Hat Sanatı Tarihçe Malzeme ve Örnekler - 1
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
İSTANBUL
BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ
ISBN 9944-100-24-2
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SANAT VE MESLEK EĞİTİMİ KURSLARI (İSMEK) YAYINLARI Branş Kitapları Serisi
Yayına Hazırlık: İSMEK Yayın Editörlüğü Editör: Muhammet ALTINTAŞ
Mizanpaj: Doğan SEVEN Tashih: Dilek CAN, Hatice GÖZLEMECİ
Bask> ve Cilt: Numune Matbaaobk Ltd. fiti w w w. numune .com.tr
İSTANBUL
BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ
HAT
SAN ’ATI
TARİHÇE, MALZEME VE ÖRNEKLER
Dr. Süleyman BERK
Resim 1- Hattat Ali Haydar Bey’in celî târik zer-endud levhası “el-Kâsibu habfbullah" (Sultanahmed Camii).
“Birinci Cihan Harbi’nde askerlik münâsebetiyle tanıştığım Macaristanlı ressam ve subay bir arkadaşım vardı, ara sıra İstanbul câmilerini, müze ve kütübhânelerini birlikte gezer, her çeşid san’at eserlerini ziyâret ve tedkfk ederdik. Bir gün, Sultan Ahmed Cârnii’ndeki Melek Paşazâde Ali Haydar Bey merhumun ta’lîk celisi “el-Kâsibu habîbullah” levhası önünde bulunuyorduk. Arkadaşım ona bakdı da, sonra bana dönerek:
—‘Dostum! Bu sizin yazılarda bir hâl var. Çok dikkat ediyorum, ilk bakışta sâde bir renk, geometrik bir sessizlik, baktıkça harekete geliyor, canlanıyor, cilveleniyor. Önce bir tatlı bakış, arkasından yavaş yavaş içe süzülen canlı bir akış, sessiz bir armoni içinde ruhu oynatan metafizik bir mûsiki var. Lâkin ondaki âhengi kulaklar duymuyor, içler dinliyor, dinledikçe bir başka âleme yükseliyor. Bakarken ne oluyor anlamıyorum, içimi içine çeken büyüleyici bir çehre, bir güzellik denizi, sevimli titreşimlerle gönlümü ferahlatan bir hava, derken bir melek sesi ve nefesi kadar gizli ve ılık bir okşayış ve sarılış içinde kalıyorum; o, ben; ben o oluyoruz gibi bir şey oluyor, sizde de böyle şeyler olur mu?' demişti.”
Mahmud Bedreddin Yazır, Medeniyet Âleminde Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli,
c. I, s. 69
BAŞKANDAN...
Hüsn-i hat yani yazıların en güzeli... Tarih boyunca kalem tutan zarif eller, yazıyı nesilden nesile geliştirerek güzel sanatlar seviyesine çıkartmışlardır. Özellikle OsmanlIlar zamanında özel ilgi gören bu sanatımız, padişahlar tarafından dahi icra edilmiştir... Gerek padişahlar gerekse halk tarafından çok sevilen hat sanatı, Latin alfabesine geçişten sonra geleneksel sanatlarımız arasındaki seçkin yerini almıştır.
Bir dünya başkenti olan kültürler beşiği İstanbulumuz, bütün sanatlarda olduğu gibi hat sanatında da önemli bir merkez olmuştur. Nice hattat, tarihin tozlu sayfalarına, şehrimizin adını altın harflerle kazımışlardır. OsmanlIlar zamanında en parlak devrini yaşayan hat sanatının, en nefis örneklerine, İstanbulumuzun simgesi haline gelen ulu minarelerde, yüce kubbelerde, hüzünlü mezar taşlarında kısacası hemen hemen bütün tarihi yapılarımızda rastlamaktayız. Bir hazine değerindeki el yazması kitaplarımız, kütüphanelerde muhafaza edilen, müzelerde örnekleri sergilenen müstesna eserlerimiz de o dönemlerden bizlere kalan kıymetli yadigârlardır.
Geçen zaman, gelişen teknoloji ve değişen insan yaşamı, sanattaki incelikleri yok etmek için büyük gayret sarfetse de, geleneksel sanatlarımız İSMEK gibi kurumlar vasıtasıyla yaşatılmakta, büyük bir özveri, titizlik ve itina ile geleceğe aktarılmaktadır. Kültürel değerlerimize sahip
çıkmamız gerektiği gerçeği bütün açıklığı ile önümüzde durmaktadır. Çünkü geçmişine sahip çıkmayan toplumların geleceği de parlak olmamakta, böylelikle tarih sahnesinden silinip giden nice insan topluluğu bulunmaktadır...
“Yaygın eğitimin ilkeleriyle gerçekleştirilen bir yetişkin eğitimi organizasyonu” olarak tanımlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin önemli sosyal doku projelerinden biri olan İSMEK, bugün gerek ulaştığı yüz binlerce kursiyer sayısı, gerek eğitim verdiği 193 kurs merkezi ve 97 branşıyla adeta “dünyanın en büyük halk üniversitesi” haline gelmiştir. Genç, yaşlı, kadın, erkek, özürlü, mahkum ayırt etmeksizin toplumun her kesimine ulaşan İSMEK sadece ücretsiz eğitimleri ile değil, seminerleri, sergileri, alanında önemli bir boşluk dolduran yayınları ile de toplumsal bir hizmete imza atmaktadır.
Alanında uzman usta öğreticileri vasıtasıyla elleri geleceğe uzanan değerli sanatkârlar yetiştiren İSMEK, hazırladığı branş kitapları ile sanat dünyasına bir ışık tutmaktadır. Saygıdeğer hat sanatçısı ve İSMEK hat usta öğreticisi Süleyman Berk Beyefendi'nin Hat Sanatı kitabı İSMEK Yayın Editörlüğü bünyesinde yayına hazırlamıştır. Bu sanat kokan, enfes kitapta emeği geçen herkese de ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum...
Sanatla güzelleşen, sevgi, saygı ve hoşgörü dolu bir yaşam dileklerimle...
FOTOĞRAF DİZİNİ
Mehmed Özçay:
-
12, 20, 24, 27, 32, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 48, 49, 52, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 61, 64,
-
65, 66,67, 68, 86, 78, 82, 83,84, 100, 102, 106, 107, 1 10, 112, 114, 118, 1 19, 121, 126, 127, 128, 129, 130, 131,
-
132, 133, 136, 135, 140, 141, 142, 143, 146, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170,
-
175, 176, 177, 181, 182, 183,
-
184, 186, 187, 192, 193, 197, 210, 215, 216, 227, 228, 229
Mustafa Yılmaz:
-
6, 7, 8, 9, 13, 14, 17, 18, 47, 53, 60, 74, 77, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 98, 104, 115, 1 16, 120, 122, 123, 124, 134, 137, 171, 173, 174, 175, 188, 191, 194, 195, 196, 206, 207, 211, 212, 213, 214, 219, 225
Bahadır Taşkın:
-
2, 3, 4, 5, 10, 21, 22, 23, 26, 30, 31, 33, 34, 63, 72, 73, 80, 95, 144, 179, 190, 222, 223, 224
Dr. Araş Neftçi:
-
1, 28, 29, 71, 138
Yavuz Özdemir:
-
117, 145, 172, 180, 185
Turgut Engin:
-
51, 96, 97, 125, 178
Abdüsselam Ferşadoğlu:
-
11, 36, 94
Hâdiye Cangökçe:
19 ve Mehmed Şevki Efendi Meşkleri
Muhittin Serin Arşivi:
221
Ali Toy Arşivi:
-
189, 217, 218, 220, 226
Antik A.Ş. Arşivi:
-
15, 50, 69, 75, 81, 105, 135
Turan Sevgili Arşivi:
209
İÇİNDEKİLER
Önsöz.................................................................................................... |
.. 8 |
III. BÖLÜM |
|
Genel Kısaltmalar.......................................................................... |
10 |
Hat Sanatında Kullanılan Malzemeler.............................. |
. 69 |
3. 1. Kalem......................................................................................... |
70 |
||
I. BÖLÜM |
3. 1. 1. Okuma Parçası (Kamış Kalem)................................... |
. 72 |
|
Hat Sanatı Tarihi............................................................................. 1.1. İslâm Yazısına Genel Bir Bakış.......................................... |
11 12 |
3. 2. Kağıt............................................................................................ 3. 2. 1. Kağıdın Boyanması ve Aherlenmesi....................... |
73 . 73 |
1. 1. 1. Arap Yazısının Doğuşu.................................................... 1.1.2. İslâm Yazısının San’at Olarak Çeşitlenmesi............ |
12 12 |
3. 3. Munre........................................................................................ 3. 4. Mürekkep................................................................................ |
. 74 |
1.1.3. Emevîler Döneminde Yazı............................................. |
13 |
3. 5. Mıstar......................................................................................... 3. 6. Kalemtraş................................................................................ |
/O . 76 |
1. 1.4. ADDasıler Döneminde Yazı............................................ |
14 |
3. 7. Mürekkep Hokkası............................................................... |
. 77 |
1.1.5. Selçuklular da Celi Yazı................................................... |
16 |
3. 8. Yazı altlığı................................................................................ |
. 77 |
1. 2. OsmanlI Yazı San’atında Ekoller....................................... |
18 |
3. 9. Makta’....................................................................................... |
. 77 |
1.2. 1. Şeyh Hamdullah ve Ekolü.............................................. |
19 |
||
1. 2. 2. Hattat Ahmed Karahisâri ve Ekolü............................. |
22 |
IV. BOLUM |
|
1. 2. 3. Hâfız Osman Efendi ve Ekolü........................................ |
25 |
Hat Sanatında Tuğra Formu................................................... |
. 79 |
1. 2. 3. 1. San’atı................................................................................ |
26 |
4. 1. Tuğranın Kısımları................................................................ |
. 81 |
1. 2. 4. İsmail Zühdî Efendi ve Ekolü......................................... |
31 |
4.1.1. Sere....................................................................................... |
. 81 |
1. 2. 5. Mustafa Râkım Efendi ve Ekolü.................................. |
33 |
4. 1. 2. Beyze.................................................................................... |
. 81 |
1. 2. 5. 1. Mustafa Râkım’ın CelîSülüs’te Yaptığı Yenilik. |
35 |
4. 1. 3. Tuğ ve Zülfe....................................................................... |
. 81 |
1. 2. 6. Mahmud Celâleddin Efendi ve Ekolü........................ |
40 |
4. 1.4. Kol (Hançer)........................................................................ |
. 82 |
4. 2. Hattat Mustafa Râkım’ın Tuğra’da Yaptığı Yenilikler. |
. 82 |
||
1. 2. 7. Mehmed Şevki Efendi ve Ekolu................................... |
43 |
||
1. 2. 8. Hattat Sami Efendi ve Ekolü......................................... |
45 |
V. BÖLÜM |
|
II. BÖLÜM |
İcâzetnâme...................................................................................... |
. 85 |
|
5. 1. Hat San’atının Diploması (İcâzetnâme)....................... |
. 86 |
||
Yazı Çeşitlen..................................................................................... |
57 |
||
2. 1. Hat Sanatında Yazı Çeşitleri............................................... |
58 |
VI. BÖLÜM |
|
2. 1. 1. Aklâm-ı Sitte...................................................................... |
59 |
Celî Bir Yazının Hazırlanışı...................................................... |
. 91 |
2. 1. 1. 1. Sülüs................................................................................... |
59 |
6. 1. Celî Sülüs Bir Hat Levhasının Hazırlanış Safhaları.... |
. 92 |
2. 1. 1. 2. Nesih.................................................................................. |
59 |
VII. BÖLÜM |
|
2. 1. 1.3. Muhakkak........................................................................ |
60 |
||
2. 1. 1. 4. Reyhâni............................................................................. |
61 |
Lügatçe ve Deyimler.................................................................. |
. 97 |
2. 1. 1. 5. Tevkiî................................................................................. |
61 |
7. 1. Lügatçe ve Deyimler........................................................... |
. 98 |
2. 1. 1. 6. Rikaa’ (İcâze Hattı)........................................................ |
61 |
/. 2. Bioııyograrya.......................................................................... |
ıu l |
2. 2. Diğer Yazı Çeşitleri................................................................. |
61 |
VIII. BÖLÜM |
|
2. 2. 1. Kufi.......................................................................................... |
61 |
Hat San'atından Örnekler........................................................ |
107 |
2. 2. 2. Divanı...................................................................................... |
03 |
||
2. 2. 3. Celf Dîvâni............................................................................. |
64 |
IX. BÖLÜM |
|
2. 2. 4. Talik........................................................................................ |
65 |
Hattat Mehmed Şevki Efendi’nin Sülüs Nesih (TSMK-GY |
|
2. 2. 5. Rik'a....................................................................................... |
66 |
190/1) Hattat Halim Özyazıcı'nın Rik’a Meşkleri........ |
167 |
ÖNSÖZ
Son yıllarda klasik san’atlara karşı büyük bir ilginin olduğu bilinmektedir. Hat, Tezhip, Ebru, Minyatür, Cilt gibi klasik san'atlarımıza olan ilgi, bu sanatların tarihine ve kullanılan araç-gereçlere olan ilgi ve talebi peşinden getirmiştir.
Bu ilgi, yazı san'atındaki gelişimi hızlandırdığı gibi, yazı san’atı ve geleneksel san’atlar üzerine yapılan çalışmaları da artırmıştır. Yüksek lisans ve doktora tezleri yanında, nitelikli yayınlar dikkat çekici seviyeye ulaşmıştır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları, sanat eğitimi konusunda İstanbul’da büyük bir görevi yerine getirmektedir. Yeni başlayan kursiyerlere yönelik sanat eğitimi yanında, ileri seviyedeki kursiyerlere açtığı tekâmül ve ihtisas kurslarıyla ciddi bir sanat eğitimi vermektedir. Sanat eğitimi alan kursiyerlere pratik eğitim yanında, öğretilen sanatın tarihi ile ilgili akademik bilgi verilmesine ve seminerler düzenlenmesine gayret edilmektedir.
Yazı san’atı sıkı bir usta-çırak ilişkisi ile öğrenilmektedir. Hoca ile talebe dersi bire bir yapmaktadır. Talebenin, hocanın sözlerine ve eline dikkat kesilmesi gerekmektedir. Hoca’nın kendisine verdiği dersi dikkatle çalışması yanında, güzel örneklerin devamlı incelenmesinin yazı taliminde önemi büyüktür. Tarihte ekol sahibi hattatlar, kendilerinden önce gelmiş usta hattatların eserleri üzerinde uzun süre çalışarak ekollerini oluşturmuşlardır. OsmanlI’nın
ekol sahibi hattatı Şeyh Hamdullah, kendinden önceki önemli hattat Yâkut’un eserleri üzerinde çalışmış, Hâfız Osman da Şeyh Hamdullah yazıları üzerinde çalışarak ekollerini tesis etmiştir. XVIII. yüzyıl hattatı Ismâil Zühdî Efendi ve XIX. asrın dâhi hattatı Mustafa Râkım, Hâfız Osman'ın yazıları üzerinde uzun tedkîkatlar yaparak, yazıda söz sahibi hattatlar olmuşlardır. Sâmi Efendi’nin terakkisinde, eline geçen İsmâil Zühdfnin bir murakkaa’sının büyük tesiri olmuştur.
Tarihte olduğu gibi bugün de, İslâm yazı san’atında öncülüğü ülkemiz yapmaktadır. Bunda, şüphesiz bu san’atın sıkı bir usta-çırak ilişkisiyle öğretilmesinin rolü büyüktür. Asırların oluşturduğu kuvvetli bir gelenek, yazıyı bozulmadan günümüze taşımıştır. Yazı san’atının öğrenilmesinde önemli rolü olan güzel örneklerin İstanbul’da olması, sanatın merkezi olarak burayı göstermektedir. Müze ve kütüphânelerde, özel koleksiyonlarda, dini ve sivil mimâri eserlerde önemli yazı örnekleri bulunmaktadır.
Hazırlanan bu kitap, meraklısına, yazı san’atı ile ilgili gerekli bilgiyi vereceği gibi ana kaynaklara yönlendirme görevini de yerine getirecektir. Dipnotlarda ve bibliyografyada zikredilen eserler, bu konuda gerekli yerlere yönlendirecektir. Daha ilk bölümde, Arap yazısının kaynağı, yazının sanata doğru seyri ve hat sanatının çıkış kaynağı ile ilgili bilgiler verilmiştir. Yazı sanatındaki önemli
ilk dönemlerden sonra, OsmanlI'nın hat sanatına katkıları ve hat sanatının kilometre taşları, muhtasar da olsa bu kitapta yer alan ana konulardır. İslâm san'atında kullanılan yazı çeşitleri; aklâm-ı sitte ve diğer yazı çeşitleri tek tek ele alınarak incelenmiştir. Hat San’atı’nda kullanılan malzemelere ayrı bölüm ayrılmıştır. Kamış kalem ve çeşitleri, kamış kalemden başka kullanılan kalemlerde bahsedilmiştir. Aherli kağıt ve kağıdın terbiye edilmesi, aherlenmesi bu bölümde anlatılmıştır. Kalem açmada kullanılan kalemtıraş, kalem ağzının kat’ ve şakkedilmesinde kalemin konulduğu makta, örnekleriyle verilmiştir. İnce ruhlu sanatkârların, özenli malzemeleri arasında mürekkep hokkası ve divitin ayrı bir yeri bulunmaktadır. Tarih boyunca nice sanatkârın çok büyük emeklerle hazırlattığı bu malzemelerin numuneleri ilgili bölümde yer almaktadır. Geçmişte sanatkârların kullandığı âletleri görmesi ve tanıması, hat talebesi ile birlikte hat meraklılarına da nostalji yaşatacağı muhakkaktır.
Hat San’atı’nda ayrı formuyla önemli yeri olan tuğra hakkında geniş bilgi verilerek tarihi perspektiften bakılmıştır. Bir başka önemli konu, bir hat levhasının meydana getiriliş safhaları bütün ayrıntılarıyla altıncı bölümde anlatılmıştır.
Eser yedi ana bölümden oluşmaktadır. Yedinci bölümde hat sanatının şeçkin örneklerinden bir demet sunulmuştur. Ayrıca, hattat Halim Özyazıcı’nın nesih ve rik’a meşkleri de bu bölüme konmuştur. Yazı sanatıyla ilgili ana kaynaklar, seçme bibliyografyada yer almaktadır. Konularla ilgili daha geniş ve derin bilgi bu kaynaklardan edinilebilecektir.
Yazı sanatında üstad hattatların eserlerinin neşri çok önemlidir. Hat talebesinin bunlar üzerinde yapacağı tetebbûlar, onu mutlaka sanatında ileri noktalara taşıyacaktır. Katalog kısmında mümkün olduğunca fazla eser konulmasına gayret edilmiştir. Levha yanında mimâri eserler üzerinde bulunan kitâbelerden de örnekler verilmiştir. Aynı bölümde, geçmiş hattatlarımız yanında günümüzün güzîde sanatkârlarından Ali Toy, Mehmet Özçay ve Osman Özçay’ın eserlerinden örnekler verilmiştir. Bu sanatların, bir geçmiş zaman sanatı olmayıp günümüzde de hakkıyla icrâ edildiğini göstermesi bakımından bu üç
güzfde sanatkârımızın eserleri verilmiştir. Yazı sanatının "tarih olmaktan" kurtulduğunu bu eserlerden anlayabiliriz.
Fotoğraflar büyük ölçüde şahsî arşivimden alınmıştır. Bunun yanında, sanatkâr dostum Ömer Faruk Dere, basım merhalesindeki eseri “Hattat Hâfız Osman Efendi" kitabından bazı fotoğraflarla, fotoğraf arşivinde yer alan Topkapı Sarayı Müzesi Güzel Yazılar Bölümü 190/1 numaralı hattat Mehmed Şevki Efendi’nin sülüs nesih meşk murakkaasının fotoğraflarını hiç tereddütsüz kullanmamız için vermesinden dolayı teşekkürü hak etti.
Meşkler bölümünde, Mehmed Şevkî Efendi’nin sülüs-nesih meşkleri yanında, XX. asrın önemli hattatı Halim Özyazıcı’nın (1898- 1964) rik’a meşkleri konulmuştur. Antalya eşrafından Hüseyin Tulpar Bey’e, Halim Hoca’nın meşklerini neşre müsaade ettikleri ve koleksiyonuma kazandırdıkları için minnet borçluyum. Merhum Emin Barın koleksiyonundan çekimlere izin veren Tevfik Barın’a, aynı zamanda ISMEK’ten mesâi arkadaşlarım Dr. Münevver ve Dr. Kaya Üçer çiftine koleksiyonlarını istifademe cömertçe açtıkları için teşekkür ediyorum.
Öncelikle bu eserin yayınlanmasını sağlayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir TOPBAŞ Beyefendi’ye, kendilerinden devamlı feyzaldığım hocalarım Prof. Dr. Muhittin Serin ve Prof. M. Uğur Derman beylere; fotoğrafları çeken sanatkâr dostlarım Mustafa Yılmaz, Bahadır Taşkın, Dr. Araş Neftçi, Abdüsselâm Ferşadoğlu, Turgut Engin ve Galata Mevlevihânesi Müzesi Müdürü Yavuz Özdemir’e teşekkür ediyorum.
Çalışmalarımda büyük desteğini gördüğüm vefakâr eşim Dilek hanıma her zaman şükran borçluyum. Kitabın hazırlanmasında azami dikkat ve titizlik gösterilmiştir. Olabilecek hatalarımızın mazur görüleceği ümidiyle...
Gayret bizden, başarı Allah’tan...
Dr. Süleyman BERK
Ekim 2006 Akşemseddin- Fatih
GENEL KISALTMALAR
a.g.e. a.g.m. a.g.r. a.mlf. bkz. |
: AĞı geçen eser : AĞı geçen makale : AĞı geçen risale : Aynı müellif : Bakınız |
c. DİA Env. No. Haz. h. 1RC1CA İA İKMHS |
: Cilt : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm AnsiklopeĞisi : Envanter Numarası : Hazırlayan : Hicrî : İslâm Tarih San'at ve Kültür Araştırma Merkezi : İslâm AnsiklopeĞisi : İslâm Kültür MirâsınĞa Hat Sanatı |
m. MEB |
: MilâĞÎ : Milli Eğitim Bakanlığı |
nşr. ö. |
: NeşreĞen : Ölümü |
s. |
: Sahife |
sy. TİEM ts. TSMA TSMK-GY TTK |
: Sayı : Türk-İslâm Eserleri Müzesi : Tarihsiz : Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi : Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Güzel Yazılar Bölümü : Türk Tarih Kurumu |
-
I. BÖLÜM
HAT SANATI TARİHİ
Arap yazısının ortaya çıkışı hakkında İslâmî kaynaklarda çok farklı ve çeşitli rivayetler mevcuttur.1 Bu bilgiler ihtilâflı olduğu gibi kesin de değildir. Merhum Nihad M. Çetin (ö. 1991) bu bilgi ve rivayetleri üç ana grupta toplamıştır.2 Birinci görüş: Yazının kaynağı tevkifi, yani İlâhîdir. Buna göre, bütün yazıların mucidi, ilk insan ve peygamber olan Hz. Âdem'dir. Hz. Âdem, yazıları balçıklar üzerine yazmış, Nuh tufanından sonra da her kavim kendi yazısını bulup öğrenmiştir. İlk Arap yazısını öğrenen Hz. İsmail olmuştur. İkinci görüş: Arap yazısının "güney arabistan yazısı" yahut "himyerî" yazıdan türediği şeklindedir. Yazı Güney Arabistan'dan, ticarî münasebetler sebebiyle, önce Şam bölgesine, daha sonra da Hicâz bölgesine intikal etmiştir. Üçüncü görüş ise: Arap yazısının “nabat" yazısının değişiminden elde edildiği şeklindedir.
Bugün artık İlmîaraştırmalar sonucu kabul edilen görüş, Arap yazısının nabat yazısından türediği, hatta onun gelişmiş bir devamı olduğu şeklindedir.3 Nabatîyazısından Arap yazısına geçiş, İV. ve V. milâdî asırda olmuş, yazının Hicaz bölgesine geçişi, Havran, Petra ve el-Ulâ üzerinden gerçekleşmiştir.4 Arap yazısı, ârâmi halkasıyla Fenike yazısına bağlanmaktadır. Arâmi yazısından nabat yazısı geliştirilmiş ve bundan da Arap yazısı doğmuştur.5
Nabat yazısından Arap yazısına geçişteki merhaleleri görme imkânı verecek kitabelerin en eskisi Ümmü'l-Cimâl (m. 250) ve en-Nemâre (m. 328) kitabeleridir. Bu kitabeler Araplara ait olduğu halde Nabat kültürünün etkisi ile nabat yazısıyla yazılmıştır.6 Bahsedilen kitabeler dikkatlice incelendiğinde, ilk devir Arap yazısının, nabat yazısı harf şekillerine yakınlığı görülebilir.
Arapça, Süryâni dili ve yunanca olarak yazılan Zebed Kitâbesi (m. 512), artık nabat yazısının Araplarca benimsendiğini, Arapça’nın da yazı dili olarak kendini göstermeye başladığının işaretidir.
İslâm'ın doğuşu sırasındaki Arap yazısı ile, Şam'ın güneydoğusunda bulunan milâdî 528 tarihli Üveys kitâbesi ve Şam'ın güneyinde bulunan, milâdî 568 tarihli Harran kitabelerindeki yazılar arasındaki benzerlik çok ileri bir seviyededir.7
İslâm’ın ilk yıllarında yazının, kullanım sahaları ve kullanılan malzemenin tesiri ile iki ayrı tarzı doğmaya başladı. Bunlar mushaf, kitabe ve önemli vesikanın yazıldığı sert ve köşeli yazı ile günlük işlerde kullanılan yumuşak ve kavisli hatların hâkim olduğu yuvarlak karakterli yazı tarzıdır.8
Yazının asıl gelişme yolunu bulduğu yuvarlak karakterli yazının kalın kalemle yazılmış şekline kalemü’l-celîl adı verilmiştir. Esasen, o devirde her iki karakterdeki yazının kalın kalemle yazılan cinsine, bu ad verilmekte idi.9 OsmanlI mektebinde celîl ismi celîye dönüşmüş ise de10 başlangıçtaki celîl yazı ile OsmanlI celîsi arasında -ikisinin de kalın yazılmaları dışında- bir ilişki yoktur.
Yazı Mekke'de mekkî, Medine'de medenîadını aldı.
Hz. Ömer ve Hz. Ali hilâfetleri döneminde yazı Basra ve Kûfe’de, evvelâ geldiği şehirlere nispeten mekkî ve medenî olarak isimlendirildi; kısa süre sonra da yazı şehirlere nispetle basrî11 ve kûfî isimlerini aldı. Başlangıcından beri, mushaf, kitabe ve önemli vesikanın tespitinde kullanılan sert ve köşeli yazı Küfe şehrinde geliştirilerek kûfî ismini aldı.12 Böylece ilk defa yuvarlak karakterli yazı ve köşeli yazı isim ve vasıf olarak kesin olarak ayrıldılar. Daha
Resim 2- Tûmâr yazıya bir örnek. (TSMK-K 882, 2a)
sonraları kufi yazı gelişerek muhtelif bölgelerdeki aynı karakterdeki yazıların ana ismi olmuştur.13 Kûfîyazı daha sonraları çok farklı şekillerde tasnif edilmiştir. Yapılarına göre yapılan tasnifte kûfî yazı beş kısma ayrılmıştır; 1-Basit kûfî, 2- Yapraklı kûfî, 3- Zemini süslü kûfî, 4- Örgülü kûfî, 5- Geometrik kûfî.14 Yazıldıkları bölgelere göre de kûfî yazı üç kısma ayrılmıştır; çıktığı bölge ve çevresinde yazılanlar kûfî, çıktığı bölgenin doğusunda yazılan ve farklı özellikleri bulunanına meşrik kûfîsi, yine çıktığı bölgenin batısında yazılana ise mağrip kûfîsi adı verilmiştir.15
Resim 4- Kûfiyazı. (TSMK-EH, 16, 6a)
Resim 3- Meşrik kâfisine bir örnek. (TSMK-EH 209, 2a)
Meşrik kûfîsi ile mağrip kûfîsi arasındaki merhalede kayravan kûfîsi ortaya çıkmıştır.16
Hat sanatının asıl gelişimi, daha çok yumuşak ve yuvarlak karakterli yazı üzerinde olmuştur.17 Bu gelişme en belirgin şekilde Emevîler döneminde başlamıştır.18 Emevîler döneminde meşhur hattat Kutbetu'l-muharrir kûfî yazı üzerinde değişiklik yaparak, dört çeşit yazı meydana getirmiştir. Bunlar celîl, tûmâr, sülüs ve nısf'tan ibârettir.19 Emevîler'in sonu ile Abbasîler’in ilk yıllarında yaşayan Kutbetü’l-Muharrir, daha önce kullanılan ve kalem ağzı genişliği belli olmayan celîl’e nispeten, kalem ağzı
-
14- İbrahim Cum'a, a. g. e., 45-46.
-
19- element HUART, Les Calligraphes et Les Miniatures de L'orient Musulman, Paris, Ernest, Leroux, Editer, 1908, s. 12; Müneccid, a. g. e., 81; Alparslan, İslâm Tarihi, XIV, 459; Kütükoğlu, a. g. e., 54.
genişliği belli olan tûmâr yazıyı icat etti.20 Bu yazı daha sonra icat edilecek yazılar için ana ölçü görevi görmüştür.21
Kalem ağzı genişliği muayyen olmayan celîl kaleminin tûmar’a mahsus kalem ağzı genişliği 24 beygir (birzevn) kuyruğu kılıdır.22 Bu da yaklaşık 15 mm.’ye eşittir ki23 celî kaleminde de asgarî ölçü budur. Bu yazı resmî yazışmalarda kullanılmıştır. Tarihte ilk defa hattat unvanı ile karşımıza çıkan şahıs Kutbetü'l-muharrir'dir. Kutbe, Arap hattını sanat olarak geliştiren ilk şahıs ve kendinden sonra gelen büyük hattatlar silsilesinin başı olarak kabul edilir.24 İsminde bulunan muharrir sıfatı, hattat anlamına gelmektedir. Gerçek yazı sanatkârı ile yazısı sadece güzel olanı birbirinden ayıran en eski kelime “Muharrirdir.25 Yazıyı sanatlı bir şekilde yazma endişeleri olmayıp, sadece kitap istinsâhı ile uğraşanlara ise “verrâk” adı verilmiştir. Uzun zaman sonra “muharrir" kelimesinin karşılığı “hattat”, “verrak” kelimesinin karşılığı ise “kâtip” olmuştur. Muhtemelen milâdî XII. yüzyıldan itibaren “muharrir” sıfatının yerini “hattat” sıfatı almıştır.26
Başlangıçta kalın yazılar için sadece celîl ismi kullanılmıştır. Bu isim, çeşitleri oluşmamış biri yuvarlak diğeri düz karakterli yazıların büyük boyda yazılanlarına verilen bir isim idi.27 Celîl yazının üst seviyedeki devlet yazışmalarında kullanılan kalem ağzı kalınlığı belirli olan cinsine, dürülüp, bükülen kâğıt yahut deriye nispeten tûmâr adı verildi. Kalemu'l-celîl'in ince boyda yazılanına kitap istinsâhında kullanıldığı için “neshî”, verraklarca kullanıldığından da "verrâkî” adı verildi; bu yazı ince muhakkak özelliği göstermektedir. Üst seviyedeki devlet yazışmalarında kullanılan kalemu't-tûmârın üçte biri nispetinde olanına üçte bir manasına gelen “sülüs” adı verilmiştir.28 Emeviler döneminde devlet merkezi Şam'da yazı “şâmî” ismini almıştır ki bu yazı kûfîyazının bir kolu olarak sayılmıştır.29 Emeviler döneminde şöhret bulmuş bir diğer isim de Hâlid b. Ebi'l-Heyyâc'dır; bu şahıs Medine'de Mescid-i Nebevî'nin kıble duvarına Kur'an-ı Kerim'in son yirmi dört sûresini altınla ve muhtemelen celîl kûfî ile yazmıştır. Emeviler döneminden o zamanın hattına delâlet edecek bir örnek zamanımıza ulaşmamış, muhtemelen Abbasiler devrinde yok edilmişlerdir.30 Endülüs Emevileri’nde kullanılan celîl yazının zemininde süsleme unsurları kullanılmıştır. Dik harflerde zülfe kullanılmamış,
eliflerin alt uçları sol tarafa doğru kıvrılmıştır. Bazı harflerin uç kısımlarına tomurcuk şeklinde çiçek konulmuştur.
Emeviler’in sonu ve Abbâsîler’in başlarında kaynakların bahsettiği iki önemli sanatkâr, yazıyı Kutbe'nin başlattığı yönde geliştirmişlerdir. Bunlardan biri ez-Zahhak b. Aclân diğeri ise, İshak b. Hammad el-Kâtip'tir.31 Abbâsîler’in ilk devrinde yaşayan meşhur vezir ve aynı zamanda hattat olan Ebû Ali Muhammed b. Ali (İbn Mukle) (ö. 328/940), o zamana kadar uzun tecrübe ve arayışlarla elde edilen harf şekillerini belli ölçülere bağladı.32 Artık kûfînin etkisinden kurtulup, aklâm-ı sitteye dönmeye başlayan yazıya yeni bir şekil verdi. Bunda sahip olduğu
Resim 5- Ali b. Hilâl Yazısı (TSMK-Bağdad 125,34 a)
Resim 6- Hasankeyfte bulunan Eyyûbller dönemi sultan Süleyman camii celî sülüs kitabesi.
hendese bilgisinin de etkisi vardır.33 Yazıyı düzene koyarken nokta, elif ve daireyi ölçü olarak aldı.34 Noktayı harflerin boyu, elifi dik harflerin boyu, daireyi ise çanak şeklindeki harflerin genişliği için ölçü olarak koydu. Böylece aklâm-ı sitteyi ölçü içerisine alıp düzene soktu. İbn-i Mukle kalem-i tûmâr-ı kûfi'den bahsetmiştir ki, kendi ifadesiyle bu hat cinsi harflerinde yuvarlaklık olmayan, tamamen düz hatlardan meydana gelen kufidir.35 Bu hat daha sonra ma'kılî olarak isimlendirilmiştir.
İbn Mukle'den bir asır sonra gelen ve onun mektebinin ikinci merhalesini temsil eden İbnü'l-Bevvâb (ö. 413/1022), İbn Mukle'nin seviyesine ulaşmak için, yıllarca onun yazılarını inceledi ve taklit etti; İbn Mukle yazısını geliştirdi ve güzelleştirdi.36 Merhum Nihad M. Çetin'in ifadesiyle; "... benzerleri arasında ortak husûsiyetleri en bâriz şekilde taşıyan hat üslûplarını seçti ve çok muhtelif kanallarına yöneltti."37 İbn Mukle ve İbnu’l-Bevvâb’ın çelil yazısına örnek elimizde olmamakla birlikte, İbnu’l-Bevvâb yolunda yazılmış celîl bir yazı örneği mevcuttur.
İbnü'l-Bevvâb'dan iki asır sonra, Ebu'l-Mecd Cemâleddin Yâkût b. Abdullah el-Musta'simî (ö. 698/1298), yazıya yeni bir nefes verdi.38 Yakut uzun süre İbn Mukle ve İbn Bevvâb'ın yazılarını inceleyerek, yazıda yeni bir tavır ortaya koymuştur.39 Onun sayesinde aklâm-ı sittenin kâideleri daha bir belirginleşerek, yazı güzelleşmiştir.40
Yakut'un yaptığı en büyük değişiklik, o güne kadar düz kesilen kalemin ağzını eğri kesmesi ve eğimini artırmasıdır.41 Daha önce de belirtildiği gibi Yakut, İbn Mukle ve İbn Bevvâb yazılarından istifade etmiş, onların
kaidelerine bağlı kalmışsa da daha çok İbn Bevvâb'ın yazılarına zerâfet kazandırıp, bir üslûp meydana getirmiştir.42 Yâkût'un bilhassa muhakkak ve reyhânîde ortaya koyduğu estetik kurallar, âhenk ve nisbet OsmanlI hat mektebinin doğuşuna kadar İslâm âleminde ideal örnekler olarak kabul edilmiştir. Mustakimzâde, Yâkût'un Kıbletü'l-Küttab (yazıcıların öncüsü) diye şöhret bulduğunu kaydeder.43 Abbâsîler'in siyasi hayatlarının bitişi ve Yâkut'un vefatından sonra Bağdat, san'at merkezi olma özelliğini kaybetmiş, yerini önce Kâhire'ye daha sonra İstanbul'a bırakmıştır.44
Fâtımîler döneminde kûfî yazının celîl örnekleri kullanılmıştır. Bu dönemde celîl yazının kullanımında zeminde çiçek ve rûmî motifler bulunmaktadır. El-Hakim
Resim 7- Hasankeyfte bulunan Eyyûbiler dönemi Sultan Süleyman Camii çeşme üstü kitâbe.
Camii, el-Ezher Camii harim duvarı, el-Akmer Camii'nde bu örnekler görülebilir. Bu dönemden Halife el-Muntasır'ın kudretli kumandanlarından Emirü'l-Cuyûş Bedrü'l-Cemâlî tarafından yaptırılan El-Cuyûşî Camii (m. 1085) mihrabında bulunan tezyini kûfî yanında mihrap içerisinde mevcut celî sülüs yazı önemli eserlerdendir. Fatımi eserlerinden incelenen tüm yazıların zeminlerinde tezyinat bulunmaktadır.45
Karahanlılar döneminde tezyini kûfî ve mâkilî ile birlikte celî sülüs tezyinatlı olarak kullanılmıştır. Bu
Resim 8- Hasankeyfte bulunan Eyyûbiler dönemi Sultan Süleyman Camii çeşme üstü kitâbe.
dönemde Namazgâh Camii yazıları makılî, Özkent Celâleddin Hüseyin Türbesi portali tezyinî kûfî, Muhammed b. Nasr Türbesi'nde ise tezyinî celî sülüs örnekleri yer almaktadır. Buradaki celî sülüs yazı yalın olarak değil tezyinatla birlikte kullanılmıştır.
Gazneliler döneminde de mimarî eserlerde tezyinî kûfî kullanılmıştır. Aslan Câzib Türbesi kubbe kasnağı ve pencere üstleri tuğladan yapılan parçalarla tezyinî kûfîye rastlanır.
Selçuklularda mimarî eserlerde celî sülüs ve kûfî kullanılmakla birlikte celî sülüs daha çok tercih edildi. Celî sülüs hem yalın hem de zemini süslü olarak, kûfîler ise tezyinî olarak kullanılmıştır. Bu dönemdeki yazıların ortak özelliği harflerin cılız, dik harflerin yukarıdan aşağı doğru incelmesidir. Ayrıca, yazıda kalem hareketlerinin özelliklerini görmek mümkün değildir.
Horasan Selçukluları devrinde yapılıp bünye değişikliği geçirmeden zamanımıza kadar gelen camilerden, Zavare Mescid-i Cuması'nda (m. 1136) bulunan kuşak
Resim 9- Hattat Ali b. Yahya Sûfi’nin celî sülüs hat ile yazdığı Amasya II. Bâyezid Camii Kitabesi
şeklinde kûfî yazının zemini kıvrık dallı motiflerle süslenmiştir.46 Aynı dönemden Ardistan Mescid-i Cuması’nda (m. 1160) kubbeye geçiş bölgesinde ve mihrapta zemini kıvrık dallı motiflerle süslü celi sülüs örneklerini görmek mümkündür. Burada celî sülüs satır esasına göre yazılmıştır.47
Anadolu Selçukluları döneminde mimarî eserlerde kûfî, muhakkak ve celîsülüs yazı kullanılmıştır. Bu dönem eserlerinden yazılarıyla dikkat çeken Divriği Ulu Camii (m. 1129) portalinde zemini süslü celî sülüs kullanılmıştır. Burada dik harfler oldukça uzun ve harfler küttür. Milâdî 1253 yılında I. Alaaddin Keykubad’ın kızı Hond Hatun tarafından inşa olunan Erzurum Çifte Minareli Medresesi yazıları da celîsülüs ile olup zemininde kıvrık dallı motifler bulunmaktadır. Yazılar o dönemin özelliğini aksettirmektedir. Anadolu Selçukluları döneminden Konya Sırçalı Medrese (m. 1242), yine aynı dönemden Divriği Sitti Melik Türbesi (m. 1195) portali, Divriği Ulu Camii (m. 1229) inşâ kitabesi yazılarında celî sülüs zemini kıvrımdal rûmî ve geometrik desenlerle süslüdür. Aksaray Sultan Hanı portali (m. 1229), Konya İnce Minareli Medrese (m. 1258) portali ve Konya Karatay Medresesi (m. 1251- 1252) yazıları örgülü kûfî ve ma'kılîyazı kullanılmıştır. Kubbe kasnağında kullanılan kûfî, o zamana kadar görülen yazılardan farklılık göstermektedir. Tercan, Mama Hatun Kümbeti, Selçuklular'ın bir kolu olan Saltuklular’dan kalma
abidevî bir eserdir. Burada kûfî ve celîsülüs yazı kullanılmış, celî sülüs yazı zemininde kıvrım dallı motifler yeralmıştır. Kitabelerdeki celî sülüs harfleri yayvan olup, dik harfler yukarıdan aşağı doğru incelmektedir.48
Bu dönem celî sülüsünün ortak özelliği, harflerin çok basit ve küt, dik harflerin yukarıdan aşağı doğru incelmesidir. Yazılarda OsmanlI döneminde göreceğimiz estetik, kalem hareketlerinin hakkı ve özellikleri, istifte harflerin birbirini kucaklaması gibi güzellikleri görmemiz mümkün değildir. Bu dönemde yazılan kûfîyazılar celî sülüse göre daha başarılı sayılabilir.49
Orta Asya'da Hâkim Tirmizî Türbesi’nde bulunan celîyazılar çok başarılı, istif ve harfler mükemmeldir. Dik harfler dengeli bir şekilde dağıtılmış diğer harflerin dağılımında da çok başarılı olunmuştur. XIV. yüzyıla ait olan bu mezarın yazılarındaki başarı OsmanlI’da ancak XVI. yüzyılda yakalanabilmiştir.
Semerkand, Bibi Hanım Camii’nin gerek çini üzeri gerek taş üzerine mahkûk celî yazılarının harfleri tenâsüb olarak oldukça başarılı ve canlıdırlar. XV. yüzyıl başlarına
Resim 10- Ali b. Yahya Sûfi’nin Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümâyûn üzerindeki celi sülüs Müsennâ kitabesi; Tuğra Sultan II. Mahmud'a ait olup. Hattat Rakım tarafından çekilmiştir.
ait olan bu yazılarda, istifteki çizgi uyumu zamanına göre dikkat çekici seviyededir.
Kûff yazının mimarî eserlerde kullanımı Anadolu Selçukluları’na kadar devam etmiş, OsmanlI’da Fatih devrine kadar da zaman zaman süs unsuru olarak kullanılmış, Fatih devrinden sonra kufi yazı bu alanda yerini tamamen
celî sülüse terk etmiştir.50
İslâm yazı sanatı en hızlı gelişmeyi OsmanlI hat
Resim 11- Hattat Şeyh Hamdullah tarafından celi sülüs hatla yazılan İstanbul Davud Paşa Camii kitabesi.
mektebinde yaşamıştır. Özellikle Fatih Sultan Mehmed döneminden itibaren, yazı sanatında ekoller gelişmiş ve yaklaşık her yüz yılda bir gelişme yaşanmıştır.
OsmanlI döneminde yazıda görülen ilk ciddi gelişme hattat Yahya Sûfi51 ve oğlu Ali b. Yahya Sûfi52 ile görülür. Yahya Sûfi’nin Fatih Camii avlu pencerelerinde iç ve dış kısmında bulunan yazılar incelendiğinde, harflerin hareke ve süs işaretlerinden arındırılmış hâli göze çarpar. Ancak harflerde istenen olgunluk henüz yoktur. Harfler satıh üzerine dengeli bir biçimde yayılmış durumdadır. Dik harfler, özellikle Fatih Camii avlu pencereleri iç taraftaki yazılarda uzunca ve hâlâ küt bir haldedir. Bu dönemin belirgin bir özelliği, dik harflerin üzerinde satır halinde kufi yazı bulunmaktadır. Aynı özelliği, hattatı belli olmayan Çinili Köşk yazılarında da görmekteyiz. Yalnız burada üst kısımda bulunan yazılar muhakkak hattı iledir.53
Ali b. Yahyâ Sûfi’nin yazıları, Fatih Camii kitabesinde harfler satıra nisbeten yayılmakla beraber, dik harflerin yer yer kümelendiği görülmektedir. Kitabe hareke çok az, tezyini işaretler ise yok denecek kadardır. Bu kitabede başarılı olmasa da istif denemesine girişilmiştir.
Ali Sûfi’nin, sekiz yıl sonra yazdığı, Topkapı Sarayı Bâb-ı hümâyun kitabesi, kitabe üstü müsennâ âyet,54 sağ kapı yuvasındaki âyet55 ile sol kapı yuvasındaki “ketebe” yazıları şüphesiz Râkım’a kadar celi sülüsün en güzel örnekleri olarak kabul edilmektedir.56 Bu kitabelerde, harf yapısı olarak çok mükemmel bir seviye yakalanmıştır. Fatih Camii kitabesine göre harflerde kalem hakkının
halâvetini görmek mümkündür. Bâb-ı hümâyun kitabelerinin istifi çok girift ve başarılıdır; özellikle müsennâ âyet, istif olarak mükemmeldir.
Müsennâ yazının alt kısmında bulunan tarih kitâbesi, girift istifi ve devrine göre harflerin yapılarındaki güzellik dikkat çekmektedir. Kitabe harf yapısı ve istifi ile bütünüyle değerlendirildiğinde, Rakım öncesi mükemmel bir örnek olarak kabul edilebilir. Aynı dönemde sülüs ve nesih yazıda Yâkut el-Musta’sımî üslûbu hâkimdir.
Fatih döneminden sonra temelleri II. Bâyezid’in valiliği döneminde Amasya’da atılan aklâm-ı sitte’deki uyanış, II. Bâyezid’in padişah olması ve Şeyh Hamdullah’ın İstanbul’a gelmesiyle hız kazanmış ve aklâm-ı sitte’de yeni bir devre başlamıştır. Bu dönemde özellikle sülüs ve nesih yazı büyük bir gelişme dönemine girmiştir.
Osmanlı Hat Ekolü nün kurucusu olan Şeyh
Resim 12- Hattat Şeyh Hamdullah tarafından nesih hatla yazılan Kur’an-ı Kerîm. ıTSMK-YG 913)
Resim 13- Hattat şeyh Hamdullah tarafından celî sülüs hatla yazılan İstanbul Sultanahmed Fİruzağa Camii kitabesi.
Hamdullah, 1429 yılında Amasya’da dünyaya geldi. Babası, Buhara Türklerinden olan ve Amasya’ya göç eden Mustafa Dede’dir. Babası aynı zamanda Sühreverdiyye tarikatinln şeyhidir. Şeyh Hamdullah, imzalarında daima babasına izafeten “ibnu’ş-şeyh’’ sıfatını kullanmıştır. Şeyh Hamdullah’ın isminin başında bulunan şeyh sıfatı, Okçuluk Tekkesi Şeyhi olduğundan verilmiştir. OsmanlI yazı
Resim 14- şeyh Hamdullah'ın Karacaahmed 8. adada bulunan Kabir Kitabesi.
ekolündeki öncülüğünden dolayı kendisine “kıblettü’l-küttâb, hattatların öncüsü”; "kıdvetü ehli’l-hatt, hattatların başı” gibi sıfatlar verilmiştir.57
Şeyh Hamdullah Amasya'da ilim tahsili yanında, Hayreddin Mar’aşî'den Yâkut yolunda aklâm-ı sitte’yi meşk etmiştir.58 Yâkut el-Musta’sımî yazıları üzerinde uzun süren çalışmalar yaptı. Şeyh Hamdullah yazıları incelendiği zaman, Yâkut harflerinin en güzellerini alarak ekolünü oluşturduğu görülür.59
Amasya'da vali olan II. Bayezid ile dostluk kurdu ve ona hat dersleri verdi, ll. Bayezid tahta çıktıktan kısa bir süre sonra Şeyh de İstanbul’a gelerek Saray’a intisap etti. Şeyh’in sanat hayatındaki gerçek terakki İstanbul'a gelişinden sonra başlamıştır.60 Padişah kendisine, yazı yazarken hokkasını tutacak kadar ilgi göstermiş ve kendisini devamlı desteklemiştir.
Şeyh Hamdullah’ın kaynaklarda, ömrü boyunca 47 Kur’ân-ı Kerîm, sayısız en’âm ve Kur’an cüzü yazdığı kaydedilmiştir. İstanbul Bâyezid, Sultanahmed Fİruzağa, Davud Paşa Edirne Bâyezid Camii celî sülüs kitabeleri Şeyh ŞEREF, "Topkapı Sarayı Humâyunu", TOEM, 1 Kanûn-1 evvel 1326, cüz, 5, s. 174; Ekrem Hakkı AYVERDİ, Fatih Devri Mimarisi, İstanbul Fetih Cemiyeti Neşriyatı, İstanbul, 1953, S. 143, 146, 1 50, 303, 3 10, 315.)
Hamdullah hattı iledir.61
Sultan 11. Bâyezid, Şeyh Hamdullah’tan Yâkut üslûbu dışında bir tavır geliştirmesini arzu etmiş, ayrıca kendisine Saray hazînesinde bulunan Yâkut yazılarını vermiştir. Uzun araştırmalardan sonra Şeyh, Yâkut’un yazılarından seçmeler yaparak OsmanlI Hat Mektebi’nin temellerini atmıştır.62
Şeyh Hamdullah ile birlikte Mushaf yazımında reyhâni hat yerine nesih yazı kullanılmıştır. Yâkut mektebinde Mushaf kitabetinde aklâm-ı sitte’nin karışık olarak kullanımı da terk edilerek sadece nesih yazıya öncelik verilmiştir.
Aklâm-ı sitte, Şeyh Hamdullah mektebi ile olgunluk kazanmış, koltuklu kıt’a yazımı da Şeyh Hamdullah ile başlamıştır. Şeyh Hamdullah nesih yazıda, Yâkut’taki durgunluk ve donukluğu kaldırarak, canlılık ve kıvraklık getirmiştir. Harflerin yapısına büyük değişiklik getirmiş, harflerin satıra oturuşu düzelmiştir. Hareke ve harfler birbirleri ile uyumlu hâle gelmişlerdir. Yazı bütünüyle uyumlu bir hüviyet kazanmıştır.63
Şeyh Hamdullah mektebinde aklâm-ı sitte'de gösterilen başarı, maalesef celide gösterilememiştir. Harfler hâlâ küt ve basit, istif de karışıktır. Yine de celi ile yazdığı kitabeler, celi sülüs yazının tarihi gelişimi içerinde önemli bir yere sahiptir.
1520 yılında vefat eden Şeyh Hamdullah'ın cenâze namazını, devrin Şeyhülislâmı Zenbilli Ali Efendi Ayasofya Camii'nde kıldırmıştır. Şeyh Hamdullah, Üsküdar Karacaahmed Mezarlığı’na defnedilmiştir. Kabri hâlâ ziyaret edilmektedir.
1. 2. 2. Hattat Ahmed Karahisâri ve Ekolü
Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Ahmed Şemseddin Karahisâri'nin, Afyon'da doğduğu imzalarından anlaşılmaktadır. Yazılarına attığı imzalarında Esedullâhi Kirmâni’nin talebesi olduğunu kaydetmiştir. Esedullâhi Kirmâni, Yâkut ekolüne bağlı bir hattattır.
Karahisâri, Şeyh Hamdullah’ın yazı talebelerinden İshak Cemâleddin Halvetîye intisab ederek tasavvuf yoluna da girmiştir. Kaynaklarda uzun boylu, zayıf yapılı ve temiz
Resim 15- Hattat Karahisari hattıyla sülüs karalama.
giyimli, nur yüzlü, Arapça ve Farsça'ya vâkıf, üç dille şiir söyleyebilecek kadar kültürlü bir zat olduğundan bahsedilir. Çocuğu olmadığından, yazı talebesi ve kendinden sonra yolunu devam ettiren Haşan Çelebi’yi evlatlık almıştır. H. 963/ 1556 yılında doksan yaşları civarında vefat etmiş, Sütlüce’de İshak Cemâleddin Halvetî'nin yanına gömülmüştür.64
Şeyh Hamdullah'tan sonra Kanuni döneminde hattat Karahisâri tarafından Yâkut ekolüne dönüş görülmüştür. Karahisâri, aklâm-ı sitte’de Yâkut ekolüne yeni bir güzellik kazandırmıştır. Fakat, gelişen Şeyh ekolü karşısında tutunamayarak kendisinden bir nesil sonra terkedilmiştir.
Resim 16- Hattat Karahisari tarafından muhakkak ve reyhani inatlarıyla yazılan mushaf. (TSMK-H.5)
Karahisâri’nin özellikle celî sülüste terkip kabiliyeti vardır. Şeyh Hamdullah’da harf mükemmeliyeti yanında Karahisâri’deki terkip mükemmeliyeti de olsaydı, Râkım’la yakalanan gelişme daha erken olabilirdi. Karahisari, celî
yazıda istif ve terkip bakımından Şeyh Hamdullah'tan ileridir.65
Resim 17- Kaynaklarda, inşâ edildiğinde Karahisâri tarafından yazıldığı bahsedilen Süleymaniye camii kubbe yazısı. Sultan Abdülmecid zamanındaki Fossati tamirinde Hattat Abdiilfettah Efendiye yazdırılmıştır. Resimde görülen kubbe yazısı Hattat Abdülfettah Efendiye aittir.
Resim 18- Hattat Karahisâri talebesi Haşan çelebi tarafından celî sülüs hat ile yazılan Süleymaniye Camii kitabesi.
Karahisari’nin müze, kütüphane ve özel koleksiyonlarda eserleri mevcuttur. Kaynaklara göre Süleymaniye Camii kubbe yazısı ve külliyenin mutfak yazısı Karahisârî’nindir. Fakat, Süleymaniye kubbe yazısı Fossati’nin XIX. asırdaki restorasyonunda hattat Abdülfettah Efendi tarafından, Râkım üslûbunda yeniden yazılmıştır.66
İstanbul Türk- İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan bir En’am'daki müselsel besmele ve kufi kompozisyon Karahisâri’nin sanattaki farklı konumuna işaret etmektedir. Özellikle müselsel besmeledeki duruş güzelliğiyle birlikte
harflerdeki metin tavırlar dikkat çekmektedir.67 Topkapı Sarayı Kütüphânesi Hırka-i Saadet Dairesi’nde 5 numarada kayıtlı büyük boy Mushaf onun sanatını aksettiren önemli
Resim 19- Hattat Hâfız Osman Efendiye ait sülüs nesih bir kıt’a. (TSMK-GY 146 6a)
bir şâheserdir.68 Kaynaklarda, Sinan Türbesi yazıları Karahisârî’ye atfedilirse de tarih olarak mümkün değildir. Zira, Sinan, KarahisârTden 32 yıl sonra vefat etmiştir. Kezâ, Piyale Paşa Camii kapıları dışındaki yazıların da Karahisârî’ye ait olması mümkün değildir. Zira, bu cami hattatın vefatından 21 yıl sonra yapılmıştır.
Talebeleri arasında Haşan Çelebi (ö. 1594’ten sonra), Ferhad Paşa (ö. 1574) ve Derviş Mehmed (ö. 1591) sayılabilir.
1. 2. 3. Hattat Hâfız Osman Efendi ve Ekolü
Hattat Hâfız Osman Efendi h. 1052/1642 yılında İstanbul Haseki’de dünyaya gelmiştir. Babası, Haseki Sultan Camii müezzini Ali Efendi’dir. Küçük yaşta Kur’ân-ı Kerim’i ezberlediği için kendisine “hâfız” lakabı verilmiştir. Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa (1637-1691) himâyesinde öğrenim görmüş ve bu esnada yazıya ilgi duymuştur. Yazıyı, önce I. Derviş Ali’den69 meşk etmiştir. Derviş Ali, o sıralar çok yaşlı olduğundan, bu kabiliyetli genci, önde gelen talebelerinden olan Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbi Efendiye70 gönderdi. Hâfız Osman, Suyolcuzâde’ den h. 1070/1686 tarihinde, on sekiz yaşında icâzet aldı.
Hâfız Osman Efendi, Şeyh Hamdullah yazı ekolünün inceliklerini öğrenmek için Nefeszâde Seyyid Ismâil Efendi’den71 yeniden meşke başladı. Bu meşkle, Şeyh vadisinin bütün özelliklerini öğrendi ve h. 1090/1678’den
Resim 20- Hattat Hafız Osman Efendi’nin ilk hocası 1. Derviş Ali’nin sülüs nesih bir kıt'ası.
sonra tamamen Şeyh Hamdullah üslûbunda yazmaya başladı. Şeyh Hamdullah üslûbunu elde etmek için, onun eserlerini tetkik ettiği gibi, Saray’da bulunan bir Şeyh mushafını da takliden yazmıştır.72 Sultan II. Mustafa, Hâfız Osman Efendi'ye çok hürmet gösterir-, yazı yazarken hokkasını tutardı. Bir ders esnasında Padişah “Artık Hâfız Osman gibi bir hattat yetişmez” deyince, Hâfız Osman Efendi’nin “Efendimiz gibi hocasına hokka tutan padişahlar geldikçe, daha çok Hâfız Osman’lar yetişir hünkârım” cevabını verdiği çok meşhurdur.73
Bir gün hocası Suyolcuzâde ile Sadrazam Fâzıl Ahmed Paşa (1635-I676)’nın bulunduğu bir mecliste sadrazam, Hâfız Osman’dan bir Mushaf yazmasını ister; bu arada hocasının kim olduğunu sorar. Hâfız Osman, hocası Suyolcuzâde’yi işaret ederek “Efendi hazretlerinden me’zûnum" cevabını verir. Bu cevaptan çok mütehassis olan Suyolcuzâde, dışarı çıktıklarında talebesinin alnından öper ve ona hayır dua eder.74 Yine karlı bir kış günü, Haseki’den Eyüpsultan’a yalınayak derse gitmesi, hocasının takdir ve sevgisini kazanmasına vesile olmuştur. Ağakapılı İsmail Efendi’nin “Hüsn-i hattı biz bildik, Osman Efendimiz yazdı” sözü çok meşhur olmuştur.75
Sünbüliye tarikatine intisablı olan Hâfız Osman, Sümbül Efendi Dergâhı şeyhi Seyyid Alaaddin Efendi’den mânevi eğitim almıştır. Ölümünden üç yıl kadar önce felç
geçiren Hâfız Osman, tedavi sonucu rahatsızlığı hafif geçirmiş, fakat bu durum yazılarına olumsuz tesirde bulunmuştur.76 Hastalığı esnasında, kalem açma hizmetini talebesi Çinicizâde Abdurrahman Efendi77 görmüştür.78 Ömrünün sonlarında Silahtar’da oturmuştur.
Hâfız Osman Efendi, genç denilebilecek bir yaşta, elli sekiz yaşında 29 Cemâziyelevvel 1110/3 Aralık 1698 tarihinde vefat etmiştir. Kabri, Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camii haziresindedir.
1. 2. 3.1. San’atı
Hâfız Osman Efendi kendi üslûbunu yakalamak için önce, Şeyh vadisinde yazan bu mektebin önemli isimleri I. Derviş Ali, Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbi ve Nefeszâde İsmail Efendi’den ders almış-, Şeyh yazıları üzerinde uzun çalışmalarda bulunmuştur. Hâfız Osman yazılarında bulunan özellikler yer yer Şeyh Hamdullah yazılarında mevcuttur. Hâfız’ın yaptığı bu özelliklerin yazılarında karar bulmasıdır.
Resim 21- Hattat Hafız Osman hattıyla bir hilye-i şerif, (Sadberk Hanım Müzesi 11671 Y12).
Padişah hattatı olunca, Şeyh üslûbunu daha iyi elde edebilmek maksadıyla, Topkapı Sarayı’nda bulunan Şeyh Hamdullah mushafından taklid sahifeler yazmıştır. Bir manada, klâsik yoldan, Şeyh Hamdullah yolundan ayrılmadan sülüs ve nesih yazıyı kemâl noktasına
ulaştırmıştır. Şeyh Hamdullah’tan Hâfız Osman'a kadar gelen hoca silsilesi şöyledir: Şeyh Hamdullah, Şükrullah Halîfe, Pir Mehmed Dede, Hasan Üsküdâri, Halid Erzurûmi, II. Derviş Ali ve Mustafa Eyyûbi.79
Resim 22- Hattat Hafız Osman hanıyla nesih En'am-ı şerif (Ömer Faruk Dere Fotoğraf Arşivi).
Hâfız Osman ile Şeyh Hamdullah yazıları karşılaştırıldığında şunlar söylenebilir:80
-
1- Dik harfler devamlı olarak satıra yarım nokta sola meyilli yazılmıştır.
-
2- “Rı” ve “vav" gibi bülbül tırnağı bulunan harflerin tırnaklarının yukarı olan aşırı meyilleri törpülenmiştir.
-
3- Ayın harfinin baş kısmının sola olan düşüklüğü düzeltilmiştir.
-
4- Lafza-i celâl’de sondaki “he” harfi küçüldüğü gibi, “he” harfinden önceki “lam” harfinin açıklığı artmış ve yukarı çıkış daha narin bir hâl almıştır.
-
5- İsm-i Nebi yazımında “ha” harfinden “mim” harfine geçişte Şeyhte bulunan açıklık Hâfız’da kapanmış, ikinci mim harfi de küçülerek, isim daha narin bir hâl kazanmıştır.
-
6- “Sin” harfinin ikinci dendanı yarım cezim aşağı
düşürülerek harfe hareket verilmiştir.
-
7- Hâfız Osman, ortada ve sonda yazılan “ayın” harfinin ortasını devamlı kapalı yazmıştır.
-
8- Hâfız Osman'da “vav”, “fe” ve “kaf” harflerinin baş kısmı öne eğik durumdadır.
-
9- Şeyh Hamdullah keşideyi çok kullanmışken, Hâfız fazlaca kullanmamıştır.
-
10- Şeyh Hamdullah nesih yazıda kapalı cezm hiç kullanmamıştır.
-
11 - Hâfız Osman harfleri, Şeyh Hamdullah harflerine nazaran daha küçüktür.
Hâfız Osman Efendi, sanat vadisinde ilerleyiş serüvenini bizzat kendisi kaleme almıştır. Burada, Şeyh Hamdullah’a olan hayranlığını ve çalışma gayretini
Resim 23- Hattat Hâfız Osman hatlıyla sülüs nesih bir kıt’a. (TİEM, 2469)
görmekteyiz. Hâfız Osman’ın nesih hatla yazdığı ve Topkapı Sarayı’nda olan bu belge Arapçadır ve tercümesi şöyledir:
“Benim yazıma dikkatlice ve insafla bakan kişi! Allah binlerce, binlerle merhamet etsin. Şunu bil ki ben, İlâhi lütûflara mahzar olmuş ve ‘Ibnu’ş-şeyh’ olarak bilinen Hamdullah’ın zamanına ulaşamadım. Onun yanına gidip gelerek bu güzel san’atı nasıl öğrettiğini göremedim. Onun terbiyesinden geçme mertebesine de nâil olamadım. Fakat birçok latif kıt’asını toplayarak onlar üzerinde mütâlâalar yaptım ve ondan nakiller yapmaya kendimi mecbur gördüm. Gece gündüz çalışarak, sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Allah’ın yardımı ile bu seviyeye ulaştım. Allah’tan, ulaşamadığım başka derece ve merhalelere de nâil kılmasını, en kalbi hislerimle niyâz ederim. Çünkü, bu çalışmalarım gençlik yıllarımda olmuştur. Şimdi ise zaman şüphesiz, daha ileri safhalara ilerleme zamanıdır.
Allah’ın kullarının en zayıfı ve bu isme en az lâyık olana Kur’an hâfızı Osman’’81
Hattat Hâfız Osman Efendi, sülüs, nesih, muhakkak, reyhâni ve tevkii (rikaa) yazı çeşitleriyle eser vermiştir. SülüsTeri, ileride celi sülüste büyük atılım yapacak olan Mustafa Râkım (1758-1826)’a örnek olan Hâfız Osman, celi sülüsle de eser vermiştir.82 Bugün, kolaylıkla görülebilecek Üsküdar Doğancılar Şehit Süleyman Paşa Camii çeşmesi kitabesi ile Karacaahmed Mezarlığı’nda Siyavuş Paşa mezartaşı Hâfız Osman’ındır.83
Hâfız Osman’ın sanatının en parlak yılları 1678-
Resim 24- Hatat Hafız Osman Efendi’ye ait sülüs nesih bir kıt’a.
1688 yılları arasıdır.84 Özellikle 1690 yılından sonraki yazılarında nesih harfleri küçülmüş ve daha olgun bir hâl almıştır.85
Hâfız Osman’ın yazıda yeni üslûp oluşturmasından başka, yaptığı diğer önemli bir yenilik, Hilye-i şerif formu oluşturmasıdır. Hz. Peygamber’in beşerî ve ahlâki vasıflarının yazıyla anlatılma şekli olan hilyenin, bugün de en çok kullanılan formu, ilk defa Hâfız Osman tarafından geliştirilmiştir.86 Başmakam denilen kısımda “Besmele", göbek kısmında genellikle Hz. Ali rivayeti olan metin; bu kısmın dört köşesinde Hulefâ-i râşidîn (Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) isimleri; göbek kısmının hemen altında Hz. Peygamberle ilgili bir âyet, alt kısımda da göbekte yazılı metnin devamı bulunacak şekilde tasarlanan bu hilye formu, bugünkü bilgilerimize göre ilk defa Hâfız Osman tarafından tasarlanmıştır.87
Hâfız Osman Efendi, Kur’ân-ı Kerim, En’âm-ı şerîf, Delâil-i hayrât, kıt’a, murakkaa, karalama, hilye ve kitabe şeklinde bir çok eser vermiştir. Kaynaklarda, hayatı boyunca yirmi beş Kur’an yazdığı kayıtlıdır. Eserleri, İstanbul’da Topkapı Sarayı Müzesi, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Vakıflar Hat Sanatları Müzesi, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi, Sadberk Hanım Müzesi, Sakıp Sabancı Müzesi, Bursa, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ve birçok özel koleksiyonda görülebilir.88
Hâfız Osman yazıda birçok talebe yetiştirmiştir.
Resim 25- Hatat Hafız Osman En’am’ından bir sahife. (Özel Koleksiyon)
Bunların içinde en çok tanınanları, Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi, Rodosizâde Abdullah Efendi, İkinci Derviş Ali, Hasan-ı Üsküdâri’dir.89
1. 2. 4. İsmail zühdî Efendi ve Ekolü
Ordu'ya bağlı Ünye kazasında dünyaya geldi. Doğum tarihi belli değildir. Genç yaşta, takriben 1750 yıllarında90 babası Mehmed Kaptan tarafından İstanbul’a getirildi. İlim tahsili yanında, Ahmed Hıfzı Efendi’den91 sülüs ve nesih meşk etti. Bu arada Mehmed Emin isimli bir başka hattattan da istifade ederek icâzetini ve “Zühdî” mahlasını aldı. İcâzeti zamanımıza kadar gelmediğinden hangi tarihte icâzetname aldığı bilinmemektedir.92 Kendisinden önce yaşamış ve aynı ismi taşıyan hattat İsmail zühdî (ö. 1144/173l)’den ayırt etmek için “Yeni", “İkinci” ve zühdî-i Sâni” olarak da anılmıştır.93
Sultan lll. Mustafa devrinde Enderûn-i Hümâyun’a yazı hocası oldu, vefatına kadar bu görevde kaldı.94 Kırk Mushaf, birçok hilye-i saadet, murakkaa, kıt’a ve levha yazdı. Bugün, müze ve özel koleksiyonlardaki eserlerinden
Resim 26- Hattat İsmail Zühdî Efendi'ye ait bir levha. (Özel Koleksiyon)
başka, Eyüp Defterdar'da Şah Sultan Türbesi’ndeki celî yazılar,95 Ortaköy sırtlarında talebesinden şânizâde Atâullah Efendi’nin yaptırdığı çeşmenin h. 1198/1784 tarihli celî kitâbesi96 ile Fatih Nişancı Camii haziresinde h. 1219/1804 tarihli Hatice Hanım mezartaşı kitâbesi, İsmail zühdî 'nin önemli eserlerindendir.
-
1 şevval 1221/12 Aralık 1806 tarihinde vefat eden Ismâil zühdî, Edirnekapı mezarlığına defnedildi. Kabir
-
89- Hâfız Osman Efendi’nin talebelerinin toplu listesi ve hayat hikayeleri için bkz. Dere, Hâfız Osman Efendi, 12-24.
-
90- M. Uğur Derman, "Hattat İsmail Zühdî Efendi”, Hayat Mecmuası, sy. 49 (27 Kasım 1969), s. 26; a. mlf. "İsmail Zühdü, Yeni" Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı, 2001, s. 125
-
91- Ahmed Hıfzı Efendi’nin hayatı için bkz. Mustakimzâde Süleyman Sadedin Efendi, Tuhfe-i Hattâtîn, İstanbul, Türk Tarih Encümeni Külliyatı, 1928, s. 86-87; Rado, Türk Hattatları, 169; Devhatü’l-Küttâb, 43; Derman, İKMHS, 203
-
92- ibnülemin, 472; A.Süheyl Ünver. Hattat İsmail Zühdü Efendi, İstanbul 50 San’at Sever Serisi, 1,1953, s. 1; Derman, Hayat Mecmuası, sy. 49 (27Kasım 1969), s. 26; a. mlf., İKMHS, 204; a.mlf., DİA, s. 125; Bu kaynaklardan Son Hattatlar s. 472’de ve Derman, İKMHS, 204'de 1180/1766 yılında icazet aldığı belirtilmesine rağmen, Derman, DİA, 125’te bunun zaman olarak mümkün olamayacağı belirtilmiştir. Zira, belirtilen tarihten üç yıl sonra 1183 tarihinde İsmail Zühdî, kardeşi Mustafa Râkım’a sülüs-nesih yazıdan icazet vermiştir; belirtilen tarihte İsmail Zühdî başarılı bir hattattır. Yine M. Uğur Derman'ın tespitiyle, en eski eseri 1175/1761 tarihini taşıdığından, bu tarihten evvel icâzet almış olmalıdır.
-
95- Eyüp Şahsultan Türbesi içerisinde bulunan paftalı celî sülüs yazılarla ilgili bkz. Süleyman Berk, “Eyüpsultan'da Celî Sülüs Kuşak Yazılar”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla V. Eyüpsultan Sempozyumu, 11-13 Mayıs 2001, s. 109-110
-
96- Bu çeşme ile ilgili bkz. Affan Egemen, İstanbul’un Çeşme ve Sebilleri, İstanbul, Arıtan Yayınları, 1993, s. 780-781; Berk, Hattat Mustafa Râkım Efendi, 34.
Resim 27- Hattat İsmail Zühdî Efendiye ait celî sülüs bir levha. İmza kısmında “Veli Efendi çayırında" yazıldığı belirtilmiştir. (Türk Petrol Vakfı Koleksiyonu)
kitâbesi, talebesi ve kardeşi Mustafa Râkım (1758- 1826) tarafından nazmedilip yazıldı. Kabri, hat meraklılarınca hâlâ ziyaret edilmektedir.
Celî’de eski tarza bağlı olan Zühdî Efendi, sülüs ve nesih yazılarında, Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osman’dan sonra harf ve kelimelere zarif bir görünüş kazandırmıştır. Sülüs ve nesih yazılarında Hâfız Osman yolunu en güzel şekilde, İsmâil Zühdî geliştirmiştir.
Hat sanatı tarihinde İsmail Zühdî Efendi’nin önemi, özellikle sülüs ve nesih yazıda, Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osman'dan sonra bir atılım gerçekleştirmiş olmasıdır. Kendisinden evvel yaşamış bu iki hattatın eserleri üzerinde uzun süre çalışıp tetkiklerde bulunduktan sonra, beğendiği harf ve kelimeleri seçerek, kendi üslûbunu ortaya koymuştur.97 Fakat sülüs ve nesih yazıda üslûbu Hâfız Osman'a daha yakındır. Elinden tashihsiz harf çıkarmadaki mahareti onu, hattatlar arasında öne çıkaran bir diğer
özelliği olmuştur.98 İsmail Zühdî Efendi yazıdaki üslûbuyla kendinden sonra gelen hattatları derinden etkilemiştir.
Vakit bulduğunda mesire yerlerine giden İsmail Zühdî Efendi, buralarda boş durmamış ve yazdığı kıtaların altına, mekânın adını da kaydetmiştir. Veliefendi Çayırı, Sâdâbâd, Yedikule Bostanı ve Çeşme Meydanı gibi mahallerin isimlerini belirttiği yazılan bulunmaktadır. Kuş formu şeklinde besmele istifi, yaşadığı devre göre yenilik sayılabilecek terkip ve tertipteki yazısıdır.99
İsmail Zühdî Efendi’nin yazmış olduğu sülüs nesih bir murakkaa, yıllar sonra 1310 yılı Ramazan’ında hattat Sâmi Efendi’nin eline geçmiştir. Murakkaa üzerinde çalışan Sâmi Efendi, celî sülüste yeni bir döneme girmiştir.100
Resim 28- Hattat Mustafa Rakım Efendi’nin Fatih Nakşıdil Türbesi avlu giriş kapısı üzerindeki celî sülüs kitâbesi.
Enderundaki yazı hocalığı dolayısıyla imzalarında “Kâtib-i Saray-ı Sultân!”, “Hâce-i Enderûn-i Hümâyun” sıfatlarını kullanmıştır. 1 Şevval 1221/12 Aralık 1806 tarihinde vefat eden İsmail Zühdî Efendi, Edirnekapı kabristanına defnedilmiştir. Celî sülüs baş taşı ile celî talik ayak taşı kardeşi hattat Mustafa Rakım Efendi tarafından yazılmıştır. Manzum ayaktaşı yine kardeşi tarafından nazmedilmiştir.
İsmâil Zûhdi ile alâkalı olarak, merhum Necmeddin Okyay ve merhum Mâcid Ayral birlikte, M. Uğur Derman Bey’e şu tespitte bulunmuşlardır; ‘‘Tashihsiz olarak elinden güzel harf çıkartmakta, İsmâil Zûhdi Efendi’nin geçmiş üstatlar içinde benzeri gelmemiştir.101
Bilinen en meşhur talebesi aynı zamanda kardeşi olan hattat Mustafa Râkım Efendi’dir.
Celî sülüste ve tuğrada yaptığı inkılâpla, mektep sahibi olan Mustafa Râkım, bunu sağlayabilmek için uzun süre Hâfız Osman yazıları üzerinde çalışmıştır.102 Râkım’ın yazı sanatındaki yeri değerlendirilirken üç hususa dikkat çekilin
-
1- Celî sülüs harflerinin estetiğinde sağladığı başarı
-
2- Celî sülüs’ün istifinde sağladığı âhenk.
-
3- Tuğra ölçülerinde yaptığı estetik yenilik103
Râkım’ın yaptığı bu değişiklik ve yenilikler "inkılâp” kelimesi ile ifade edilmiştir.104 Celî sülüs ve tuğra, Râkım’ın yaptığı büyük değişim sebebiyle “Râkım öncesi-Râkım sonrası” şeklinde bir ayırıma tâbi tutulmuştur.105 Celî
sülüste geçmiş bütün üslûpları silen Râkım mektebi, Sâmi Efendi’de kemâl noktasını bulmuştur.106 Sert ve durgun bir üslûba sahip olan Mahmud Celâleddin mektebi, bu özelliğinden dolayı Râkım mektebi karşısında tutunamamıştır.107
Sanat hayatında devamlı arayış ve yenilik içinde olan, serbest nükteleriyle bunu yazılarında gösteren Râkım, yeni ortaya koyduğu celî üslûbunu ancak, ağabeyi ve hocası olan İsmâil Zühdî’nin vefatından sonra ortaya çıkarmıştır.108 Râkım’ın eserleri kronolojik olarak tasnif edildiği zaman durum açıkça görülebilir. Ağabeyinin vefatından sonra, Râkım celisinde hızlı bir gelişme görülür.
Mustafa Râkım, celiden başka padişah tuğralarını da hat ve şekil yönünden ıslah ederek, bu konuda da “inkılâp” yapmıştır. Tuğranın harflerine kalem hakkını
Resim 29- Hattat Mustafa Rakım Efendi tarafından celî sülüs hat ile yazılan Fatih, Nakşıdil Türbesi kuşak yazısından bir bölüm.
vererek ıslah etmiş, kürsü kısmında istifi yeniden tertip ederek kürsüye tok bir görünüm kazandırmıştır.
Râkım’ın, sanattaki kudretini ve yerini şu hüküm çok güzel özetlemektedir: “Yalnız şu kadarını söyleyelim ki bir Sinan, Türk mimarlığında, Michelange, heykeltraşlıkta ne yapmışsa, daha ziyâdesini Râkım yazıda yapmıştır.109 Titiz bir sanatkâr olan Râkım, yaptığı herşeyi düşünerek ve hesap ederek yapmıştır. Bu kudretteki eserler de ancak böyle meydana getirilebilir.110
Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde bulunan111 ve Sultan Mahmud’a hitaben yazıldığı anlaşılan bir arîzada, Mustafa Râkım’ın sanat kudreti şu şekilde anlatılmaktadır:
“Benim Efendim,
Buyurmuşsunuz ki, yazılarını Mustafa Râkım hazretleri gibi yazsın. Ayâ, cihanda anın mislini yazan gelmiş midir ki bu fakir yazabileyim? Kendi mikdârımca yazabildiğim bu kadardır. Vâzıulasl Hamdullah Efendi ve Hâfız Osman Efendi’nin ahsen olan murakkâtından yazıp ve onlardan da en güzel harflerini intihâb ederek bu üslûba eriştirmiştir ve hatt-ı müselsel olarak müfredât hurûfu muttasılan bir Murakkaa yazmışlardır ki, sâlifuzzikr üstâdân
görseler pesend edip, alnından bûs ederlerdi. Yazdığı yazılarda sülüs kaleminden itibâren bir karışa kadar bir kalemle yazı yazsa hüsnünü muhafaza ederdi. Bütün esrâr-ı hafta vakıf olup, Rabb-ı Bediin yedinde ihsân eylediği perkâr-ı kudretini bir kuluna bahş etmiş değildir. Bundan böyle de gerçi tecelliyât-ı ilâhiyesi mahdûd olmamakla berâber böyle bir zâtın âlem-i hafta yetişmesine imkân göremem. Bu sözüme Fatih’de, Cihangir112 ve Tophâne’de yazdığı celi yazılar bürhân-ı celidir ki, kıyâmete değin mislini kimse vücûda getiremeyecektir. Kaldı ki, bu abd-i fakir pergâr-şinaslık'da olan mahareti de inzimâm ederek istif meselesini de bir hatt-ı müstakime irca' ile üst ve altını mıstara yerleştirmiştir, şi'r u inşâ ve kitabet-i cedidede yed-i tûlâsı cümlenin müsellemidir. Rahmetullâh-i aleyhi rahmeten vâsiaten.
Cenab-ı Hak turâb-ı menşûri kadar sîzleri pâyidar
Resim 30- Hattat Mustafa Rakım Efendi’nin çizdiği papağan taslağı ve aynı taslağın içini doldurduğu yazı-resim. (M. Uğur Derman koleksiyonu)
ve serîr-i saltanatınızda berkarar buyursun. Âmin.
“llm-i hattın sır olan bekâretini
Fâş edip celîle gösterdi.”
Bu arizada, Râkım’ın sanat kudreti, güzel tespitlerle ortaya konmuştur. Bunlar sırasıyla; Râkım’ın, Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osman'ın sülüs harflerinden seçmeler yaparak, celide bir üslûp oluşturması, bu üstadların sülüs harflerindeki canlılığı celi harflerine tatbik etmesidir. Arizada, istife getirdiği yeniliğe de işaret edilmiştir. Râkım’ın müselsel113 olarakyazdığı hurufat meşkine işaret edildikten başka, hat sanatında böyle bir zatın yetişmeyeceği belirtilmiştir ki, bu konu ile ilgili olarak, hattat Sâmi Efendi; “Râkım geçilemez, onu geçmek isteyen geri döner!" demek suretiyle Râkım’ın büyüklüğünü ifade etmeye çalışmıştır.114
Râkım’ın celi sülüs yazısındaki estetik güzelliklerin açıkça görülebilmesi için daha önce ortaya konan örneklere bakılması, OsmanlI dönemi örneklerinin ise dikkatle incelenmesi gereklidir. Bu konuda kısa bir karşılaştırma
Râkım celisinin azametini ve farkını ortaya koyacaktır. Râkım’da önce harfler yapı olarak gelişmiş ve güzelleşmiş, daha sonra da istifteki yerlerine en güzel şekilde oturmuşlardır.
Mustafa Râkım’ım celi sülüs’te yaptığı değişim şu başlıklarda toplanabilir. Bunlar:
-
1- Harflerin bünyesini ıslah etmiştir.
-
2- Harflerin kalınlığı ile kalem kalınlığı arasındaki ideal ölçüyü yakalamıştır.
-
3- İstifte başarı sağlamıştır.
Mustafa Râkım’a gelinceye kadar hattatlar, celî
Resim 31- Hattat Mustafa Rakım Efendiye ait celî sülüs levha. (TSMK-GY 1319)
Resim 32- Hattat Mustafa Râkım Efendi’nin sülüs bir yazısı.
sülüs harflerinde ölçüyü bir türlü sağlayamamışlardır. Aynı harfin yazımında bile standart tutturulamamış, yazı sadece kalın yazılabilmiştir.115 OsmanlI’da başlangıcından, Fatih devrine kadar celî sülüs, mimarîde bir süs unsuru olarak görüldüğü için bağımsız ele alınmamış, bu sebeple de celî sülüs’te gerek harf yapısı, gerekse istif yönünden aklâm-ı sitte derecesinde başarı sağlanamamıştır.1,6
Râkım’ın celî sülüs’te yaptığı yenilik değerlendirilirken şu hüküm çokça kullanılın "Hâfız Osman'ın sülüs’te yaptığını, Rakım celimde yapmıştır."117 Sâmi Efendi’nin şu tespiti bu hükmü doğrular mahiyettedir: “Hâfız Osman’ın sülüslerini büyütürseniz Râkım’ın celisini, Râkım’ın celîsi’ni küçültürseniz Hâfız Osman’ın sülüslerini bulursunuz."118
OsmanlI hat mektebinde sülüs’te, Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osman’la birlikte harflerin estetik ölçüsünde başarı sağlanmış, fakat celide bu ölçü bir türlü sağlanamamıştır.
Bu durum Râkım’a kadar devam etmiştir. Râkım, Hâfız Osman'ın sülüs ölçülerini büyüterek, celî sülüse başarı ile tatbik etmiştir.119 Bu sebeple Râkım’ın celî harfleri canlı ve hareketli bir yapıya sahiptir.120 Bu durum, harfler tek tek incelendiğinde açık bir şekilde görülebilir.
Yazıda harflerin veya harfleri teşkil eden kısımların, genel bir tabirle istifi oluşturan çizgilerin istif sahasına uyumlu bir şekilde ve aynı nispette yayılması yani istif örgüsünün her tarafının aynı yoğunlukta olması istifte organik bütünlüğün temini, çizgiler arasında denge, uyum,
Resim 33- Hattat Mustafa Rakım Efendi’nin NakşfTâcı şeklinde istiflediği yazısı. (TSMK-Arda 90)
Resim 34- Hattat Mustafa Râkım Efendi’nin Eyüp Mihrişah Sultan Türbesi için hazırladığı hilye. (T1EM 2732)
Resim 35- Hattat Mahmud Celâleddin Efendi’ye ait sülüs celi sülüs bir levha. (Kaya Üçer Koleksiyonu).
ritim ve ahengin bulunması güzel bir istifin temel unsurlarıdır. Râkım, harflerdeki tenâsübü ve ölçüyü sağlamakla beraber, gerek satır, gerekse katmerli istiflerde harfleri birbirleri ile kaynaştırmıştır. İstifte harfler âdeta birbirlerini kucaklamışlardır. Harflerin tenâsübünde, istifteki yer ve duruşlarına göre, bazı tasarruflarda bulunmuştur. Harflerin ölçüsünü yerine göre büyültmüş yerine göre ise küçültmüştür, istif icabı bunu yerine göre denemiştir.121 Bu durum istifte yazının güzelliğine güzellik katmış, harf gövdeleri donup kalmamıştır.122 Nakşıdil Türbesi yazıları, özellikle Nakşıdil İmaret Çeşmesi üzerindeki müsennâ âyet ve aslı Atina Benaki Müzesi’nde olan papağan şeklindeki istif, harflerin onun elinde nasıl yumuşadığının delilidir. Ayrıca Râkım, istiflerinde tezyini işaretleri çok fazlaca kullanmamıştır; Râkım yazıları, harf gövdeleri ile ön plandadır. Ancak harfler yerlerine oturduktan sonra belli sayıda, yazıyı boğmayacak miktarda hareke ve tezyini işareti kullanmıştır. Şu bir gerçektir ki, OsmanlI'da istif, Râkım'la birlikte gelişme yoluna girmiştir.
Önceki yüzyılların celî yazıları ile Râkımîn harf, kelime grupları ve istifleri karşılaştırılırsa Râkım’ın harflerindeki canlılık, azamet ve istiflerindeki güzellik daha iyi görülebilir. Râkım öncesi celî harflerinde mevcut donukluk ve orantısızlık, yerini tenâsüp ve canlılığa bırakmış, istif dağınıklıktan kurtulmuştur. Râkım istiflerinin diğer bir özelliği ise, harflerin uzaktan rahatça görülebilecek toklukta oluşlarıdır. Harfler yazılacakları yahut asılacakları yere göre güzellik ölçüsüne kavuşmuşlardır.123
Râkım, Şeyh Hamdullah, özellikle Hâfız Osman yazıları üzerinde çalışmış, Hâfız Osman’ın sülüslerindeki
canlılığı celîye aktarmıştır.124 Râkım’la aynı asırda yaşayan Mahmud Celâleddin de Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osman yazıları üzerinde çalışmış, sülüs ve nesih'te latif bir tavra sahip olmakla birlikte, celî sülüs harfleri donuk ve katı kalmıştır.125
İstifte de harfler birbirleriyle alâkasız ve dağınık bir görünüm almıştır. Mahmud Celâleddin'in celilerinde hareke ve diğer tezyini işaretler seyrek olduğundan, harfler bütün donukluğu ve katılığı ile ortaya çıkar.
Aslen Dağıstanlı olar
Resim 36- Hattat Mahmud Celâleddin'in Eyüp Şeyh Murad Tekkesi'nde bulunan kabir taşı.
Mahmud Celâleddin Efendi, babası Şeyh Mehmed Efendi ile birlikte İstanbul’a gelmiştir. Doğum tarihi belli değildir.126
İlk yazı derslerini Ak
Molla Ömer Efendi ve Hoca Râsim Efendi’nin talebelerinden Abdüllatif Efendi'den almıştır. Yamakzâde Sâlih Efendi ve Ebubekir Râşid Efendi’ye yazı dersi almak için yaptığı müracaatlar ise, dik başlılığı sebebiyle reddedilmiştir. Bunun üzerine, Hâfız Osman Efendi (1942-1698)’nin
Resim 37- Hattat Mahmud Ceiâleddin Efendi’ye ait celî sülüs bir levha. (Mehmet Çebi Koleksiyonu).
eserlerine bakarak kendi kendini yetiştirmiştir.127
Sülüs ve nesih yazıda kendine has güzel bir tavra sahip olmuş ve çok kuvvetli ve kudretli eserler ortaya koymuştur. Celî sülüs'te ise aynı başarıyı gösterememiştir-, celî sülüs harfleri donuk ve küt kalmıştır. Celinin istifinde de harfler birbirinden bağımsız gibi kalmış, hareke ve tezyinat işaretlerini başarılı bir şekilde dağıtamamıştır. Aynı asırda yaşayan celî sülüs üstâdı hattat Mustafa Rakım’ın celî sülüs’te yaptığı atılım ve değişimin yanında, Mahmud celâleddin’in celî anlayışı tutunamamıştır.128
Sultan Abdülmecid'in, Mahmud Celâleddin’in talebesi Mehmed Tâhir Efendi (?-!846)’nin talebesi olması sebebiyle bir ara bütün hattatlar padişah şevkiyle Mahmud
Ceiâleddin Efendi yolunda eserler vermişseler de, padişahın ölümü ile bu yol terkedilmiştir.
Râkım ile Mahmud Celâleddin’in arasındaki farkla alâkalı olarak, hattat Ömer Vasfî Efendi, Sâmi Efendi’den naklen şu hadiseyi anlatırmış-, “Vaktiyle İstanbul'un tanınmış hattatlarından biri cuma günleri kendisinden celî dersi almaya gelen öğrencilerine Mustafa Rakım çığırı ile Mahmud Ceiâleddin çığırı arasındaki ayrılığı akla gelmeyen bir yolda anlatırmış. Bu yazı üstadının uzun boyu, uzun sakalı varmış. Ayağa kalkar, dimdik durur, sonra sakalını
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder