 43- Hattat Sami Efendi’nin celi sülüs levhası. (Merkez Efendi Camii)
yumuşak ve değirmi bir hal almıştır. Harekelerde ötrenin baş kısmında başlangıç noktası Sami Efendi’de bir es çizerek başlamış, Rakım Efendi’de ise burası düz bir şekil almıştır. Dolayısıyla Sami Efendi’nin bu yumuşak hareketi ötreye bir canlılık ve yumuşaklık kazandırmıştır. Sami Efendi’de ötre kuyruğunun alt kısmı, Râkım’a göre biraz daha beşli bir hâldedir. Diğer harekelerde iki üstat arasında
bir fark yoktur. Rakım harflerine göre Sâmi Efendi harflerinde canlılık mevcuttur. Sâmi Efendi’de harf zülfeleri yarım nokta daha fazladır; Râkım’da bir buçuk nokta olan elif zülfesi Sâmi Efendi’de iki noktadır. Elif harfi Sâmi Efendi’de dibe doğru, son üç noktada hafif bir kıvrım yaparak, Râkım’a göre daha bir hareketlilik kazanmıştır. Esasen bu durum dik harflerin tamamında mevcuttur. Rı,
Resim 44- Hattat Sâmi Efendi’nin zırnık mürekkebiyle hazırladığı bir celî sülüs levha kalıbı. (Süleyman Berk koleksiyonu)
vav gibi kuyruklu harflerin satıra meyli Râkım'da bir buçuk nokta iken, Sâmi Efendi'de bu meyil daha fazla ve iki nokta kadardır. Sin dişlerinde mevcut kıvraklık ve canlılık Sâmi Efendi'de
daha belirgin bir hal almıştır. Râkım'da nun harfinin çanağı sol tarafta baş kısma bir buçuk nokta kala bitmişken, Sâmi Efendi de sol kısmın bitiş noktası, nun başlangıcı ile neredeyse aynı seviyededir.
Sâmi Efendi yazıda tezyinat unsurlarını bol miktarda kullanmıştır. Bu durum onun celî dîvânî ile fazlaca meşgul olmasından kaynaklanmıştır. Râkım Efendi’nin istiflerinde harfler, kendi yapıları ile ön plandadır, bazı istiflerinde tezyinat unsurları yok denecek kadar azdır. Bunun sebebi daha önceki devirlerde de harekenin
Resim 45- Hattat Sâmi Efendi’nin mezar taşı kitabesi. Fatih Türbesi Haziresi.
dahi çok kısıtlı kullanılmış olmasıdır. Hareke ve tezyinat
işaretleri celî sülüs’e Râkım'la girmeye başlamıştır. Çok titiz bir sanatkâr olan Sâmi Efendi, yazının tashihi ile fazlaca uğraşır, elinden altı ayda yazı çıktığı olurmuş.139 Râkım’ın tamamlayıcısı olarak kabul edilen Sâmi Efendi, celî sülüs ve tuğrada Râkım mektebine dahil olmakla birlikte farklı bir şiveye sahiptir.140
Hayatının sonlarını felçli olarak geçiren Sâmi Efendi 16 Recep 1330/ 1 Temmuz 1912 tarihinde vefat etmiştir. Kabri, Fatih Camii haziresinde olup, mezar taşı kitâbesi talebesi Kâmil Akdik tarafından celî sülüs ile yazılmıştır.
Hüseyin Hâşim Bey'in Sâmi Efendi hakkında yazdığı kasidesinin bir beyti şöyledir:141
Râkım da eğer görse celî hattını derdi
Samî-i senâ pâye bu vâdide yemandır
Üstat merhum Necmeddin Okyay, hocası da olan Sâmi Efendi’nin vefatına düşürdüğü tarihte, onun vefatı ile Râkım yolunun üstadsız kaldığına işaret eder. Tarih şöyledin142
Resim 46- Hattat Sami Efendi'nin Şehzâdebaşı Camii'nde bulunan celî sülüs kitabesi.
Resim 47- Hattat Sami Efendi'nin Kapalıçarşı Fesçiler Kapısı üzerinde bulunan celî tâlik kitabesi.
Serfürû eyler cihan, târih-i Necmeddin için, Göçtü Sâmi, kaldı Râkım mesleki üstâdsız. 1 330 H.
Sâmi Efendi'den sonra talebeleri, Nazif Bey,143 Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey,144 Aziz Efendi,145 ÖmerVasfi Efendi146 ve Neyzen Emin Yazıcı147 celî sülüs’te Râkım yolunda, Sâmi Efendi şivesinde yazmışlardır. Son devrin önemli hattatlarından Halim Özyazıcı148 ve Hâmid Aytaç149 da aynı vadide eser vermişlerdir. Son iki üstad doğrudan olmasa da, Sâmi Efendi’nin eserlerinden istifade ile celî yazıda maharet sahibi olmuşlardır.
Daha sonra Aziz Efendi'den sülüs ve ta'lik, hacı Kâmil Efendi'den sülüs, divanî ve celî divanî, nihayet Sâmi Efendi’den de ta’lik, celî ta'lik ve celî sülüs meşketti. Celîyazıda, hocası Sâmi Efendi'den sonra o yolun en usta takipçisi oldu. Hırka-i Şerif Camii hatipliğini de yapan Ömer Vasfi Efendi 1928 yılında vefat etti. Kabri, Eyüp Gümüşsuyu’ndadır (bkz. Ibnülemin, 262-267; Derman, iki Kardeş Hattatımız Ömer Vasfi Efendi (1880-1928), Neyzen Emin Efendi (1883-1945), 50 San'at Sever Serisi, İstanbul, 1966, 9 S.; RadO; 251; Derman İKMHS, 226-227).
-
147- Neyzen Emin YAZICI: 1883 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. İlk yazı derslerini Rüşdiye Mektebi'nde iken aldı. Ağabeyi Ömer Vasfi, Sâmi Efendi’ye derse gittikçe onu da götürdü. Ağabeyi gibi düzenli ders almadı. Ağabeyinin yazılarını tashih ederek celîde maharetini arttırdı. Dinî ve lâdinî musikîde de behre sahibi idi. 3 Şubat 1945 tarihinde vefat ederek ağabeyinin yanına defnedildi (bkz. Ibnülemin, 80-84; Derman, iki Kardeş Hattatımız, 9 s.; Rado, 255-256; Derman, İKMHS, 226-227).
-
148- Mustafa Halim ÖZYAZICI: Babası Kırımlı, anası Sudanlı olan Halim Efendi 14 Ocak 1898 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi orta tahsili sırasında hattat Hâmid Bey’den Rik'a meşketti. Daha sonra Medresetü’l-Hattâtîn’de devrin önemli hat üstatları, Haşan Rıza, Kâmil Efendi, Hulusi Efendi ve Tuğrakeş İsmail Haki Bey’den yazı meşketti. Her yazı cinsini büyük bir kudretle yazdı. 1963 yılında emekliliğine kadar Güzel Sanatlar Akademisi'nde yazı dersi verdi. 30 Eylül 1964 tarihinde vefat etti (bkz. Ibnülemin, 104-106; Derman, Hattat Mustafa Halim Özyazıcı (1898-1964), 50 San’at Sever Serisi, İstanbul, 1965, 3 s.; Rado, 260-261; Derman, İKMHS, 227; Süleyman BERK, "Hattat Halim Efendi'nin Bilinen Tek Hilyesi", Tarih ve Düşünce, sy. 2002/7(Temmuz 2002), s.56-64).
-
149- Hâmid AYTAÇ: 1893 yılında Diyarbakır’da doğan Hâmid Bey, ilk yazı derslerini de orada aldı. İstanbul’a gelerek önce Hukuk daha sonra da Sanâyi-i Nefîse Mektebi'ne devam etti ise de tamamlayamadı. Geçimini sağlamak için piyasaya yazı işleri yaptı. Hattat Nazif Bey’den yazı dersine başlamışsa da ancak bir ders devam edebildi. Harf inkılâbından sonra matbaacılık yaptı, ancak yazıyı bırakmadı. Zamanın büyük hattatları ile görüştükçe onlardan istifade etti. Her cins yazıyı büyük bir kudretle yazan Hâmid Bey çok titiz bir sanatkârdı. 18 Mayıs 1982 tarihinde vefat eden üstat, Karacaahmed Kabristanı’nda, Şeyh Hamdullah'ın yanında medfundur. (bkz. Ibnülemin, 119-123; Ali Alparslan, Hattat Hâmid Aytaç, Hayat Tarih Mecmuası, sy. II, 1972, s. 16-22; Rado, 267-269; M. Hüsrev SUBAŞI," Aytaç, Hamit", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı, 1991, c. IV, s. 287-289; Derman, İKMHS, 229; Hattat Hâmid Aytaç' la ilgili geniş bir değerlendirme için bkz. Hattat Hâmid Aytaç (Âmidi) Anma Paneli ■ Eylül 1996, İstanbul, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, 1997; Hattat Hâmid Aytaç Kitabı, (Hazırlayan İsmail Yazıcı). İstanbul, Kitabevi, 2002, 216 s.)
Resim 48- Hattat Sâmi Efendi nin “Fallahu hayrun hafızan" levhasının zırnıkla yazılmış kalıbı. Bu kalıpta tashih edilen yerler siyah boya ile belli olmaktadır. Harflerin kenarı iğnelenmiş durumdadır. Görülen bu kalıp üst kalıptır. Bu kalıptan zerendud olarak levhalar hazırlanmıştır. (Süleyman Berk koleksiyonu)
Resim 49- Hattat Sâmi imzalı zırnık mürekkebiyle hazırlanmış celi sülüs levha kalıbı. (Türkpetrol Vakfı koleksiyonu)
IIU.NUS lUH
Resim 50- Hattat Sami Efendi imzalı zerendud celî sülüs levha.
Resim 51- Hattat Sâmi Efendi’nin Yeni Cami Sebili üzerinde bulunan celî sülüs Kitâbesi.
Resim 52- Hattat Mehmed Nazif Bey’in Sülüs bir levhası. (Mehmet Özçay koleksiyonu)
Resim 53- Hattat Sâmi Efendi’nin Kapalı Çarşı Nuruosmaniye kapısı üzerinde bulunan celî tâlik kitâbesi.
Resim 54- Hattat Sâmi Efendi’nin talebesi Ömer Vasfi Efendi’nin Eyüp'te Sultan Reşad Türbesi üzerinde bulunan celî sülüs müsennâ kitabesi.
Resim 55- Hattat Mehmed Nazif Bey’e ait istifli celî sülüs bir levha.
Resim 56- Hattat İsmail Hakkı Altunbezer'e ait istifli celî sülüs bir levha.
Resim 57- Hattat İsmail Hakkı Altunbezer'e ait istifli zerendud celî sülüs bir levha.
Resim 58- Hattat Mehmed Nazif Bey’e ait celî sülüs bir levha.
Resim 59- Hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi yolunu geliştiren Hattat Şefik Bey’e ait celî sülüs levha. (Süleyman Berk koleksiyonu)
Resim 60- Hattat Sami Efendi’nin celi sülüs zerendud levhası. (Aksaray, Valide Sultan Camii)
Resim 61- Hattat Mustafa Halim Özyazıcı'nın celî sülüs bir levhası. (Süleyman Berk koleksiyonu)
Resim 62- Hattat Mehmed Nazif Bey’in celî sülüs bir levhası. (Abdurrahman el-Uweys koleksiyonu, Dubai)
-
II. BÖLÜM
YAZI ÇEŞİTLERİ
İslâm yazısının kaynaklarda birçok çeşidinden bahsedilmiştir. Yapı ve şekil olarak harfler birbirine yakın olsalar da, yazı çeşitlerinin harfleri arasında nüanslar bulunmaktadır. İslâm yazısının bu çeşitlenmesi, sanat olarak ve kendi içindeki bir sınıflamadır. Sülüs yazıda, yahut nesih yazıda, yahut kufi yazıda her harfin ana yapısı aynıdır. Fakat sanat olarak, farklı yazı çeşitlerindeki yazılışta bir takım farklıklar ortaya çıkmaktadır. Meselâ sülüs, nesih yahut muhakkak yazıda “sin” harfinde "dendan”, diş bulunurken, talik yazıda bu dişler çoğu kere bulunmamaktadır. Kezâ, diğer yazı çeşitlerinde “elif” harfinde “zülfe” bulunurken talik ve rik’a yazıda zülfe kullanılmamaktadır. Bu farklılıklar daha da çoğaltılabilir.
İslâm yazısı başından itibaren kullanım alanına göre çeşitlenmeye başlamıştır. Çünkü yazı, Müslüman toplumda, başlangıcından itibaren bir sanat konusu olarak ele alınmış ve işlenmiştir.150 Kufi yazının temelini oluşturan köşeli yazı, dîni metinlerin tespitinde kullanılırken, kullanımı daha kolay olan yuvarlak karakterli yazı günlük
yazışmalarda kullanılmıştır. İleriki dönemlerde dîvanlar ve fetvâlar talik yazı ile yazılmıştır. Dîni ve sivil mimâri eserlerde, uzaktan daha rahat görülebilen celî sülüs, celî kufi ve celî talik yazı kullanılmıştır. Kullanım sahalarına göre yazının kullanımında, harflerin yapılarına estetik müdahaleler de bulunulmuş ve bazı farklılıklar oluşmuştur. Tarihi süreç içerisinde oluşan bu durum, yazının estetik çeşitlenmesini doğurmuştur.
Asırlarca süren arınma ve süzülme sonucu, yazı estetik olarak güzelleşirken çok çeşitlenen yazılar belli bir tasnifte toplanmaya başlamıştır. Aklâm-ı sitte adı altında toplanan yazıların temeli, Hz. Peygamber döneminde ortaya çıkan iki ana karakterden, köşeli ve yuvarlak karakterli yazıdan ne’şet ederek çeşitlenmiştir.151 Bu yazıların ana çizgileri İbn Mukle ve İbn Bevvâb tarafından belirlenmiş, Yâkût el-Mustasımî tarafından kaideleri konmuştur.152 Yazı çeşitlerini şöyle tasnif edebiliriz:
Resim 64- ilk dönem kufi yazı örneği.
Aklâm-ı sitte denilen altı çeşit yazı şunlardır:
1-Muhakkak
2-Reyhâni
3-Sülüs
4-Nesih
5-Tevki i
6-Rikaa (İcâze Hattı)
Diğer Yazı Çeşitleri
7-KÛfl
8-Ta’lik
9-Dîvâni
10-Celî Dîvâni
11-Rik’a
Kûfî yazı çeşitli kollara ayrılmaktadır.
A- Yapılarına göre kûfi yazı
-
1- Basit kûfî
-
2- Yapraklı kûfî
-
3- Zemini süslü kûfî
-
4- Örgülü kûfî
-
5- Geometrik kûfî’53
kısma ayrılmaktadır.
Aklâm-ı sitte içerinde yer alan ve üçte bir anlamına gelen sülüs yazı, ismini başlangıçtaki yuvarlak karakterli yazıdan gelişen tûmâr yazının üçte bir ölçüsünden almıştır. Kalem ağzı kalınlığı 3 mm’dir. Hat sanatında, sanat olarak yazının anası “ümmüT-hutût” olarak kabul edilmiştir. Muhakkak yazıya göre harfleri biraz küçüktür. Çanaklı harflerin çanakları derindir. Nesih yazı ile birlikte gelişimi OsmanlI’da çok hızlı olmuştur.
Kelime anlamı “ortadan kaldırmak, iptal etmek" anlamına gelmektedir. Kitap yazımında diğer yazılara göre daha fazla kullanıldığı için bu ismi almıştır. Kalem ağzı
-
153- İbrahim Cum'a, a. g. e., 45-46.
Resim 65- Hattat I. Derviş Ali'ye ait muhakkak ve reyhâni batlarıyla bir kıt'a.
kalınlığı, sülüs kaleminin üçte biri kadardır. Sülüs kaleminin üçte biriyle ona tabi olmuştur. Şeyh Hamdullah ile birlikte Kur’ân-ı Kerîm yazımında nesih yazı kullanılmaya başlanmıştır.
Başlangıçta “muhakkak”, “verrâki” ve “ırâkî” denilen neshîyazı üzerinde yapılan çalışmalar neticesinde, ileride iki ayrı tarz ortaya çıkmıştır. Reyhâni ve nesih yazının ortaya çıkmasından sonra, özellikle nesih yazının kâideleri Yâkut tarafından belirlenmiştir. OsmanlI’da Şeyh Hamdullah ile birlikte hızlı bir gelişim merhalesine girmiş ve OsmanlI’nın son döneminde estetik zirveye ulaşmıştır.
Burada yeri gelmişken gubârîyazıdan bahsetmek gerekir. Adını Arapça “toz" anlamına gelen “ğubar’’dan alan gubârîyazı, nesih yazıdan çok ince, bazen gözle zor görülebilecek kadar ince yazılan yazıya verilen isimdir. Bu hat ile sanattan ziyade maharet gösterilmektedir.
Sancak Kur'ân’ları bu yazı ile yazılmıştır. Bazen bir
pirinç tanesi üzerine ihlâs sûresi yazıldığı da olmuştur. Sultan Ahmed Camii’nin celîyazılarını yazan Seyyid Kâsım, bir pirinç tanesi üzerine ihlâs sûresini yazdığı için kendisine “Gubârî" sıfatı verilmiştir. Bu yazıyla XX. asır başlarında Mehmed Nuri Sivâsi154 başarılı örnekler ortaya koymuştur.
Kelime anlamı itibariyle “muntazam" ve "muhkem"
gibi anlamlara gelmektedir. Kalem ağzı kalınlığı, sülüs kalemine tabidir. Harfleri sülüs yazıya göre daha büyüktür. Yatay harfler ve harflerin yatay kısımları daha yayık ve uzundur. Çanaklar genişçe ve sülüs yazıya göre daha
Resim 66- Reîsü’l-hattâtîn Haci Ahmed Kâmil Akdik hanıyla sülüs nesih bir kıt’a.
düzdür. Satır halinde yazılır, istifli olarak yazılmaz.
Nesih yazı nasıl sülüs kalemine tabi ve onun üçte biri ise, reyhâni de yazı kuralları bakımından muhakkak yazıya tabidir. Kalem ağzı kalınlığı ise muhakkak yazının üçte biri kadardır. Muhakkak ve reyhâni yazı XV. asra kadar mushaf yazımında kullanılmıştır.
Tevkiî yazı, sülüs yazının ihmal edilmiş şeklidir. Sülüs yazının kurallarına tabidir. Daha çok divana ait kısa metinlerin yazımında kullanılmıştır. Daha sonra yerini Dîvâni yazıya bırakmıştır. Sülüs yazıya göre harflerin boyları, çanaklar, küpler ve elifler daha kısa, küçük ve kıvraktır. Kalem ağzı kalınlığı sülüs kalemine tabidir. En belirgin özelliği birleşmeyen harflerin birleşmesidir.
Kelime olarak “küçük sayfa ve mektup’’ anlamına
gelmektedir. Tevkiîyazının küçüğüdür. Onun kurallarına tabidir. İcazetnameler bu hat ile yazıldığı için “Hatt-ı icâze” diye isimlendirildiği de olmuştur. Ayrıca, talik yazı gelişene kadar bu yazıyla vakıf kayıtları tutulmuştur.
Kufi
Dîvâni
Celî Dîvâni
Rik’a
Ta’lik
İslâm’ın ilk yıllarında kullanılmakta olan sert köşeli yazı daha sonra Küfe şehrinde işlenerek, geliştirildiği şehre nisbetle kufi adı verilmiştir. Yazıldığı yere ve yapısına göre çeşitlenmiştir.
Resim 67- Hattat Halim Özyazıcı'nın rikaa' hattı.
Resim 68- Hattat Hâmid Aytaç hatlıyla Şevki Efendiye takliden yazılmış nesih bir sahife. (Mehmet Özçay koleksiyonu)
Kufi yazı çeşitli kollara ayrılmaktadır.155
A- Yapılarına göre kûfi yazı
1- Basit kûfî:
İslâm’ın ilk yıllarında şark ve garbda yayılan kufidir. En güzel örnekleri Kubbe-i Sahra ve Tolonoğlu Camii kitâbesidir. Bu çeşit kufide her hangi bir süsleme mevcut değildir.
Ağaç yaprakları gibi süslemelerin bulunduğu çeşittir.
Zemininde kıvrık dallı motiflerin bulunduğu kufidir. Bu çeşit kufinin en güzel örnekleri İran’da Gazne’de ve Kâhire Sultan Haşan Medresesi’nde bulunmaktadır.
Bazı harflerinin örülmesinden dolayı bu ismi almıştır. Bu çeşit kûfinin en erken örnekleri h. V. asra uzanmaktadır. En eski örneği İran Râdekân Kalesi'nde (h. 411) Tunus Kayrevan Camii mescidinde (h. 431), en bilinen ve meşhur örnek ise İran Pir Alemdar kabrindedir.
-
5- Geometrik kûfî :156
Diğer kûfî çeşitlerinden dik ve keskin çizgileriyle ayrılır. Ortaya çıkışı hususu pek fazla aydınlatılamamıştır. İran ve Irak mescidlerinde çok fazla yaygındır.
-
1- Meşrik kûfîsi
-
2- Mağrip kûfîsi
-
3- Kayravan kûfîsi
Resim 69- Ma’kılîyazıya Sirkeci Hubyar Camii'nden bir örnek.
Terim olarak, padişahın iradelerini emirlerini, buyruklarını yazmak için kullanılan yazı anlamına gelmektedir. Akkoyunlu ve Karakoyunlular’da kadim ta’Iik resmi yazışmalarda kullanılmıştır. Bu yazı Fatih’in Akkoyunlu
hükümdarı Uzun Hasan’ı mağlup ettikten sonra İstanbul’a getirdiği İranlı sanatkârların, kadîm ta’Iik hattının işlenmesinden çıktığı söylenebilir.157 Çünkü harflerin şekli ve birleşmeleri yönünden büyük benzerlik mevcuttur.158
Resim 71- Mehmed Tevfik Ebuzziya (1843-1912) tarafından kûfi hat ile yazılan Yıldız Hamidiye Camii kubbesi (Necm Sûresi ilk âyetler).
Gelişmiş divâni örneklerinin girift görüntüsü vardır. Divâni yazı sadece devlet yazışmalarına tahsis edildiği için gizliliği korumak kaydıyla girift yazılmıştır. Ayrıca, dîvâni yazı, OsmanlI’da sadece sarayda kullanılmış, dışarıda kullanılması yasaklanmıştır.
İlk bakışta, sülüs ve ta’lik yazı çeşitlerinde olduğu gibi bu yazının da dîvâni yazının kalın kalemle yazılanı olduğu anlaşılabilir. Fakat aralarında fark vardır. Bu farklar şöylece tasnif edilebilir:159
-
1 .Dîvâni yazıda hareke ve tezyini işaretler olmamasına karşı, celî dîvâni yazıda hareke ve çok fazla tezyini işaret bulunmaktadır. Celî dîvâni’de küçük noktalar da tezyini işaret olarak kullanılmaktadır.
2,Dîvâni istifsiz, satır hâlinde yazılmasına karşı celî dîvâni yazı istifli ve girift olarak yazılır.
-
3 .Celî dîvâni geniş ağızlı kalemle yazılmaktadır.
Celî Dîvâni yazı sadece devlet yazışmalarında
kullanılmıştır. Bazen satırların biri mürekkep birinin altınla yazıldığı ferman ve beratlar bulunmaktadır. Son dönemde Ebûbekir Mümtaz Efendi (1810- 1871), Vahdeti Efendi (1833- 1871), Mehmed Şefik Bey (1820- 1880), Ebûbekir Nâsıh Efendi (1813- 1885), Ferid Bey (1858- 1925), Mehmed İzzet Efendi (1841- 1904), Sâmi Efendi (1838- 1912), Ahmed
Resim 72- Bursa Ulucami’de Şefik Bey hatlıyla celi sülüs ve kûfi yazı.
159- Daha geniş bilgi için bkz. Alparslan, OsmanlI Hat Sanatı Tarihi, 192- 193.
Resim 73- Bursa ulucami’de Mehmed Şefik Bey’e ait celf divani levha.
Resim 74- Bursa Ulucami’de Mehmed Şefik Bey’e ait celf divani levhanın benzeri İstanbul Tophane Kılıç Ali Paşa Camii’nde bulunmaktadır.
Kâmil Akdik (1860- 1941), İsmail Hakkı Altunbezer (18691946), Halim Özyazıcı (1898- 1964), Hamid Aytaç (18911982) önemli dîvâni ve celî divâni hattatlarıdır.160
Aklâm-ı sitte’den sonra en çok meşhur olan ve kullanılan yazı çeşididir. Ta’lik kelime anlamı itibarıyla “asma, asılma’’ anlamlarına gelmektedir. Harekesi olmayan bu yazının kalın ağızlı kalemle yazılanına, tıpkı sülüs’teki gibi celî ta’lik adı verilmiştir.
Talik yazıya İran'da nesta'lik adı verilmektedir. Türkiye’de de bu isimle anıldığı olmaktadır. Türkiye’de ta’lik yazıyı bu isimle anma bazı karışıklığa sebep olacağı muhakkaktır. İran’da ilk icâdında kullanılan ta’lik yazı geliştirilerek yeni ortaya farklı tavırdaki yazıya nesta'lik adı verilmiştir.
Kadî ta’lik yazı İran’da, aklâm-ı sitte ile birlikte günlük yazışmalarda kullanıldı. Yazma ve okunma zorluğundan dolayı bu yazı üzerinde bazı değişiklikler yapılarak nesta'lik yazı ortaya çıkarılmıştır.161
-
XIX. asra kadar İran nesta’lik ekolüne bağlı olan Türk hattatları, Yesârî Mehmed Es'ad Efendi bilhassa oğlu ve talebesi Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi elinde ta’lik yazı yeni şîve kazandı. İran ve Türk nesta’liki ayrı ayrı netleşti.162 Daha sonraları bu farkı belirtmek için Türk uslûbu nesta'lik, ta’lik olarak isimlendirilmiştir.163
İran’ın meşhur hattatı Mir İmad Hasenî elinde ta’lik yeni bir üslûba büründü. İmad, OsmanlI hattatlarınca da önemle takip edilen bir hattattır. İmad uslûbu Türkiye'ye talebesi Buharalı Derviş Abdi (ö. 1647) tarafından getirilmiştir. OsmanlI talik hattatlarından Abdülbâki Ârif Efendi (ö. 1688), Durmuşzâde Ahmed Efendi (ö. 1716), Şeyhülislâm Veliyuddin Efendi (ö. 1768), Kâtipzâde Mehmed Refi’ Efendi elinde geliştirilmiştir.164 Ta’lik yazıda sanat bakımından İranlI ve OsmanlI hattatları aynı seviyede başarı
Resim 75- Dîvâni hanıyla hazırlanmış, II. Abdülhamid tuğralı ferman.
göstermişlerdir. Fakat celî ta’lik’te OsmanlI hattatları daha başarılı olmuşlardır.165
Türk ta’liki’nin kesinleşmiş kaidelerine rağmen İran nesta’liki’nin kesinleşmiş kaideleri yoktur. İran nesta’liki’nde aynı harf çok farklı ölçülerde yazılabilmektedir. Halbuki Türk ta’liki’nin kaideleri bellidir.
OsmanlI ta’lik ekolünün kurucusu Yesârizâde Mustafa İzzet Efendi’den sonra uslûbu talebeleri Kıbrısizâde İsmâil Hakkı (ö. 1862), Ali Haydar Bey (ö. 1870), Kazasker Mustafa İzzet Efendi (1876) eliyle yayılmıştır. İkinci nesilden hattat celî sülüs’ün de yegâne usta hattatı olan Sâmi Efendi, ta’lik’te bazı eksiklikleri tamamlayarak ayrı bir şîve sahibi oldu. Sami Efendi’den sonra talebeleri Mehmed Nazif Bey (ö. 1913), Ömer Vasfi Efendi (ö. 1928), Mehmed Aziz Efendi (ö. 1934), Hulusi Yazgan (ö. 1940) ve Necmeddin Okyay ta’lik yazının Sâmi Efendi yolundaki usta takipçileri olmuşlardır. Hulûsi Efendi’den ta’lik meşk eden hattat Hâmid Aytaç (ö. 1982) ve hattat Halim Özyazıcı (ö. 1964), Yesârizâde Mektebi, Sâmi Efendi kolunun yakın dönem usta hattatlarıdır.
OsmanlI tarafından icâd edilmiş bir yazıdır. Divâni yazının harflerinin küçültülmesi, sadeleştirilmesiyle geliştirilmiştir. Divânı yazıya göre harflerin kavis ve meyilleri azaltılmıştır. Harekesiz olan rik’a yazısı, sade ve süratli yazılmaya müsait olduğundan günlük hayatta kullanılmıştır. Sıbyan mekteplerinde, çocuklara yazı öğretimine bu yazı ile başlanmakta idi.166
Rik’a hattı, Dîvân-ı Hümâyun’da ortaya çıkıp gelişmiştir. Zamanla kâideleri teşekkül edip sanatlı şekilde yazılmıştır. Bu yazıda başlıca iki tarz gelişmiştir. Birincisi Mümtaz Efendi yahut Bâb-ı Âli rik’ası denen tarz, İkincisi ise İzzet Efendi rik’asıdır. İzzet Efendi rik’asının sanat özelliği daha baskındır. Son dönemde hattat Hâmid ve hattat Halim Bey, Mümtaz Efendi tarzında güzel örnekler vermişlerdir.
Resim 76- İmad’a ait talik bir kıt’a.
Resim 77- Hattat Mehmed Hulusi Efendiye ait celî talik levha. (Emin Barın koleksiyonu)
Resim 78- Hattat Sâmi Efendiye ait zerendud celî tâlik levha.
Resim 79- Hattat Halim özyazıcı’nın rik’a yazısına bir örnek. (Süleyman Berk koleksiyonu).
Resim 80- Hattat Yesârizâde Mustafa izzet Efendi’nin talik hat ile yazdığı Hilye-i Hâkâni’nin ilk kıtası.
III. BÖLÜM
HAT SANATINDA KULLANILAN MALZEMELER
Resim 81- Makta, kalemtraş ve mürekkep hokkalarından oluşan bir yazı takımı.
Şüphesiz her sanat eseri için bir takım âlet ve malzemeler kullanılmaktadır. Kullanılan âlet ve malzemenin kalitesi, doğrudan sanat eserinin kalitesine tesir etmektedir. Bu konuda söylenmiş bir atasözü bunu teyid eder: “Kem âlât ile kemâlât olmaz".167 Kaliteli, sağlam ve iyi malzeme ile kaliteli ve güzel işler çıkarılacağı muhakkaktır. Kaliteli ve sağlam bir kalem, kaliteli ve iyi bir mürekkep, iyi terbiye edilmiş aherli kağıdın kullanıldığı bir yazı, aynı evsafı taşıyacaktır. Kalem, kâğıt ve mürekkebin iyi ve uyumlu olması, iyi bir yazı için çok büyük önem arz eder.
Hat sanatında geçmişte kullanılan malzemeler küçük değişikliklerle bugün de kullanılmaya devam edilmektedir. Kullanılan ana malzemeler kamış kalem, aherli kâğıt ve is mürekkebinden oluşmaktadır. Hat sanatında kullanılan kalem ile günümüzde normal hayatta kullanılan kalem arasında hiçbir benzerlik yoktur. Hat sanatında kullanılan malzemeyi şöyle sıralayabiliriz:
1-Kalem
2-Kâğlt
3-Mürekkep
4-Mühre
5-Kalemtraş
6-Makta’
7-Mürekkep hokkası
8-Mıstar
9-Yazı altlığı
-
3. 1. KALEM168
Kur’ân-ı Kerim’de kalem üzerine yemin edilmiş, Hz. Peygamber de kaleme özel önem atfetmiştir. Medeniyetlerin kalem ucundan satıra dökülenlerle oluşması, insan hâfızasının en büyük yardımcısı olması gibi daha birçok şey, kalemin önemini gösterir. Yazının üç önemli unsurundan birisi kalemdir.169
Hat sanatında kamış kalem ve kalemler çok çeşitlidir:
1-Kamış kalem
2-Menevişli (Hindi) kalem
3-Cava kalemi
4-Bambu kalemi
5-Kargı kalemi
6-Tahta kalem
Resim 82- Hattat İsmail Hakkı Altunbezer'e ait çeşitli kalemler. (Mehmet Özçay koleksiyonu)
Yazı sanatında kullanılan kamış kalem denildiğinde-, daha çok Hazar denizi kenarı ile Irak Dicle nehri kenarında
Resim 83- Ucu açılmış bir celî kalemi. (Mehmet Özçay arşivi)
bulunan Vâsıt şehrinden temin edilen kamış kalem anlaşılır. Kamış kalemin ham hâli nohûdi renkte olup, renginin kararıp sertleşmesi için gübre içine yatırılır. Gübre içerisinde sertleşen kamışın rengi koyu kahverengi olur.170 Bu kurutma işlemi, sıcak ülkelerde güneşe karşı serilerek de yapılmaktadır.
Hindistan'da yetişen içi dar, uzun boğumlu ve dışı benekli kalemler (Menevişli kamış) kendileri sert olduğu için gübreye yahut güneşe yatırma işlemi yapılmamaktadır.
Bambu kamışı, bambu isimli bitkiden elde edilmektedir. Sandalye yapımında da kullanılmaktadır. Normal kamış kaleme göre daha sert ve kalındır.
Kargı kalemi ise, ney yapımında da kullanılan kamıştan elde edilmektedir. Boğumları kesilerek kullanılmaktadır. Kargı kalem de normal kamış kaleme göre daha sert ve kalındır.
Cava kalemi, Uzakdoğu'da Cava’da yetişen bir
-
170- Kamış kalemle ilgili daha geniş bilgi için bkz. M. Uğur Derman, "Kalem", Islâm Düşüncesi, yıl 1, sy. 3 (Eylül 1967), s. 165
-
3.1.1. Okuma Parçası
KAMIŞ KALEM
“Görünürde basit, fakat iç yüzü acıklı bir macera dinledim.
Bir çift kamış kalemin hazin akıbeti.
Bir terekeden satın alınan, henüz açılmamış, çift parçalı iki uzun kamış kalem.
Masa üzerine bırakılmış. Masanın sahibi odada yokken, kamış kalemin ne olduğunu bilmeyen bir çift yabancı el, can sıkıntısını gidermek için, bunları ufacık ufacık parçalar halinde doğramış.
Doğranmasaydı, bu bir çift kamış kalem ne işe yarayacaktı? Yazı âleti olmaktan çoktan çıktığı için, uzun asırlar görmeye devam ettiği o işi artık yapacak değildi elbette. Fakat bir antika gibi, mükemmel bir vitrin eşyası vazifesi görecekti.
Kendileri kadar narin yapılı bir mahfaza içinde, vitrinin bir köşesinde, ebedf uykularını uyurlarken, ara sıra yüzlerine bakanlara, uzun tarihlerinin şanlı sahifelerinden öyle menkıbeler nakledeceklerdi ki, kendileriyle beraber, aynı vitrin içinde yorgun argın dinlenen bütün öteki antika parçalar, utanacaklar, sinecekler, söneceklerdi.
Kamış kalemi parça parça eden o bir çift elin sahibine, işlediği cinayetin azametini kalemin kendi dilinden anlatabilmeyi ne kadar isterdim!
Bu merhametsiz parmaklar arasında, narin vücudu liyme liyme olurken, incecik kamış kalem, belki şöyle feryad etmişdir:
-
-Ne büyük bir suç işlediğini bilmiyorsun gafil genç! Senin şanlı tarihinin yapraklarını yazanın, benim şu nâçiz vücudum olduğunu bilseydin, şu dakikada utancından yerlere geçerdin.
Ben bir zamanlar, o kadar baş tacı idim ki, Türk çocuğu, elifbesini okumak için kullandığı “Hilâl" adlı, süslü demirden, işaret âletini bırakıp da beni eline alabildiği gün kendisini bahtiyar sayar, artık okumuş yazmış insanlar arasına gireceğini benim sayemde idrak eder, ruhunda bir büyüklük duyardı. O günden itibaren, ben o çocuğun fikir hayatına, kâğıt üzerinde yürüyen sivri ucumun çıkardığı vakur ve tatlı cızırtı ile istikamet çizerdim.
Beni, kimler parmakları arasında tutmadı ki?
Koca Fatih, dağlardan aşırdığı kadırgalarını İstanbul surlarına indirdikten sonra, Bizans’ın yıkık dökük halini tasvir eden meşhur mısralarını, kâğıt üzerinde benim dilimle döktü.
Ondan evvel ve ondan sonra gelen nice padişahın elinde, ben gâh gene böyle içden gelme melâlli veya şehametli sözleri ilktercemanı oldum, gâh ince ruhların elemlerini ve emellerini terennüm ettim. Zaman oldu; devletli başlar, kimseciklere açamadıkları gizli dertlerini benimle paylaştılar; gâh, yabancı taçlılara, benim dilimden dökülen haşmetli sözlerle iltifatnâmeler, dehşet saçan kelimelerle korkunç fermanlar yolladılar.
Sana tavsiye ederim; şu yaşadığın şehirdeki kütübhaneleri, müzeleri, antikacı dükkânlarını, eski ailelerin evlerini gez dolaş.
Oralarda hep benim âciz vücudumun eseri olan yüksek bahada, cildler dolusu kitab, meşhur hattatların elinden çıkma, baha biçilemez levhalar bulacaksın.
Zaman oldu, Neftlerin, Namık Kemal'lerin, Akif’lerin elinde arslanlar gibi kükredim. Cılız vücudumdan hiç umulmayan davudf bir ses, bütün bir milleti tek ruh halinde vecde getirdi.
Zaman oldu, içli şairlerinizin elinde, benimle aynı hamurdan yoğurulmuş olan ney gibi, inim inim inledim. Gün geldi, yazdığım muhteşem fermanlar, Garb’ın nice mağrur hükümdarını dize getirdi.
Gün geldi, dilimden dökülen ateşli sözler, en insafsız güzellerin gözlerinden yaşlar akıttı.
Süleyman Nazif “Firak-ı İrak" ını, Tevfik Fikret “Sis"ini, Akif “Çanakkale Şehidleri"ni benimle yazdı.
Beni, masanın üstünde halsiz halsiz yatarken gördün de, çöp sandın, değil mi genç adam?
Haklısın. Kabahat sende değil, benim kim olduğumu sana öğretmemiş olanlarda.
Ben, uzun bir tarih boyunca, senin atalarına çok hizmet ettiği için yorulmuş, tarihin sinesinde dinlenmeye çekilmiş bir emekdarım.
Beni kırdığına iyi etmedin. Ama bilmeyerek kırdığın için, seni gene affediyorum!"
Hamdi Varoğlu, Cumhuriyet Gazetesi 27 Ocak 1957171
cins ağacın yaprak diplerinde bulunan sert, ince ve uzun kısımdır. Kur’ân-ı Kerim gibi uzun metinlerin yazımında, normal kamış kalemin ucu zaman zaman bozulup tekrar açılmayı gerektireceğinden, kalemin ağız kalınlığı, önceki ağız kalınlığı gibi olamayacağından, daha sert olan ve ağzı çabuk bozulmayan cava kalemi tercih edilmiştir.172
Bambu ve kargı kaleminin yetmediği kalınlıktaki yazılar için tahta kalem kullanılmıştır. Mukavemetli ve sağlam yapılı ağaçlardan imal edilen bu tip kalemlerin sap kısımları elin kavraması için ince yapılmıştır. Çok fazla geniş ağızlar için kalem imal edilmemiş, bu tip kalın yazılar kareleme usulü kullanılarak çizme suretiyle meydana getirilmiştir.173
Yazı sanatının önemli malzemelerinden biri kâğıttır. Kâğıt hat sanatında, ham hâliyle, terbiye edilmeden kullanılmaz. Kalem ve mürekkeple uyum sağlayacağından, usulünce boyanmış ve terbiye edilmiş kâğıt kullanımı önemlidir. Ham kâğıt, yani aherlenmemiş kâğıt mürekkebi emeceğinden ve tashihe imkân vermeyeceğinden makbul değildir. Ahar, kalemin kâğıt üzerinde kolayca hareket etmesini sağlar. Hat sanatında kullanılan kağıdın asitsiz olmasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Çünkü asit kâğıdın zamanla yanmasına sebep olmaktadır.
Eskiden İtalya’da üretilen kalınca kağıt çokça kullanılmıştır. En ziyade celî sülüs yazı için kullanılmıştır. İtalya'nın Toskana eyaletinin güneyinde güzel bir şehir olan Livurna'da yapılan bu kâğıtta (A. Ligorna) kelimesi soğuk damga ile vurulduğundan tahfife uğrayarak "Ali Kurna" olmuştur.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder